Barış adlı yalan fırtınası
Ümit Özdağ 01 Ocak 1970
Türk Milleti sonunda Dolmabahçe Sarayı’ndan Abdullah Öcalan’ın PKK’ya silahlı mücadeleyi sona erdirin mesajının verilmesine de şahit oldu. Devletlerin yaşamında bir çok şey semboller ile ifade edilir. Örneğin Polonya eski adı ile Lehistan, Alman ve Rus imparatorlukları arasında paylaşılmıştır. Ancak Osmanlı, Lehistan’ın parçalanması ve ilhakını kabul etmemiştir. Bundan dolayı Osmanlı sultanları Avrupalı Büyükelçileri kabullerinde hep “Lehistan Büyükelçisini” sormuşlar, görevliler de hep “yolda” olduğunu söylemişlerdir. Ancak devlet algısı zayıf olan bir iktidar ne yazık ki bir terör örgütünün liderine, Dolmabahçe Sarayı’ndan terör örgütüne çağrı yaptırmıştır. Arkaya bir, öne iki Türk bayrağı koyarak yaşananların olumsuzluğunu örteceklerine inanmışlardır.
Önce neden şimdi böyle bir açıklamanın yaptırıldığını tespit edelim. AKP iktidarı yorgun ve kendi içinde parçalanmış bir iktidardır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında çok sert ve derinden bir kavga devam etmektedir. Erdoğan, AKP’yi %50 bandına taşımaya çalışırken, Davutoğlu, AKP’yi %45 bandında tutmayı hedeflemektedir. Çünkü Erdoğan, başkanlık sistemini kurmayı hedeflerken, Davutoğlu kendisini işsiz hale getirecek başkanlık sistemine karşıdır. İki siyasi kendi kadrolarını oluşturmaktadır. Aralarındaki sorunu çözemedikleri zaman bugün olduğu gibi MİT gibi önemli bir kurum vekaleten yönetilebilmektedir. Çünkü Erdoğan, MİT’in başına Washington Büyükelçisini atamak istemektedir. Davutoğlu mevcut büyükelçi ile devam etmektedir.
Ekonomi tam anlamı ile bir kriz içindedir. İşsizlik ve döviz patlamıştır. 10 seneden bu yana itici sektör olan inşaat sektörü durmuştur. Çünkü faizler yüksek olduğu için kimse kredi alıp gayrimenkule yatırmamaktadır. Bundan dolayı Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı’na saldırmaktadır. Öte yandan 10 seneden bu yana ekonominin patronu olan Babacan, artık inşaat sektörü ile yola devam etmenin mümkün olmadığını bildiği için Merkez Bankası Başkanı’nın arkasında durmaktadır. Davutoğlu ise Babacan’ın arkasında Erdoğan’a karşı tavır almış durumdadır. Haziran 2015’e kadar ekonomide bir iyileşme görülmesi şu anda mümkün görünmemektedir. Erdoğan’ın istediği “başkanlık sistemi” eksenli bir propagandanın AKP seçmeninde de başkanlık karşıtlığının yüksek olması ve Davutoğlu’nun bu fikri, sahada güçlü bir şekilde savunmayacağının anlaşılmasından dolayı seçim propagandasının sıklet merkezini, başkanlık sistemi tartışmalarının oluşturması mümkün görünmemektedir.
Halen seçimler için bu riskli adım algı yönetimi teknikleri ile AKP seçim propagandasının ekseni haline dönüştürülmüş görünmektedir. Seçmene 2015 seçimlerinde ekonomik anlamda ne yeni mega projeler ne siyasal özgürlükler vaat edebilecek durumda olan AKP, seçimlerde 2015 sonrasında “barış” vaadini siyasal propagandasının eksenine oturtacak görünmektedir. Diğer bir ifade ile iktidarın seçmene sunabileceği, ancak seçimlerden sonra terörün bittiği barışın geldiği bir gelecek olmaktadır. Dolmabahçe açıklamasının arkasındaki neden budur. Halk artık sonuçsuz müzakerelerden bıkmıştır. PKK’nın Güneydoğu Anadolu’ya nasıl hakim olduğunu görmektedir. Türkiye’nin bölünebileceği endişesi artmaktadır. İktidar, ustaca bir siyasal manevra ile Dolmabahçe açıklaması ile seçmene “Bizimle devam ederseniz barış gelecek” mesajını vermiştir. Ancak bu mesajın AKP açısından iki büyük riski vardır. Birinci risk, muhalefetin 10 madde halinde şifrelenen açıklamayı seçmene iyi anlatabilmesi durumunda Türkiye’nin üniter ve milli devlet yapısının tehlikeye gireceği ortaya çıkacaktır. Bu seçimlerde AKP’ye ağır bir darbe vuracaktır. İkinci risk ise seçimlerden önce PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakmak yerine bir ayaklanma denemesinde bulunması, çatışmalar çıkarmasıdır. Bu durumda AKP seçmen nezdinde daha büyük bir sıkıntıya girecektir.