« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Eki

2007

Asaf Halet Çelebi

01 Ocak 1970

I- HAYATI

“Asaf Halet Çelebi, gününde her davranışı ile ilgi çeken şairlerden biriydi. Denebilir ki Orhan Veli'den daha çok ilgi ona idi.”[1] Memed Kemal, Çelebi'nin yaşadığı dönemdeki etkisi, şiir okuru tarafından yoğunlaşan ilgiyi böyle dile getirir. Türk şiirinde farklı bir ses olan Asaf Halet Çelebi, mistik bir dünya görüşüne bağlı kalarak yazdığı egzotik şiirleriyle tanındı. Çağdaş Türk şiirinin oluşumunda, kurduğu 'soyut şiir' evreni ve yüzünü Doğu'ya dönüşü ile etkili oldu. Çelebi, 29 Aralık 1907'de İstanbul'da Cihangir'de doğdu. Ailesine dair şu bilgileri verir, Çelebi: "Babam umumi harbde ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında Dahiliye Şifre Müdiri olan Said Halet Bey'dir. Ceddim, Birinci Hamid zamanında sadrıazam olan Derviş Paşa'nın Hazinedarı olan Nazif Çelebi isminde biri imiş." Bir süre Galatasaray Sultanisi'nde (Lisesi) okudu. Sanayi Nefise Mektebi'ne (Güzel sanatlar Akademisi) devam etti, üç ay sonra ayrıldı. Adliye Meslek Mektebi'ne geçti, buradan mezun oldu. Üsküdar Asliye Ceza Mahkemesi'nde zabıt katipliği, Osmanlı Bankası'nda, Devlet Deniz Yolları İdaresi'nde memuriyet görevlerinde bulundu. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kitaplığında memurluk yaptı. Arslan Kaynardağ, bir yazısında Çelebi'yi, onunla dostluğunun başlangıcını şöyle anlatır: "Yıl 1944 idi. Beylerbeyinde oturuyordum. Hemen her vapura binişimde Asaf Halet Çelebi'yi görüyordum. Bir Türk'ten çok bir Hintli'ye benziyordu. Aşırı kibar tavırları ve Osmanlıca'nın abartılmış görgü deyimlerini kullanmasıyla, herkesten değişik bir kimse olduğunu belirtmeye çalışıyordu. Cebinde bir kutu bulundurur içindeki kakulelerden yanındakilere ikram ederdi. 'Mideye küşayiş verir, beyefendi, almaz mısınız:' sanırım böyle bir ikramdan sonra tanışmıştık onunla, çok geçmeden de dost olmuştuk. Asaf Halet Çelebi Beylerbeyi'nin yerlisi idi. Boğaz'a bakan yüksekçe bir yerdeki babadan kalma eski konakta oturuyordu.[2] 1946 seçimlerinde bağımsız milletvekilliği için İstanbul'dan aday oldu, seçilemedi. 15 Ekim 1958'de şeker hastalığından İstanbul'da öldü. Beylerbeyi mezarlığına gömüldü.


