« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

19 Ağu

2024

1966 YILI (30)

19 Ağustos 2024

İSTİFALAR, İLTİHAKLAR

CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ

DANSÖZ MESELESİ


Babıâlide Sabah, 1 Ocak 1966.

KIBRISLI LİDER TÜRKEŞ VE KIBRIS

Korkmazcan HASAN

Çok şeyin üstündeki sevgi: Mukaddes vatan sevgisi!

Bunun yanı sıra; sevinci de ızdırabı da daha yakından kucaklayan, daha sıcak, daha içten bir sevgi… Çocukluğumuza, evimize, ufkumuza duyduğumuz bilinçsiz bağlılığın; güneşe, yağmura, yıldızlara beslediğimiz bilinçsiz hayranlığın mayalanmasından fışkıran sevgi. Bu doğduğumuz yerin, yüreğimizin hayatiyetiyle yarışan izidir. Kızılderili’nin ilâhlaştırdığı toprak kudretini bu sevgiden alır.

Ben Alparslan Türkeş’in Kıbrıs bağlılığında, baba ocağına duyulan sevginin belirtilerini aradım. Düşüncelerinden ziyâde, ağzından çıkan kelimeler arasında uçuşacak hislerini kolladım. Çünkü CKMP Genel Başkanı Kıbrıs’lıydı ve Kıbrıs hakkında konuşuyordu.

Türkeş’le CKMP Genel Merkezinde görüştük. Ankara’nın puslu bir sabahıydı.

Önce biz, Gençliğin görüşlerini ve siyasî parti liderlerinden istediklerimizi izah ettik. Türkeş; bir çok noktada bizimle mutabık olduğunu gösteren bir edâ ile dinliyordu. Camlı masanın arkasındaki koltuğa paltosunu çıkarmadan oturmuştu.

Kendisine <<Kuvvet kullanılması lüzumludur>> dedik; o da aynı kanaatte olduğunu söyledi. <<Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki andlaşmalar gözden geçirilmeli>> dedik; görüşümüze katılıyordu. <<Kıbrıs konusu siyasî istimara vesile yapılmamalıdır.>> dedik; <<Haklısınız>> diye cevap verdi.

Daha sonra görüşlerini şöyle özetledi:

<<Kıbrıs mevzuunda çok hatalar işlenmiştir. Kıbrıs Cumhuriyetinin temeli olan Lonrda ve Zürich Andlaşmaları adım adım ihlâl edilirken bizim hükümetler gerekli tedbirleri almamıştır. İhlâllerin vuku bulur bulmaz en sert şekilde cevaplandırılması gerekirdi. Makarios Türk hükümetlerinin protestodan öteye bir şey yapmadığını gördükçe şımarmıştır. Andlaşmalardan doğan müdahele hakkımızı kullanmak için müsaid bir çok fırsat kaçmışsa da, bugün aynı hak bakidir. Birleşmiş Milletler kararı bizatihi, Birleşmiş Milletler Anayasasına aykırıdır. Kıbrıs’taki durumu inceledim. Orada şu anda 15 bin Yunan askeri ve Yerli Rumlardan bir tümenlik kuvvet var. Bunlar bizim bir çıkarma yapmamıza mani olacak güçte değildir. biz andlaşmalara aykırı olarak sokulmuş Yunan kuvvetlerinin derhal geri çekilmesini istemekte haklıyız.>>

Türkeş, Dışişleri teşkilâtımızın iyi çalışmamasından da şikâyetçiydi. Birleşmiş Milletler kararının dış politikayı takip edenlerce sürpriz teşkil etmediğini söylüyordu.

<<Hariciye teşkilâtımızın yeniden düzene sokulması şarttır. Hariciyemiz propagandaya önem vermelidir.>> dedi.

Kıbrıs’lı lider; Kıbrıs dâvasının bugünkü şartlar altında bir Türk – Yunan çatışmasına yol açmasının muhtemel olduğu inancındaydı. <<Zaten, diyordu, Kıbrıs’ın anahtarı Oniki Ada ve Batı Trakya’dadır. Buna göre hazırlık yapalım!.>>



Zafer, 15 Ocak 1966.

Hâzım Dağlı ve Zeyyat Ebuzziya AP’ne girdi

Çankırı Senatörü Hâzım Dağlı ile eski Konya Milletvekili Zeyyat Ebüzziya, dün AP Genel Merkezinde yapılan bir törenle Adalet Partisi’ne iltihak etmişlerdir. İmza töreninde Genel Başkan ve Başbakan Süleyman Demirel, Genel Başkan Yardımcısı Zonguldak Milletvekili Talât Asal, AP Senato Grubu Başkanı Samsun Senatörü Dr. Fethi Tevetoğlu, Adalet Bakanı Hasan Dinçer ve Genel İdare Kurulu Üyeleri ile Milletvekilleri ve Senatörler hazır bulunmuşlardır.

Hâzım Dağlı ile Zeyyat Ebuzziya’nın partiye giriş beyannamelerini Genel Başkan Süleyman Demirel, Senato Grubu Başkanı Fethi Tevetoğlu ile Dr. Vedat Ali Özkan imzalamışlardır.

Bu imza törenini tâkiben Hâzım Dağlı gazetecilere siyasî hayatını anlatmış ve siyasî görüşleri bakımından yanı olan CKMP den seçmenlerinin arzu ve temayülüne uygun şekilde hareket edip ayrılarak Adalet Partisine girdiğini belirtmiştir. Dağlı konuşmasına şöyle devam etmiştir:

<<1961 yılından sonra görüşleri aynı olan seçmen vatandaşlar reylerin bir partide toplanması için gayret sarfetti. Meselâ Çankırı’da bu böyle oldu. Partilerin kurulmaması ve reylerin bölünmemesine çalışıldı. Dördüncü koalisyonun kuruluşu seçmenin bu görüşünün bir tezahürüdür. Zira, aynı görüşe sahip vatandaşların temsilcileri bir hükûmet kurmuşlardır. Fiilen tahakkuk etmeyen birleşme, seçmen tarafından son seçimlerde yapıldı. Ben de Çankırılı seçmenlerimin arzu ve temayülüne uygun hareket ederek Adalet Partisi’ne giriyorum.

İfrat ve tefritin memleket hayatında rahneler açacağına kani bulunuyorum. Siyasî çatışmalara rağmen Adalet Partisi’nin bugünkü tutumu ile memlekete hizmet edeceğine kani bulunmaktayım. Adalet Partisi büyük bir güce sahiptir. Ben de bu büyük kütleye iltihak ederek AP saflarında çalışmaktan zevk duyacağım. AP’nin iyi yolda olduğunu görüyor ve buna inanıyorum.>>

Zeyyat Ebuzziya ise herhangi bir partiden buraya gelmediğini, 1946 yılında Demokrat Partinin kuruluşu ile siyasî hayata atılmış olduğunu, bilâhare 19 arkadaşı ile DP den ayrılıp Hürriyet Partisini kurduklarını, bu partinin kapanması ile hiçbir siyasî teşekküle girmemeği tercih ettiğini bildirmiş, 1960 yılında Adalet Partisinin kuruluşu sırasında fiilen yardımlarda bulunduğunu, bu çalışmalarının bugüne kadar da devam ettiğini söylemiş ve konuşmasını şöyle bitirmiştir: <<Bugüne kadar Adalet Partisi’ne fiilen yardımcı oldum. Fakat artık kayden de Adalet Partiliyim. Bundan büyük bir sevinç ve haz duymaktayım.>>

Başbakan ve AP Genel Başkanı Süleyman Demirel de kısa bir konuşma yaparak demiştir ki: <<Bugün iki güzide arkadaşımız partimizde fiilen vazife almış bulunmaktadır. Bundan dolayı AP olarak büyük bir haz ve memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isterim.>>



Hürriyet, 15 Ocak 1966.

Eski CKMP’li Dağlı ve DP’li Ebüzziya, AP’ye girdi

CKMP’den bir süre önce ayrılan eski Millî Savunma Bakanı Hâzım Dağlı ile Hürriyet Partisi kurucularından eski DP Konya Milletvekili Zeyyat Ebüzziya, dün merasimle AP’ye girmişlerdir. İki eski DP’li yaptıkları konuşmalarda, DP’yi kötülemişler ve o partinin ifrat politikası takip ettiğini ileri sürmüşlerdir.



Dünya, 19 Ocak 1966.

CKMP GRUBU AFFI GÖRÜŞTÜ

CKMP Grubu dün Af ve Seçim Kanunu tasarılarını görüşmüştür. Grup toplantısında hükûmet tarafından hazırlanan Af Kanunu tasarısının şumülünün genişletilmesi istenmiştir. CKMP’li Milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda, 20-21 Mayıs olayları sorumluların cezalarının tamamının affının tasarının kapsamına alınmasını istemişlerdir.

Bildirildiğine göre tasarının Meclisteki görüşülmesinde CKMP Grubu atifet duygusunun tek taraflı olarak kullanılamayacağı gerekçesiyle, 20-21 Mayıscıların da Yassıada mahkûmları gibi tamamının affını isteyeceklerdir.

CKMP Grubu sözcüsü İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Grubun hükûmetin hazırladığı Seçim ve Af tasarılarının tam metnini gördükten sonra bu konudaki partinin görüşünün daha belirli şekilde açıklanacağını söylemiştir.



Dünya, 19 Ocak 1966.

CKMP, dün görüşünü açıkladı

CKMP Genel Sekreteri Mustafa Kaplan, dün basına yaptığı bir açıklamada, partinin, Kıbrıs, Af tasarısı, Valilerin tâyini ve iktisadî durum üzerindeki görüşlerini izah etmiştir. Çeşitli iş ve dış sorunlara temas eden CKMP tebliğinde şöyle denilmektedir.

Kıbrıs konusu

<<Kıbrıs konusu millî bir politika haline getirilmelidir. Bu hususun parti rekabetlerinin dışında takip edilecek çok yönlü bir politika ile halledileceğine inanıyoruz. Parti görüşünü hükûmete sunmak üzere bir muhtıra hazırlanmıştır. Yakında verilecektir. Diplomatların sustuğu yerde askerî otoriteler konuşur. Bu karar safhasıdır. Türkiye Kıbrıs konusunda bu safhaya gelmiştir.

Af tasarısı

Af tasarısı dünün ve bugünün sosyal ve siyasal gerçeklerinden habersiz görünmektedir. Kanun tasarısının genel havasına muayyen partizanca bir zihniyetin hâkim olduğu, buna mukabil affa mazhar olması gereken bazı zümrelerin teferruat olarak mütalâa edildiği esefle görülmektedir. Bilhassa 21 Mayıs’çılara uygulanmak istenilen taksitli af, bu zümreye yeni bir ceza mahiyetini getirmektedir.

Kanunların umumilik ve affın sosyal fayda prensiplerinden uzak hazırlanmış tasarının, günün gerçeklerine ve genel affın prensiplerine uygun olarak düzeltilmesini istemekteyiz.

Valilerin ve diğer idarecilerimizin tâyinlerini normal bir hükûmet tasarrufu olarak kabul etmek isterdik. Ancak mevcut şartlar bu anlayışı vermemektedir. Temenni ederiz ki bu tasarruflar partizan tesirlerin altında icra edilmiş olmasın, hükûmetin mazide tecrübe edilmiş metodlara itibar etmiyeceğini umarız.

Dış politika ve bununla ilgili mektup olayları hükûmeti iç meselelerden uzaklaştırmış, hatta ilgisiz kılmıştır. Bu esef verici bir haldir. Üç aydan beri ana maddelerdeki fiat artışları, enflasyonist bir gelişin emarelerini vermektedir. Bu husus sabit ve dar gelirli vatandaşlarımızı şimdiden çaresizliğe itmekte ve endişelendirmektedir. Hayat pahalılığını önlemek için hükûmetten âcil ve radikal tedbirler beklemekteyiz.>>



Babıâlide Sabah, 23 Ocak 1966.

TÜRKEŞ <<REJİM HAKKINDA ŞÜPHELER YERSİZDİR>> DEDİ

CKMP şümullü ve geniş bir affın çıkmasına taraftar

CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, son günlerde efkârı umumiyeyi en çok meşgul eden meselelerden AF konusunda dün bir basın toplantısı tertip etmiş ve bu arada gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırmıştır.

<<Bayramdan önce çıkarılacağı hükûmet tarafından ilân edilen affın, verilen sözün yerine getirilmiyerek geriye bırakılmış olması mübarek bayram gününde milyonlarca vatandaşımızı gönülleri kırık ve gözleri yaşlı bir duruma düşürmüştür>> diyen Türkeş <<Beş – altı yıldan beri ciddî sebepler olmaksızın çıkarılan ve yalnız siyasî suçluları kaplıyan afların devlet idaresindeki ciddiyet ve otorite ile bağdaşmadığını>> söylemiştir.

Daha sonra <<olağan üstü sebepler olmadan sanki her seçim devresi yetersiz aflar çıkartmak şartmış gibi, bu müessesenin sık sık kullanılması doğru bulunmamakla beraber, bu günkü durumda bir defaya mahsus olmak üzere ve fakat bütün suçluları kapsayan şumüllü ve geniş bir af çıkarma zorunluğu vardır>> diyen Türkeş bu müessesenin devlet ciddiyeti ile bağdaşamayacak şekilde sık sık kullanılmamasını istemiştir.

27 Mayıs tutukluları bütünü ile affedilince 21 Mayıs suçlularının da bütün olarak affedilmesi gerektiğini söyliyen Türkeş Hükûmetin mutlak bir yetki elde etmek amacıyla seçim kanununu değiştirmeye kalkmasını tenkid etmiş ve <<memleket çok daha önemli meselelerle karşı karşıyadır. Halkımız refah ve saadet getirici hamleler bekliyor>> demiştir.



Milliyet, 23 Ocak 1966.

TÜRKEŞ, AFFIN DAHA GENİŞ TUTULMASINI İSTİYOR

CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, dün yaptığı basın toplantısında Af ve Seçim Kanunu Tasarıları hakkında partisinin görüşlerini açıklamıştır.

Önce af tasarısı üzerinde duran Türkeş, şunları söylemiştir:

<<Hükûmetin hazırladığı af tasarısını çok yetersiz, uygunsuz ve huzursuzlukları arttırıcı nitelikte gördük. Biz affın geniş ve şumüllü olmasında fayda görüyoruz. Başta 21 Mayısçılar olmak üzere siyasî suçluların toptan affedilmeleri, bunlarla beraber diğer suçluların da affın şumülüne alınmasını gerekli görüyoruz. Diğer suçlular ifadesiyle yalnız âdi suçluları değil, malî ve idarî suçluları da kastediyoruz.

SEÇİM KANUNU

Daha sonra hükûmetin hazırladığı seçim kanununa da değinen Türkeş, bu konudaki görüşlerini şöyle belirtmiştir.

<<Halk ekonomik ve sosyal dertlerle sıkıntılı bir durumdadır. Halk hükûmetten acele refah getirecek, huzur getirecek, memlekette kalkınmayı sür’atle gerçekleştirecek icraat beklemektedir. Hükûmet böyle faaliyetlere girişip ortaya eserler koymak yerine, sanki en acele iş seçim kanunu imiş gibi aklın ve mantığın almıyacağı davranışlar göstermektedir. Hükûmetin, geçmişteki hükûmetlerin hatâlarını örnek göstererek davranışını mazur ve haklı göstermeye kalkışması doğru bir hareket değildir.>>

CKMP Genel Başkanı Türkeş daha sonra gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırmış ve <<Rejimin geleceğinden endişe duyduklarını belirten bâzı liderlerin bu görüşlerine katılmadığını>> bildirmiştir.



Dünya, 23 Ocak 1966.

TÜRKEŞ: <<21 MAYISÇILARIN DA TOPTAN AFFI GEREKİR>> DEDİ

CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş dün yaptığı basın toplantısında af tasarısını ele alarak <<siyasî suçluların başta 21 Mayıs hükümlüleri olmak üzere toptan affedilmeleri gerekmektedir>> demiştir.

Türkeş af tasarısını çok yetersiz gördüğünü, daha şumüllü tutulmasında sayısız faydalar bulunduğunu, son yıllarda af müessesesinin sık sık işletilmesinin zararlı olacağını söylemiş ve şöyle demiştir.

<<Bu gün için af çıkarmak bir zorunluluk haline gelmiştir. Bütün suçları kapsayacak bir genel af çıkarılmalı ve bundan sonra da devlet idaresi ciddiyetine uygun düşmeyen tutumlara gidilmemelidir. Af emrivakîdir. Hükûmetin ortaya attığı tasarı uygun değildir ve yetersizdir. 21 Mayıs hükümlülerini toptan affetmek lâzımdır.>>

SEÇİM KANUNU

CKMP lideri halkın hükûmetten acele refah, huzur getirecek, memlekette sür’atle kalkınmayı, yükselişi sağlayacak çalışmalar beklediğini söylemiş, seçim kanunu yererek şöyle demiştir.

<<Hükûmet çalışmalara girişip ortaya süratle eserler koymaya çalışacağına sanki en acele iş seçim kanunuymuş gibi aklın ve mantığın almayacağı davranışlar göstermektedir. Geçmişte eski iktidarların hatalarını örnek göstererek kendi davranışını mazur ve haklı telâkki etmeye kalkışmak doğru bir hareket olmaz. 6 ay önce yapılmış bir kanunun 6 ay sonra esaslı hiçbir sosyal hukukî sebep olmaksızın sırf daha mutlak yetki elde edebilmek hayaliyle değiştirilmesine kalkışılması devlet idaresinde olan istikrar ve devamlılık niteliğine taban tabana zıttır.>>

KIBRIS

Kıbrıs konusunda hükûmete verilen muhtıranın ana hatlarını da açıklayan Türkeş, <<Muhtırada Kıbrıs için daha enerjik ve süratli hareketlere girişilmesini teklif ettik.>> demiş, Diplomatik çalışmalara daha fazla önem verilmesi gerektiği üzerinde durarak Yunanistan’ın ve Makarios’un elinde bulunan insiyatifin artık Türkiye tarafından ele alınmasını istemiştir. Kıbrıs adası üzerinde bir fiilî durum yaratmak gereğine de değinen Türkeş sözlerini şöyle bağlamıştır:

<<Türk Gençliğine Batı Trakya, Selânik, Ege Adaları ve Kıbrıs’ı hedef olarak göstermek lâzımdır. >>



Vatan, 3 Şubat 1966.

GÜRSEL’İN VEDA MESAJI

<<Birkaç seneden beri devam eden hastalığımın tedavisi için, Birleşik Amerika’da yeni bulunan tıbbî usullerden de faydalanmamı teklif eden, kendilerine mutlak itimadım bulunan doktorlarımızın bu tavsiyelerine uyarak kısa bir süre için Birleşik Amerika’ya gitmeyi kabul ettim.

Tavsiye edilen yeni metodlardan faydalanarak en kısa zamanda avdet arzusu ile aziz milletime içten sevgi ve saygılarımı sunar, bu vesile ile memleketimizin mutlu geleceğine olan güven hislerimi bir kere daha belirtmek isterim.>> Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel

GÜRSEL AMERİKA YOLUNDA

Cumhurbaşkanı göz yaşlarını tutamadı

Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, bugün saat 13.30’da, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Johnson’un gönderdiği özel uçakla Washington’a hareket etmiştir. Gürsel, Esenboğa hava alanında Cumhurbaşkanı vekili ve Cumhuriyet Senatosu Başkanı İbrahim Şevki Atasagun, Millet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli, Başbakan Süleyman Demirel, Bakanlar, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay, Kuvvet Komutanları, siyasî parti liderleri, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Hart ve Ankara’daki diğer yabancı misyon şefleri ile diğer ilgililer tarafından uğurlanmıştır.

Tedavi için Amerikaya giden Gürselin hava alanında vedalaşırken gözyaşlarını tutamadığı görülüyordu.

Cumhurbaşkanımız ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Nâsır Zeytinoğlu, Başyaver Albay Nevzat Dereli, Yaver Çetin Özsu, Cumhurbaşkanlığı Başdoktoru Prof. Lütfü Vural, Dr. Saim Bostancıoğlu, Genel Sekreterlik Özel Kalem Müdürü İsmet Ergene ve Gürsel’in manevi kızı Hatice Gürsel de Washington’a gitmişlerdir.

Cumhurbaşkanı Gürsel ve refakatindekileri Amerikaya götürmekte olan Blue Bird (Mavi kuş) adlı özel uçak, Batı Almanyanın Rhein Main hava üssünde ikmal için bir süre kalacak, müteakiben Washington’un Adrews hava üssüne inecektir. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanımız Amerikanın en büyük hastahanelerinden biri kabul edilen Walter Reed Kara Kuvvetleri Tıp Merkezinde tedavi görecektir.

CUMHURBAŞKANI KÖŞKTEN AYRILIYOR

Saat 12.15’i gösterdiği anda tedavi için Amerikaya gitmek üzere köşkten ayrılan Cumhurbaşkanı Gürsel, normal günlük gezilerinden birine başlıyormuşçasına bir sadelik içinde dört arabadan müteşekkil bir konvoy ile çıkış kapısında görülüyor. Süratle köşk kapısından yola çıkan konvoyun önündeki arabada bulunan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, sabahın erken saatlerinden beri bekliyen gazetecileri, nöbetçileri ve nizamiye polisini mütebessim bir çehre ile selâmlıyor, <<Allahaısmarladık>> diyor.

Daha sonra, konvoyun sürati 40 – 50 kilometreye düşürülüyor ve Cumhurbaşkanlarına <<Güle güle>> demek için yol boyunca sıralanmış Ankaralıların sevgi tezahürlerine Gürsel zaman zaman elini sallıyarak veya şapkasını çıkartarak mukabelede bulunuyor. Ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in otomobili vatandaşların sevgi gösterisi arasında Esenboğa istikametinde gözden kayboluyor.

LİDERLER NELER DEDİLER…

Meydana ilk gelen CHP lideri İnönü, kendisinin Amerikaya onaltı saatte gittiğini belirterek Gürsel’in ardından <<Selâmetle gider, sağlıkla döner inşallah.>> dedi. Başka bir şey söylemedi. Meydanda yanında Türkeş vardı. Türkeş’in <<Paşam üşüyeceksin>> demesini gülümseyerek karşıladı ve <<Yoo ben üşümem>> dedi.

ALPARSLAN TÜRKEŞ

Cumhurbaşkanının <<Çabucak sıhhate kavuşup, vazifesine döneceğini ümid ettiğini>> söyledi.

OSMAN BÖLÜKBAŞI

Gürsel’in gidişi için, <<Süratle ve selâmetle gidip, sağlıkla, hayır hayır çizin o kelimeyi, sıhhatle dönmesini temenni ederim.>> dedi.

M. ALİ AYBAR

<<Cumhurbaşkanının sağlıkla dönmesini dilerim>> dedi.

EKREM ALİCAN

Alican <<Hayırlı yolculuklar ve şifalar dilerim>> dedi.



Son Saat, 3 Şubat 1966.

* Johnson’un özel uçağı ile dün saat 13.20 de Amerika’ya hareket eden Cumhurbaşkanı Gürsel Hava alanına gelirken kendisini uğurlayanları selâmlıyor. (Üstte)

* Ve yine Gürsel’i uğurlamaya gelen Başbakan Demirel ile CHP lideri İnönü, CKMP lideri A. Türkeş ile MP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, Esenboğa hava alanında görülüyorlar.



Adalet, Sokaktaki Adam, 4 Şubat 1966, Sayı 1249.

27 MAYIS ŞAFAĞINDA SÖYLENENLER YALAN MIYDI?

Kimlerin ne kıratta adam olduklarını, hangi teşekküllerin hangi satılmış uşakları nasıl kullandıklarını ve sahneye çıkarılan kuklaların iplerinin hangi ellerde bulunduğunu anlıyabilmesi için okuyucuya Sokaktaki Adam’ın uzun ezgi masal anlatmasına lüzum yoktur.

Bazı vesikaları dile getirmek, bazı beyanların birbirini çelen yanlarını ortaya koymak ve bazı gazete yayınlarındaki tarih sırasına sadık kalarak beliren çelişmelere parmak basmak, bu memlekette yaratılmak istenen bir 27 Mayıs sonrası hailesinin ne sudan temellere oturtulduğunu anlatmaya yeter de artar bile…

Bir çıkarcı ekibi, bu memlekette ordusu ile, işçisi ile, öğrencisi, çiftçisi, köylüsü, ve kentlisi ile bu asîl milleti bir süre aldattı diye, sonuna kadar bu aldatıcı davranışlarına göz yumacak değiliz.

