« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 Mar

2015

Sinyaller 2001 krizi öncesi gibi

Selim Işıklar 01 Ocak 1970

Çok acı ama son yaşanan gelişmeler Türkiye’nin adeta 2001 krizi öncesine döndüğü yönünde sinyaller vermeye başladı.

Türkiye, bu duruma kendini en güçlü hissettiği bir sırada, 2013 Mayıs’ında not artışı sonrası yakalandı. Ülkeyi yönetenler ya gelmekte olan kasırgayı fark edemedi ya da önemsemedi. Merkez Bankası devamlı hırpalandı. Aslında faizler üzerinde hükümet baskısı bu yılın başında başlayan tartışmalarla ortaya çıkmadı. Uzun süredir baskılar devam ediyor Merkez Bankası üzerinde.

Gelişmekte olan ya da ‘emerging market’ olarak bilinen piyasalarda para birimleri çok uzun süredir, yaklaşık 10 yıldır oldukça değerlenmişti. Türkiye’de tanınmış ekonomistler doların önemini yitirmiş ve rezerv para niteliğinden uzak olduğunu savunmuşlardı. “Bir dolar bir lira olmalı” gibi ayakları yere basmayan bir yaklaşım içine girenler bile olmuştu. Gerçi ABD krizi öncesi dolar, lira karşısında 1,15 seviyesine inmişti ama bu çok uzun sürmemişti. 2013 yılı ortasına kadar 1,4-1,8 lira aralığında dalgalanmıştı.

Peki ne oldu da dolar iki yılda yüzde 50’ye yakın yükseldi. Merkez Bankası’nın 2014 Ocak sonunda faiz müdahalesi olmasaydı devalüasyon bir yıl önce yaşanır mıydı? Olayın birkaç boyutu var. Türkiye belki 2001 krizi öncesiyle kıyaslanmayacak bir enflasyona sahip, ancak son 14 yılın ortalaması yüzde 10 olan bir ülke. Açıkçası para birimini olumsuz etkileyen yapısal sorunu olan bir ülke. Yine özellikle yüksek petrol fiyatları nedeniyle son 10 yılda 400 milyar dolarlık bir cari açık oluşan bir ülke. Toplam iç ve dış borç rakamı 600 milyar doları aşıyor. Özellikle son üç yılda dış borçlar yüzde 33 artarak 400 milyar dolara çıkmış, üstelik Batı’dan gelen fırtına karşısında hiçbir önlem alınmamış.

Sonuçta dolarda başlayan yükseliş hareketi karşısında Merkez Bankası’nın kısıtlı hamleleri var. Ya döviz satış müdahaleleri yapacak ya da faiz silahını çekecek. Merkez Bankası bu yılın ocak ayından bu yana 2 milyar dolarlık bir satış gerçekleştirmiş ve faiz politikasını FED’den gelecek sinyallere göre ayarlamıştı. Tam bu sırada Merkez’in politika faizi belirleme toplantısı öncesi ‘faiz indir’ baskıları gelmeye başladı ve siyasi bir kararla inmemesi gereken faizler inmeye başladı. İnmemesi gereken diyorum, zira zaten benzer ülkelere göre politika faizi reel olarak çok düşük Türkiye’nin. Sonuçta hükümette bazı ekonomi bakanları (neden bu kadar çok ekonomi bakanı var anlamış değilim) ve Cumhurbaşkanı’nın, Merkez Bankası’nı adeta baskıyla abluka altına alması neticesinde faizler sun’i biçimde düşmeye başladı. Zira ocak ve şubat enflasyonu yüksek çıkmıştı. Doların parite etkisiyle başladığı yükselişine ekonomi yönetimi krizi de eklenince olanlar oldu. Ve dolar cuma günü 2,65 lirayı gördü.

Dolardaki bu yükseliş yılbaşına göre yüzde 13’lük bir artışı, başka bir deyişle yüzde 13’lük devalüasyonu ifade ediyor. Daha ne kadar yükselir ve nasıl etkiler yapar sorularına geçmeden “2,50 lirayı geçmez diyenler” tehlikenin henüz farkına varamamış gözüküyor. ABD ekonomisi hızla büyüyor ve istihdam artışını beklentilerin ötesinde artırıyor, Avrupa henüz parasal genişlemeye geçti. Euro/dolar paritesi tarihinin en düşük seviyelerine adım adım yaklaşıyor. Dolar bizim öngörülerimiz doğrultusunda yükselişini sürdürüyor, henüz tepe noktaları görülmedi. Dolarda yaşanan son yükselişler Türkiye’yi bir orta gelir tuzağına götürüyor. Türk şirketlerini ve Türk halkını gerçekten zor günler bekliyor. Halbuki petrol fiyatları düştüğünde nasıl da umutlanmıştık. Dolardaki yükseliş tüm kesimleri olumsuz etkileyecek maalesef. Emeklilerin tırpanlanan maaşları 200 doların altına düşmüş. Ne diyelim dolarla gelen dolarla gider, bu da gelir bu da geçer.

Tansu Çiller de böyle diyordu!

Aylardır yazıyoruz ‘dolar daha çok rekor kırar’ diye. Türkiye önlemini alsın, büyük düzeltmenin başladığının farkına varsın, gereksiz polemiklerden kaçınsın diye. Faiz indirimi yapmıyor diye Merkez Bankası Başkanı’nı neredeyse vatan haini ilan etmenin piyasalara ne katkısı oldu? Dolar dünyada değer kazanıyor ve buna karşılık Merkez Bankası’nın barutu rezervleri olduğu kadar, faiz silahını da kullanmasından geçiyor. Bugüne kadar bu tip dalgalanmalarda iyi manevralar yapan Merkez Bankası son büyük dalgada siyasi baskıların etkisinde kaldı. Yılbaşından bu yana yaklaşık 2 milyar dolar satmasına karşılık dolar yüzde 13 yükseldi. Cuma günü Amerikan tarım dışı istihdam verisinin beklentilerin çok üstünde çıkması sonrası ABD Doları 2,57 liradan 2,65 liraya kadar yükseldi. Siyasiler bir yandan dolardaki yükselişi adeta kabullenirken, bir yandan da 1994 ekonomik krizi sırasında dönemin başbakanı Tansu Çiller’in ‘dolara dokunan yanar’ sözleriyle aynı anlamı taşıyan ifadeler kullanmaya başladılar. İşte beni asıl tedirgin eden gelişme de bu oldu.

Bir saptama yapacak olursak dolar 2001 yılından 2010 yılına kadar neredeyse sabit kalarak 1,8 lira ile 1,1 lira arasında dalgalanmıştı. Lira 2011 yılından bu yana yavaş yavaş devalüasyon aşamasına girdi. 2013 yılı ortasından itibaren ise adeta kalbura döndü. Bu kayıp sürecinin sonu konusunda iki nokta çok önemli. Birinci olarak söyleyebileceğim husus 2001 krizine benzerlik. Dolar, Euro karşısında tarihi zirvesine (1 Euro 0,82 dolar) 2001 yılında yaşadığımız kriz sırasında ulaşmıştı. Önümüzdeki süreçte paritenin 1 ya da 0,82 gibi tarihi noktalara gerilemesi durumunda dolar, lira karşısında 2,85-3 gibi seviyelere hızla yükselecektir. İkinci husus ise siyasilerin ekonomik gerçekleri kabullenmeyip, durumun ciddiyetini kavrayamadan atacakları yanlış adımlar sonrası tahribat daha da büyük olacaktır.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 19123

ulkucudunya@ulkucudunya.com