Sayın Genel Başkan;
İngilizlerin ünlü ”ChathamHouse”u (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) hatırlarsınız. 1900’lü yılların başında oluşturulan ancak 1920’lerde resmiyete dökülen bu kuruluşun ilk adı “Yuvarlak Masacılar” idi.
Bu masa, İsrail devletinin kuruluşuna öncülük etmiş ve Osmanlı Türk devletini ve Ortadoğu’yu ilk olarak parçalayan “Sykes-Picot” haritalarını çizmiş ve Sevr’i hazırlamıştı.
Daha önce de arz ettiğim gibi Batılı büyük devletler sembollerle konuşur.
İngiltere’de 9 Kasım 2010’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e İngiltere Kraliçesi tarafından “Chatham House” yani Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü ödülü verilir.
Tören, İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgal ettiği ve İskenderun’a asker çıkardığı 9 Kasım 1918’in, 92’nci yıldönümüne denk getirilir. Ne tesadüf, değil mi?
Daha sonra İngiltere Kraliçesi, Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, bulunduğu savaş gemisi İstanbul’un işgali sırasında Dolmabahçe’de demirleyen savaş zırhlısıyla “aynı ismi” taşımakta ve “aynı yere” demirlemekteydi.
Uluslararası hukuku hiçe sayarak kendi suları ve egemenlik alanıymış gibi Türk bayrağı taşımamaktaydı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, eşiyle birlikte,“Türk bayrağı”ve“Cumhurbaşkanlığı forsu” olmaksızın gemide bulunmaktaydı.
Bu durum, “İngiltere ile aramızda bilmediğimiz bir ast-üst ilişkisi mi var?” sorusunu akıllara getirmektedir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 27 Kasım 2011 tarihinde de “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü İstanbul Yuvarlak Masa Toplantısı”nakatılır: Toplantı basına kapalıdır!
Burada neler konuşulduğunu başta zât-ı aliniz olmak üzere, hiçbir devlet veya hükümet yetkilisi merak etmez.
Türk Ocağı Genel Merkezi’nden bir heyet olarak Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığının 30’uncu yıldönümü dolayısıyla Türk dünyasıyla ilgili bazı meseleleri görüşmek üzere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ÇankyaKöşkü’nde ziyarete gitmiştik.
Görüşme esnasında; konu Avrupa Birliği’ne gelince, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, “Ne yaparsak yapalım, bizi AB’ye almayacaklarını biliyoruz. Fakat, askerî vesayettenkurtulmak için bu yolu denemizden başka çaremiz yoktur.” ifadesini dün gibi hatırlıyorum.
Sayın Genel Başkan;
Türkiye nasıl bir ülke haline geldi ki, milletinin oylarıyla işbaşına gelmiş bir siyasi iktidar, meşruiyetini yabancı ülkelerin desteğinde aramaktadır?
Daha feci olanı ise, bir ülkenin ordusu, milletinin oylarıyla yönetimi almış bir iktidarı, meşruiyet için yabancı ülkelerin desteğine mecbur ve mahkum etmesidir.
İkisi de birbirinden daha utanç verici bu durum karşısında, Türk milliyetçiliği iddiası taşıyan zât-ı alinizin söyleyeceği bir söz, başvuracağı bir yol yok muydu?
Bu ülkede,“camii-okul-kışla” barışını sağlamak ve millet iradesine saygılı bir silahlı kuvvetler oluşturmak özellikle milliyetçilik iddiasını taşıyan siyasetçilere düşmez mi?Ne yazık ki, bugüne kadar zât-ı alinizin bu konuda bir tek hamlesine dahi şahit olamadık.
Sayın Genel Başkan;
Vefa, sadakatin nişanesidir.
Cenab-ıHakk’ın rahmeti, hidayeti ve şefkati, vefalı olanlara gelir.Ahde vefa göstermekimanıngereğidir. “Ahde vefasıolmayanınimanı, dini olmaz”buyurulmuştur.