Bir çıkarcı ekibi, 27 Mayıs 1960 tan çok önce, CHP komitecilerinin yer üstü ve yer altı plânlarına uygun şekilde faaliyet göstererek memlekette bir 27 Mayıs ortamı yaratılmış ve o vasatta vukubulan MBK hareketi başarıya ulaşınca CHP liler perde arkasından çalışarak ilk hedef Demokrat Parti iktidarını alaşağı etmiştir. Ama sonra?...

*
İşte bu yazı serisinde Sokaktaki Adam 27 Mayıs öncesinden değil, o tarihten sonraki olaylardan bahsedecektir.

Ve gene ilâve etmek gerekir ki bu yazı serisi, hukuk ilminin ve insan vicdanının tanıdığı en basit müdafaa hakları gaspedilmiş olanlar hakkında ileriye sürülen şenî iddialardan sadece bir kaç örnekle iktifa edecek, akla gelen diğer hususlar da daha sonra, başka yazı serilerinin konuları olacaktır.

Sokaktaki Adam bu yazıları ile bir devrin acı hatıralarını tazeleyerek husumet duygularını tahrik maksadını gütmez.

O, bu milletin en kısa zamanda acılarını unutarak kardeşlik duyguları ile birbirine sarılmasını candan diler. Ama, yazının başında da işaret edildiği gibi, kendilerini suçluluk psikozundan kurtaramamış bir kısım bedbaht, yaygın bir tahrik kampanyasına girişir ve <<Yavuz Hırsız>> bu gibi ruh hastalarının zaafından faydalanmaya çalışırken Sokaktaki Adam olaylara seyirci kalamaz.

*

27 Mayıs şafağı sökerken Ankara Radyosundan yayılan şu sözleri hatırlayınız:

<<… Bu harekete Silâhlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda âdil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır…>>

Şimdi, aradan beş yıl geçtikten sonra Sokaktaki Adam kalkıp bu adamlara ve bilhassa o sabah radyodan bu tebliği okuyan Alparslan Türkeş’e sorsa:

<<Arkadaş, bu dediklerinizi yaptınız mı ve o sabah bunu söylerken samimi olarak yapmak kararında mıydınız?>>

Elcevap: <<Tıssssss…>> tır değil mi?

Gelin devam edelim 27 Mayıs sabahının nurlu vaadlerine… Gene aynı ağız radyoda şöyle konuşuyordu:

<<Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz hiç kimse hakkında, şahsiyete müteallik tecavüzkâr bir fiile teşebbüs etmeyeceği gibi, edilmesine de aslâ müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun her vatandaş kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir.. Bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin aynı soydan gelmiş evlâtları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle, anlayışla muamele etmeleri ıstıraplarımızın dinmesi ve millî varlığımızın selâmeti için zarurî görülmektedir…>>

Eeeee <<Hazarat-ı kiram..>> bu yalan beyana ne dersiniz?

Sizler anadan doğma yalancılar mıydınız yoksa sonradan mı bu aşağılık tertiplerin oyuncağı oldunuz? (Devam edecek)



Yeni İstanbul, 5 Şubat 1966.

Bir gazete toplatıldı

Mesulleri hakkında Tedbirler Kanununa göre dâva açıldı

Ankara’da yayınlanan Adalet Gazetesinin dünkü sayısında neşredilen “Sokaktaki adam” yazısı ile başmakalenin tedbirler kanununa aykırı olduğu iddiasiyle, gazete sorumluları hakkında dâva açılacağı öğrenilmiştir. İlgililerden alınan bilgiye göre, Adalet gazetesi mes’ul müdürü Semih Benli, bilgisine müracaat edilmek üzere Savcılığa dâvet edilmiştir.

GAZETE TOPLATTIRILDI

Ankara’da günlük olarak yayınlanan Adalet gazetesinin dünkü nüshası Tedbirler Kanununa aykırı görülmüş ve Beşinci Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimliğince toplattırılmasına karar verilmiştir.



Adalet, Sokaktaki Adam, 6 Şubat 1966, Sayı 1250.

Vicdan azabı seni ateşle çevrili akrep durumuna düşürecek!

Bu memlekette, başında hâlâ kavak yeli esen maceracılar varsa (ki maalesef var olduğu anlaşılıyor) 27 Mayıs sabahı, şerefli Türk Silâhlı Kuvvetlerini temsil iddiası ile radyoya çıkıp bütün dünyaya hitaben yalan yalan söyleyen <<Duçe>> taslaklarının serüvenini gözden uzak bulundurmamak zorundadırlar.

Sen radyo mikrofonunun başına oturup:

<<Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir şahsa ve zümreye karşı değildir..>> diyecek ve sonra da sırf Halk Partililer ve onların kindar <<Yavuz Hırsız>> ları öyle istiyor diye, suçsuz insanları zindanlara atıp ortaçağ işkencesine maruz bırakacaksın ve sırf uşaklığına razı olduğun Halk Partisi, seçimde rakipsiz kalsın diye, millet çoğunluğunu teşkil eden Demokrat Parti’yi haritadan silerek bir zümreyi tutup ötekini mağdur edeceksin…

Sen mikrofon başına oturup:

<<… İdaremiz hiç kimse hakkında şahsiyete müteallik tecavüzkâr bir fiile teşebbüs etmiyeceği gibi, edilmesine de asla müsamaha etmiyecektir..>> diyecek, ondan sonra da koskoca bir iktidarın Reisicumhurundan odacısına kadar, bütün ilgililerini birer birer ele alıp hepsi hakkında düzme dosyalar hazırlayıp yalancı şahitler tayin edip, sahte belge ve deliller ikame ederek suçlamaya kalkışacaksın.

Bir başvekil’in kasasını boşaltıp yerine suçlama delilleri koyacak, meselâ milyonlarca dövizin bulunduğu zarfları alacak, onun yerine Ulus meydanındaki Kigili mağazasından satın aldırdığın kadın donlarını bırakacaksın, bir Cumhurbaşkanı’nın İş Bankası 103 milyonluk mevduat müjdesiyle ilgili şükran mektubunun mahiyetini değiştirip, Celal Bayar’ın bankalarda 103 milyon lirası var..>> diye yalan söyliyecek ve kalpleri vatan aşkı ile dolu genç harbiyelileri tahrik için <<Bayar Harbiyeyi imha edecekti>> iddiasını ortaya atıp buna delil olsun diye de işkence odalarında, zorla ses bandı doldurmak için teşebbüse geçeceksin.

Ve… Maşa olarak kullanılan gazetelerde her demokratın bir apartmanı ve gayrımeşrû serveti bulunduğuna dair yalanlar yayıp, başkalarına ait apartman resimlerini, müdafaa imkânından mahrum bıraktığın Demokrat vatandaşlarınmış gibi yayacaksın.

Her demokrat vatandaş için ahlâk dışı şen’î iftiralar uydurulup yayılmasına vasıta olacak ve hattâ nüfuzlu Demokratlar için bizzat yalan uydurup devlet radyolarından dünyaya yaydıracaksın…

Sen radyo mikrofonunun başına geçip:

<<Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, her vatandaş kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir..>> diyecek ve ondan sonra da, sokaktaki adamları, sadece Demokrat Partiye taraftar oldukları için silâh zoru ile toplayıp Yassıada’ya, Balmumcu’ya, Harbiye’ye, Davutpaşa kışlası’na, Sivas kampına ve mahallî garnizon hapishanelerine doldurup aylar ve aylarca sorgusuz, sualsiz dayağa, hakarete, küfre, işkenceye ve mahrumiyete maruz bırakacak, hukuku ve kanunları çizmelerinin altında çiğneyerek, tek taraflı ihtilâl hukukuna bel bağlayıp <<Devlet Ben’im>> diyerek Demokrat Partiyi desteklemiş olmaktan başka bir iddiayla suçlanamıyan masum vatandaşlara köle muamelesi yapacaksın…

Ve… Sen mikrofon başına oturup:

<<… Bütün vatandaşların, partilerin üstünde aynı milletin aynı soydan gelmiş evlâtları olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle, anlayışla muamele etmeleri ıstıraplarımızın dinmesi ve millî varlığımızın selâmeti için zarurî görülmektedir..>> diyecek ama o günden bu güne bir an olsun Demokrat Partili vatandaşın da bu memleketin evlâdı olduğunu, her vatandaşın en az senin kadar ve ekserisinin senden de fazla bu memleketin sahibi olduğunu, vatandaşlar arasında, sırf İsmet Paşa takımını memnun etmek için ayrı gayrıcılık yapmanın millet vicdanında derin izler bırakacağını ve bu izlerin yaratacağı ıstırabın bir gün gelip seni manevî âlemde yok edeceğini, millî varlık ve selâmetimizin insan haklarına ve hukuk prensiplerine saygı ile kurtarılabileceğini düşünmiyeceksin! Ve… Sen, bir gün gelip, (Türkiye Silâhlı Kuvvetleri) nin içinde olsun, dışında olsun, bu memleketin şerefli insanlarının senin yalanlarını öğreneceğini, kendilerini aldatmış olduğun için seni lânetle anacaklarını da düşünmedin…

Düşünmediğin için de şimdi vicdan azabın seni, ateş çemberinde kalan akreplerin mecburiyetine doğru sürükleyecektir…



Adalet, Sokaktaki Adam, 12 Şubat 1966, 19 Ağustos 1966.

Türkeş daha ilk günün sonunda yalan söylemişti

Sokaktaki Adam yaptığı tasnifle MBK üyelerini üç gruba ayırmıştı. CHP ne angaje olmuş ve İnönü’nün direktiflerine körü körüne itaat edenlerin kimler olduğu bugünkü durumda kolaylıkla anlaşıldığı gibi, o günlerdeki davranışlarının basit tahlilleri de, bu satılmış ekibin mensuplarını birer birer meydana çıkaracaktır.

Başlangıçta idealist görünüp sonradan yapılan vaadlere ve sağlanan menfaatlere sırt çeviremeyen zayıf karakterlilerin de kimlikleri bu yazı serisinde kendiliğinden anlaşılacaktır. Bu iki grubun dışında, sahte kurtarıcı, sahte milliyetçi ve sahte vatansever hüviyetliler vardı ki, asıl ihanet kumkuması onlardı. Onlar, idealist görünüp, iktidara oturmak ve orada bir faşist – nasyonal sosyalist karması diktatorya kurmak maksadını güdüyorlar, MBK nın dışında bir takım dar görüşlülerden destek buldukları gibi, milliyetçilik ve mukaddesatçılık mefhumlarını da istismar ederek saf vatandaş toplulukları arasında taraftar toplamak için elden geleni yapıyorlardı.

Bunlar aklın ışığında Makyavel’e taş çıkartan bir politikayı benimsemişler ve daha ilk gününden itibaren plânlarını tatbik mevkiine koymuşlardı.

Sokaktaki Adam’ın bundan sonra temas edeceği bir iki olayın bu açıdan değerlendirilmesi gerekir…

*

Yeni Sabah Gazetesinin 28 Mayıs 1960 tarihli sayısında: <<Alparslan Türkeş’in basın toplantısı>> başlığı altında o günün şartları içinde dikkatten kaçan ve ancak bu gün değerini bulan bir beyanat yayınlandı.

Haber şöyle sunuluyordu:

<<Ankara: Bugün geceyarısını tâkip eden saatlerde yaptığı basın toplantısında Kurmay Albay Alparslan Türkeş şu beyanatta bulunmuştur:

Tevkif yok!

Hakikî mânası ile hiç kimse tevkif edilmemiştir. Sadece kabine azaları nezaret altına alınmıştır. Bunların dışında bazı şahısların aynı mülâhazalarla muhafaza edilmesi tabiidir. Zira iktidarda bulunmuş olanların düşmanları vardır. Biz bugün onları korumak zorundayız…>>

Sokaktaki Adam, beyanatın bu noktasında bir an durmak ve beyanatı yazan gazetenin tarihine bir defa daha bakmak ister: 28 Mayıs 1960!

Yani; CHP lilerin <<Demokrat avı>> na çıktıkları ve önlerine gelen her kızdıkları kimseyi <<Bu da Demokrat suçlulardan biridir>> diyerek Ankara Kumandanlığına ihbar edip tevkif ettirildikleri günün gecesi…

Yani, durumu öğrenip Harbiyeye gelen ve orada tevkif edilmiş yüzlerce vatandaşı görünce: <<Bu kadar insanı kim toplayıp buraya getirdi? Biz yalnız Hükûmet erkânı ile Tahkikat Komisyonu üyelerini nezarete almayı kararlaştırmıştık, derhal bu adamları tahliye edin>> diye bağıran MBK üyesi Madanoğlu Paşa’nın bizzat yaptığı tahliye hareketinden bir kaç saat sonra…

İzmir’de bir başka MBK üyesinin Yeni Asır gazetesine verdiği beyanatta:

<<… Harekât bir darbei hükûmet değil, bir müdahaleden ibarettir. Harekâtın esası memlekette Anayasa ruhunu hâkim kılmaktır. Harekâtı tanzim edenler asker olarak doğduklarına ve asker olarak öleceklerine yemin etmişlerdir..>> dediği saatlerde..

Ve en önemlisi; aynı Alparslan Türkeş’in radyolarla kendi sesinden yayınladığı <<Harekât hiçbir şahsa ve hiçbir zümreye karşı değildir..>> beyanında bulunmasından yirmi dört saat sonra…

*
Madanoğlu: <<Bu kadar adamı tevkif emrini kim verdi, bunları derhal tahliye edin. Biz hükûmet erkânı ile Tahkikat Komisyonu üyelerini nezaret altına almayı kararlaştırmıştık…>> derken, aynı gece yüzlerce vatandaşın hürriyetlerinden mahrum edilerek, tehlikeli yollardan geçirilip akıbeti meçhul bir tahaffuz kampına sevkedilmelerini mazûr gösterme çabasına düşen Alparslan Türkeş, 24 saat önce Türkiye radyolarından millete ve bütün dünyaya verdiği teminatı unutmuş görünen adamdı.

Ne demiş?

<<… Bazı şahısların aynı mülâhazalarla (yani emniyet mülâhazası ile) muhafaza edilmesi tabiidir. Zira iktidarda bulunmuş olanların düşmanları vardır. Biz bugün onları korumak zorundayız!..>>

Alparslan beyin mantığına göre demek oluyor ki, üç Basın – yayın fotoğrafcısı iki radyo spikeri, dört gazeteci, sabahleyin sokakta fotoğraf .çeken bir otomobil tamircisi, ekmek almaya giden bir vatandaş, sokakta balon satan esnaf, evinde Lâhavle çeken mü’min…

Hepsi, hepsi Demokrat Parti iktidarda bulunduğu için <<düşmanlarından korunmak mülâhazası ile>> tevkif edilmişlerdi öyle mi?

Türkeş’in aynı beyanatında şunlar da yazılıydı:

<<Nezaret altına alınanlar kanunların ve mahkemelerin gerektirdiği muameleye tabi tutulacaktır….>>

Bu da kuyruklu bir yalandı. Zira altı ay işkenceye maruz bırakılan ve sonunda kendi aralarındaki tasfiye neticesinde hürriyetlerine kavuşan pek çok vatandaşa, bulundukları zindanlarda, <<Kimsin, nesin, burada ne arıyorsun>> diye soran bile olmamıştı.

Kanunlar ve mahkemeler bunu mu icabettiriyordu?

Gene aynı beyanatında hazret:

<<Adnan Menderes’in ne olacağını bilmem. Hakkında şikayetçi varsa elbette ki mahkeme bu hususu dikkate alacaktır. Celâl Bayar’ın durumu da aynıdır.>> diye yalan beyanda bulunuyor ve en sonunda da en büyük yalan bombasını patlatıyordu: <<Demokrasinin en kısa zamanda kurulması için harekete geçilecektir. Bunun için serbest ve adil seçimlerin yapılması ilk hedefimizdir. Bu seçimlere elbette Demokrat Parti de katılacaktır…>>

Oysa, bilindiği gibi demokrasinin kurulmasına kendileri engel olmuş, giderayak kapattırdıkları Demokrat Partinin seçime katılması imkânsızlaşmış ve fakat geç de olsa durumu anlayan sağduyu sahipleri onu ve taraftarlarını bertaraf ederek demokrasiyi kurtarmışlardır.



Yeni Sabah, 28 Mayıs 1960.

Kansız ihtilâl nasıl oldu?

Genelkurmay’da basın toplantısı yapan Albay Alparslan Türkeş <<mühim mukavemetle karşılaşmadık>> dedi

(Hususi Muhabirimizden)

Ankara, 27 – Bugün gece yarısını takibeden saatlerde silâhlı kuvvetler, Millî Birlik Komitesi adına Hükûmeti devralmış, Devlet ve Hükûmet erkânı tevkif olunarak, Harp Okulunda muhafaza altına konulmuştur.

Dört saatten daha az bir zaman süren kansız ihtilâlin, kısa hikâyesi ve hedefi, daha sonra Komite adına; Genelkurmay Başkanlığında bir basın toplantısı yapan Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından şöyle izah edilmiştir:

SEBEP

<<Türkiyede demokrasiyi saplandığı çıkmaz sokaktan kurtarmak istedik. Hiçbir şahsî ihtirasımız yoktur. Sadece millete hür ve serbest seçimlerin yapılması imkânını sağlamak gayesiyle hareket ettik.>>

Hâdisenin askerî bir hükûmet darbesi olup olmadığına dair suali cevaplandıran Albay Türkeş şunları söylemiştir:

<<Bir memlekette idareciler mevcut Anayasayı çiğnerse, o idarenin meşruiyeti şüpheye düşer. Biz bir kaç senedir idarecilerin bu yoldaki tutumuna şahit olduk. Memlekette anayasa ihlâl edildi. Bunu Parlâmentonun düzeltmesini bekledik, fakat maalesef neticesini göremedik.

Son bir ayın hâdiseleri memlekette büyük bir üzüntüye sebep oldu ve büyük ümitler bağladığımız demokrasi, tamamen çıkmaza girdi. Bütün beklemelerimize ve ümitlere rağmen mesuller, bu hali Parlâmentoda düzeltmeğe gitmediler..>>

MÜNASEBETLER GÜÇLEŞTİ

<<Bütün memlekette diktatörlüğe karşı bir korku doğdu. Bu hal ayrı partilere mensup vatandaşların münasebetlerini çok güçleştirdi. Bu durumla memleketin ve milletin iç ve dış emniyetinin tehlikeye düştüğü görüldü.

Ortadoğu bölgesinde sulh ve emniyeti temin ve Anayasanın, her türlü tesirden âzâde hale getirilmesi için, Türk Silahlı Kuvvetleri durumu düzeltmeğe karar verdi.>>

Harekâtın başlıca şehirlerde nasıl tamamlandığı sualine cevap veren Albay demiştir ki:

<<Hareket bütün memlekette aynı zamanda başlamış ve tamamlanmıştır. Vatandaşlar çok şuurlu ve iyi davranmışlardır. Yalnız, maalesef bir Teğmenimiz şehid düşmüştür. Halktan da iki yaralımız vardır.>>

MUKAVEMET OLDU MU?

Albay Türkeş, daha sonra diğer sualleri cevaplandırarak şöyle konuşmuştur:

<<Yer yer bazı mukavemet hareketleri ile karşılaşılmış, fakat bunlar çok mevziî mahiyette kalmıştır. Makul ve iyi davranıldığı için mukavemetler kısa sürmüştür.>>

<<Vekillerin mukavemeti bahis konusu olmaması gerekirdi. Biz onlara Silâhlı Kuvvetlere sığınmalarını bildirdik. Şahıslarının Kanun Teminatı altında olduğunu bildirdik.>>

TEVKİF YOK

<< Hakikî manasiyle hiç kimse tevkif edilmemiştir. Sadece, Kabine Azası nezaret altına alınmıştır. Bunların dışında bazı şahısların aynı mülâhazalarla muhafaza edilmesi tabiidir. Zira, iktidarda bulunmuş olanların düşmanları vardır. Biz bugün korumak zorundayız…>>

NEZARETTEKİLER

<<Nezaret altına alınanlar, Kanunların ve mahkemelerin gerektirdiği muameleye tâbi olacaktır.>>

<<Adnan Menderes’in ne olacağını bilemem. Hakkında şikâyetçi varsa elbetteki mahkeme bu hususu dikkate alacaktır. Celâl Bayar’ın durumu da aynıdır.>>

DEMOKRASİ NE ZAMAN?

<<Demokrasinin en kısa zamanda kurulması için derhal harekete geçilecektir. Bunun için serbest ve âdil seçimlerin yapılması ilk hedefimizdir. Bu seçimlere elbette Demokrat Parti de katılacaktır…>>

<<Esasen bu sabah Orgeneral Cemal Gürsel halkın yazı ve söz hürriyetinin iadesi gereken ilk haklar meyanında olduğunu bildirmiştir.>>



Adalet, Başmakale, 13 Şubat 1966.

Tek aday SUNAY

Sayın Cemal Gürsel’in üzücü durumu, devlet başkanlığı bütün olayların önüne geçiren bir mesele haline getirmiştir. Anayasamız, diğer bir çok milletlerin anayasası gibi, inhilâl vukuunda devlet başkanlığını (meselâ Amerika’da olduğu gibi) otomatikman işgal edecek bir makam ve şahıs düşünmemiştir. Bu yüzden de meydana gelen boşluğun, Anayasanın derpiş ettiği usul ve esaslar dairesinde derhal doldurulması gerekmektedir. Gerçi Anayasanın ilgili maddesi, yurt dışında bulundukları sırada Devlet Başkanına Senato Başkanının vekâlet edeceğini tesbit etmiştir. Ancak bu durum geçici haller için bahis konusu olup bir devamlılık ve halefiyet manâsına gelmemektedir. Onun için yeni Devlet Başkanının kim olacağı konusu hem önem hem de sür’at bakımından büyük bir özellik taşımaktadır.

Bu konuda bir düşünce ve bir yargıya varırken (Kral öldü, yaşasın Kral) zihniyetiyle hareket edilmediğini belirtmek yerinde olur. Zira, bu mesele tehiri savsaklanması caiz olmayan müstacel işlerin başında gelmektedir.

Şahsî görüşümüzü açık, samimî ve tereddütsüz olarak hemen belirtelim ki, bugünkü siyasî, içtimaî şartlar, memleketin menfaatı, bu mevkie gelecek zatın, üzerinde uzun boylu tartışılmasına mahal kalmayacak vasıfta umumî efkârın kolayca benimseyip, tasvip edeceği bir şahıs olmasını zarurî kılmaktadır. Bu şahıs bize göre tektir ve sayın Cevdet Sunay’dır. Bunun ötesindeki düşüncelerde ve tahminlerde, memleket realitelerinin gereklerine uygunluk görmediğimizi samimiyetle belirtmek isteriz. Bazı gazete yorumcularının bir takım isimler, şahıslar ileri sürdüğü görülmektedir. Keza bu arada damad beyin Akis Dergisi Adalet Partisi namzedinin sayın İbrahim Şevki Atasagun olduğu yalanını halka sunmaktadır. Kendilerine büyük hürmet beslediğimiz Senato Başkanımızın namzetliği hususunda, damadı iddia eylediği şekilde ne bir parti kararı, ne de bir temayülü bulunduğu bulunmadığını söylemeye lüzum yoktur. Hemen farkedileceği gibi, bunlar kasıtlı ve ortalığı karıştırmaya matuf ard düşünceli çabalardır. Türk milleti ve onun iradesini temsil edenler en isabetli kararı almakta tereddüt etmeyeceklerdir. Biz umumî hüküm ve kararın sayın Cevdet Sunay üzerinde toplanacağına, en makûl ve mantıkî sonucun bu olacağına samimiyetle inanıyoruz.

Filhakika sayın Sunay’ın Devlet Başkanlığına derhal seçilebilmesine engel olan bazı formalite aksaklıkları vardır. Fakat bunların bir iki gün içinde halledilmesi hususunda hiçbir engel tasavvur edilemez.

Şu anda memleket gerek iç, gerek dış meseleleri bakımından kritik anlar yaşamaktadır. İntikal devresinin sür’atle sona ermesine, en ufak bir huzursuzluğa meydan verilmeden meselenin halledilmesine şiddetle ihtiyaç vardır. Sayın Sunay’ın Devlet Başkanlığına gelmesi, bu nazik dönemin sarsıntısız atlatılmasına, siyasî polemiklere fırsat verilmemesine büyük çapta yardımcı olacaktır. Her önemli konuda olduğu gibi bu meseleyi de istismar konusu yapmak istiyenlerin çıkacağına şüphe yoktur. Özellikle solcuların türlü karıştırıcı tertip ve tahriklerin içine girecekleri muhakkaktır. Bundan memleket ve millî menfaatlar büyük ölçüde zarar görür. Bunlara meydan vermeden köklü ve kesin karara sür’atli davranışa ihtiyaç vardır. Millî iradenin Türk milletinin saadet ve selâmetine en uygun ve en isabetli kararı almasını temenni ederiz.