II. ŞİİR ANLAYIŞI ve EDEBİYATIMIZDAKİ YERİ

Aile çevresinin de etkisiyle edebiyata küçük yaşta ilgi duyan ve Divan ve Fars Edebiyatı konularında yetkin olan Asaf Halet Çelebi, ilk gençlik yıllarında gazel ve rübailer yazdı. 1937 sonrası "Ses", "Şadırvan", "Hamle", "Sokak", "Yeditepe", "Servetifünun-Uyanış" dergilerinde ve "Gün", gazeteside yayımlanan serbest vezindeki şiirleriyle dikkati çekti. Şiir matinelerinde okuduğu şiirleriyle okurun ilgisini çekti. Kaynardağ, tanık olduğu benzer bir anısından şöyle söz eder: "Kendisiyle tanışmadan önce Çelebi'yi birkaç kez Güzel Sanatlar Akademisi'nde görmüştüm. O zaman akşam resim dersleri vardı Akademi'de, çıplak modelden resim yapılırdı, bu derslere giderdim izinli konuk öğrenci olarak. (...) Çelebi ressamların, heykeltraşların çoğun yakından tanıyordu. Kitaplarındaki o güzel resimleri hepsi de dobtu olan Selim Turan, Arif Kaptan, Fahrünnisa Zeyd gibi ünlü ressamlar yapmıştı. Bu nedenle rahatlıkla Akademi'ye girip çıkabiliyordu. Orhan Veli'nin o günlerde Edebiyat Fakültesi'ne girip çıktığı gibi. Onun Akademi'ye her gelişi şenlik oluyordu. Öğrenciler hemen dört yanının çevirip şiiri ile ilgili alaycı sorular soruyorlardı. O da bunları hiç bozuntuya vermeden cevaplandırmaya çalışıyor ve çoğu zaman Hint ve Çin Budacılığı üzerine nutuklar çekiyordu. İyice hatırlıyorum, öğrencilerin başında ressam Haşmet Akal bulunurdu. Kızlı, erkekli bir kalabalıkla giderdi onun yanına ünlü 'Sidharta' şiirini okuması için bilmem kaçıncı kez ısrar ederdi. Çelebi de bilmem kaçıncı kez kendine özgü biçimiyle okurdu bu şiiri ve o tam sonuncu dizeye gelince Haşmet Akal çocuklara işaret eder ve hepsi birden kora halinde üç kez 'on mani padme hum' derler, Akademi'nin atelyelerini inletirlerdi."[3]
Türk Edebiyatına soyut anlatışı belirgin özellikleriyle getiren Asaf Hâlet Çelebi, özel bir merakla incelediği Hint ve İslam gizemciliğinin etkilerinde yazdığı şiirlerinde Doğu-Batı kültürü bileşimine yöneldi. Masalımsı, soyut, kapalı bir anlamla yüklü şiirler yazdı. Sezgisel yanların ağır bastığı şiirlerindeki söyleyiş, ritm ve ezgisellikle etkileyici bir şiir evreni oluşturdu. Şiirinin imgesel yanı, somut'tan soyut şiire gidilebileceği izlekleriyle donanmıştır. Çelebi, bu düşüncesini yer yer yazılarında da dile getirmiştir. Örtük olanın gizemliliği onun şiirinin düşünselöz'ünü oluşturur. Doğu-Batı arasında bir bileşime gitmesi, bir bakıma da 'yenilikçi' bir şiire dönük çaba örneği olarak nitelendirilebilir. Şiirin ses ve yapı özelliklerini bu anlamda değiştirmeye de yönelmiştir. Eski edebiyat üzerine düzyazı ve incelemeleriyle de tanındı. Fars ve Hint edebiyatı konularını içeren, dergilerde kalan tanıtma yazıları, inceleme ve araştırmalarının yanı sıra, yayınlanmış kitapları da bulunan Çelebi'nin Fransızca'dan yaptığı çeviriler de vardır. Şiire bakışını şu sözleriyle dile getirir, çelebi: "Şair hiçbir zaman aşktan ve kederden bahsetmediği halde bu mefhumları müşahhas kelimelerle çok vazıh olarak ifade edebilir. Mesele esasen müşahhas malzeme ile mücerred olan hayali yaşatabilmektir. Yani mücerred şiir bilakis mücerred mefhumlu kelimelerden mümkün mertebe soyunmuş olan ve toplu bir halde mücerred bir mana anlatan ve bize o ihsası veren ruh anının ifadesini taşıyan şiirdir."[4]

[1]Memed Kemal, "Kaytan Bıyıklı Şair", Cumhuriyet, 28.12.1986

[2]Arslan Kaynardağ, "Dostum Asaf Halet Çelebi", Yazko Edebiyat, Haziran 1982, sayı: 20

[3]Agy.

[4]Asaf Halet Çelebi", "Benim Gözümde Şiir Davası", İstanbul Dergisi, 1954

Ziyaret -> Toplam : 125,41 M - Bugn : 169875

ulkucudunya@ulkucudunya.com