On maddelik umut…
Mustafa Paçal 01 Ocak 1970
Dönemin başbakanı Erdoğan katılmış olduğu bir televizyon programında “İmralı ile görüşüyoruz” demesinin üzerinden iki yıldan fazla zaman geçti.
Bu açıklamanın arkasından 2013 Newroz’da Öcalan’ın sürece ilişkin mektubunun okunmasıyla PKK ateşkes ilan etti.
İşte bu ateşkes ya da “çatışmasızlık ortamı” da neredeyse iki yılını dolduracak.
Öcalan’ın açıklaması ve ardından gelen ateşkes hem Kürt sorunu için barış umudu yaratırken diğer yandan olası risk ve sorunların neler olacağını da gündeme taşımış oldu.
1984 yılından beri devam eden çatışmaların durdurulmuş olması bile başlı başına barışçı ve iyimser bir siyasi iklim yarattı.
Basında ve kamuoyunda ağırlıkta süren tartışmaların ekseni daha sonra işin ikinci adımı olan demokratikleşme üzerine kaydı.
İki yıllık süre içinde Ankara, İmralı ve Kandil arasında çokça olan görüşmeler sonucunda süreç için, kamuoyunun içeriğini bilmediği “müzakereler aşamasına geldi” dendi.
28 Şubat 2015 Cumartesi günü HDP ile AKP heyetlerinin yapmış olduğu ortak açıklama ile hem müzakerelere konu olacak başlıkların ne olduğunu ve hem de sürece bağlı olarak Öcalan’ın silahları bırakmak için PKK’yi kongreye davet ettiğini öğrenmiş olduk.
Bu gelişmeler üzerine KCK oldukça temkinli ve aynı zamanda sert bir açıklama yaparak, özellikle iç güvenlik paketinin Meclis’ten geri çekilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Başbakan, arkasından “yok öyle bir şey” dedi. Ve ekledi: “silahlar bırakılmadan konuşulacak bir şey yok.”
Şimdi bu tabloya bakıldığında somut olarak ateşkesin devam edeceği diğer konularda ise müzakerelerin süreceği anlaşılıyor.
Diğer yandan açıklamaya ilişkin yapılan yorumlar, daha çok satır aralarında neler var, tahmin ve yorumlarına dayanıyor.
Ben de biraz işe bu yanından bakmaya çalışacağım.
Öncelikle Kürt sorunu Türkiye için aynı zamanda bir demokratikleşme sorununa tekabül ediyor.
Zaten açıklanan 10 maddelik paketin başlıkları da genel olarak bu soruna bağlı konular olduğunu görüyoruz.
Öncelikle bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi iklim Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme için ne kadar umut veren bir görüntüye sahip, ben bunla ilgili hiç de hayra alamet bir siyasi zemin görmüyorum.
Bunu Demirtaş da “ben bu hükümete zerre kadar güvenmiyorum” diyerek açıklıyor.
Bu on maddelik paketin, bu hükümetle müzakere ederek hayata geçirilecek olması ne kadar gerçekçi bilmiyorum.
Ancak bildiğim iç güvenlik paketini Meclis’e getiren ve döve döve geçirme azminde olan bu hükümetle hukuk devleti, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için mutabakat sağlanacağını ummak bana aşırı iyimser bir yaklaşım olarak geliyor.
Çünkü bu 10 maddelik paketin içinde bulunan başlıklar ve bunların içerikleri aslında AB adaylık müzakereleri içinde olan Türkiye için Kopenhag siyasi kriterlerine göre yapmış olması gerekenleri oluşturuyor. 2005 yılından beri on yıldır AB müzakerelerinde atması gereken bu adımları atmamış olanların bugün bu adımları atacak olmasına yine de inanmak istiyorum.
Bu gelişmelerin somut olarak özgürlükçü bir demokrasiyi kazanmak için bir yol açmasını ummak istiyorum.
Ayrıca genel seçimler süreci ile demokratikleşme umutlarını birbirini güçlendirecek bir siyasi sinerjiye dönüştürmenin aslında oldukça heyecan verici olacağını düşünüyorum.
Ancak yaşanan siyasi çatışmalar ve kutuplaşma ikliminin yarattığı umutsuzluk ister istemez demokratikleşme beklentilerimi güçlendirmiyor.
Son olarak şimdilik çatışmaların olamayacağı biliyor olmanın da bir kıymeti var elbette.
Ancak bunun kalıcı bir barışa dönüşmesini istemenin daha fazla kıymeti olacağını Anadolu’nun tüm halkları biliyor ve istiyor.