Milliyet, 10 Şubat 1966.

Amerika’da tedavi olan Cumhurbaşkanı, evvelki gece yeni bir kriz geçirdi ve felci yaygınlaştı

CEMAL GÜRSEL KOMADA

Hastahane sözcüsü, bundan sonra bir iyilik beklemenin artık imkânsız olduğunu söyledi.
Melâhat Gürsel de eşinin ağırlaştığını duyunca astım krizi geçirdi ve oksijen çadırına kondu



Dünya, 10 Şubat 1966.

Cumhurbaşkanı vekili dün parti liderlerini kabul etti
Atasagun, İnönü ve Alican ile görüştü
Bölükbaşı dâvete uymadı



Dünya, 11 Şubat 1966.

Atasagun dün de Aybar ve Türkeş ile görüştü

Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun’un iki günden beri siyasî parti liderleri ile memleket sorunları üzerinde yapmakta olduğu görüşmelere devam edilmektedir.

Atasagun, bununla ilgili olarak dün saat 16 da TİP Genel Başkanı M. Ali Aybar’ı, 17 de CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’i Çankaya’da kabul etmiştir.

CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş de, gazetecilerin çeşitli sorularına karşılık olarak Cumhurbaşkanı Vekili ile memleket meseleleri üzerinde görüştüğünü, herhangi bir yorum yapamıyacağını söylemiştir. Türkeş görüşmelerle ilgili olarak köşkün bir açıklama yapacağını sözlerine ilâve etmiştir.

Alparslan Türkeş, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in sağlık durumu ile ilgili bir soruya da, <<hastalıklarının seyrinde şu anda öğrendiğime göre, iyiye doğru bir gidiş varmış>> demiştir.



Vatan, 11 Şubat 1966.

CKMP’nin adı <<Millî Hareket Partisi olarak değiştiriliyor>>

CKMP Ankara İl Başkanı Süleyman Sürmen, bugün yaptığı basın toplantısında, büyük kongre de tasvip ederse, partinin isminin değiştirileceğini açıklamıştır.

CKMP Ankara il başkanı, CKMP’nin 12 nci kuruluş yıldönümü münasebetiyle yayınladığı bir bildiride, partinin <<Millet Partisi>> adıyla kurulduğu günden bu güne kadar geçirdiği istihaleleri anlattıktan sonra, 12 nci kuruluş yıldönümünün 11 Şubat’ta kutlanacağını kaydetmiştir.

İl başkanı ayrıca, CKMP nin isminin değiştirilmesi için de çalışmalarda bulunulduğunu belirterek (millî hareket partisi) gibi isimlerin teklif edildiğini ve fakat hangi ismin uygun bulunacağının büyük kongreye ait olduğunu söylemiştir.

Sürmen, CKMP’nin, Ankara’daki siyasî partiler İl Başkanlarına (Politikada ahlâk ve partilerimiz) konulu bir açık oturuma dâvet etmek kararında olduğunu da ifade etmiştir.



Milliyet, 11 Şubat 1966.

KOMA DEVAM EDİYOR

SUNAY’IN CUMHURBAŞKANI OLMASI İSTENİYOR

Cumhurbaşkanlığına en kuvvetli aday Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’dır. Sunay, Cumhurbaşkanı olduğu takdirde rütbe sırasına göre, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Tural Genelkurmay Başkanlığına, Tural’dan boşalan Kara Kuvvetleri Komutanlığına da Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Refik Yılmaz’ın getirileceği bildirilmektedir.

İktidar Partisi AP de büyük çoğunluk Orgeneral Sunay’ın Cumhurbaşkanlığına taraftardırlar. CHP ve diğer partiler de Sunay’ı istemektedirler.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde yapılacak işler ve alınacak tedbirler üzerinde çalışılmaktadır. Bu konuda çalışmalar bir süre önce başlamış ve Cumhurbaşkanı Gürsel’in 8 Şubat’ta uyurken komaya girmesinden sonra hızlanmıştır.

Başbakan Demirel ile Orgeneral Sunay’ın geçen hafta yaptıkları bir görüşmede bu husus üzerinde durdukları ve Sunay’ın Demirel’in teklifini kabul ettiği söylenmektedir.

Millî Savunma Bakanı Topaloğlu da önceki gün Genelkurmay Başkanı ile uzun süre görüşmüştür.

Genelkurmay çevreleri de, Orgeneral Sunay’ın Cumhurbaşkanlığı teklifini kabul ettiğini bildirmektedirler.

SUNAY EMEKLİ OLACAK

Cumhurbaşkanlığı makamı boşaldıktan sonra, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Sunay derhal emekliye sevkedilecek ve Cumhurbaşkanlığı kontenjanından Senatoya girecektir. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için Anayasa gereğince Parlâmento üyesi olmak şarttır.

Senatoda Cumhurbaşkanlığı kontenjanı dolu olduğu için, bu kontenjandan bir senatörün istifa etmesi gerekmektedir. Kontenjan Senatörlerinin büyük çoğunluğu <<istifa etmeye hazır olduklarını>> yetkililere bildirmişlerdir.

ÜÇ GÜN İÇİNDE SEÇİLECEK

Anayasanın 101 ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin birleşik toplantı iç tüzüğünün 8 ve daha sonraki maddeleri gereğince Cumhurbaşkanı, Senato ile Millet Meclisinin yapacakları ortak toplantıda seçilecektir.



Milliyet, 12 Şubat 1966.

DURUM ÜMİTSİZ


Milliyet, 13 Şubat 1966.

VE SON DURUM “ÇOK VAHİM…”


Milliyet, 14 Şubat 1966.

Gürsel oksijen çadırına alındı. Doktorlar başında bekliyor.
SON ANLARINDA…


Milliyet, 15 Şubat 1966.

GÜRSEL İLK DEFA GÖZLERİNİ AÇTI


Milliyet, 16 Şubat 1966.

MÜCADELE DEVAM EDİYOR OKSİJEN ÇADIRINDAN ÇIKTI



Babıâlide Sabah, 19 Şubat 1966.

OSMAN YÜKSEL’İN KRAVATSIZLIĞI MECLİSTE TARTIŞILDI

Millet Meclisinin bugünkü toplantısında, Meclise, kravatsız gelmek itiyadında olan AP Antalya Milletvekili Osman Yüksel’in Meclis Başkanı’nın davetine kravatsız olarak icabet etmesi söz konusu olmuştur.

CHP Zonguldak Milletvekili Kenan Esengin, Adalet Bakanı Hasan Dinçer’e, <<Meclis Başkanı’nın davetine, kravatsız olarak katılmanın irtica sayılıp sayılmayacağını sormuş, Dinçer de şu cevabı vermiştir:

<<Bir davete şu veya bu kıyafetle gitmek, şahısların dikkatiyle ilgili bir konudur. Kanunlarımıza göre suç olmadığı için, Adalet Bakanı olarak beni ilgilendirmez.>>



Zafer, 1 Mart 1966.

ODYAKMAZ, TÖRENLE AP’NE İLTİHAK ETTİ

Başbakan ve Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, dün Genel Merkezde CKMP Başkan Vekili ve Sivas Milletvekili Cevad Odyakmaz’ın partiye girişi münasebetiyle yaptığı konuşmada <<vatansever arkadaşlarımıza daima sinemiz açıktır>> demiştir.

CKM Partisinden önceki gün istifa eden Grup Başkan Vekili ve Sivas Milletvekili Cevad Odyakmaz, dün AP Genel Merkezinde yapılan bir töreni müteakip parti saflarına katılmıştır. Odyakmaz’ın giriş beyannamesini Genel Başkan Süleyman Demirel ile Genel Başkan Vekili Talât Asal imzalamışlardır. Törende İçişleri Bakanı Dr. Faruk Sükan, Ulaştırma Bakanı Seyfi Öztürk, Adliye Bakanı Hasan Dinçer, Devlet Bakanı Cihat Bilgehan, Cevat Önder ve Vedat Ali Özkan hazır bulunmuşlardır. Talepnamenin imzalanmasını müteakip bir konuşma yapan Demirel özetle şunları söylemiştir:

<<- Sayın Odyakmaz’ı aramızda bizimle beraber gönül verdiği mamur ve müreffeh Türkiye dâvasında mücadeleye katılmış görmekten memnunuz. Demokrasi, hür demokratik nizam ve refah devleti gayretlerimize hepimizin gibi kendisinin de iştirâki olacaktır. Erişeceğimiz netice hiç birimizin değil, aziz milletimizin olacaktır. Güzel ve mutlu günlerimizin mücadelesine sayın Odyakmaz gibi vatanperver arkadaşlarımıza sinemiz daima açıktır.>>

Diğer taraftan AP ye iltihakı münasebetiyle konuşan Odyakmaz, heyecanlı olduğunu söylemiş ve şöyle demiştir:

<<- Adalet Partisine memleket hizmetinde daha yararlı olmak için giriyorum. Milletin bu seçimlerde gösterdiği istikamette hareket etmek her vatanseverin vazifesidir. Gücüm yettiği nisbette millet ve memleketin hayrına çalışacağım. Bütün gayem de budur.>>



Zafer, 1 Mart 1966.

MP’nin tanışma yemeği ertelendi

Osman Bölükbaşı’nın himayelerinde 5 Mart 1966 günü akşamı Cihan Palas altındaki Abdullah Lokantası’nda Millet Partisi Altındağ İlçe Teşkilâtı tarafından verilecek olan tanışma yemeği Sayın Cumhurbaşkanımızın rahatsızlığı dolayısıyle 9 Nisan 1966 Cumartesi gününe tehir edilmiştir. Millet Partisi Altındağ İdare Heyeti.



Akşam, 4 Mart 1966.

ALPARSLAN TÜRKEŞ HÜCUMA GEÇTİ

CKMP, iktidarı itham etti. Beş aydır hiçbir şey yapmıyor.

CKMP Genel Kurulu önceki gece toplanarak hükümetin tutumunu gözden geçirmiş ve gidişi iyi görmediğini bir bildiri ile açıklamıştır. Dün yayınlanan bildiride özetle şöyle denmiştir:

<<CKMP genel idare kurulu iktidar partisi yöneticilerini mutlak mânada hatalı bir tutum ve sorumsuz davranışlar içinde görmektedir. İktidarı beşinci hizmet ayında millet için hiçbir müsbet işi başarmış görmüyoruz. Hayat pahalılığı artmaktadır. Fakir ve işsiz halk, dar gelirli vatandaş bezgin ve mustariptir. Halkın saadet ve selâmeti, devletin emniyeti ile ilgili temel konularda enerjik hamlelere girişilmesini gerektirirken, iktidar partizanlarına imkân temin eden ve rejim buhranı yaratmaya sebep olacak davranışlar içinde çaba göstermektedir.>>

Bildiride ayrıca Seçim Kanununu değiştirerek AP nin muhalefeti eritmek istediği de ileri sürülmüştür.



Haber, 5 Mart 1966.

CEMAL AGA

Bir süreden beri Amerika’nın Walter Reed Ordu hastahanesinde yatmakta olan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’i, en yakın iki silâh arkadaşı anlatıyor. İlk olarak Alparslan Türkeş’in hâtıralarını yayınlıyoruz. Türkeş’i, Sadi Kocaş tâkip edecektir.


ANLATAN: ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yazan: G. Seydalioğlu

– 1 -

Milletlerin tarihinde çığır açan kişiler vardır. Bu kişiler öylesine devir açarlar ki, adları asırlar boyunca unutulmaz. Bu kişiler öylesine yiğittirler ki, adları geçtikçe gâfiller tir tir titrerler. Bu kişiler öylesine sevilirler ki öyküleri dillere destan olur.

İşte bu kişilerden biri de şüphesiz Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel olsa gerekti. Evet, Ordu’nun “Cemal Aga”sı Gürsel, şu günlerde gurbet illerde ölümle pençeleşiyor. Ve yiğit kişidir ki, ve de o güçlü kişidir ki, ecel’e kolay kolay yenilmiyor.

O’nun için çok şey söylenmiştir. O’nun için çok öykü anlatılmıştır. O’nu, o’nun güçlü kişiliğini bilmiyen yoktur.

Ne yazıktır ki, bu satırların yazarına bugün çok güç bir vazife verilmiştir. Ve de bu satırların yazarı, içinin burukluğuna bakmadan bu vazifeyi yerine getirmek mecburiyetindedir.

Daha Ordu’ya girer girmez silâh arkadaşları arasında temayüz eden Gürsel, Kara Kuvvetleri Komutanı iken devrin Başbakanına yazdığı mektupla ününü, yiğitliğini ve de cesaretini herkese kabul ettirmiş, 27 Mayıs <<Ak İhtilâli>>nin başı olmakla bu kişiliği yurt dışına da taşmıştı.

Gürleyen devrinde olduğu kadar, hasta bulunduğu şu günlerde de kendisinden en çok sözedilen Cemal Gürsel hakkında şüphesiz onun, 27 Mayıs İnkılâbında en yakını olan Alparslan Türkeş’in bir çok anıları olacaktı. İşte bu düşünceyledir ki, CKMP Genel Başkanı, eski Millî Birlik Komitesinden Alparslan Türkeş’le konuştuk. Türkeş, <<Cemal Aga>> yla anılarına şöyle başladı:


“Türkçü, Milliyetçi ve Toplumcu idi”

<<Sayın Cemal Gürsel’i 1942 yılında Balıkesir ve İzmir’den tanırım. Kendileri o zaman Kurmay Yarbay’dılar. Ordu içerisinde babacan davranışları ve o günkü askerlik havası içinde anlayışlı ve müşfik tutumuyla herkes tarafından sevgi ve takdir toplayan bir kimseydi. Yıllar geçerek rütbesi yükseldikçe askerler arasında daha çok tanınıyor ve seviliyordu. Benim tanıdığım ve Kurmay Yarbay bulunduğu sıralarda eskiden beri kendisine takılmış olan lâkap ile anılmaktaydı. Bu da <<Aga Cemal>> adıydı. O zamanlar usul olduğu üzere, yükselecek Binbaşı ve daha yukarı rütbedeki üst subaylar için yüksek kumanda kursları açılmakta idi. Bu kursları Ordu Komutanlıklarınca görevlendirilmiş Kurmay Yarbay veya Albaylar idare ederler ve öğretmenlik ederlerdi. O sıralarda Sayın Cemal Gürsel, yahut silâh arkadaşlarının kendisine takıldıkları isimle <<Aga Cemal>>, bu kurslarda birçok kereler görev almış ve üst rütbeli subayları kendi geniş bilgisi ile yetiştirmişti. Kendisi Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmazdan önce 3. Ordu Komutanlığı görevine getirilmiştir. O sıralarda bu ordu kuruluşunda olan ve merkezi Diyarbakırda bulunan 7. Kolordu Komutanlığında da merhum Ragıp Gümüşpala bulunmakta idi. Gümüşpala’yla çok yakın ve samimî dostlukları ve münasebetleri vardı. 3. Ordu Komutanlığı sırasında doğu bölgesinde görev yapan subaylara lojman sağlanması için çok gayretler göstermiştir. Kendisi daha genç yaşlarda iken ordu mensupları için ev ve diğer sosyal kolaylıklar sağlamak üzere birçok defalar çalıştığını ve fakat bunun o günün idare zihniyeti içinde olumlu karşılanmadığını ve bu yüzden kendisinin bir çok tenkit ve itâplara uğradığını söylerdi. Ve o günkü idarenin davranışlarının daha olumlu bir yönde olduğundan bahsederdi. Bunları bir çok yerlerde inşa edilmiş olan subay lojmanlarının açılış törenlerinde yaptığı konuşmalarda anlatırlardı.>>

Ordunun <<Cemal Aga>>sı Gürsel, sadece iyi bir asker olmakla kalmamıştı. Memleket sorunlarına en ince detayına kadar eğiliyor, icap ederse bu yolda yöneticilere kafa tutuyordu. Türkeş Gürsel’e ait anılarını daha bir içlenerek anlatmaya başlamıştı:



Haber, 6 Mart 1966.

CEMAL AGA

ANLATAN: ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yazan: G. Seydalioğlu

– 2 -

Sağlam karakterli, temiz ahlâklı, vatan sever bir ailenin oğlu Gürsel’e Askerlik, babasından mirastı

<<Gürsel 3 Ordu Komutanlığını Sayın Ragıp Gümüşpala’ya teslim ederek Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmişti. Bu tayinden kısa bir müddet sonra ben de 7. Kolordu emrindeki 10. Tümende[n] Kara Kuvvetleri Karargâhı Nato Şube Müdürlüğüne atanarak Ankara’ya geldim. Kendileriyle her gün vazife dolayısiyle çeşitli konularda temas ve görüşmelerimiz oluyordu. O sıralarda memlekette partiler arasındaki münasebetler alabildiğine sert ve gergin bir halde bulunuyordu. Her gün Parlâmento içinde ve Parlâmento dışında çeşitli üzücü olaylar meydana gelmekte idi.

Gerek bunlar üzerinde, gerekse memleketin çeşitli meseleleri üzerinde konuşuyorduk. Kendisi Türk fikir hareketleri tarihi hakkında bilgi sahibi idi. Cihan Savaşının başında Türkiye’de gelişmiş olan ve önderliğini Filozof Ziya Gökalp beyin ve diğer Türk düşünürlerinin yapmakta olduğu Türkçü, milliyetçi ve toplumcu fikirlerin atmosferi içinde yetişmişti. Bunları iyi incelemiş bulunuyordu. 1. Dünya Savaşında cepheden cepheye koşan Türk gençlerinin milliyetçilik ve Türkçülük ülküsünün ateşli heyecaniyle döğüştüklerini anlatırdı. Bu arada o günlerde memlekette kendini göstermiş olan Türkçecilik akımını da coşkunlukla benimsediklerini söylerdi. Bu arada Türk şehir ve kasabalarının öztürkçe yeni kelimelerle değiştirdiklerini ve yazdıklarını, mektupların zarfları üzerine de eski isimler yerine yeni öztürkçe adları yazdıklarını anlatırlardı.>>

İSTANBUL DEĞİL AKKURUM

Türkeş anılarına devamla Gürsel’in İstanbul’un adının değiştirilmesini istediğini belirterek şöylece devam ediyordu:

<<İstanbul’un yerine bu şehre yeni isim olarak <<AKKURUM>> kelimesini koyduklarını ve yazdıkları zarfların üzerine İstanbul yerine Akkurum adını kullandıklarını söylerdi. Bir milletin içinde bulunduğu düşkün durumdan çıkarak yükseliş yollarına girebilmesi için her şeyden önce kendi millî benliğini duyması gerektiğini ve Türkiye içinde hareket ve hız kaynağının ancak milliyetçilik ve Türkçülük şuurunun olabileceğini anlatırdı. Yobazlık, din istismarı ve Atatürk düşmanlığı ve komünizmden nefret eder, bunların memleket için ciddî tehlikeler olduğunu söylerdi. O günkü politikacıların asgarî müşterekler etrafında birleşmeleri gerektiğinden, halbuki, bunun yerine, oy avcılığı için alabildiğine karşılıklı taviz yoluna gidildiğinden acı acı yakınırdı.>>

ONA ASKERLİK BABASINDAN MİRASTI

<<Kendisi bir subayın oğlu idi. Ve sağlam karakterli, temiz ahlaklı, vatansever bir Türk ailesinden gelmekte idi. Annesi, evine, ocağına, milletine ve memleketine büyük bir sevgi ve saygıyla bağlı, çocuklarına da bu ruhu, bu terbiyeyi veren bir Türk hanımı idi. Bir gün konuşmalarımız sırasında kendi ağzından duymuş olduğum şu olay Sayın Cemal Gürsel’in nasıl bir aile ocağından geldiğini iyi belirtir. Olay şudur:

Balkan Savaşı başlamış ve Gürsel’in babası da yurt savunması için cepheye gitmiştir. Aile o sıralarda Giresun’da bulunmaktadır. Aile her gün babalarından gelecek mektupları, haberleri beklemektedir. Fakat bir türlü doğru dürüst bir haber alamamaktadırlar. Bu sıralarda cephelerden üst üste yenilgi ve bozgun haberleri gelmeye başlar. Her tarafta Türk toprakları düşman kuvvetleri tarafından çiğnenmekte ve Türklere akla gelmesi mümkün olmayan vahşice muameleler yapılmaktadır. Bu haberler bütün Türk milletini büyük üzüntülere, kırgınlık ve öfkelere saldığı gibi, Gürsel Ailesi de aynı duygular içerisindedir. Uğranılan bu mağlûbiyet ve bozgundan dolayı günün hükûmetlerine ve silâhlı kuvvetlerine karşı büyük bir kınama, tenkit ve şikâyet içindedirler.

Harp kaybedilerek büyük Türk topraklarını düşmanlara bırakan bir barış andlaşması yapıldıktan sonra bir gün Gürsel Ailesi babalarının cepheden döndüğünü ve vapurla Giresun’a gelmekte olduğunu haber alır. Aralarında Sayın Cemal Gürsel de olduğu halde evlâtlar babalarını sevinçle karşılayarak vapurdan alırlar ve evlerine gelirler. Fakat, sokak kapısından içeriye girdikleri andan itibaren babalarını karşılamak üzere annelerinin ortada bulunması gerekirken olmayışını hayretle karşılarlar. Baba çocuklarına sorar. Çocuklar, bağrışarak, seslenerek, odalara koşarlar. Fakat yine evin hanımı ortalıkta yoktur. En son hep birlikte mutfağa girdikleri zaman annelerini ocağın başında yere çömelmiş, gözleri yaşlı ve fakat mutat işleriyle uğraşırken bulurlar…


Haber, 7 Mart 1966.

CEMAL AGA

ANLATAN: ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yazan: G. Seydalioğlu

– 3 -

Bunun üzerine babaları biraz aydınarak <<Yahu aşk olsun, ben bu kadar zamandan beri harplerde cephelerde bulundum. Şimdi, bir çok tehlike ve felâketlerden sonra Allaha şükür sağ sağlam olarak aileme dönmüş bulunuyorum. Sen ise burada oturuyorsun, beni karşılayıp bir hoş geldin demiyorsun.>>

Sözlerini söyler söylemez o muhterem Türk kadınından şu cevabı alır. <<Düşman karşısında bizi bozgundan bozguna uğrattınız. Türk topraklarını düşmanlara çiğnettiniz. Şimdi ne yüzle benden karşılama istiyorsun.>> Bu celâlli karşılık üzerine çocuklar anne ve babalarını başbaşa bırakmak lüzumunu duyarak oradan uzaklaşırlar. İşte Cemal Gürsel, böyle bir annenin elinde yetişmiş ve genç yaşında topçu subayı olarak Çanakkale Savaşları’na ve daha sonra Filistin, Kafkas savaşlarına katılmış, Millî Kurtuluş Savaşında da başından sonuna kadar bulunarak şerefli vatan hizmetlerini yerine getirmiştir.>>

ŞEHZADE ABDURRAHİM’LE OLAN HATIRASI

Cemal Gürsel, memleketin daima ileriye gitmesini isterdi. Bunun içindir ki, 27 Mayıs İnkılâbına girişti. Ve böylece dünyada ilk defa bir <<AK İhtilâl>> yaparak ihtilâlin kansız da olabileceğini gösterdi. O, kişilere hiçbir zaman düşman olmamıştı. Onun isteği Türkiye’nin daima ilerlemesiydi. Türkeş, biraz durakladıktan sonra onunla ilgili anılarına devamla bize şunları anlattı:

<<Yine Sayın Gürsel’in ağzından işittiğim şu hatırası hayli ilginçtir:

Gürsel, Çanakkale Savaşları’ndan sonra bataryasıyla Filistin Cephesi’ne katılma emri alır. Filistin’e giderken Pozantı’da Topçu Okulundan sınıf arkadaşı olan ve topçu subayı olarak cephelerde hizmet gören Osmanlı Hanedanı’ndan Şehzade Abdurrahim Efendi’ye rastlar. Şehzade de Gürsel gibi Filistin Cephesine gitmektedir. O zamanki usullere göre, Harp Okulu ve diğer Topçu Okulları’nda Şehzadeler ayrı sınıflarda okurlar, eğitim görürlermiş. Buna rağmen diğer öğrencilerle aralarında yakın temas ve münasebetler olurmuş. İşte daha Topçu Okulundayken Sayın Cemal Gürsel’le Şehzade Abdurrahim Efendi arasında da karşılıklı takdir ve sevgi duygularına dayanan bir arkadaşlık meydana gelmiş. Gürsel bu zat hakkında daima iyi hatıralar taşır ve onun hakkında iyi konuşurdu.

