Silah kimin elindeyse...
Akif Coşkun 01 Ocak 1970
Seçimler, siyasi partilerin kendilerini isbat imtihanı. Hayatiyetlerinin devamı buna bağlı. Her türlü anormalliklerin yaşanabileceği seçim sath-i mailinde, akıl dışılıklar için bile mazeretler üretmek zor değil. Daha şimdiden, seçime bir ay kala provakasyonlar olacağı söyleniyor. Bu bir öngörü ve hiss-i kable'l-vuku mu yoksa tehdit mi? Nasıl anlarsanız? Bir de bu tür uyarılar “Elinde silah olan konuşur!” meşhur film repliği tonunda veriliyorsa, fazla izaha gerek kalmıyor.
İmralı mahkumu ile görüşme trafiğinde önemli rol üstlenenler, ilk andan itibaren dikkat çekmek ve sıradışı vazifeler yüklenmek için can atıyorlardı. Ziyaretler rutinleştiği için çok fazla bir şey olmuyordu ancak, seçimler yaklaşırken isbat-ı vucut için kaçırılmaz fırsatlar kapıya gelmiş durumda. O müdavim ziyaretçilerden biri, polisi “Ben Öcalan ile görüşüyorum, sen pankartın açılmasına izin vermiyorsun!” şeklinde sebeb ile sonuç arasında bağlantı kurmanın zor olduğu bir arguman ile iknaya çalışmış. Anlaşılan o ki, biriktirilen “ziyaret çekleri” nakit'e dönüştürülmeye başlayacak.
Ziyaretçi ekibine dahil olanların polis ile münasebetleri biraz farklı seyrediyor. Bizde siyasi dokunulmazlıklar, suç işleme hürriyeti olarak algılandığı için, hürriyet ve başkaldırı edebiyatına malzeme de kendini garantiye aldıktan sonra oluştuluyor. Bir kaç yıl önce bir emniyet görevlisini tokatlayan da ziyaret ekibinin müdavimlerinden biriydi. O zaman daha asabi, yırtıcı, haşin, provakatif ve şahin roller oynuyorlardı. En son pankart olayında hanımefendi'nin yüzünde huşunet ve kabalık olmanın ötesinde, bazı işleri başarıyor olmanın sevinç ve ağırbaşlılığı okunuyordu. Acaba görüşmeler esnasında, dış dünyada gösterilen performansın ödüllenderildiği gibi bir durum sözkonusu olabilir mi?
Çözüm sürecinin taraflarından biri olarak belirlenen ekip, ısrarla hükümeti muhatap aldıklarını söylemelerine rağmen söz ve fiilde çelişki yaşamayı umursamıyorlar. Ültimatom niteliğindeki on maddelik metinde yer alan istekler, hükümet dışındaki muktedirleri de işin içine çeker nitelikte. Masanın bir tarafında hükümetten bazı yetkililerin yer alması, konu mankenleri mantığı ile fotoğrafta boş yer kalmasını önlemeye yönelik. İşin aslı, İmralı mahkumu ile konuşma üstünlüğünü elinde bulunduranlar, isteklerini deklere edecekleri muhatap derdinden çok, seçim tabanlarına resmi açıklama yapabilecekleri zeminleri değerlendiriyorlar, o kadar. Açık açık mevcut hükümete asla güvenmediklerini söyleyip dururken, süreçle alakalı kiminle yol almak istediklerine dair bir izaha ihtiyaç duymamaları bu yüzden. Masanın öbür ucunda kimin olduğunun bir ehemmiyeti yok.
İmralı mahkumu şu an itibariyle medyaya en fazla mesaj ve beyanat veren figürlerden biri haline geldi. Kendisiyle görüşen ve yerinde ziyaret eden takipçilerinin hükümeti hiçe sayan ve umursamayan tavırlarınn aksine o, hükümet ve mensuplarından bazılarının başını okşama, sırtlarını sıvazlama gibi bir rol oynuyor. Sayın Başbakan'ı seçimler sonrasının başbakanı, hükümetin en netameli isimlerini taltif ederek kırmızı karanfil ile onurlandırma, hükümet için nasıl bir konum belirlendiğini anlamaya yetecek evsafta. Gerçi bu övgüler, kifayetsiz rakip takımın, her topu kalesine gol olarak buyur eden oyuncularına duyulan, galibiyet sonrası şükran hissini hatırlatıyor. Oyunda kalmalarının ne zararı var?
İşin garip tarafı, başbakan haricinde taltife mazhar olanlar (eski MİT müsteşarı da dahil) çözüm sürecinde kapalı kapılar arkasında yapılan o baş ağrısı görüşmelerde isimleri geçenler. Bu onurlandırma, tersten bakıldığında öteden beri İmralı ile arası iyi olanların deşifresi olmasın? Çözüm süreci ile alakalı tek taraflı büyük vaad dedikodularının gecikmeli de olsa, bir taraf lehine uygulamaya konduğu sonucuna varabilir miyiz? Bunu, kimlerin yüzüne zafer sevinç ve tebessümü yayıldığından anlayabilirsiniz.
Günlerdir mecliste taş taş üstünde bırakmayan, meclis vakar ve ciddiyetini yerlere seren “iç güvenlik paketi” tartışmalarının, tam “bitti” derken, İmralı'dan gelen uyarı üzerine tekrar masaya yatırılacak olması da ilginç. İmralı mahkumundan bu kadar iltifatı hak etmeyi başardıktan sonra, meclisi birbirine kattıkları “netameli paket”de hafif esneme sesleri, iyi niyet sinyalleri olabilir. Olan yine, sille-tokat mecliste birbirine giren milletvekillerine oldu. Ancak, hükümet icraatlarının hemen hepsine damgasını vuran “acaba bununla neyin üzerini örtecekler?” şüphelerine bir yenisi daha eklenmiş olacağında kuşkunuz olmasın.
Her seçim öncesi böyle yaklaşmalar, ittifaklar, itilaflar, yatay geçişler, yol beraberlikleri gibi birliktelikler yaşanır. Çözüm süreci ile alakalı en son açıklanan deklarasyon niteliğindeki bildirinin aylar öncesinden açıklanması gerekirken, bugünleri beklemenin taraflar için bir seçim yatırımı olduğu konuşuluyor. Bir taraf, daha önceki seçimlerde mevcut iktidar tarafından oyuna getirildiğinde ısrarlı. Bu defa ciddiyet çizgisini aşağı çekmemek için “seçimlere bir ay kala önemli provakasyonlar olabilir!” öngörü (!) kartını elinde tuttuğunu ima ediyor.
Silah bırakmanın söz konusu olmadığı çok kesin bir dille ifade edildiğine göre “Silahı elinde tutan konuşur!” realitesi önümüzdeki günlerde de sesini yükseltmeye devam edecektir. “Silahlara veda!” sadece güzel bir roman ya da film ismi olmaktan başka bir değer taşımıyor. Mevcut iktidar da önümüzdeki seçimler öncesi bir kriz yaşamamak için ezberindeki bütün türküleri söylemeye amade duruyor. Film repliklerinde çok tekrar edilen bir başka cümle daha var “Elinde silah olanla pazarlık yapılmaz!”