Özellikle, 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinde bu devlet, bu millet ve bu ülkeiçin elini değilgövdesinitaşınaltınakoymuş, sadece terini değil,kanını da akıtmış, yetişmiş, fedakâr,inançlı kadrolar, her vesileyle bilinçli ve kasıtlı bir şekilde hareketimizden uzak tutulmuş, hor görülmüş, çevrenizdeki bir takım kifayetsiz muhterislerin hakaretlerine maruz bırakılmış ve neticede küstürülmüştür.
Heleülkücü-milliyetçimücadeledehayatları bir çileyumağınadönmüş; yaşı,yetmişigeçmiş; hiçbirdünyevi mevki, makam ve mansıp talebinde bulunmaksızın sadece ülkücü-milliyetçi hareketin devlet ve millet hayatında daha etkiliolmasını arzu edip dile getirenlere karşıtarafınızdanşu veya bu sözdeyöneticiliğe atanan birtakım kendini bilmezlerin dedeleri yaşındaki insanlara hiçbir ahlak ve terbiye ölçüleri ile bağdaşmayansözlerlesataşmalarınasıl bir talihsizliktir?
Müsaade ederseniz, bu şekildevefasızlığa maruz kalan binlerce, on binlerce dava adamındanbirkaçdeğerlişahsiyetihatırlatmak istiyorum.
“Yiğitnamıylaanılır.”derler.
Yörük Ali Paşa’yıhatırlarsınız. Toros dağlarının kuzey yamaçlarında Kayseri Yahyalı’nınKüçüksuYaylası’nda bir “Yörükçadırı”ndadoğmuştu.
Ortaokulu ve liseyi Adana`da okudu. 1973 yılında, Adana Borsa Lisesi birinci sınıfta iken bir grup arkadaşıile merhum TürkeşBey’in elini öpüp;“Gelin bakalımgençbozkurtlarım”iltifatına mazhar olduktan sonra ülkücü-milliyetçi hareket saflarında yerini almıştı.
1980 yılında Kara Harp Okulu’ndan, Jandarma Teğmenolarak mezun oldu. Daha gencecik üsteğmen iken 1984`te 12 Eylülcellatlarınınzulmünemaruz kalarak Etimesgut Jandarma ÖzelTaburu`nda 33 günişkenceye tabii tutuldu.
Maksatları AliAydın’aülkücülüğünü itiraf ettirip ordudan ihraç etmekti. Bu işkencelerden kurtulup Harp Akademileri sınavınıkazandığındaise, o tarihteki akademi komutanıtarafından“Senin oğlunun adi Oğuzhan, kızının adi Aslıhan’mış. Sen buradan zor mezun olursun.”tehdidinerağmen Harp Akademileri’nden “kurmay subay” olarak mezun oldu.
Dönemin Jandarma Genel Komutanı şehitEşrefBitlisPaşa’ya:
“Ali Aydın,ülkücüdür” diye ihbar ediliyor. Eşref Paşa; “Ülkücülüğü bizim içinmahzur teşkil etmez, bize yiğit ve başarılı kurmay subaylar lazım” cevabını verir.
Aynı Ali Aydın, 28 Şubat sürecinde, Zonguldak`ta görevliyken manevi değerlerinebağlılığı ve dini vecibelerini yerine getirdiğiiçin“irticacı” diye ihbar ediliyor. Bu ihbar üzerine ordudan ihraç edilmekten Zonguldak Bölge Jandarma Komutanı’nın son andaki müdahalesi ile kurtuluyor.
Biz, kendisini; TürkOcakları’nın bir toplantısıiçingittiğimizBalıkesir’detanımıştık. Jandarma Alay Komutanlığımakamınagittiğimizde,komutanlıkbinasınınkoridorları ve makam odasıTürk tarihinin şereftablolarıyladonatılmıştı.