İşte bu karşılaşmada Şehzade Abdurrahim Efendi, Gürsel’e büyük bir yakınlık gösterir ve onu kendi özel vagonuna dâvet eder. İki arkadaş, aynı cepheye gitmekte olduklarından birlikte seyahate karar verirler. O zamanlar, demiryollarımızda yer yer Alman Askerî Demiryolu Birlikleri işletmekte ve idare etmekte imişler. İskenderun’a geldikleri zaman istasyon yakınında çadır kurmuş iki Alman Taburu ve Alman demiryolcuları burada nakliyatı yeniden düzenliyorlar. Fakat Şehzade Abdurrahim Efendiye saygılı davranmadıkları gibi, Türk birlikleri için de gerekli ilgiyi göstermiyorlar. Orada pek çok vagon ve lokomotif bulunduğu halde Şehzadeye özel vagon vermeyi kabul etmiyorlar. O günkü şartlar içerisinde Osmanlı İmparatorluğunun devlet başkanı ve bütün müslümanların Hâlifesi mevkiinde bulunan Padişah Ailesi’nden bir insana karşı bu davranış Sayın Gürsel tarafından uygun görülmüyor. Ve Almanların itirazlarına rağmen bataryasına emir vererek özel bir vagonu erler tarafından elle itilmek suretiyle getirtip katara bağlatıyor. Bunun üzerine Alman Komutanı gelerek kendileriyle şiddetli bir münakaşaya girişiyor ve itilerek getirilmiş olan vagonu geri almaya kalkıyor. Bunun üzerine Gürsel, bataryasını indirerek Alman Birliklerine karşı mevzie sokturuyor. Nişan aldırıyor ve topları doldurtarak tren 15 dakikaya kadar hareket etmediği ve bu arada ordugâh bölgesinde bulunan Alman Birlikleri’nden bir hareket gösterildiği takdirde ateş açacağını bildiriyor. Bu davranış karşısında tren hemen hareket ettiriliyor.>>



Haber, 8 Mart 1966.

CEMAL AGA

ANLATAN: ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yazan: G. Seydalioğlu

– 4 –

Almanlar o’nu çok sevmişti

Alparslan Türkeş, buraya kadar hep Gürsel’den dinlediği anılarını anlatmıştı. Oysaki onun 27 Mayıs için Gürsel’le birlikte çalıştıkları günlere ait anıları da vardı. Türkeş, derin derin düşündükten sonra anlatmaya başladı:

<<Sayın Cemal Gürsel’le 27 Mayıs hareketinin hazırlanması ve plânlanması konularında geniş ve teferruatlı çalışmalarımız olmuştur. Bunları başka bir zamanda ayrıca açıklıyacağım. Burada sadece onunla ilgili ve onun şahsiyetinin çizgilerini belirtecek anılarımı anlatacağım.

Kendileriyle 1960 yılı Şubat ayında Almanya’da yapılmış olan Nato Manevralarına birlikte gittik. Gitmeden önce gerekli hazırlıkları yaparken bir gün yanlarına girerek sivil elbiselerini de beraber almayı unutmamalarını rica ettim. Kaşlarını çatarak bana, <<Ben sivil elbise götürmiyeceğim. Almanya’da manevralardan, askerî tesislerden ve orduevlerinden başka hiçbir yere gitmek niyetinde değilim. Evimin borcunu ödemek istiyorum. Bunun için ne bir şeyler almak, ne de para harcamak niyetindeyim. Siz isterseniz, sivil elbiselerinizi alın, vazife dışı zamanlarda giyersiniz. Ve gerekirse benim işlerimle de ilgilenirsiniz.>> demişlerdi.

Hareketten önce, bir çok defalar kendilerine her ihtimale karşı, yanlarında sivil elbise bulundurmalarını ısrarla rica ettimse de kabul etmemişlerdi. O günlerde yeni servise girmiş olan 707 Boening jet uçağı ile Yeşilköy’den hareket ederek iki saat içerisinde Münih’e varmış olduk. Bu kadar kısa süre içinde Münih’e gitmiş olmaktan çok memnun olmuşlar ve hayranlık ifade etmişlerdi. Almanya’da manevralarda bulunmuş, bir çok toplantı ve ziyafetlere katılmıştık. Kendileriyle oralarda gördüğümüz gelişmeler ve yenilikleri kendi memleketimizin özellikleri ve ihtiyaçlarıyla daima kıyaslar ve tartışırdık. Sivil elbise götürmediği için vazife dışı zamanlarda misafir edildiğimiz yerden dışarı çıkmıyordu. Yalnız bir gün, öğleden sonra Münih’te otomobil ile dolaşırken meşhur <<Holf Birahanesi>> nin önünden geçerken Alman mihmandarımız burası hakkında çok ilgi çekici bilgiler verince birdenbire arabayı durdurtup ve içeriye girip biraz oturmayı arzu ettiler. Bizler sivil idik. Fakat kendisi üniformalı bulunuyordu. Bunun için ben kendilerine hürmet ve nezaketle mani olmaya çalıştım.

Fakat ısrarlarım karşısında bana en babacan davranışlarını takınarak: <<Ne olacak, niye endişe ediyorsun, burası madem ki halkın toplandığı bir yer, biz de halktan insanlarız. Hem içeriyi görür, hem de halkla görüşmüş oluruz>> dedi. Ve hep birlikte içeriye girdik. İçeride bu birahanede her zaman adet olduğu şekilde her köşede bandolar çalmakta idi. Bizim içeriye girişimiz dikkati çekti. Ve halk tarafından büyük bir sevgi ve ilgi gösterisiyle karşılandı. Oturduğumuz masanın etrafı kalabalıkla sarıldı. Sayın Gürsel de halkın samimi ilgisinden memnun olmuştu. Alman halkının böyle kalabalık halde bir araya gelerek birlikte konuşup eğlenmelerinin güzel bir şey olduğunu söyledi.

Bir müddet durduktan sonra halkın sevgi gösterisi içinde oradan ayrıldık. Almanya’daki seyahatlarımızda bize bir çok defalar küçük bir uçak veya bazan da helikopter tahsis olunuyordu. Manevra esnasında hep helikopterle dolaşmış ve lüzum gördükleri anda istediğimiz yere inmiştik. Bir sabah, bir nehir kıyısına indiğimiz zaman başlarında öğretmenleri bulunan ilkokul çocukları koşarak etrafımızı çevirdiler, çocuklara karşı büyük şefkat gösterdi, onlara bazı küçük hediyeler verdi. Öğretmelerin bazıları da kendisinden hatıra olarak imzasını rica ettiler ve aldılar.

YABANCI DİL BİLMEDİĞİNE ÜZÜLÜRDÜ

Bu gezilerimiz sırasında, özellikle toplantılarda yabancı dil bilmemenin üzüntüsünü sık sık belirtirdi. Memlekete döndükten bir müddet sonra, çok artmış olan siyasî huzursuzluk dolayısıyla büyük endişeler ve üzüntüler içine düşmüştü. O sıralarda siyasî düşüncelerle tutuklanmış olan bazı subaylar hakkında adaletin alet edilmeye çalışılmasından çok öfkeli idi. Ve adlî âmir sıfatıyla bu subaylar hakkında <<kovuşturmaya mahal olmadığı>> yolunda karar alacağını söylüyordu. Bu düşüncelerini zamanın Millî Savunma Bakanına da bildirdiğini sanıyorum. Bunun üzerine Millî Savunma Bakanı böyle bir karar almasının doğru olmıyacağını, fakat kendileri madem ki bu görüştedirler, 10 gün izin alarak Ankara’dan ayrılmalarını ve gerekli adlî işlemin kendilerine vekâlet edecek olan kumandan tarafından ve Hükûmetin isteklerine uygun şekilde karara bağlanmasını ısrarla rica etmişti. Ertesi gün de makamına geldiği zaman masasının üzerinde Millî Savunma Bakanlığından gelmiş olan 10 günlük izin vesikasını bulmuştu. Böylece 10 gün Ankara’dan ayrılarak İzmir’e gitmiş ve yerine vekâlet eden komutan da Hükûmetin isteğine uygun bir kararın altına imzasını atmıştı.>>



Haber, 9 Mart 1966.

CEMAL AGA

ANLATAN: ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yazan: G. Seydalioğlu

– 5 –

Devrin Millî Savunma Bakanına gönderilen ve 27 Mayıs’tan sonra yayınlanan “Mektubu ben yazmıştım”

Gürsel, memleketin sorunları konusunda çok hassastı. Bile bile memleketin kötülüğünü gerektiren kararlara imza koymazdı. O daima bu konuda devrin yöneticilerine kafa tutmuştu. Fakat <<bükemediğin kolu öpmeli>> örneğin, devrin yöneticileri de Gürsel’i kullanamıyacaklarını anlayınca, daima onu vazifesinden mecburî izinlerle uzaklaştırmışlardı. Fakat bu bir çözüm yolu değildi. Nitekim öyle de oldu ve <<Cemal Aga>> 27 Mayıs İnkılâbını yaparak memleketi ak günlere çıkardı. Alparslan Türkeş anılarına devamla şunları anlattı:

<<Sayın Gürsel’e 10 günlük izin verilmesi olayından bir süre sonra, bir akşam saat 21 sıralarında iki emir subayı evime gelerek Gürsel’i Millî Savunma Bakanının acele bir meseleyi görüşmek üzere makamına dâvet ettiğini, bu vakitsiz dâvetin manidar olduğunu bildirerek, beni orduevine çağırdığını söylediler.

Hemen Orduevine gittim. Kendileriyle görüştüm. Tevkif olunmak ihtimalini düşünerek ufak bir hazırlığa girişebilmem için kendilerinden on beş dakika müsaade rica ettim. Emir subayları daha önceden tomson makineli tabancaları ile silâhlandırılmıştı. Millî Savunma Bakanlığına giderek dış kapıdan Bakanın odasına kadar olan koridor üzerine silâhlı arkadaşlarımızı yerleştirdim. Ve kendilerini emir subayları ile birlikte Orduevinden alarak Bakanlığa getirdim. Kendileri Millî Savunma Bakanının yanında yirmi dakika kaldıktan sonra çıktılar.

Kendileriyle görüştüğümüz zaman, bana Millî Savunma Bakanının da siyasî durum hakkında büyük üzüntü ve sıkıntı içinde bulunduklarını belirterek bu meseleler üzerinde görüşmek istediğini ve kendisinin de fikirlerini aldığını söylediler. Millî Savunma Bakanlığına o akşam giriş ve çıkışta gördüğü arkadaşlarımızı çok beğendiğini söyleyerek teşekkürlerini bildirdi ve biz de kendisini evine bıraktık.>>

Mektubu ben yazmıştım

Cemal Gürsel’in devrin Millî Savunma Bakanına yazdığı ve 27 Mayıs’tan sonra yayımlanan meşhur mektub konusunda şimdiye kadar hiç bir yerde çıkmıyan açıklamayı Alparslan Türkeş bize şöylece anlattı.

<<Yukarıda anlattığım hâdiseden birkaç gün sonra, Sayın Cemal Gürsel beni çağırdı ve Millî Savunma Bakanına hitaben yazılmasını istediği bir mektuba ait eski yazı müsvedde ve notları vererek bunların hiç kimseye gösterilmeksizin gayet gizli olarak yazılmasını emretti. Bunun üzerine ben de emir subayı Binbaşı Şeref’i alarak odama çekildim ve sonradan çok meşhur olan mektubu yazdırdım. Bu mektup Paşanın emir subayı Binbaşı Şeref bey tarafından üç nüsha olarak daktilo edilmiş ve üçümüzden başka hiç kimseye gösterilmemiştir.

Kendileri üç nüshayı da imzaladıktan sonra birisini zarflıyarak yanına aldı, diğerlerini bana bıraktı. Yanına aldığı mektubu Millî Savunma Bakanına verilmek üzere, Bakan o sırlarda makamında bulunmadığı için, Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı Sayın Orgeneral Salih Coşkun’a teslim etti. Daha sonra 27 Mayıs’ı kovalayan günlerde bu mektup yine kendisi tarafından kendi el yazısıyla yapılan bazı değişikliklerden sonra yayınlanmıştır. Kendi el yazısı ile yapılan değişiklikleri havi orijinal mektup halen bende bulunmaktadır.

En son Ankara’dan ayrılarak İzmir’e gidişi 27 Mayıs hareketiyle ilgili, önemli olaylarla bağlantılı olduğu için, ona ait anıları da hiç olmazsa birazını anlatmadan geçemiyeceğim.

Millî Birlik Komitesi Kabineyi kurmak için harekete geçmişti. Kabineye girecek bakanların tesbiti için çalışmalar başlamıştı. Başbakanlıkta Bakanlar Kurulu odasında Cemal Gürsel’in başkanlığında toplanan Komite üyeleri, kabineyi teşkil edecekler hakkında topladıkları bilgileri teker teker ortaya döktüler.

Nihayet hükûmetin şu şekilde kurulmasına, tartışmalar sonucu karar verilmişti.



Haber, 10 Mart 1966.

CEMAL AGA

ANLATAN: ALPARSLAN TÜRKEŞ
Yazan: G. Seydalioğlu

– 6 -

Prensip “hiç bir zümreye karşı olmamak” idi

Başbakan ve Millî Savunma Bakanı: Cemal Gürsel, Devlet Bakanı Amil Artüs, Devlet Bakanı Şefik İnan, Adalet Bakanı Abdullah Gözübüyük, İçişleri Bakanı Muharrem İhsan Kızıloğlu, Dışişleri Bakanı Fahri Korutürk, Maliye Bakanı Ekrem Alican, Millî Eğitim Bakanı Fehmi Yavuz, Bayındırlık Bakanı Daniş Koper, Ticaret Bakanı Cihat İren, Sağlık Bakanı Nusret Karasu, Gümrük ve Tekel Bakanı Fethi Aşkın, Tarım Bakanı Feridun Üstün, Ulaştırma Bakanı Sıtkı Ulay, Çalışma Bakanı Cahit Talas, Sanayi Bakanı Muhtar Uluer, Basın Yayın ve Turizm Bakanı Zühtü Tarhan, İmar ve İskân Bakanı Orhan Kubat.

Siyasî partiye mensup olmayan

Hükümet Cemal Gürsel’e sunuldu. Listeyi tetkik eden Gürsel, Hükümeti Millî Birlik Komitesinin 27 numaralı tebliği ile açıklarken bir hususu zikretmeden geçmiyordu.

<<Bu hükümetin teşkilinde dikkat nazarına alınan fikrimüdir memleket ve dünya çapında şöhret yapmış herhangi bir siyasî partiye resmen mensup olmayan personelden ibaret olmasıdır…>>

Sayın Gürsel gerçekten de bakanların seçiminde de önemli unsur olarak tarafsızlık hususunu aramışlardı. Bunu daha evvelden ilân ettikleri, <<Hiç bir zümreye karşı olmamak>>, <<Hiç bir tarafı tutmamak>> prensiplerinin zarurî sonucu olarak benimsemişlerdir.

Siyasî hiç bir partiye mensup olmayan Bakanların listesi kesin şeklini alınca, Cemal Gürsel, adları bulunan Bakanları teker teker çağırdı. Seçilenlerin hepsi memnundular.

Hepsi heyecanlıydılar. Böyle bir sürprizi ömürleri boyunca unutamadıklarını söylüyorlardı.

Ben ve Gürsel

Böylece tasviplerden sonra Millî Birlik Komitesinin ilk kabinesi radyonun 19 haberler bülteninde kamu oyuna açıklandı.

Fakat, Radyo haberinden hemen sonra, Selim Sarper Başbakanlığa geldi ve Cemal Gürsel’i görmek istediğini söyledi. Sarper, ihtilâlin akabinde kendisine teklif edilen Dışişleri Bakanlığını kabul etmek istediğini söyledi.

Biraz evvel radyoda Dışişleri Bakanı olarak Fahri Korutürk’ü ilân etmiştik.

Gürsel’le konuşan Sarper, kabineyi askerlerden teşkil edeceğini düşündüğünü, diplomatik çevrelerde bunun iyi karşılanmayacağını bildiği için, Dışişleri Bakanlığını daha evvel reddettiğini, şimdi ise kabineyi öğrendikten sonra, Dışişleri Bakanı olmak istediğini söylemişti. Sarper Millî Birlik Komitesi ve Gürsel tarafından istenen diplomattı. Bunun üzerine her zamanki gibi zekâsını kullanan sayın Gürsel bana, <<Bu sefer bu işi sana veriyorum. İçinden sen çık, ama benim istediğim gibi olsun>> dedi. Hemen radyoya telefon ettim ve Dışişleri Bakanının adının Selim Sarper olarak değiştirilmesini ve bu listenin bir kaç kere okunmasını söyledim.

Radyoyu dinleyenler üçüncü okunuşta Korutürk yerine Selim Sarper’in adını duydular. Hiç bir şey anlayamamışlardı ama, hiçbir harekette görmemiştik. Böylece, bana devredilen bir vazifeyi Sayın Cemal Gürsel’in arzuladığı şekilde neticelendirmiştim.>>



Milliyet, 12 Mart 1966.

Atasagun liderlerle Sunay için görüştü

Bölükbaşı <<hasta>> Türkeş de <<meşgul>> olduğu için Çankaya’ya gitmedi

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi ile ilgili olarak dün Çankaya Köşkünde temaslar yapılmıştır.

Cumhurbaşkanı Vekili Atasagun’un çağrısına MP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı hastalık, Türkeş de çok meşgul olduğu mazeretini bildirerek gitmemişlerdir. Bölükbaşı, kendisi yerine MP’den başka bir üyenin görüşmelere katılmasını istemiş, bu teklif kabul edilmemiştir. Türkeş’in mazeret beyanı üzerine de ziyareti iptâl edilmiştir.

Cumhurbaşkanı Gürsel’in sağlık durumunun bir raporla tesbit edilerek hükûmete bildirilmesi için Amerika’ya bir sağlık kurulu gönderilmesi de söz konusudur.

AP, CHP, YTP ve Tabiî Senatörlerin, Sunayın Cumhurbaşkanı olması konusunda görüş birliğine vardıkları bildirilmektedir. Sunay’ın Cumhurbaşkanı seçilmeden evvel Senato’ya girmesi gerekmektedir.



Son Baskı, 13 Mart 1966.

Sunay Gürsel’in, Tural Sunay’ın yerine geliyor

Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun, Prof. Ragıp Üner’den boşalan Kontenjan Senatörlüğüne Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ı seçtiğini yarın açıklayacaktır.

Anayasaya göre Üner’den boşalan yere tayin için tanınan bir aylık süre yarın saat 17 de sona ermektedir. Bilindiği gibi Atasagun, Sunay’ın emekliye ayrılmasından sonra, bu seçme işlemini yapacak, böylece Genelkurmay Başkanının Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilebilmesi mümkün olacaktır.

Halen Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunan Orgeneral Cevdet Sunay, yarın emekliliğini isteyecek ve bu işlem en kısa zamanda sonuçlandırılacaktır. Sunay’ın emekliye ayrıldığı Cumhurbaşkanı Vekiline bildirildikten sonra Atasagun, Cevdet Sunay’ı <<Kontenjan Senatörü>> seçtiğini açıklayacaktır.



Cumhuriyet, 14 Mart 1966.

CKMP NİN KURULUŞ YILI KUTLANDI

Cumhurbaşkanlığı Gürsel’in hastalığı dolayısiyle geri bırakılan CKMP nin kuruluş yılı toplantısı dün gece Turan Lokantasında yapılmıştır.

Bu vesileyle Başkente gelmiş olan İl Başkanları ile senatörler, milletvekilleri, Genel Kurul Üyeleri, kadın ve gençlik kolları Genel Başkanları, dün saat 13.30 da Genel Başkan Alparslan Türkeş’in başkanlığında bir toplantı yapmışlar, iç ve dış meseleleri gözden geçirmişlerdir.



Milliyet, 15 Mart 1966.

Sunay senatör seçildi

Tural, Genel Kurmay Başkanı oluyor

Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun dün Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ı Cumhurbaşkanlığı kontenjanından senatör seçmiştir. Atasagun saat 15.30’da orgeneral Sunay’ı Çankaya Köşkünde kabul etmiştir. Bir saat süren görüşme sonunda Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay senatörlüğü kabul ettiğini açıklamıştır.

Sunay, <<Genel Kurmay Başkanlığından istifa edecek misiniz?>> sorusuna, <<Bilmiyorum, tetkik edeceğim>> cevabını vermiş, <<Bugün istifanız bahis konusu mu?>> sorusuna, <<Biliyorsunuz bizim meslek ayrı>> karşılığını vermiştir.

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay, Çankaya köşküne gitmeden önce Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanının da katıldığı bir toplantıda hazır bulunmuştur. Genel Kurmay’da yapılan toplantı sonunda Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel, Orgeneral Cevdet Sunay’ın Genel Kurmay Başkanlığı görevinden istifa edeceğini bir soru üzerine açıklamış ve Genel Kurmay Başkanı kim olacak? sorusunu da <<Onu Başbakanlık bilir bizimle ilgisi yok>> demiştir.

Sunay’ın Cumhurbaşkanlığında senatörlüğe seçilmesi tezkeresi bugün Cumhuriyet Senatosunda okunacaktır.

Sunay’ın Genel Kurmay Başkanlığı görevinden senatörlük yemini edene kadar istifa etmeyeceği zannedilmektedir.

TOPALOĞLU <<SIRA TURAL’IN>> DEDİ

Millî Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu dün Mecliste kendisi ile görüşen gazetecilere <<Genel Kurmay Başkanlığı için normal sıra Cemal Tural’ındır>> demiştir.



Milliyet, 16 Mart 1966.

ORG. TURAL GENEL KURMAY BAŞKANI OLDU

SUNAY ORDUYA VEDA ETTİ

Cevdet Sunay’ın senatörlüğüyle ilgili tezkere Senato’da okundu

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay dün Cumhurbaşkanlığı kontenjanından senatör seçilmiş ve Kara Kuvvetleri Kumandanı Orgeneral Cemal Tural Genel Kurmay Başkanlığına atanmıştır.

Cumhuriyet Senatosunun dünkü oturumunda Sunayın senatörlüğe seçildiğine dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi okunmuştur.

Tural’dan boşalan Kara Kuvvetleri Kumandanlığına Birinci Ordu Kumandanı Orgeneral Refik Yılmaz, Birinci Ordu Kumandanlığına da Korgeneral Faruk Gürler getirilmişlerdir. Orgeneral Cemal Tural’ın Genel Kurmay Başkanlığına atanmasıyla ilgili kararname yüksek tasdike sunulmuştur.

VEDA TÖRENİ

Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay dün Genelkurmay önünde yapılan büyük bir törenle ordu mensuplarına veda etmiş, Millî Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu, uğurlama sırasında Sunay’a <<yine başımızdasınız>> demiştir. Gazetecilere verdiği demeçte, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural <<Asker esasen her zaman en zor hizmetleri en kolay başarmasını bilmiş bir kuvvettir. İşe böyle başlamış olan Silâhlı Kuvvetler böylece yürüyeceklerdir>> demiştir.

Sunay’ın ayrılışı dolayısıyla saat 16.45’de Genelkurmay’da düzenlenen törende Kara Kuvvetleri Armoni Mızıkası marşlar çalmıştır. Sunay, ayrılırken subaylara hitaben <<hepinizin ellerini sıkmak isterdim, fakat vakit yetişmeyecek>> demiştir. Genel Kurmay önünde toplanan halk da kendisini alkışlamıştır.



Milliyet, 23 Mart 1966.

TAHTAKILIÇ İSTİFA ETTİ CKMP GRUPSUZ KALDI

CKMP İstanbul Milletvekili Ahmet Tahtakılıç dün partisinden istifa etmiştir.

Tahtakılıç’ın istifasıyla milletvekili sayısı 9’a düşmüş, CKMP Millet Meclisinde Grubunu kaybetmiştir.

Tahtakılıç, son yapılan il başkanları toplantısında Alparslan Türkeş’in genel başkanlığa seçildiği son kongrenin gayrımeşru olduğunu ileri sürmüş ve bu sebepten CKMP idarecileri ve il başkanları ile çatışmıştır.

Tahtakılıç <<AP’ye gireceği>> yolunda çıkan haberlere karşılık, <<üçüncü partiye taraftarım, şimdilik bağımsızım>> demiştir.

YTP’DEN İSTİFA

YTP’den Ertuğrul Alatlı dün istifa etmiştir. Alatlı, Parlâmentodaki çekişmeler tasvip etmediğini bildirmiştir.



Cumhuriyet, 23 Mart 1966.

Tahtakılıç partisinden istifa etti

İstanbul Milletvekili Ahmet Tahtakılıç, dün Meclis Başkanlığına ve CKMP Genel Başkanlığına gönderdiği yazıda CKMP den istifa ettiğini bildirmiştir.

Tahtakılıç, istifasının sebebi hakkında bir açıklamada bulunmamıştır.

CKMP ARTIK GRUP DEĞİL

Tahtakılıcın istifası ile CKMP Grupu 10 kişiden 9 kişiye düşmüş, ve Meclis içinde Grup olma vasfını kaybetmiştir.

Tahtakılıç, istifasını teyit etmiş, ancak, <<Gerekçesini sormayın>> demiştir.

Tahtakılıç, şimdilik bağımsız kalacağını bildirmiş, <<AP’ye geçeceğiniz söyleniyor, doğru mu?>> sorusuna, <<Ben üçüncü parti savaşçısıyım>> cevabını vermiştir.



Cumhuriyet, Ecvet Güresin, 25 Mart 1966.

CKMP NİN DURUMU

Bütçe müzakerelerinin sonunda muhalefet partilerinin durumunu gözden geçirirken CKMP nin kısa zamanda grup kurma hakkını dahi kaybedebileceğini bir tahmin olarak ileri sürmüştük. Aslında bu kehanet değildi. Zira CKMP kendi bünyesine zıt bir anlayış içinde zorlanıyordu. Eskilerle, direksiyonu ele alanlar arasında sürüp giden çekişme son tasfiyeyi de yapacaktı. Tahtaklıç’ın istifasiyle mesele bitmemiştir. CKMP den yakın günlerde Mecliste ve teşkilâttaki kalıntıların ayrılması beklenebilir. Böylece parti Alparslan Türkeş’le arkadaşlarının tamamen ellerine geçmiş olacaktır.

Genel kongreden sonra başlayan kendiliğinden tasfiyenin tamamlanması, bu partinin gitmek istediği yönü açıkça belli etmesi bakımından belki de zararlı değil faydalıdır. Gerçekten CKMP bugün rengini ve yönünü tâyin edememiş gibi görünen, siyasî çalkantılara göre değişik politikaları beceriksizce yürütmeye çalışan bir partidir. Oysa programı dikkatle tetkik edildiği zaman anlaşılmaktadır ki, CKMP mistik sosyalist bir görüşün gerisinde Birinci Dünya Harbi sonrasının modası olan aşırı milliyetçi karakterini taşıyor. Daha doğrusu program, bir yandan az gelişmiş ülkelerde izlenen Asya – Afrika tipi sosyalizmin romantik taraflariyle 1945 ten önceki aşırı sağ akımların Türkiyede de geçer akçe olduğu sanılan sloganlarını 1961 Anayasasının demokratik anlayışı içinde meczetmeğe çalışmaktadır. Ancak parti ne seçim kampanyası sırasında, ne de Meclise girdikten sonra yapılan konuşmalarda bu hüviyetini açıkça ortaya koyamamış, bir ara sosyalist görünmüş, arkasından orta yola kayar gibi olmuş, Mecliste ise AP Grupuna tamamen karşı olmaktan dikkatle kaçınmıştır.

CKMP nin seçim kampanyasının başımda büründüğü sosyalist hüviyetin partiye, özellikle gençlik arasında, bir miktar taraftar kazandırdığı, hattâ kısa sürede gençlik kollarının kurulduğu malûmdur. Ne var ki, bocalama devresine girilince işin başındaki hızlı teşkilâtlanma tavsamış, taraftarlar artmak yerine bir avuç militana kadar inmiştir. Bugün pari ne sağa, ne de sola yaranamıyan bir güdüklük içindedir ve şimdi bu güdüklükten kurtulmanın hesapları yapılmaktadır. Aslında hayli hayalî olan hesaplardan başlıcası, ırkçı aşırı milliyetçi, ümmetçi, şeriatçı, demokratik düzenci, liberal, vs. gibi bir acaip halita halindeki Adalet Partisinin bu durumunu devam ettiremiyeceği ve çok taraflı tavizlere rağmen özellikle aşırı uçtakilerin ya da ortaya yakın olanların bir gün AP’den kopabilecekleridir. Partideki iş adamları grupunun gidişten memnun olmamaları ve hükûmeti baskı altında tutar görünmeleri, buna karşılık grup içinde ayrı anlayışlarla gelişen direnmeler CKMP’nin hayalî hesaplarını ve ümitlerini arttırıyor. Ve gelecek, iki ihtimale bağlanıyor ki, birincisi şudur:

Parti içinde çıkacak mukadder ittifaklar grupları biribirinden kopardığı takdirde, eğer kopan grup aşırı milliyetçiler grupu ise, CKMP’nin bunlarla birleşme kolaylaşacak, böylece Meclis içinde üçüncü büyük parti kendiliğinden teşekkül edecektir. İkinci ihtimal ise ortayolcu, eski DP eğilimli işadamları grupunun ayrılmasıdır ki, o zaman da CKMP ile AP’de kalan kısmın birleşebilmesi mümkün olacaktır.

Hayalî olmakla beraber, bunlardan başka CKMP’nin değil kuvvetlenmesi, demokratik düzen içinde varlığını devam ettirebilecek üçüncü bir alternatif hemen hemen yok gibidir. Gerçi İşçi partisine karşı girişilen mücadeleyi ve bu parti içindeki çözülmeleri CKMP lehinde bir gelişme olarak görenler mevcut. Ancak, sol uçtaki yıpranmanın, romantik sosyalizmi de savunan, sağ uçtaki bir partiye faydalı olabileceği ihtimali öteki hayalî hesaplardan da zayıftır.

Kısacası, Alparslan Türkeş ve arkadaşlarına devredilen CKMP ortadan silinmek veya varolmak arasında kritik günlerini yaşıyor. Eğer Meclisteki sandalye adedini yeniden 10 a çıkaramaz, aksine istifalar artarsa büyük kongrede isim değiştirse dahi kaderinin değişeceğini tahmin etmek güçtür.



Yeni İstanbul, 26 Mart 1966.

CKMP NİN İSTİFALARLA İLGİLİ AÇIKLAMASI

CKMP’den istifa eden Ahmet Tahtakılıç’la ilgili olarak dün CKMP genel merkezinden bir bildiri yayınlanmıştır. Yayınlanan bildiride son istifalara temas edilmekte ve “vaki son istifalar kongrenin kabul ettiği toplumcu milliyetçi hareket programına ayak uyduramıyan inançsızların sükûtudur.” denilmektedir. Bildiri şöyle devam etmektedir:

“Her cemiyette bay Tahtakılıç gibi çağının ve hayatının gerisinde kalan ahde vefa duygusundan ve ilmî düşünme disiplininden mahrum ve cemiyetleri için bir atalet yükü teşkil eden kişiler bulunabilir. Bu kişilerin kendi kendilerini tasfiyeleri cemiyetleri ve millet için hayırlıdır. Bununla beraber bay Tahtakılıç’ın ayrılışını sadece fikrî intibaksızlığa bağlamak mümkün değildir. Gelecekte tutumu gerçek sebebini meydana koyacaktır. CKMP, Bay Tahtakılıç’ın ayrılışı ile bir şey kaybetmiş olmuyor, fakat Bay Tahtakılıç grupunu yıkmakla siyasî tarihimize yeni bir ahde vefasızlık, prensipsizlik ve yıkıcılık örneği vermiş oluyor. CKMP, Türk halk ruhundan ve müsbet ilimden doğan programa inanmış kadrosuyla halka hizmete devam edecektir.”



Yeni Tanin, 26 Mart 1966.

CKMP’NİN AÇIKLAMASI

CKMP Genel Sekreteri Mustafa Kaplan, dün <<CKMP Meclis Grubunun yeniden teşekkülü için iltihakların beklendiğini>> açıklamıştır. Kaplan İstanbul Milletvekili Ahmet Tahtakılıç’ın istifası ile ilgili olarak ise <<Tahtakılıç’ın bu kritik durumda Partimize oynadığı oyunu hiçbir bakımdan samimi bulmamaktayız.>> demiştir.

HANDİKAP..

Mustafa Kaplan, <<Millet Meclisinde CKMP Grubunun kaybolmasının bir nevi Handikap olduğunu>> söylemiş ve demiştir ki:

<<- Yeni iltihaklarla Grubun kısa zamanda kurulacağını ümit ediyoruz. Esasen Meclisin bu çatışmalı, verimsiz çalışmalarında grubumuzun faydalı olabileceğine inanmıyorduk. Çalışmalarımızı partice indirdiğimiz için, bir bakıma memnunuz.>>

Kaplan, Tahtakılıç’a tekrar teessüf etmiş, <<Kendisi partinin kurucularından olması hasebiyle tarihi bir sorumluluk taşıyordu.>> demiştir.

İSİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇALIŞMALARI..

Mustafa Kaplan daha sonra CKMP isminin değiştirilmesi ve daha kısa bir isim bulunması için ön çalışmalara başlandığını belirtmiş, <<Haziran ayı içindeki Genel Kongrede bu değişikliğin gerçekleşebileceğini>> söylemiştir.



Yeni Tanin, Server Sadık, Duvar Geçen, 26 Mart 1966.

GÖKHAN BEG

Size bugün çok önemli bir haberim var..

Gökhan Evliyaoğlu, ülküdaşı Türkeş ile araları açılıp CKMP’den istifa ettikten sonra, ağabeysinin partisi CHP’ye başvurdu.. CHP’den Gökhan Beg’e 100 bin Türk Lirası verdiler… Bu paranın elli bin lirası ile devir aldığı Medeniyet gazetesinin birikmiş borçlarını ödedi. Kalan elli bin lirayı da kâğıt ve matbaaya yatırdı.



Medeniyet, 26 Mart 1966.

ÇİRKİN BİR İFTİRA

Bugünkü Yeni Tanin gazetesinde, Başyazarımız Gökhan Evliyaoğlu’nun CHP ne başvurduğu ve CHP den 100 bin lira para aldığı yolunda son derece çirkin bir haber yayınlanmıştır.

Gökhan Evliyaoğlu’nun satılık bir vicdan olmadığını kamu oyu önünde yıllardan beri yapageldiği mücadele ile belli olmuştur. Bununla beraber bu konudaki sözlerimizi karar gününün ertesine saklıyarak şimdilik mezkûr gazete hakkında, türlü isbat hakkı kabul edilerek kanun yollarına başvurulmuş olduğunu, iddia edilen miktar üzerinden tazminat dâvası açıldığını okuyucularımıza duyururuz.



Babıâlide Sabah, 26 Mart 1966.

<<Tatbik edilecek bir tedavi imkânı kalmadı>>

CEMAL GÜRSEL BUGÜN YURDA GETİRİLİYOR

Başbakan, Meclis’te Gürsel’in hastalığının seyri hakkında malûmat verdi
Gürsel Ankara’da Gülhane hastahanesine yatırılacak


Başbakan Süleyman Demirel dün BMM’de Reisicumhur Gürsel’in bugün yurda dönmüş olacağını bildirmiştir. Demirel’in Mecliste yaptığı konuşmasının tam metni şöyledir:

<<Sayın Devlet Başkanımızın bundan önce başlayıp devam eden hastalıkları sırasında Cumhurbaşkanlığı Başhekiminin gösterdiği lüzum ve Genel Sekreterliğin vaki daveti üzerine mutad sağlık durumu konsültasyonunda tıp öğretim üyeleri tarafından 28 Ocak 1966 günü saat 15.00 de muayene edilmiş ve Prof. Dr. Lütfü Vural, Prof. Dr. Rasim Adasal, Prof. Dr. Sami Gürün, Prof. Dr. Cavit Sökmen, Prof. Dr. Nevzat Atabay, Prof. Dr. Orhan Sargın, Prof. Dr. Selâhattin Doğulu, Prof. Dr. Aziz Sevüktekin, Prof. Dr. Hami Kocaş, Prof. Dr. Zinnur Hüseyin Rollas imzaları ile verilen 28/1/1966 tarihli raporda,

1- Bir süreden beri mevcut olan sol hemiparazi ve diabetes mellitus’e bağlı bazı fonksiyonel belirtiler tesbit edilmiştir.
2- Bu noropatolojik değişiklikler dışında bütün ruhî ve zihnî fonksiyonlar normal bulunmuştur.
3- Şimdiye kadar yapılan tıbbî müşavereler sonunda bütün tedavi imkânları uygulanmış olup, bir kere de Birleşik Amerika Devletlerinde bu konu ile ilgili bir klinikte tetkik ve tedavisinin gerektiği bildirilmiştir. Bu raporun Hükûmete intikal etmesi üzerine Bakanlar Kurulunca bu mevzu tezekkür edilmiş ve bu rapor muvacehesinde tedavi maksadiyle Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan sayın Cumhurbaşkanımıza refakat edeceklerin kimler olduğu Bakanlar Kurulunca 29.1.1966 tarihinde kararlaştırılmış ve keyfiyetten sayın parti liderleri ile grup başkanlarına malûmat verilmiş ve aynı zamanda durum hemen Yüce Meclislerin ıttılaına arzedilmiş idi.

Bunu takiben Sayın Cumhurbaşkanımız 2.2.1966 tarihinde Ankara’dan hareketle normal bir seyahat sonunda Washington’da Walter Reed Hastahanesinde mevki ve şahsiyetleriyle mütenasip bir şekil ve surette tedavi altına alınmışlardır.

Bir müddet devam eden tedavilerinde hastalıkları tabiî seyrinde takip etmişse de, maalesef gelen bir stroke sonucu komaya girmişlerdir. Bu müessif koma hali 45 günden beri devam etmiş olup bütün ihtimamlara rağmen derin bir teessürle ifade edelim ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlık durumlarındaki vahamette sâlaha müteveccih bir değişiklik olmamıştır.

Washington Büyükelçimiz Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve Cumhurbaşkanlığı Başhekiminin müşterek imzası ile son defa verilen bilgide:

<<Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlık durumlarının daha da vahim bir hal aldığı ve bu durumda tatbik edilecek bir tedavi imkânı kalmadığı, ancak tıbbî ihtimam ve bakım konusu olduğu ve kendilerine halen uygulanmakta bulunan her türlü ilâç ve tıbbî malzemenin gerek seyahatleri esnasında gerekse Türkiye’deki hastahanelerde uygulanabileceği, ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımızın koma durumunun her an müessif bir şekilde sona ermesi mümkün olduğu gibi, uzunca bir müddet devam etmesinin de imkân dahilinde olduğu ve bizatihi seyahattan dolayı vahametin artabileceği yetkililerin beyanına atfen>> bildirilmiştir.

Bunu takiben, Türk hekimleri ile Walter Reed Hastanesi hekimlerinin müşterek imzası ile verilen 24.3.1966 tarihli raporu Dışişleri Bakanlığına gelmiştir. Rapor aynen şöyledir:

<<1- Türkiye Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 45 gündür derin koma içersindedir. Walter Reed Hastanesi doktorlarının asabiye konsultanların ve şahsî doktorlarının tıbbî fikri, komadan çıkma ihtimalinin veya ümidinin hemen hemen hiç bulunmadığı merkezindedir. Ömür süresi tahmin edilemez.
2- Destekleyici bakımdan başka yapılacak özel bir tedavi mevcut değildir.
3- Cumhurbaşkanı Gürsel’in seyahatinin maddî olarak sağlık durumuna tesir etmemesi veya olumunu tacil etmemesi gerekir. Halen kendisine yapılmakta olan bütün destekleyici fonksiyonlar nakli esnasında da mevcut olacaktır.
4- Cumhurbaşkanı Gürsel’in şimdiki (24 Mart 1966 Washington saati ile 17.00) durumu, dönüşü için en müsait durumdur. Daha fazla gecikmenin durumu daha müsait hale koyması beklenemez. Fakat aksine nakil ihtimalini tehlikeye sokabilir.

Philip Mallory, Tuğgeneral Raymond Bluhm Jr. Yarbay, Dr. Lütfü Vural, Dr. Saim Bostancıoğlu>>

Bu durum karşısında, verilen bilgiler ve şimdi arzettiğim rapor da nazarı itibara alınarak Hükûmetimiz meseleyi müzakere etmiş ve neticede yukarıda belirtilen sebepler muvacehesinde kendilerinin tıbbî tedavi, ihtimam ve bakımlarının Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastahanesinde yapılması uygun görülmüştür.

Washington Büyükelçiliğimiz ile yapılan son temaslara göre, Sayın Devlet Başkanımızın seyahatlerine engel bir durum tahaddüs etmediği takdirde, kendileri muhtemelen yarın (bu) sabah Ankara’ya muvasalat buyuracaklardır. Bu vesile ile Sayın Cumhurbaşkanımıza memleketlerinde göstermiş oldukları yakın ilgi ve ihtimamdan dolayı Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti ile resmî makamlarına ve Walter Reed Hastanesi hekim ve personeline teşekkür ederim.

Keyfiyeti Yüce Meclisin bilgilerine derin saygılarımla arzederim.



Babıâlide Sabah, 26 Mart 1966.

<<Gürsel’in yeniden vazife alması tıbben ve ilmen imkânsızdır>>

Birbuçuk aya yakın bir zamandan beri ölümle pençeleşen Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Amerika’dan getirilmesi ve Türkiye’de tedavisi konusunda Başbakan Demirel dün parti liderleri, Millî Birlik grubu ve kontenjan senatörleri ile bir görüşme yapmıştır.

Bu görüşmede CHP’yi Kemal Satır, CKMP’yi Alparslan Türkeş, TİP’i M. Ali Aybar ve Cemal Hakkı Selek, YTP’yi Yusuf Azizoğlu, Millî Birlik grubunu Fahri Özdilek ve Sezai Okan, Kontenjan senatörlerini Amil Artus temsil etmişlerdir.

İLK GELEN

Ayrı ayrı saatlerde vaki olan görüşmeye ilk olarak Kemal Satır 13.30’da gelmiştir. Çok kısa süren görüşmeden sonra Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerin bir sorusu üzerine Satır şunları söylemiştir: ..

Kemal Satır’dan sonra MP adına Faruk Önder saat 13.40 ta gelmiş ve gazetecilere …

TÜRKEŞ GELİYOR

Faruk Önder’i müteakiben CKMP adına Genel Başkan Alparslan Türkeş gelmiş ve kısa bir görüşmeden sonra ayrılırken gazetecilere, <<Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanımızın sıhhati hakkında bilgi verdi>> demiştir. Bir gazetecinin <<Reisicumhurun Türkiyeye getirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?>> sorusuna Türkeş, <<Sayın Gürsel bu memleketin çocuğu ve Reisicumhurudur. Tabiî mütehassıs doktorların raporu esastır>> demiştir.

Daha sonra YTP adına Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Azizoğlu, Kontenjan Senatörleri adına Amil Artus Başbakanla görüşmüşlerdir. Son olarak Millî Birlik Grubu adına gelen Fahri Özdilek ve Sezai Okan olmuştur.

Görüşmeler bittikten sonra Başbakan Demirel gazetecilere <<Eğer bir engel çıkmazsa yarın sabah 05.00 de burada olacaklardır>> demiştir.



Babıâlide Sabah, 26 Mart 1966.

SON DAKİKA

Gazetemiz makineye verilirken Gürsel Ankara’ya getirilmiş ve Gülhane Hastanesine yatırılmıştır.

JOHNSON UĞURLADI

Başkan Gürsel’i Türkiye’ye getirmekte olan Amerikan Havagücü uçağı Türkiye saatiyle 17.15 de Andrews Havagücü üssünden hareket etmiştir.

2 Şubattan beri Walter Reed Ordu Hastanesinde yatmakta olan ve 8 Şubattan beri komada bulunan Başkan Gürsel, hava alanında Başkan Johnson tarafından uğurlanmıştır. Johnson, Gürsel’i uğurlamak üzere Washington’dan Andrews hava üssüne helikopterle gelmiş ve Johnson, jet hareket etmezden önce Beyaz Saray’a dönmüştür.



Babıalide Sabah, 27 Mart 1966.

İki güne kadar Cumhurreisi seçimi yapılacak

37 kişilik sağlık heyeti ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığının verdiği raporlar Meclis’e takdim edildi
Gürsel’in Başkanlık vazifesine devam edemeyeceği bildirildi

Bakanlar Kurulu dün saat 16.00 da toplanarak, Reisicumhur Cemal Gürsel’in Gülhane Hastahanesinde yapılan konsültasyondan sonra verilen raporu tetkik etmiş ve muktezası yapılmak üzere, raporun Büyük Millet Meclisi Başkanlığına havale edilmesi kararlaştırılmıştır. Toplantıdan sonra aşağıdaki tebliğ yayınlanmıştır:

<<Cumhurbaşkanımız sayın Cemal Gürsel bir müddetten beri tedavide bulundukları Amerika Birleşik Devletlerinden 26 Mart 1966 günü yurda avdet buyurmuşlar ve saat 06.55 te Gülhane Askerî Tıp Akademisinde tedavi altına alınmışlardır.

Cumhurbaşkanımız sayın Gürsel’in ilk konsültasyonunu yapmış olan Sağlık Kurulu üyelerine ilâveten, Gülhane Askerî Tıp Akademisi profesörlerinin tamamı ve Ankara Hastahanesi Sağlık Kurulu üyelerinden müteşekkil 37 kişilik Müşterek Sağlık Kurulunun kendilerini muayeneleri sonucunda tanzim edip verdikleri 26 Mart 1966 tarih ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığının 20.3.66 sayılı raporu Başbakanlık tarafından gereği takdir edilmek üzere bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur.

Keyfiyet umumî efkâra arzolunur.>>

Öğrenildiğine göre, 37 kişilik Sağlık Kurulu raporunda, Reisicumhur Cemal Gürsel’in bundan böyle Reisicumhurluk görevi yapamıyacağı kesinlikle ifade edilmektedir. Bu duruma göre, siyasî çevrelerde hâkim olan kanaat, yeni Reisicumhur seçiminin en geç Salı gününe kadar yapılacağı merkezindedir.

GÜRSEL, GÜLHANE ASKERÎ HASTANESİNE YATIRILDI

Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel dün sabah yurda dönmüş ve Gülhane Askerî Tıp Akademisinde tedavi altına alınmıştır.

Türkiye saatiyle 5.23 de Esenboğa hava alanına gelen Gürsel; eşi, gelini, oğlu, Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun, Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli, Başbakan Süleyman Demirel, Bakanlar Kurulu üyeleri, Genel Kurmay Başkanı Tural, Genel Kurmay İkinci Başkanı, Kuvvet Komutanları, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Refet Ülgenalp, siyasî parti lider ve temsilcileri ile askerî, mülkî erkân ve kordiplomatik tarafından karşılanmıştır.

İNÖNÜ GELMİYOR

Karşılamaya CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’den başka parlâmentoda mevcut bütün siyasî parti liderleri katılmışlardır. YTP Genel Başkanı Ekrem Alican, CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, MP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, Millî Birlik grubu adına Fahri Özdilek, kontenjan Grubu adına Amil Artus, CHP Genel Sekreteri Kemal Satır, Senato Başkanvekili Sırrı Atalay, MP Genel Sekreteri İsmail Hakkı Akdoğan ve Faruk Önder karşılamada hazır bulunmuşlardır.

ÖZEL UÇAK İNDİ

Başkan Gürsel’i 11 saatlik rahat bir uçuş sonucu Ankara’ya getiren Amerikan hükûmetine ait özel uçak saat 5.23 te Esenboğa havaalanına inmiş ve terminalden görülmesi mümkün olmayan pist asfaltlarından biri üzerinde durmuştur. Uçağın kapısı açıldığında Başkan ile birlikte gelen Johnson’un özel temsilcisi Dışişleri Bakan Yardımcısı Ekselâns Raymound Hare, Amerikalı doktorlar, Gürsel ile birlikte giden Türk heyeti ve uçağın personeli uçaktan inmişler ve kendilerini bekleyen otomobillerle piste çıkan karşılayıcıları tek tek selâmlamışladır. Özellikle eski Ankara Büyükelçisi ve halen Amerikan Dış İşleri Bakan Yardımcısı olan Hare’nin Başbakan, Hükûmet üyeleri ve komutanlarla samimî selâmlaşması ve hepsinin hatırını tek tek sorması dikkati çekmiştir.

AMERİKAN HALKININ DUALARI

Raymond Hare kendisinden yolculuk konusunda bilgi isteyen gazetecilere şunları söylemiştir: <<Yolculuk son derece rahat geçti. Şu anda kelimeleri yan yana getirip konuşmak çok zor. Zor, çünkü kalp kırıklığıyla, buruklukla konuşmak zor oluyor.

TIP AKADEMİSİ

Saat 6.05 te Esenboğa’dan hareket eden ambulans ve kortej saat 7.00 de Gülhane Askerî Tıp Akademisine varmış ve bu sırada Akademi gönderine Cumhurbaşkanlığı forsu çekilmiştir.



Babıâlide Sabah, Galip Erdem, Mektuplar, 27 Mart 1966.