Daha sonra Bilecik Jandarma Tugay Komutanlığıgörevindeyken ziyaretine gittiğimizde ise, bu defa şereftablolarının duvarlara çinilerleişlendiğineşahitolmuştuk.
Bize: “Bir başka askeri birliğe tayinim çıktığında, geride bıraktığım tarihi tabloları depoya kaldırıyorlar. Şimdiartıkçinilerle duvarlara işlettiğimiçin kimse bunlarısökemez.” diye açıklamıştı.
Yörük Ali Paşa, Kayseri Jandarma BölgeKomutanı iken“paralel ihanet çetesi”tarafından 23 Mart 2009’da gözaltınaalınan Kayseri Jandarma Alay KomutanıCemal Temizöz’ün evinin aranmasınamüsaadeetmediğiiçin Zaman gazetesi tarafından aleyhinde bir yayınkampanyası ile kahpece hedef gösterilmişti.
Daha sonra, 2011 yılında Kastamonu Jandarma BölgeKomutanı iken ziyaretine gittiğimizde telefonla aradık. İstanbul’daolduğunu, Balyoz davasındanyargılandığını, duruşmadan yeni çıktığınıbelirtmişti.
Ertesi güntutuklanıp Hasdal Askerî Cezaevi’ne konulduğunuöğrendik. Tutukluluğu devam ederken 2012 yılındaYAŞ kararı ile emekliliğe sevk edilmişti.
Yörük Ali Paşa, Silivri Cezaevi’nde tutuklu iken yetkililerden binbirmüşkülatla izin alıp ziyaretine gitmiştim. Görüşme mahalline geldiğinde, aslanlar gibi karşımda duruyordu ve söze:
“Ağabey, ben Türkmilliyetçisiyim. Devletim ve milletim uğruna her türlü meşakkateşereflekatlanırım.
Ama, şu ÇetinDoğan ile birlikte aynı dosyada yargılanmakkanıma dokunuyor, ağırıma gidiyor.
Ben savunmalarımda, Niyazi YıldırımGençosmanoğlu’nun, Arif Nihat Asya’nın, Necip FazılKısakürek’inşiirlerindenmısralar okuyorum.
ÇetinDoğan ise,komünist Mao`dan deyişler dile getiriyor. Bu adamlarla aynı dosyada yargılanmakağırıma gidiyor.”demişti.
Yörük Ali Paşa, 36 ay tutuklu kalıp 18 yılağır hapis cezasınaçarptırıldı. Sonra Yargıtay’da beraat etti. Cezaevinden çıktıktan sonra memleketi Adana`ya gittiğinde, büyükkalabalıklartarafından sevgi gösterileriyle karşılandı.
Ortak bir dostumuza:
“Ali Paşa’ya selam söyle, eğer MHP`de siyaset düşünüyorsa, bu gövdegösterilerine son versin.
Zira, SayınGenel Başkan Dr. Devlet Bahçeli, Parti’de böylesinegücü olan düzgün insanlara tahammül edemez, ilk fırsatta harcar.”demiştim.
Ne yazıkki,tahminimde haklıçıktım. Ali Paşa’yı, MHP`ye davet etmeniz üzerine:
“Fikrimizin ocağı” diyerek hiçtereddüt etmeden MHP saflarına katıldı.
Yapılan ilk seçimlerde, zât-ı alinizden boşuna vefa bekleyen YörükAli Paşa’yı milletvekili aday sıralamasında 5’inci sırayayazdırarakvefanızı (!) gösterdiniz.
Daha sonra,Sayın Meral Akşener’in, Ali Paşa’ya:
“Sizi mutlaka yanımızda ve TürkiyeBüyük Millet Meclisi`nde görmek istiyoruz.”sözüüzerineİYİ Parti'nin, Kurucular Kurulu üyesi ve Genel Başkanbaşdanışmanı oldu.
Yörük Ali Paşa, 2018 genel seçimlerindeİYİ Parti listelerinden seçilemeyecek bir yere, 3’üncü sırayayazılarak bir darbe de Meral Hanım’dan yedi.