CKMP’NİN TALİHSİZLİĞİ

Siyasî hayatımızın en talihsiz partisi CKMP dir. Şimdiki CKMP’nin çekirdeği sayılan ilk Millet Partisinin kurulduğu yıllardan beri hep ihanetle karşılaşmıştır. Üstelik başkalarından ziyade kendi mensuplarının, kurucularının, hattâ başkanlarının ihanetine uğramıştır. Partisini içinden vurmağa yeltenen bir Hikmet Bayur’u kim unutur? Partisini bırakıp giden, ama siyasetten çekilmeyip ayrı bir parti kuran Osman Bölükbaşı gibi bir liderin varlığına da yine CKMP tarihinde rastlanıyor. Şimdi de Bay Ahmed Tahtakılıç istifa etmiş!... Bay Tahtakılıç’ın istifasını öğrenince, son büyük kongredeki tutumunu hatırladım. Eskiliği dilinden hiç düşürmüyor, 18 yıllık bir partici olmakla övünüyordu. Yani Genel Başkan Türkeş ve arkadaşlarının aleyhinde ağzına geleni söyledi, yine de emektarlığı yüzünden sessizlikle dinlendi, saygı gördü. Sözlerinin beğenilecek bir yanı olmasından değil, sırf hatır için alkışlandı. Partinin yeni yöneticileri <<parçalanmayalım, ayrılık çıkarmayalım>> endişesiyle, Bay Tahtakılıçın yüksek gönlünü hoş tutmak için ne mümkünse yaptılar. Başkanlık divanında vazife verdiler, nazlandı. Aslında ne istediğini anlamak çok zordu, karışık bir bulmacanın çözümüne benziyordu. Öfkesinin yıllardır özendiği Genel Başkanlık koltuğuna oturamamaktan ileri geldiğini belki düşündüler ama, yine de yakıştıramadılar. Seçimlerden önce İstanbul listesinin başına kuruldu; bu konuda nedense hiç nazlanmadı. Millet Meclisine CKMP nin İstanbul milletvekili olarak girdi. Cevad Odyakmaz’ın istifasından sonra CKMP temsilcilerinin sayısı on’a düşmüş, bir kişinin daha ayrılması halinde <<grubsuz>> kalmak tehlikesi doğmuştu. Sanırsınız ki Bay Tahtakılıç böylesine nazik bir zamanı kollamış, varlığını değerlendirmek hevesini yenememiş, kendini pahalı satmak istemiştir. 18 yıllık hizmetkârı olmakla övündüğü partisini terkedip gitti, üstelik hiçbir açıklama yapmadı, sebep göstermedi. Engelleme siyasetini beğenmediği, o yüzden ayrıldığı zannı yanlıştır. Meclise gidenler görmüşlerdir ki, engelleme oyununun hızlı şampiyonlarından birisi, bizzat Bay Tahtakılıçtır.

*

CKMP’nin talihsizliği nasıl bir gerçekse, vatanseverliği, inanmışlığı, milletin menfaatlarını şahıs ve parti menfaatlarının üstünde tuttuğu da bir gerçektir.

Millet Meclisinde gurub olarak çalışmak imkânından yoksun kalması Türk Milliyetçiliği bakımından bir kayıptır. CKMP, Türklüğün ana dâvalarını ilgilendiren konularda, herşeye rağmen iktidarı yıpratmak küçüklüğüne hiçbir zaman düşmemiştir. CKMP muhalefeti, TİP ve CHP nin yıkıcı muhalefetine karşı faydalı bir denge unsuru idi. Şimdi artık 9 milletvekili kalmıştır. Muhtemel bir iltihakla gurub teşkil etme hakkını yeniden kazanacağı güne değin sesini duyurmakta güçlük çekecektir. Bu talihsizliğin CKMP nin dâvasına inanmış yöneticilerinde bir kötümserlik yaratmamasını dilerim. Asıl dayanakları olan kitleye kavuşuncaya, fikirlerini bütün açıklığı ile anlatıncaya kadar çeşitli güçlüklerle savaşmak, ama hiçbirinden yılmamak, tek başlarına bile kalsalar Hak belledikleri bir yolda yürümek zorundadırlar. Bay Tahtakılıç gibi siyasî bir ölünün ayrılmasında üzüntüye değecek bir durum yoktur.



Haber, Başyazı, 29 Mart 1966.

CKMP NİN DURUMU

Siyasî partiler arasında Meclis’te en az sayıda sandalyeye sahip bulunan CKMP’nin İstanbul Milletvekili Ahmet Tahtakılıç’ın istifası ile artık grup teşkil edemeyecek bir duruma düşmüştür.

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, kurulduğu tarihten bu yana girdiği altı seçimden en iyi sonucu 1961 seçimlerinde almıştı. O tarihe kadar girdiği seçimlerde topladığı oyların oranı yüzde 7.19’un üstüne çıkamamışken, 1961 yılında büyük bir sıçrama ile bu oranı yüzde 14’e yükseltmişti.

Fakat CKMP de YTP gibi, seçim sonunun şartları içinde hızla erimeğe başladı. Zira 1961 seçimlerinde seçmenlere hâkim olan tereddüt ve kararsızlık hâli artık zail olmuş ve CHP’ye karşı eğilimde olan vatandaşlar, çatısı altında toplanacakları siyasî teşekkülün hangisi olduğunu kesinlikle belli etmişlerdi. Adalet Partisi geliştikçe küçük partiler kuvvetten düşeceklerdi.

Gerçekten, 1963 Kasımında yapılan mahallî seçimler iki yıl öncesine nazaran, CKMP’nin ne büyük kayıplara uğradığını ortaya koydu: CKMP İl Genel Meclisi Seçimlerinde oyların bu defa ancak yüzde 2,98’ini toplayabilmişti. Parti’nin kaybettiği oy sayısı bir milyonun üstünde idi.

Mahallî seçimlerden dokuz ay sonra, 1964 Haziranında yapılan Kısmî Senato Seçimleri CKMP’deki oy kaybının geçici ve arızî sebeplerden ileri gelmeyip, bunun bir bünye zaafına delâlet ettiğini gösteriyordu. Zira CKMP’nin Kısmî Senato Seçimlerinde de topladığı oyların oranı gene 2,99 du.

Bu durum partide derin bir umutsuzluk hali doğurdu. Partiyi yeni baştan organize etmek suretile onu canlandırmak arzusu partililer arasında günden güne rağbet kazandı. CKMP’ye yeni bir canlılık vermek için, her şeyden önce, onun idareci kadrosunu değiştirmek gerektiği fikrini savunanlar çoğaldı.

Bu sırada eski Millî Birlik Komitesi üyelerinden Türkeş ve bir kaç arkadaşı siyasî hayata bu partinin saflarında devam etmeğe karar vererek CKMP’ye girmişlerdi. Eski ihtilâlciler, bu çok elverişli görünen şartlar içerisinde partinin idaresini ellerine almak istediler.

CKMP’yi ancak Türkeş’in canlandırabileceği yolunda pek yoğun bir propagandaya girişildi. Bu propaganda etkili oldu ve Türkeşle arkadaşları 1965 yılında toplanan olağanüstü kongrede eski kadroyu kolaylıkla tasfiye ettiler. Eski kadronun namzedi olarak Türkeş’in karşısına çıkarılan Tahtakılıç Genel Başkanlığı kaybetti ise de Genel Kurul’a girebildi.

Eski kadro kongrede kaybedince partiden toplu bir halde istifa ettiler. Fakat Genel Kurul’a seçilmiş olan Tahtakılıç partiden değil, sadece Genel İdare Kurulu’ndan çekildi. Tahtakılıç’ın şimdi bu yeni şartlar içerisinde CKMP’de uzun süre kalıp kalamıyacağı belli değildi. Ama onun, yaklaşan seçimlere gene CKMP saflarında girmeğe arzulu olduğu anlaşılıyordu.

Parti’nin idaresini kolayca ellerine geçirmeğe muvaffak olan yeni kadro, yaklaşmış olan seçimler için, bu defa yeni ve çok şeyler vadeden bir programla kesif bir propagandaya giriştiler. Ortam da CKMP’nin propagandasının başarı sağlaması için çok elverişli görünüyordu.

Zira 1965 Genel Seçimleri sol akımların ürkütücü olmağa başlayan şartları içerisinde yapılmakta idi. Yeni programla esaslı bir bünye değişikliğine uğramış olan CKMP milliyetçilik karakteri pek bariz olan yeni liderin elinde şimdi parlak bir seçim şansına sahip olabilirdi.

CKMP, 10 Ekim 1965 seçimlerine işte bu atmosfer içerisinde büyük ümitlerle girdi. Fakat ters bir sonuç elde etti: CKMP bir önceki seçime nazaran daha da gerilemiş, topladığı oyların oranı yüzde 2.99’dan bu defa 2, 24’e düşmüştü.

Kuvvet aşısı tutmamış, yeni kadro ve yeni program da partiyi canlandıramamıştı. Sol akımların ürküttüğü oylar CKMP’de değil Adalet Partisinde toplanmıştı. Altı siyasî parti içinde en az oy elde eden parti CKMP idi.

Bu sonuç partinin kaderini tayin etmede birinci derecede etkili olacaktır.



Babıâlide Sabah, 28 Mart 1966.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü müşterek celsesinde
Sunay Cumhurreisi seçiliyor

37 kişilik sıhhî heyetin Cemal Gürsel için verdiği rapor Meclis’te okunacak

Cumhurbaşkanlığı seçimi bugün yapılacak ve başkan adayı Senatör Cevdet Sunay yemin edecektir. Gürsel’e 37 kişilik bir tıp heyetinin <<görev yapamaz>> şeklinde verdiği raporun hükûmet tarafından da kabul edilmesi üzerine yeni Cumhurbaşkanı bugün TBMM’nin yapacağı ortak toplantıda and içecektir.

Saat 15 te başlayacak olan yemin töreninde doktorların raporu genel kurulun tasvibine sunulacak ve rapor üzerinde görüşme açılamayacaktır. Raporun okunmasından ve tasvip görmesinden sonra Cumhurbaşkanı adayı beraberinde en yaşlı Meclis Başkan Vekili MP’li Ahmet Bilgin olduğu halde salona girecek ve salonda bulunan Genel Kurul ile dâvetliler kendisin ayakta karşılayacaklardır. Sunay yüksek sesle yemin ettikten sonra Anıt-Kabre gidecek, saygı duruşunda bulunduktan sonra kabre bir çelenk koyacak daha sonra da Millet Meclisi Şeref Salonunda tebrikleri kabul edecektir.

EN YAŞLI BAŞKAN VEKİLİ

TBMM ortak toplantısı Millet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli tarafından saat 15’te açılacak, Tıp Heyetinin verdiği rapor okunduktan sonra Genel Kurulun tasvibi istenecek, daha sonra da oylamaya geçilecektir. Oylama gizli reyle yapılacak ilk oylamada çoğunluk sağlanamazsa salt çoğunlukla yetinilecektir. Ancak AP’nin oyları ile çoğunluk ilk turda temin edilecektir. Seçimin sonuçları alındıktan sonra Bozbeyli kesin sonuçları açıklayacak ve Sunay’a seçildiğini en yaşlı Meclis Başkan Vekili Ahmet Bilgin aracılığıyla haber vermek için oturuma kısa bir süre ara verecektir. Yeni Cumhurbaşkanı yemin etmek üzere geldiğinde Bozbeyli oturumu yeniden açacak ve Ahmet Bilgin vasıtasıyla Sunay’ı Genel Kurul salonuna çağıracaktır. Salona Başkanlık Divanı kapısından girecek olan Sunay kürsüye gelecek ve and içecektir.

And içmeyi müteakip TBMM Muhafız ve Merasim Tabur Komutanlığınca çalınacak İstiklâl Marşı ile Cumhurbaşkanlığı Forsu TBMM özel gönderine merasimle çekilecektir.

KİMLER KATILACAK?

Törene Başbakan, Bakanlar Kurulu ve Genel Kurul üyelerinden başka, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkanları, Cumhuriyet Başsavcısı, Yüksek Hâkimler ve Yüksek Denetleme Kurulu Başkanları, Ankara Valisi, Belediye Başkanı ve Emniyet Genel Müdürü katılacaklardır. Askerî erkândan da Genelkurmay Başkanı, Kuvvet komutanları, Genelkurmay İkinci Başkanı, Jandarma Genel komutanı törende hazır bulunacaklardır.

Kordiplomatik misyon ve şefleri de töreni takip edeceklerdir.

ANIT KABİR VE TEBRİK

Başkan Bozbeyli oturumu tatil ettikten sonra misyon şefleri hariç, tebrik törenine katılacak dâvetliler ayrılmış bulunan salonlara geçeceklerdir. Yeni Cumhurbaşkanı Sunay ise maiyetinde Cumhurbaşkanlığı erkânı olduğu hâlde Anıt Kabir’e giderek yapılacak askerî bir törenle saygı duruşunda bulunacak ve Kabre bir çelenk koyacaktır. Sunay saha sonra özel defteri imzalayacak ve Anıt Kabir’den ayrılarak TBMM tören salonuna gelecek ve tebrikleri kabul edecektir.

Yeni Cumhurbaşkanlığı konusunda yapılacak törenin gerekli şekilde geçmesi için bütün tedbirler alınmıştır.



Babıâlide Sabah, 28 Mart 1966.

Gürsel’le ilgili 3. bir bildiri yayınlandı

Gülhane Askerî Tıp Akademisi Genel Kurmay Başkanlığı Basın ve Halkla Münasebetler Dairesi Başkanlığı aracılığı ile Gürsel’in sağlık durumu konusunda dün üçüncü bir bildiri yayınlamıştır. Bildiri aynen şöyledir:

<<24 saatten beri Gülhane Askerî Tıp Akademisinde tedavi altında bulunan sayın Cumhurbaşkanımız Cemal Gürsel geceyi sakin ve rahat geçirmişlerdir. Hayatî belirtileri normal sınırlar içinde olmakla beraber durum ciddiyetini muhafaza etmektedir>>

Öte yandan Gürsel için açılan özel defter ziyaretçiler tarafından imzalanmıya devam olunmuştur. Defter dün bağımsız milletvekili Ahmet Tahtakılıç, Ankara Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Lütfü Kar ve Cumhurbaşkanı Muhafız Alayı Başkanı Kur. Alb. İsmail Hakkı Bayındır tarafından imzalanmıştır.



Medeniyet, 28 Mart 1966.

CKMP, BİLDİRİSİNDE NİÇİN TÜRKEŞ’İ ADAY GÖSTERDİĞİNİ AÇIKLADI

CKMP Genel İdare Kurulu partiye mensup senatör ve milletvekilleriyle birlikte saat 10.30 da toplanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Cumhurbaşkanı seçiminde kendi bünyesinden bir aday göstermeye karar vermiştir. Bu kararın gerekçesi özetle şöyledir:

1- Sayın Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in görevine devam edemiyecek şekilde ağır rahatsızlığı dolayısıyla boşalan Cumhurbaşkanlığı makamı için yapılacak seçimde Türk demokrasisinin uluslararası itibarına gölge düşürecek nitelikte bir sürat ve prosedürle hareket edilmesini TBMM’nin ve demokratik rejimin geleceği bakımından normal bir teamül başlangıcı olarak görmek imkânsızdır.

2- Türkiye devletini yönetecek müstesna şahsiyetlerin daima Meclis içinde de, dışında da bulunması mümkün iken bu defa 15 gün öncesine kadar büyük Mecliste bu bahiste bir yoksunluk varmış zehabını uyandıracak bir prosedürün denenmesi büyük Meclisin itibarı üzerinde tartışmaya yolaçıcı nitelikte görülmüştür.

3- Sayın Sunay’ın ve Genelkurmay Başkanlığı görevini ifa etmiş bir şahsiyetin Cumhurbaşkanlığına daima lâyık olabileceği doğru olmakla beraber, Cumhurbaşkanlığına giden yolun, Genelkurmay Başkanlığından geçeceği anlamında bir teamül başlangıcı demokratik rejimin temel ilkelerine uygun düşmeyecektir.

4- Bugünkü iktidar partisinin Meclisteki tutumu, muhalefeti yoketme gayretleri, Danıştay kararlarını hiçe sayması ve kendisini ebedî iktidar partisi haline getirme çabaları karşısında Meclisin, bazı partilerin ve kamuoyunun bu süratli prosedürü benimsemesi tabiî görünmekte ve buna iktidar partisinin sebep olduğu bilinmekteyse de biz, kararımızı bugünkü vakıa ve sayın Sunay’ın çok değerli şahsiyetiyle ilgili olmayarak sırf demokratik rejimin geleceği için ve büyük Meclisin Türk milletine taahhütleri yönünden aldığımızı açıklarız.

5- Partimiz Cumhurbaşkanlığına aday olarak sayın Genel Başkan Alparslan Türkeş’i göstermekle Büyük Meclisin Cumhurbaşkanlığı seçimine bir tek adayla girmemiş olmasını da sağlamakta ve bunu Büyük Meclisin itibarına lâyık bir jest telakki etmektedir.

6- Karar, TBMM’nin olacaktır ve ulaşılan sonuç ne olursa olsun Cumhurbaşkanlığına seçilecek olan şahsın başarıları için Meclisi içi ve dışında yüksek görev duygusuyla bütün gayretimizi sarfedeceğiz. Seçim hayırlı olsun.



Akşam, 29 Mart 1966.

SUNAY CUMHURBAŞKANI

TBMM dün yapılan oylamada sonucunda Gürsel’in yerine 461 oyla Orgeneral Cevdet Sunay’ı Cumhurbaşkanı seçmiştir. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için AP; YTP, TİP; Tabiî Senatörler Grupu ve bağımsızlar ile Kontenjan Grupu Sunay’ı, CKMP Grupu ise Alparslan Türkeş’i aday göstermişlerdir.

Yapılan oylama sonunda Sunay’ın oylamaya katılanlardan 461 inin oyunu aldığı ve ilk turda Cumhurbaşkanı seçildiği anlaşılmıştır. Millet Partisi daha önce alınmış grup kararı gereğince oylamaya katılmamış, 47 senatör ve milletvekili ise Cumhurbaşkanlığı için boş oy kullanmışlardır. İkinci aday Türkeş de ancak 11 oy alabilmiştir. Oylama sonucunda aday olmadıkları halde İsmet İnönü’nün 1, Ali Fuat Başgil’in 1, Celâl Ertuğ’un 1, Kasım Gülek’in 1, Saadettin Bilgiç’in 1, Osman Turan’ın 1 ve Turhan Dillgil’in 2 oy aldıkları görülmüştür. TBMM üyesi olmayan eski Cumhurbaşkanlarından Celâl Bayar’a da 5 oy verildiği görülmüştür. Ancak Başkan Bozbeyli seçim sonuçlarını açıklarken Celâl Bayar’ın adını söylememiş, <<TBMM üyesi olmayan birine de 5 oy çıkmıştır>> demiştir.

Oturum Açılıyor

TBMM birleşik oturumu dün saat 15’de açılmış, oturumu yöneten Başkan Ferruh Bozbeyli çoğunluğun bulunduğunu belirtikten sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında Başbakanlık tezkeresini okutmuştur. Başbakanlık tezkeresinde Sağlık Kurulu raporundan bahisle Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in görevini yerine getirecek bir durumda bulunmadığı bu sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının Anayasanın 100. maddesi gereğince münhal bulunduğu kanaatine varıldığı belirtilerek Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılması istenmiştir. Başbakanlık tezkeresi ile ona ekli Sağlık Kurulu raporu okunduktan sonra Başkan Ferruh Bozbeyli <<Anayasanın 100. maddesi gereğince Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmış olmasını oyunuza sunuyorum>> demiş ve oylamada Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmış bulunduğu ittifakla kabul edilmiştir.

İki Aday Var

Oylamayı müteakip Başkan, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili iki önerge bulunduğunu, önergenin birinde kontenjan senatörü Cevdet Sunay’ın, diğerinde de CKMP Genel Başkanı Ankara Milletvekili Alparslan Türkeş’in aday gösterildiğini bildirerek önergeleri okutmuştur. Cevdet Sunay’ın adaylığını teklif eden önergeyi CKMP ve MP hariç bütün grupların başkan ve başkan vekilleri imzalamışlardır. Diğer önergeyi imzalamayanlar CKMP grupundan Kemal Aytaç, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Kudret Bayhan ve Rifat Baykal’dır.

Oylama Başlıyor

Başkan Bozbeyli YTP Genel Başkanı Alican’ın isminin de çıktığı tasnif heyetini kur’a ile tesbit ettikten sonra oylamaya geçmiştir. Oylama sırasında MP’li üyelerin oy kullanmadıkları görülmüştür.

MP’nin oya katılmayışının nedeni Genel Sekreter İsmail Hakkı Akdoğan tarafından şöyle açıklanmıştır:

<<Sayın Cevdet Sunay’ın adaylığı çok evvel Adalet Partisi tarafından düşünülmüş ve tesbit olunmuştur. Bugün bir formalite ikmal edilmiştir. Seçimin milletimiz ve demokratik rejimimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni eder Sayın Sunay’a şerefli olduğu kadar ağır ve mesuliyetli vazifesinde başarılar dileriz.>>

Oylama neticesi alkışlar arasında açıklandıktan sonra oturuma ara verilmiştir.

Saat 16.45 de Meclis Başkanının refakatinde Meclise gelen Cumhurbaşkanı Sunay, Meclisin önünde toplanan halk tarafından coşkun şekilde alkışlanmış ve bahçe kapısından itibaren yürüyerek Meclis binasına girmiştir. Saat 16.50 de Başkan Ferruh Bozbeyli toplantı salonuna girerek ikinci oturumu açmış ve en yaşlı başkan vekili olan Ahmet Bilgin’den Cumhurbaşkanlığı yemini için kürsüye davet etmesini rica etmiştir.

Sunay Evinde

Cumhurbaşkanı Sunay, dün de, her sabah olduğu gibi erkenden kalkmış, banyosunu almış, kahvaltıdan sonra çalışma odasına çekilerek günlük gazeteleri okumuş, gazetelerden gerekli gördüğü yazıları keserek özel arşivine yerleştirmiştir. Sunay daha sonra eşi ve yakınları ile öğle yemeğini yemiştir.

Sunay’ın eşi saat 14.43’de yanında oğlu, gelini, damadı ve kızı ile 5 torunu olduğu halde TBMM’sine gitmek üzere Namık Kemal Mahallesi Paşalar sokaktaki evinden çıkmıştır

Saat 15.43’de postacı, Sunay’ın Cumhurbaşkanlığını tebrik eden ilk telgrafı getirmiş, 15.50’de de üç askerî inzibat jeep’i ile, 18 motosikletli polis, Paşalar sokağının önüne gelerek önleri Genel Kurmaya dönük şekilde yer alarak Cumhurbaşkanının çıkışında refakat anını beklemişlerdir.

Cumhurbaşkanlığının kabulünden sonra Millet Meclisi Başkanı Bozbeyli, Sunay’ın evine gitmiştir. Sunay, Bozbeyli’yi ayakta karşılamış ve <<Muhterem Paşam, zâtı devletinizi, şu anda yemin etmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine dâvet ediyorum>> şeklindeki sözlere <<Gidelim>> karşılığını vermiştir.

Beş dakika sonra üzerinde frak olduğu halde evinden çıkan Cumhurbaşkanı Sunay’ın çok heyecanlı olduğu dikkati çekmiştir. Sunay, Genel Kurmay Başkanlığı önünden geçerek Meclise gitmiş ve yollar boyunca halk tarafından coşkunca alkışlanmıştır. Cumhurbaşkanının geçtiği yollar bayraklarla donatılmıştır.

Sunay Yemin Ediyor

Saat 16.55’de yanında başkan vekili Ahmet Bilgin olduğu halde başkanlık kapısından salona giren Sunay, parlâmento üyelerinin ayakta alkışları ile karşılanmış, doğru başkanlık kürsüsüne geçerek Cumhurbaşkanlığı andını yapmıştır. Cumhurbaşkanı kürsüde iken sağ tarafında Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli, solunda da başkan vekili Ahmet Bilgin yer almışlardır. Cumhurbaşkanlığı andından sonra kısa bir hitabede bulunan Cumhurbaşkanı <<Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri, beni Cumhurbaşkanlığına seçtiniz. Size bütün kalbimle teşekkür ederim. Bu şerefli vazifeyi kabul ederken sizinle bütün milletimizin güvenine lâyık olmak için Allahtan bana yardım etmesini dilerim>> demiştir. Cumhurbaşkanının bu sözleri TBMM üyeleri tarafından ayakta ve sürekli alkışlarla karşılanmıştır. Millet Meclisi başkan vekili Ahmet Bilgin’le birlikte Millet Meclisi başkanlık divanını terkeden Cumhurbaşkanı Sunay doğruca Anıt Kabire gitmiştir. Sunay, TBMM binasından ayrılırken heyecanlanmış ve gözyaşlarını tutamamıştır.



Milliyet, 29 Mart 1966.

TBMM GÜRSEL’İN GÖREVDEN AYRILIŞI RAPORUNU ONAYLADI

CEVDET SUNAY DEVLET BAŞKANI

Cevdet Sunay 461, CKMP adayı Türkeş 11 oy aldı. Bayar’a da 5 oy çıktı.

Cevdet Sunay Türkiye Büyük Millet Meclisinin dünkü toplantısında 461 oyla 5. Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

532 üyenin katıldığı oylamada ikinci Cumhurbaşkanı adayı CKMP Genel Başkanı Türkeş 11 oy almıştır.

AP’den Ali Fuat Başgil, Sadettin Bilgiç, Osman Turan ve Celâl Ertuğ’a 1 er oy, CHP’den İsmet İnönü’ye, Kasım Gülek’e 1’er oy, AP’den Turan Dilligil’e 2 oy ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olmayan Celâl Bayar’a 5 oy verilmiştir. 47 oy da boş çıkmıştır. Millet Partisi oy kullanmamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin saat 15’de açılan dünkü toplantısında Başkanlık Divanında bulunan Ferruh Bozbeyli, yeni Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili olarak hükûmet yazısını ve buna ilişik Gürsel’in hastalığı ile ilgili raporu okutacağını bildirmiştir.

Hükûmet yazısında ve verilen raporda Gürsel’in görevini ifaya tıbben imkân bulunmadığı belirtilmekte, görev ve yetkilerini yerine getirebilmek durumunda bulunmadığı bildirilmektedir. Yazıdan sonra 37 profesör, doktor ve uzmanların verdiği rapor okunmuştur. Raporda Cumhurbaşkanı Gürsel’in komadan çıkması halinde dahi Anayasanın kendisine verdiği görev ve yetkileri kullanamayacağı, buna tıbben imkân bulunmadığı belirtilmiştir.

TÜRKEŞ DE ADAY

Başkan Bozbeyli, hükûmet yazısını ve raporu okuttuktan sonra yeni Cumhurbaşkanının seçimi için oylama yapılıp yapılmayacağı hususunu oy’a koymuş ve seçimin yapılması kabul edilmiştir. Bu oylamada Tabiî Senatörler ve MP oy kullanmamıştır. Başkan daha sonra, Cumhurbaşkanlığı adayı için iki önerge olduğunu bildirmiş ve önergeleri okutmuştur.

Önergelerden biri AP, CHP, TİP, Millî Birlik Grubu, Kontenjan Senatörleri tarafından verilmiş ve Sunay Cumhurbaşkanı adayı gösterilmiştir. Bu önergeyi CKMP ve MP imzalamamıştır. Diğer önerge, CKMP’li Kemal Aytaç, Kudret Bayhan ve İsmal Hakkı Yılanlıoğlu tarafından verilmiş ve Alparslan Türkeş, Cumhurbaşkanı adayı gösterilmiştir. Başkan önergeleri okuttuktan sonra mühürlü kâğıt ve zarfların üyelere dağıtılacağını bildirmiş ve 9 kişilik tasnif heyeti seçmiştir. Daha sonra oylamaya geçilmiştir. Tasnif sonunda Cevdet Sunay’ın Cunhurbaşkanlığına seçildiği Başkan tarafından açıklanmış, kendisine haber verilmesi ve and içmesi için oturum tatil edilmiştir.

SUNAY’IN EVİNDE

Saat 16.15’de Millet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli, Cevdet Sunay’ın evine gitmiştir. Sunay’ın evi önünde daha erken saatlerden itibaren büyük bir kalabalık toplanmış, inzibatlar ve polis gerekli emniyet tertibatını almıştır. Bozbeyli, Sunay’a Cumhurbaşkanı seçildiğini <<Muhterem Paşam, zâtıdevletlerinizi Meclise dâvet ediyorum>> sözleriyle ifade etmiştir.

Saat 16.20’de Sunay kapının önünde görününce halk tarafından şiddetle alkışlanmıştır. Heyecanlı olduğu görülen Cumhurbaşkanı, silindir şapkasını çıkararak halkı selâmlamıştır.

Cumhurbaşkanı, Bozbeyli’nin arabasına binerek Meclise gitmiştir. Kendisine üç jeep ile 18 motosikletten kurulu bir ekip refakat etmiştir.

SUNAY MECLİSE GEİYOR

Saat 16.30 da Başkan Ferruh Bozbeyli oturumu açmış <<Sayın Cumhurbaşkanımız and içmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş bulunmaktadır. En yaşlı başkan vekili üyemiz Ahmet Bilgin lütfen and içmek üzere başkanlık kürsüsüne kendilerini dâvet etsinler>> demiştir.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Ahmet Bilgin’le beraber başkanlık kürsüsüne gelmiştir. Başkanın yerini alan Sunay’ın sağ tarafında Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli, sol tarafında ise en yaşlı üye Ahmet Bilgin durmuşlardır.

AND İÇTİ

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay heyecanlı bir şekilde andını içtikten sonra İstiklâl Marşı çalınmıştır. And içme sırasında bütün Meclis ve dâvetliler, and içmeyi ayakta takip etmişlerdir. Sunay salona girdiğinde bütün milletvekilleri, senatörler ve dâvetliler ayağa kalkarak şiddetle alkışlamışlardır.

SUNAY’IN KONUŞMASI

Sunay, İstiklâl Marşından sonra şu konuşmayı yapmıştır:

<<Beni Cumhurbaşkanı seçtiğiniz için bütün kalbimle teşekkür ederim. Bu şerefli vazifeyi kabul ederken, sizin ve büyük milletimizin güvenine lâyık olmak için Allahtan bana yardım etmesini dilerim.>>

Bu konuşma bravo sesleri ve şiddetli alkışlarla karşılanmıştır. Bu arada kordiplomatik locası da Sunay’ı alkışlamıştır.

TEBRİKLER

Sunay Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gülhane Hastahanesindeki Cumhurbaşkanlığı forsu ağır ağır indirilmiş ve TBMM’deki göndere Cumhurbaşkanlığı forsu çekilmiştir.

Anıt Kabri ziyaret eden Sunay, Mecliste tebrikleri kabul etmiştir. Bu sırada Sunay’ın arkasında Başbakan Demirel ve Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Tural yerlerini almışlardır. Sunay’ı ilk tebrik eden CHP lideri İsmet İnönü olmuştur. Çoğunluğun frakla tebrik törenine katılmasına rağmen, AP Antalya milletvekili Serdengeçti’nin kravatsız ve kazaklı olarak Sunay’ı tebrik ettiği görülmüştür.

LİDERLERİN SÖZLERİ

Seçimden sonra parti liderleri intibalarını nakletmişlerdir. İnönü, Sunay’a yeni hizmetinde başarılar dilemiş, AP Başkan Yardımcısı Osman Turan, Sunay’ın vatanseverlik ve vakarı ile umumun temayülüne tercüman olduğunu söylemiştir. Bölükbaşı, partisi oylamaya katılmadığı için fazla bir şey söylemiyeceğini, zamanın konuşmasını münasip gördüklerini bildirmiş ve başarılar dilemiştir. Türkeş, Sunay’ın etrafında TBMM ve millet olarak toplanmış olmaktan şeref duyduklarını belirtmiş, Alican da memleket için hayırlı hizmetler yapacağı ümidini izhar etmiştir. TİP lideri Aybar, Sunay’ın çok kritik anda Devlet Başkanı olduğunu ve Anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri bilinçle kullanmasının buhranı atlatmamızda yardımcı olacağını söylemiştir.



Milliyet, 29 Mart 1966.

Sunay Allah’tan yardım diledi

Türkiye Büyük Millet Meclisinde dün garip bir iç ezikliği vardı. Olağanüstü protokol tedbirlerine, kordiplomatik localarındaki resmî kıyafetlerin ciddî ve ihtişamlı görünüşüne rağmen, salonun havasında bir iç ezikliği hissediliyordu.

Oyların sayımı yapılırken, kontenjan senatörü Hasan Kangal, koridorun bir köşesinde, gözlerindeki yaşları etrafa belli etmeden silmeye çalışıyordu. Meclis kulisinde genellikle politik konular tartışılıyordu. Özellikle AP kulisinin başlıca konusu, kabinede değişiklik yapılıp yapılmayacağı ve hükûmetin çekilip çekilmeyeceği idi.

Yeni Cumhurbaşkanı Sunay, Meclis Başkanı Bozbeyli ile beraber Meclise gelirken ve ayrılırken çok heyecanlıydı. Gerek şeref kıt’asını teftiş ederken, gerek and içtikten hemen sonra gözleri yaşardı. Şeref kapısından etrafa hiç bakmadan pembe bir yüzle salona giren Sunay, siyah frak içinde her zamankinden daha heybetli görünüyor ve göğsünde <<İstiklâl Madalyası>> göze çarpıyordu. And içtikten sonra Sunay tekrar Başkanlık Divânının arkasındaki dinlenme odasına döndü ve yanına yâverleri, Cunhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Zeytinoğlu ile Meclis Başkan Vekili Ahmet Bilgin geldiler. Sunay, hızlı adımlarla şeref kapısından çıkıp otomobilinin sol tarafına doğru ilerledi ve yaverinin ikâzı üzerine sağ tarafına geçti. Yine aynı heyecan yüzünden Sunay, kendisini otomobile kadar geçiren Ahmet Bilgin’e vedâ etmeyi unuttu. Sunay’ın otomobiline iki yaveri bindi. Zeytinoğlu ise Genel Sekreterlik arabasıyla kendini izledi.

Meclisin kordiplomatik ve dinleyici locaları tıklım tıklım doluydu. Cumhurbaşkanı vekili Atasagun, Genel Kurmay Başkanı Tural ile Kuvvet Kumandanları ve yüksek rütbeli subaylar özel bir locada yer almışlardı. Oylama yapılırken Tural ile Hava Kuvvetleri Kumandanı Tansel’in samimî bir sohbette bulundukları görüldü.

Dinleyiciler arasında, Parlâmentonun ileri gelenlerinin eşleri de vardı. Özellikle Başbakan Demirel’in eşi ile CHP lideri İnönü’nün eşinin yanyana oturuşları dikkate çarpıyordu. Sunay Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Nazmiye Demirel ile Mevhibe İnönü, Atifet Sunay’ı yanaklarından öperek tebrik ettiler. Bayan Sunay’ın üzerinde yakası mink kürklü astragan bir manto ve göğsünde bir broş vardı.

Sunay’ın teşekkür için yaptığı kısa konuşmanın sonunda <<Allahtan yardım>> dilemesinin AP’liler tarafından uzun uzun alkışlanması ve büyük tezahürata sebep oluşu da dünkü toplantının dikkati çeken noktalarından biriydi. Bu hususun muhalefet ve özellikle CHP sıralarında bir <<sürpriz havası>> yarattığını söylemek yanlış olmaz.

CKMP’nin Sunay’a oy vermeyişi ise Mecliste yaygın bir <<sürpriz>> tesiri yaptı. Ancak, 21 Mayıs olaylarını hatırlayanlar, bugünkü CKMP yöneticilerinin o zamanlar ellerinde kelepçe ile mahkemeye götürülüşlerini gözler önüne getirince, bu oy kullanmamayı pek anormal bulmadılar. MP nin oy kullanmayışı sürpriz sayılmadı. Zira, MP Cumhurbaşkanlığı konusunda hiçbir ön toplantıya katılmamıştı.

Cevdet Sunay’dan başkalarına da oy çıkacağı daha önce koridorda konuşuluyordu. Ancak, bunları kimlerin kullandığı, oylama gizli yapıldığından kesinlikle anlaşılamadı. Özellikle Bayar’a çıkan oyları AP’liler, CHP ve TİP’lilere, ötekiler ise mutaassıp AP’lilere mal ediyorlardı.



Milliyet, Mete Akyol, 29 Mart 1966.

Sunay: “Bilmiyorum sevineyim mi üzüleyim mi?”

55 yıldanberi her sabah saat 6.30’da uyanan Cevdet Sunay dün sabah yine saat 6.30’da uyandı.

Ve 25 yıldanberi, her sabah uyanır uyanmaz birkaç sayfasını doldurduğu hâtıra defterine dün sabah da birkaç sayfa ekledi.

Birkaç tane zeytin, yarım dilim ekmek yiyip, iki bardak çay içtikten sonra masanın üstündeki gazeteleri, boş zarfları ve makasını alarak koltuğuna çekildi.

Sunay, her sabah yaptığı gibi, gazetelerdeki iktisadî konuda yazılan yazıları kesti, üzeri <<İktisadî konular>> yazılı zarfa yerleştirdi. Sonra, bütün gazetelerdeki siyasî yazıları kesti. Onları da, üzeri <<Siyasî konular>> yazılı zarfa yerleştirdi. Başmakaleleri kesti, <<Başmakale>> zarfına koydu.. Başlıklarını ilgi çekici bulduğu röportajları kesti <<Röportaj>> zarfına koydu.

Ve sonra da bunları kapının zili çalınıncaya kadar okudu.

Sabah eve ilk gelen, damadı Şadi Önel’le kızı Aysel Önel oldu.

Sunay, çocuklarına <<Nasıl, rahat uyuyabildiniz mi?>> diye sordu.

Ve evde torunlarının tekmilini verdi:

<<Ayşe de Fatoş da hiç yaramazlık yapmadılar>> dedi. <<Onbirde yattılar.. Hâlâ da uyuyorlar…>>

Kapının zili bir daha çalındı.

Cevdet Sunay’ın sınıf arkadaşı emekli Tümgeneral Kemalettin Süler geldi. İki sınıf arkadaşı birbirlerine sarıldılar, öpüştüler sonra da karşılıklı sabah kahvesi içtiler.

Yarım saat sonra, yine sınıf arkadaşlarından emekli Orgeneral Selâhattin Selışık geldi. Sunay ona, kendi eliyle bir püro ikram etti. Onbeş dakika sonra kapı çalındığında, yine bir sınıf arkadaşları daha, emekli Tümgeneral Seyfi Ersanlı da gelince, Sunay durumdan şüphelenir gibi oldu…

<<Siz bana bir sürpriz yapmaya mı hazırlanıyorsunuz yoksa?>> diye sordu. <<Yarımşar saat arayla bizim bütün sınıf eve dolacak galiba..>>

Arkadaşları Sunay’a, birbirlerinden habersiz geldiklerini söylediler. Fakat biraz sonra, hepsinin de aynı amaçla geldikleri ortaya çıktı.

<<Öğleden sonra yapılacak and içme töreni için, dâvetiye istiyordu>> sınıf arkadaşları, sınıf arkadaşlarından…

Sunay dünkü günün ilk yarısının büyük kısmını, çalışma odasında tek başına geçirdi.

Gazetelerdeki fotoğraflarına baktı… Hakkında yayınlanan yazıları okudu… Kahve içti. Püro içti…

Ve bir ara odaya giren damadı Şadi Önel’e içini döktü: <<Bilmiyorum>> dedi dalgın dalgın <<bilmiyorum… Sevineyim mi, üzüleyim mi, inan ki, bilmiyorum…>>



Zafer, 29 Mart 1966.

Adalet Partisinin gösterdiği aday Sunay Cumhurreisi oldu

Mecliste grubu dahi olmayan CKMP Cevdet Sunay’ın karşısına aday olarak kontenjan milletvekili Türkeş’i çıkardı!

Yeni Devlet Başkanı, yemin ettikten sonra “Allahın bana yardım etmesini dilerim” dedi

Cumhurbaşkanlığı kontenjan Senatörü Emekli Orgeneral Cevdet Sunay ilk turda 461 oyla Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.

KİMLER NE OY KULLANDI?

Adalet Partisi, CHP, YTP ve TİP Cevdet Sunay, CKMP Türkeş lehinde oy kullanmışlardır. Millet Partisi oylamaya katılmamış, MBK grubundan bir kısım Sunay’ı desteklemiş ancak diğer kısmı müstenkıf kalmışlardır.

CKMP’nin Türkeş’i aday göstermesi üzerine Genel Sekreter Yardımcısı Ziya Tansu görevinden ve partiden istifa etmiştir.

Dikkati çeken bir nokta da CHP li 5 üyenin eski Cumhurbaşkanı Bayar’a oy vererek AP ni töhmet altında tutmak istemesi olmuştur. CHP bu hareketi ile AP nin eskiyi özlediğini göstermek için bu oyuna başvurmuştur. CHP’nin bu hareketi üzüntü ile karşılanmıştır.



Akşam, 29 Mart 1966.

Meclis olağanüstü bir gün yaşadı

27 Mayıs İhtilâlinden sonra açılan TBMM sinde dün 2. defa olarak Cumhurbaşkanı seçimi yapılıyordu. Salon böyle tarihî günlere mahsus havasına girmiş, <<Üyeler, askerî ve mülkî dâvetliler kordiplomatik ve basın mensupları ile özel dâvetliler tarafından tıklım tıklım doldurulmuştu.>>

* Milletvekili ve senatörlerin büyük bir ekseriyeti koyu elbise mecburiyetine riayet etmişler, bu arada hanım üyeler ile bazı milletvekilleri gri elbiseyi tercih etmişlerdi. Kordiplomatik Locası ile özel dâvetlilerin locası ise bilhassa bayanların şıklığı ile âdeta bir defile manzarası arzediyordu. Şık hanımlar birbirlerinin elbise ve şapka modellerine ancak oylamaya geçildiği zaman bakabilmek fırsatını buldular. Bu arada Meclis üyelerinin açık renk elbiseleri gibi kordiplomatik arasında da beyaz yerine siyah papyon takan diplomatlar dikkati çekti. Meclisin <<Kravatsızlığı>> ile şöhret yapmak istiyen AP li üyesi Osman Yüksel Serdengeçti de kendi ananesini bozmamıştı.

* Dinleyiciler arasında bilhassa iki koca dikkati çekti. Cumhurbaşkanlığı Locasında protokol gereğince Cumhurbaşkanı Vekili Atasagun tek başına oturuyor, arkasında ise Meclis Başkanı Bozbeyli’nin eşi ile Senato Başkanı olarak Atasagun’un eşi Başbakan Demirel’in eşiyle ana muhalefet partisi başkanı sıfatı ile İnönünün eşi ve Genel Kurmay Başkanı’nın eşi ile Anayasa Mahkemesi Başkanının eşi ikişerli olarak yanyana oturmuşlardı. Hepsi siyahlar giyinmişlerdi. Bayan Demirel gri kürk şapkası, bayan İnönü yeşil türbanı ile zaman zaman diğer bayanların bakışlarını üzerlerinde topluyorlardı.

* Askerî Erkân Locasında ise omuzlarında Türkiye’nin en çok yıldızını toplamış komutanları, önde ve ortada Genel Kurmay Başkanı olmak üzere bütün kuvvet komutanları da yer almışlardı. Askerî Erkân Locası ayakta bulunanlarla en kalabalık loca durumundaydı.

* Mülkî Erkân Locasında özel kıyafetleriyle Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkanları, Cumhuriyet Başsavcısı, Ankara Üniversitesi Rektörü ve protokolda gösterilen diğer şahıslar özel kıyafetleriyle yer almışlardı.

* Başkan Bozbeyli saat tam 15’de birleşimi açmış, eski Cumhurbaşkanı Gürsel’in hastalığına dair raporun okunuşu 7 dakika sürmüştü. Başkan, Cumhurbaşkanlığı için seçime geçilmesini oyladığı vakit, MP lilerin oy kullanmadığı görüldü. CKMP’nin Türkeş’in adaylığında durduğu sabahki grup toplantısından sonra belli olmuştu. Eh demokrasilerde tek aday yerine iki adayla seçime girmek şüphesiz daha demokratik olacaktı.

* Oy sonuçları açıklanınca demokrasi yarışında Türkeş’in Sunay’ı yalnız bırakmadığı anlaşıldı. Meğer ne çok Cumhurbaşkanı adayımız varmış. Ali Fuat Başgil, Kasım Gülek, Turhan Dilligil, Saadettin Bilgiç, Osman Turan da birer ikişer oy alanlar arasındaydı. Sunay ve Türkeş’ten sonra en çok oyu Bozbeyli’nin TBMM üyesi olmayan bir şahsa da diye nitelendirdiği birisi almıştı. İsmi başkan tarafından açıklanmayan bu şahıs Yassıada Mahkemeleri tarafından vatana ihanet suçuyla mahkûm olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’dı ve 5 oy almıştı.

* Bozbeyli, Sunay’ın oy neticelerini söylerken sesini yükseltti ve MP hariç salon sürekli alkışlarla inledi. Türkeş’ten itibaren ise diğer adaylar dinleyici locasındakileri bile yüksek sesle güldürdü.

* Saat tam 16.08’de Bozbeyli’nin <<Meclis üyesi olmayan birine de 5 oy>> dediği sırada ve Sunay’ın Cumhurbaşkanlığını ilân ederken yeni Cumhurbaşkanının ailesi alkışlar arasında Cumhurbaşkanlığı Locasına girdi.

* Başkan Bozbeyli kürsüden Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanlığını ilân ederken, Cumhurbaşkanlığı Locasında bir hanım öpücükle tebrik edildi. Cevdet Sunay’ın hanımını Başbakan Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Demirel ile İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe İnönü yanaklarından öperek kutladılar. Sunay, evinden Cumhurbaşkanlığı yemini için Meclis’e geldiği andan itibaren oğlu gelini, torunları tarafından sonuna kadar izlendi.

Daha sonra yeni Cumhurbaşkanı bir de kısa konuşma yaptı. Sözlerinin sonunda, <<Allah>> adını anınca da birden AP sıralarından <<Bravo>> sesleri ve şiddetli alkışlar koptu. Bütün üyeler alkışlarken AP sıralarından gelen alkışın sesinin daha yüksekliği açıkça belli oluyordu. 5 oyun Bayar’a verildiği bu gruptan gelen alkışlara bakılırsa sayın Sunay’a Allah’ın daha fazla yardım etmesi hakikaten gerekecektir.



Medeniyet, Nimet Arzık, Ankara Uğultusu, 31 Mart 1966.

MECLİS’TEN NOTLAR

Saatın yaldızlı yelkovanları iki buçuğu gösteriyordu. Daha Milletvekilleri yoktu salonda.

<<EĞEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR>> panosuyla karşı karşıyaydım. Tâââ basın locasından, panoyla, bir <<iç konuşması>> yapıyordum. Neler konuşuyordum sonra söylerim.. Kordiplomatik locası, günlük <<egeries>> (İlham perisi anlamında), boşalmış, bir gün için şaşaalı bir kordiplomatiğe iade edilmişti. O ne çaprazlama mavi muare gran kordonlardı öyle. O ne bal rengi kordelâlardı öyle. O ne kilo kilo yaldızlardı öyle. O ne bütün bunların üstünde <<çile çekmemiş başlardı>> öyle!..

Kefiyeler, koyu vizonlar, pastel vizonlar, pankerler… ve loca tamamen dolmuştu. Protokol genel müdürü fizikan değişmez (sırrı ne ki?) Halûk Kura, jad rengi türbanlı (kendi yapmıştır türbanı), siyah redengotlu eşiyle, misyon şeflerini ve eşlerini karşılıyorlardı. Sade, sâkin, alışkın… Jale Kura’ya, genel müdürlerden Kurbay’ın eşi, Berrin Kurbay, yardım etmekteydi. <<Pansiyoner>> stili siyah bordürlü beyaz şapkalıydı ve yepyeni bir Afrika astraganı vardı üzerinde. Bunlar önemli. Bunlar dekor. Bunların teferruatına giriyorum, çünkü gazeteci beylerde bu teferruat, dünya kadar (az değil) aksıyor… Bayan Demirel’in ipek türbanını Kürk yapacak kadar (Hey büyük <<Akşam>> meslekdaşım!....) aksıyor!...

Dekor ve dekorum önemli. Çünkü bazı olaylarda, onlar olmasa ne kalır, ne kalır ki?...

KARŞI LOCA:

Karşı loca daha resmî idi görünüşçe. Eğer en büyüklerin eşleri, askerî erkânla, mülkî erkân arasında oturmasaydılar, büsbütün resmîleşecekti de… Birden askerî erkân ayağa kalktı. Cemal Tural girmişti içeriye, keskin, emin.. Herkesten keskin, herkesten emin..

Resmî locanın dört <<Büyük hanımı>>, Mevhibe İnönü’ydü. Nazmiye Demirel’di. Bayan Bozbeyliydi. Bayan Atasagundu. Son ikisi açık başlıydılar. İlk ikisi <<enturbannees>>diler… Başlarına yani türban dolanmıştı, birinin koyu gri, birinin siyaha yakın yeşil. Nazmiye Demirel’in kulaklarında yeşil erik kadar inci küpeler vardı. Ana olmıyan, muhalefet partisi liderlerinin eşleri görünürlere yerleştirilmemişti nedense!....