Hâlâ DHKP-C, PKK ve birçok terör örgütünün hedefinde olduğu için hayatını özel koruma altında sürdüren Toroslar’ın bu kahraman evladına maruz kaldığı sözk konusu iki ayrı siyasi ayak oyunu, Balyoz davasında yediği darbeden daha ağır gelmiştir.
SayınGenel Başkan;
Siz,ayrı parti kurdu diye,Meral Hanım’a boşunakızıyorsunuz. Hiç tereddüdünüz olmasın, muhterem Hanımefendi de siyasi hayatında zât-ı alinizden ne gördüyse ne öğrendiyse aynısını uyguluyor.
Yakın tarihimize “Balyoz”ve“Ergenekon”yargılamalarıadıyla geçen “Türk adaletinin utançsahifeleri”diyeceğimiz bu yargılamalaresnasında;
“Darbecilerle mücadele ediyoruz” bahanesiyle Türk ordusuna kumpaslar kurulurken zât-ı aliniz hep suskunluğunuzukorudunuz.
Bir kere,“Hukuka güvenelim”, bir kere de “Adil yargılamayı etkilemeyelim”sözlerinizleyüzbinlerceadet satışa sahip dergilere kapak olacak cesaret örneklerisergilemiş oluyordunuz.
Bu süreçte sizden beklenen; tutuklu olan Yörük Ali Paşa’yı milletvekili adayıgöstererekseçilmesini ve cezaevinden çıkmasınısağlamanızdı.
Askerlik hayati boyunca ülkücü-milliyetçikimliğini saklamayarak generalliğe terfi eden birkaç subaydan birisi olan Yörük Ali Paşa yerine, tercihinizi bizim dünyamızla uzak yakın bir ilgisi olmayan emekli Korgeneral Engin Alan yönündekullanıpİstanbul’da birinci sıradan aday göstererek milletvekili seçilmesini ve cezaevinden çıkmasınısağladınız.
Şüphesiz, Korgeneral Engin Alan da mesleğindebaşarılı bir askerdi. Buna asla itirazımız olamaz.
Ama, 2004-2006 yıllarıarasındaElâzığ’daki 8. Kolordu komutanlığıesnasında, eşleri başörtülü vali yardımcılarına, mülki amirlere ve memurlara yapmadığıbaskıve zulmünkalmadığı halen dillerdedir. Bunun doğruluğunu o yıllardaElâzığ’dagörevyapan mülki amirlerden sorup öğrenebilirsiniz.
Ayrıca, 18 MartÇanakkaleZaferi’nin yıldönümütörenlerinde, dönemin Başbakanı zât-ı alinizin tabiriyle “Muhterem Cumhurbaşkanımız”Sayın Recep Tayyip Erdoğan’akarşıyaptığısaygısızlıkhafızalardansilinmemiştir.
Sayın Genel Başkan;
Paralel ihanetin,zamanın siyasi iktidarının da gözyummasıylaTürk ordusuna kurduğu kumpas neticesinde tutuklanan generallerden birini veya birkaçını MHP listelerinden aday göstererekTürkiyeBüyük Millet Meclisi’ne girmesini sağlamayaçalışmanız, haksızlığauğrayanTürksubaylarına sahip çıkmakadınaçok yerinde bir hareketti.
Ama seçtiğiniz isim, bize göre;ülkücü-Türkmilliyetçiliğiaçısındanyanlıştı. Bu kararı da kimlerle istişare sonucu aldığınız, “bilinmeyenler listesi”ne dahil edilmiştir.
Her ne kadar Sayın Engin Alan, son zamanlarda farklı mecralarda, farklı mekânlardafotoğraf verse de bu, bizden ziyade zât-ı alinizin ilgi alanına girdiği için herhangi bir yorumda bulunmak hakkına sahip değiliz.
Devam edecek …
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.