Mülkî erkân arasında, Amerika yolculuğunun zindeleştirdiği Nâsır Zeytinoğlu. Her zamanki gibi Munis Faik Ozansoy, kolları kırmızı bordürlü, yüksek hukuk, ilim, bilim adamları vardı… (Neyse… vay kollarınız kırmızı diye sataşan olmadı) Gene kordiplomatik locasına baktım. Amerikan Büyükelçisi, Tural’ın girişini kafasının objektifine sığdırıyordu. En şık sefire, Muazzez Busayri’nin (Libya, Türktür) tatlı pembe şapkası, etrafı baharlandırıyordu. Belçika sefirinin siyaha yakın vizonu, hafif hafif ışıldıyordu.

Dekor ve dekorum fena değildi hani!....

… Ve milletvekilleri salona girdiler. Çoğu, ta arka locada kaybolmuş eşini görmek için, parmaklarının ucunda zorlana zorlana… Muhabbet ne güzel şey…

<<Eğemenlik Kayıtsız ve Şartsız Milletindir>> panosuyla sessiz diyaloğumu sona erdirmeye mecbur oldum…

<<Eğemenlik>> bana gene göz kırptı. <<Kayıtsız Şartsız>>, azıcık gene kasıldı. <<Milletindir>> kelimesi, gene tatlı tatlı, görmüş görmüş, geçirmiş geçirmiş gülümsedi: Öyle gülümsemesene <<milletindir>> kelimesi, öyle gülümsemesene!....

HÜKÜMET:

Son derece ciddiydi. Hele Demirel’in oturduğu sıra göğüslerine <<mil çekme>> ak mendilleriyle <<olayın ciddiyetini>> yüzde ikiyüz idrak etmiş durumdaydı. Arka sıra nedense Topaloğlu, Çağlayangil, Sükan sırası, gülümserlikler içindeydi. Herhalde, İçişleri parlaktı da ondan. Değil mi efem?... Dışişleri tıkırındaydı da ondan. Değil mi efem?... Öbür işlere de diyecek yoktu. Eh Gülümsemesinler de ne yapsınlar?...

Seçimden önce son dakikayı Türkeş’in adaylığı renklendirdi. Ben gazeteci arkadaşım, Daily News’in sahibi, İlhan Çevik gibi! <<efendiiim, adaylığını koydu ve demokrasinin icaplarını yerine getirdiğini sandı>> diye istihzaya vurmıyacağım işi… İyi etti Türkeş… Tarihe bir seslenişti bu hareket. Cumhurbaşkanı adayı hep <<Yüksek kumandandan olmayabilir>> demekti. AP ye de seslenişti: <<Koskoca AP, <<kendine has>> bir aday çıkaramamıştı… Evet çıkaramamıştı… Neden?... Kendiler söylesin!... Bıktım ben bu gül suyu edebiyatından>>… ve <<âlî menfaat, orta menfaat, ufak menfaat>> teranesinden… Milletin en büyük menfaatı, yöneticilerinin cesareti ve samimiyetindedir, ahbaplar… Ben şu arada, İnönü’yü isterdim. Şu çetin zamanlarda tecrübeli bir kaptan istediğim için. Siz, şu arada, ama içten, kimi isterdiniz?...

Türkeş’in adı geçince, diplomatik locası şaşkınlaştı. Çoğu da yazık Türkçe anlamıyordu. Demirel güzel bir nefsine hâkimiyet örneği verdi. Bilgehan azcık sıçradı.

O anda, eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Gülhane’deki odasında, artık bütün huzursuzluklardan sıyrılmış yatıyordu. Uyu, Orgeneralim…

Herhalde, hakkını yediğimiz günler de oldu: Uyu Orgeneralim…

Yüksek kumanda, <<Türkeş’in>> adı geçince kıpırdamadı. Basın locasında Gökhan Evliyaoğlu fısıldadı:

<<Ne kadar mücadelesiz oldu herşey…>>

E, kaderin eliyle hazırladığı öyle olur. Yeni Devlet Reisi, en yüksek makama gelmek için parmağını dahi kıpırdatmamıştı… Kader, önce onun emekliye ayrılmasına mâni olmuştu.

Kader işte şimdi onu Devlet Reisliğine çıkarmıştı.

Acaba bu kaderin sonrası için plânı neydi ki?...

(Ben şahsen, birçok gazeteci arkadaşım da benim gibi düşünüyor, Cumhurbaşkanını halkın, doğrudan doğruya seçmesini isterim.)

Ve altı şeffaf sepet, şeffaf olmıyan oylarla doldu.

Sonra malûm…

Sunay ailesinin Meclise gelmesi. Tebrikleşmeler. Sunay’ın yeminini… Bozbeyli’nin heyecanlı sesi. Sunay’ın kısa ve tatminkâr olmayan nutku. Ve 900 senelik Türkiye Devletinin beşinci Cumhurbaşkanının forsunun çekilmesi. Şu, bana karşı olan alerjisini bir yana bırakarak, Süleyman Demirel dostum, gelse de bana sorsa:

<<- Memnun musun?>> diye.

Hür Türkiye’nin hür düşünceli, hür vatandaşı olarak ben ona ne derim acaba?

Ben de, ona karşı alerjimi bir yana bırakarak sorsam:

<<- Memnun musun?>> diye…

O Hür Türkiye’nin, hür… düşünceli, hür Başbakanı olarak bana ne der ki?...

<<- Olayların ve tarihin icaplarını yerine getirdik>> gibi bir şey söyler herhalde… Veya <<Evet>> der, kesin…



Son Havadis, Adviye Fenik, Sarı Çizmeli, 30 Mart 1966.

TÜRKEŞ’İN ADAYLIĞI!..

Radyoyu açtım, Cumhurbaşkanı seçimi için yapılan Meclis toplantısını dinliyorum. Bir de, ne duyayım: İhtilâlin kudretli Albayı Türkeş de aday değil mi?..

Şaş, şaş, kal!..

Mümtaz şahsiyeti üzerinde büyük bir çoğunluğun ittifak ettiği sayın Sunay’dan sonra, Türkeş de resmen ikinci aday!..

Şaş, şaş, kal!..

CKMP’den gayri bütün parti temsilcileri verdikleri önergelerle sayın Sunay’ı desteklerken, CKMP’den Yılanlıoğlu ve üç arkadaşı tutmuşlar, Türkeş’i teklif etmişler!..

Şaş, şaş, kal!..

Ecdadımız, insan ne oldum dememeli, ne olacağım, demeli, demişler…

Öyle ya, sayın Türkeş de neler olacak, neler… Herkesin gönlünde bir arslan yatar ama, Alplerde de çok arslan yatıyormuş!..

* * *

Gürsel, tedavi için Amerika’ya giderken Esenboğa hava alanında uğurlamağa gelenler arasında Türkeş de vardı.. Otomobilin etrafında parti liderleri halka olmuşlardı. Gürsel, elini pencereden uzatacak durumda değildi.. Ama Türkeş, ona bir yakınlık, bir sevgi gösterisinde bulunmak istiyordu. 13 Kasım 1960’da Millî Birlik Komitesinden 14 arkadaşıyla beraber, nasıl ve ne sebeple uzaklaştırılmış olduklarını unutmuş görünüyordu.

Gürsel’in elini tutamayınca, ne yapsın Türkeş?..

Gürsel’in bindiği otomobilin penceresi yanında, sağ eliyle sol elini sıkıyordu!..

Neden kendi kendinin sağ eliyle sol elini tokalaştırıyordu?

Yılanlıoğlu’nun adaylık önergesi, Büyük Millet Meclisinde okununca, şimdi daha iyi anlaşılıyor: Meğer, daha o zaman kendi kendini tebrik ediyormuş!.

* * *

Sayın Tahtakılıç, sükûneti muhafaza ededursun.. Onun CKMP’den niçin istifa ettiği de ayrıca anlaşılmış oldu..

Tuhaftır şu dünya.. Sayın Tahtakılıç’ın istifasiyle CKMP’nin milletvekili sayısı Mecliste dokuza düştü!.. Bu parti de grup olmak vasfını kaybetti..

Daha doğrusu Mecliste gurup etti!..

Ama arkasından Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymasıyla şafak attı, sabah oldu!..

Avrupada bazı siyasîler için <<Ministerable>> yani <<Bakan olabilir>> diye bir tâbir kullanırlar.. Türkeş bu kadarla yetinmemiş, <<Cumhurbaşkanı olabilir>> ler arasına girmek istemiştir!

Kendisini millete adamak mı?.. Hele bir yolu açılsın.. Yedi yıl sonra ne olur ne olmaz!.

Gazetelerin yazdığına göre, CKMP ismini değiştiriyor, <<Millî Hareket Partisi>> oluyormuş!. Demek hareket noktası, son adaylıktan başladı!.

Acaba adaylığını koyduğu zaman, bu işde de bir <<Millî Bakiye> olur mu zannetti?..



Medeniyet, 29 Mart 1966.

OSMAN YÜKSEL DÜN DE GRAVAT TAKMADI

Türkiye Büyük Millet Meclisinin dünkü Cumhurbaşkanı seçimi toplantısında, bütün ciddî protokol tedbirlerine rağmen AP milletvekillerinden Osman Yüksel Serdengeçti, gene gravat takmamış ve tören süresince, o haliyle elini kolunu sallayarak dolaşmıştır. Davetlisinden gazetecisine kadar, herkesin tören kıyafeti içinde olduğu böyle bir günde, milletvekilinin, bu şekildeki hareketi herkesten fazla Meclisin itibarı bakımından üzerinde önemle durulması gerekli bir konudur. Osman Yüksel, Mecliste gömlek yerine siyah, dik yakalı bir kazakla dolaşmaktaydı.



Yarın, 30 Mart 1966, Sayı 154.

CKMP den istifalar

CKMP öyle bir ekip tarafından ele geçirilmişti ki, içinde bu partiyi kuranlardan şimdilik sadece Enver Kök kalabilmişti. Sona kadar dayanacağını her vesile ile tekrarlıyan Ahmet Tahtakılıç da nihayet partinin bugünkü bünyesinin kurduğu ve ilk Genel Başkanı olduğu parti olmaktan çıktığını nihayet farketmişti. Enver Kök de ayrılırsa, CKMP artık yepyeni bir parti olarak ortaya çıkabilirdi.

Tahtakılıç neden istifa ettiğini henüz açıklamış değildi. Ancak CKMP içinde kendini göstermiş olan otoriter idareye tahammülü kalmamış olması en akla yakın gelen noktaydı. Tahtakılıç, gerçekte geçen yılın Temmuz ayı sonlarında yapılan Fevkâlade Kongrede Genel Başkanlık adaylığında ısrar etmek suretiyle partinin bu akıbete sürüklenmesinin başta gelen mesulleri arasında yer almıştı. Şimdi istifa etmekle yaptığı hatayı anlamış oluyordu. Kongre öncesi ve sırasında çok kimse Ahmet Tahtakılıç’tan Genel Başkanlık adaylığından çekilmesini rica etmişse de kendisini ikna etmek mümkün olmamıştı. Tahtakılıç, eğer o zaman, feragat etmesini bilseydi, CKMP bugün bu akıbete yuvarlanmaz ve Enver Kök tek başına bir garip kuruluş haline gelen kurmuş olduğu partide kalmazdı.

Türkeş’in seçilmeyip eskilerden bir başkasının Genel Başkanlığı <<CKMP’ye 10 Ekim seçimlerinde alınandan daha iyi netice aldırırdı>> diye bir iddia ileri sürmek doğru bir hareket tarzı olmazdı. Fakat böyle bir durum hiç değilse, varlığının belirli sebepleri olan bir partinin Türk siyasî hayatında devam etmesine imkân hazırlardı. Ama, bir eski Genel Başkan’ın hatalı hareketle Türkeş’i önce partiye kabule edip sonra beraberinde geziye çıkması ve ona <<Genel Müfettiş>> sıfatını vermesiyle, bir başka eski Genel Başkan’ın <<İllâki aday olacağım>> diye ısrar etmesi, 18 yıllık mazisi olan bir partiyi bugün içinde bulunduğu çıkmaza sürüklemişti.

Dikkat edilirse, yakında Türkeş ve arkadaşları tarafından ismi de değiştirilecek olan CKMP artık hiçbir şekilde 1948’de kurulup 1953’de 1 lira para cezasıyla kapatıldıktan sonra 1954’de tekrar kurulan partiden tamamen ayrı bir programa sahipti. Buna rağmen kurucularından sayısı bir iki bile olsa bazısının nasıl parti bünyesinde kalmağa devam ettiklerini anlatmağa imkân yoktur.

Tahtakılıç’ın çekilmesiyle CKMP nin milletvekili sayısı 9’a düşmüş ve bu parti grup kurma hakkını kaybetmişti. Sadece iki senatörü olduğu için Birleşik toplantılarda bir gruba sahip olabilecekti.

CKMP’nin ne durumda olduğunu iyice anlayabilmek için Türkeş’in çok yakın dostu olarak bilinen Ziya Tansu’nun da hem Genel Sekreter Yardımcılığından hem de partiden istifa ettiğini dikkate almak lâzımdı. Tansu istifasına sebeb olarak Pazartesi günü yapılan 3 saatlik Genel İdare Kurulu toplantısında Sunay’ın karşısına Türkeş’in ikinci aday olarak çıkarılmasına taraftar olmamasını göstermişti. Fakat sadece bunun istifaya sebep olduğunu sanmak için insanın biraz saf olması gerekiyordu. Tansu’nun partiden istifasına sebep olan toplantıdan sonra yayınlanan tebliğ aynen şuydu:

<<CKMP Genel İdare Kurulu, Partiye mensup Senatör ve Millet Vekilleriyle birlikte Saat 10.30 da toplanarak TBB Meclisinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi bünyesi içinden bir aday göstermeğe karar vermiştir. Bu kararın gerekçesi özet olarak şöyledir:

1- Sayın Cumhurbaşkanımız Cemal Gürsel’in görevine devam edemiyecek şekilde ağır rahatsızlığı dolayısıyla boşalan Cumhurbaşkanlığı makamı için yapılacak seçimde, Türk Demokrasisinin Uluslararası itibarına gölge düşürecek nitelikte bir sürat ve prosödürle hareket edilmesini, TBM Meclisinin ve Demokratik rejimin geleceği bakımından normal bir teamül başlangıcı olarak görmek imkânsızdır.

2- Türkiye Devletini yönetecek müstesna şahsiyetlerin daima Meclis içinde de, dışında da bulunması mümkün iken bu defa on beş gün öncesine kadar büyük Mecliste bu bahiste bir yoksunluk varmış zehabını uyandıracak bir prosödürün denenmesi Büyük Meclisin itibarı üzerinde tartışmaya yol açıcı nitelikte görülmüştür.

3- Sayın Sunay’ın ve Genel Kurmay Başkanlığı görevini ifa etmiş bir şahsiyetin Cumhurbaşkanlığına daima lâyık olabileceği doğru olmakla beraber, Cumhurbaşkanlığına giden yolun Genelkurmay Başkanlığından geçeceği anlamında bir teamül başlangıcı demokratik rejimin temel ilkelerine uygun düşmeyecektir.

4- Bugünkü iktidar partisinin Büyük Meclisteki tutumu, muhalefeti yoketme gayretleri, Danıştay kararlarını hiçe sayması ve kendisini ebedî iktidar partisi haline getirme çabaları karşısında Meclisin, bazı partilerin ve kamuoyunun bu süratli prosödürü benimsemesi tabiî görülmekte ve buna iktidar partisinin sebep olduğu bilinmekte ise de, biz kararımızı bugünkü olay ve sayın Sunay’ın çok değerli şahsiyeti ile ilgili olarak değil, demokratik rejimin geleceği için ve Büyük Meclisin Türk Milletine taahhütleri yönünden aldığımızı açıklarız.

5- Partimiz Cumhurbaşkanlığına aday olarak Genel Başkan Alparslan Türkeş’i göstermekle büyük Meclisin Cumhurbaşkanlığı seçimine bir tek adayla girmemiş bulunmasını da sağlamakta ve bunu Yüce Meclisin itibarına lâyık bir jest telakki etmektedir.

6- Karar, TBM Meclisinin olacaktır. Ve ulaşılan sonuç ne olursa olsun Cumhurbaşkanlığına seçilecek olan şahsın başarıları için Meclisi içinde ve dışında yüksek görev duygusu ile bütün gayretimizi göstereceğiz.

Seçimin Türk Milletine hayırlı olmasını dileriz.>>

Tansu’nun partiden istifasının gerçek sebebi birlikte çalışmağa başladığı yeni arkadaşlarının Tansu’nun sahip olduğu iktisadî görüşlerin dışında bir takım prensiplere sahip olmasıydı. Ayrıca parti içinde tesis edilmiş bulunan otoriter idare tahammül edilir gibi değildi.

Türkeş büyük ümitlerle başına geçtiği bir partiyi 8 – 10 ay içinde üçüncü parti durumundan Türk siyasî hayatının en küçük teşekkülü haline getirmişti. Onda büyük kuvvetler vehmedenlerin şimdi vicdanlarıyla başbaşa kaldıklarında neler düşündükleri cidden merak edilecek bir noktaydı.



Milliyet, Hasan Pulur, Olaylar ve İnsanlar, 31 Mart 1966.

SERDENGEÇTİ

Adı Osman Yüksel Serdengeçti. AP Antalya milletvekili. Meclisteki tek özelliği kravatsız dolaşması. Meclisin bir tanecik kravatsız milletvekili. Bu özelliğini, frak giyerek tebrikleri kabul eden Cumhurbaşkanı Sunay’ın karşısında da devam ettirdi. Protokol, Serdengeçti’nin yanında ıvır zıvır bir şey kaldı.



Medeniyet, 11 Nisan 1966.

CKMP Genel Sekreteri: “Fevzi Çakmak rütbelerini ateş içinde kazanmıştı.

CKMP Genel Sekreteri Mustafa Kaplan, Mareşal Fevzi Çakmak’ın hatırasını tazimen basına bir demeç vermiştir.

<<Büyük asker, büyük insan, Cumhuriyet Ordularının kurucularından Mareşal Fevzi Çakmak, 17 yıl önce bugün 10 Nisan 1950’de ebediyete göçmüştür. Aziz hatırası önünde hürmetle eğiliyor kendisini rahmetle anıyoruz Mareşalin hayatı Devlet ve Ordu hayatımızın son yüz yılı ile birleşmiştir. 12 Ocak 1876 da İstanbul’da dünyaya gelen Çakmak, 37 yıl üniforma taşımıştır. İmparatorluğun geniş hudutlarının bütün cephelerinde başarılı hizmet görmüş, rütbelerini ateş içinde kazanmıştır.

Millî devletin inşaasına Cumhuriyet Ordularının kurucusu olarak katılan Fevzi Çakmak, Mareşallik rütbesi ile 12 Ocak 1944’e kadar Genel Kurmay Başkanlığı görevini yapmıştır. Çok partili demokratik hayata geçişte halka rehberlik eden Fevzi Çakmak, CKMP nin kurucusu olmuştur. Halk ve hak sevgisi ile temayüz eden Silâhlı Kuvvetlerimizin Büyük Mehmetçiği millî tarihimizin müstesna bir siması olma vasfını daima muhafaza edecektir.>>



Medeniyet, Başyazarı Gökhan Evliyaoğlu, 14 Nisan 1966.

DÜNKÜ BALODA MUHABİRİMİZİ TARTAKLADILAR

Filmleri elinden alınan muhabirimiz mütecavizlerin elinden güçlükle kurtuldu..

CKMP’nin dün gece Ankara Palas Salonunda tertiplediği baloda müessif bir olay cereyan etmiş, gazetemiz foto muhabiri Erdoğan Çiftler’in CKMP ileri gelenlerinin bir dansözü seyrettikleri sırada çektiği film, kendilerini CKMP Gençlik Kolu üyeleri diye tanıtan bir iki genç tarafından zorla alınmak istenmiştir.

Filmi vermediği takdirde foto muhabirimizi söveceklerini söyleyen zorbalar parti ileri gelenleri tarafından sükûnete davet edilmişlerse de otomobile bindiği sırada tecavüze uğrayan arkadaşımızın elinden filmin bir kısmı zorla alınmıştır.

Çekilen diğer fotoğrafları arkadaşımız vermemiştir.

Olay üzüntüye sebep olmuştur.



Medeniyet, Başyazarı Gökhan Evliyaoğlu, 15 Nisan 1966.

Muhabirimizin tartaklanması hadisesi büyüyor

CKMP tarafından önceki gece tertiplenen dostluk ve tanışma balosunda Genel Başkan Alparslan Türkeş’in önünde oryantal danslar yapan çıplak bir dansözün resmini çeken foto muhabirimiz Erdoğan Çiftler, CKMP Gençlik Kolu Üyesi 20’ye yakın genç tarafından işyerine tecavüz edilerek çektiği filmler gasbedilmiştir.

Başkentin en nezih yeri olarak bilinen Ankara Palas salonlarında CKMP tarafından verilen Dostluk ve Tanışma Balosu ne yazık ki, ismi gibi dostlukla değil, düşmanlıkla son bulmuş, sözde Gençlik Teşkilâtı ismi altında toplanan CKMP Lideri Türkeş’in fedaileri geç vakitlere kadar bir hayli içtikten sonra piste çıkan bir dansöze elle ve dille tempo tutmaya başlamışlardır. Bu arada arkadaşımız Erdoğan Çiftler makinesini hazırlayarak Türkeş ve etrafındakilerin resmini çekmiştir. Genel Başkan Türkeş patlayan flaş karşısında önce şaşırmış, sonra bu hareketin medenî bir âlemde normal olduğuna inandığı için tebessümle poz vermiştir. Fakat çıplak bir dansözle liderlerinin resminin çekilmesine Türkeş’in etrafındakiler sinirlenmiştir. Derhal oturdukları masadan fırlayan 20 ye yakın mütecaviz foto muhabirimizin etrafını çevirmişler ve filmi vermesini istemişlerdir. Bir gazeteci olduğunu ve âmme hizmeti yaptığını ifade eden arkadaşımız filmi veremeyeceğini söylemesi üzerine kraldan çok kralcı geçinen gençler sinirlenerek yumruklarını sıkmışlar ve Erdoğan Çiftler’i salondan tartaklayarak dışarı çıkarmışlardır. Etraftan bir polis çağrılmasını isteyen arkadaşımızın sözleri ise salondaki garson ve yöneticiler tarafından tebessümle karşılanmıştır.

FİLMLER ALINIYOR

Foto muhabirimizi aralarına alarak Amerikan gangsterlerine has bir tavırla salondan çıkaran Türkeşçi gençler, daha sonra onu gazeteye kadar getirerek yumruk tehdidi altında filmleri banyo ettirmişlerdir. Filmleri banyo ederken yumruk, hattâ ölüm tehdidi karşısında bile olsa mesleğini düşünen arkadaşımız çektiği Türkeş’li dansöz pozunu aradan çıkararak diğer filmleri Türkeş’çi gençlere vermiştir. Filmleri alan Türkeş’çi gençler daha sonra çekip gitmişlerdir.

BASIN TEŞEKKÜLLERİNİN BİLDİRİSİ

Arkadaşımızın hırpalanması üzerine Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve Basın – İş Sendikası şu bildirileri neşretmiştir:

ANKARA GAZETECİLER CEMİYETİ BAŞKANLIĞINDAN BİLDİRİLMİŞTİR:

13 Kasım [Nisan] 1966 Çarşamba akşamı Ankara Palas Salonlarında verilen CKMP balosunda görevi başında bir foto muhabiri arkadaşımız, adı geçen partinin gençlik kollarına mensup kimseler tarafından tartaklanmış, daha sonra arkadaşımızın işyerine giden bu kimseler kendisinden çekmiş olduğu fotoğraf filmini zorla alarak gasbetmişlerdir.

Olay üzerine derhal toplanan Ankara Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, çekilen fotoğraf filminin Cemiyetimize iade edilmesinin temini için Yönetim Kurulundan bir arkadaşımıza talimat vermiştir.

Gece yarısından sonra balonun yapıldığı yere giden Yönetim Kurulu üyemiz, önce CKMP Milletvekillerinden Muzaffer Özdağ ile görüşmüş, kendisine bir gazetecinin çekmiş olduğu fotoğrafın kimler tarafından ne şekilde ve ne zaman alınacağı konusunda bilgi vererek filmin iadesini istemiştir. Özdağ, olaydan üzüntü duyduğunu söylemiş, Partinin Genel Başkanının da esasında bu resmin çekilmesine karşı olmadığını açıklamış, işyerini basarak filmi zorla alan gençleri tasvip etmediğini kaydetmiştir. Ancak Özdağ bu konuda Partinin Genel Sekreteri Mustafa Kemal Erkovanlı ile konuşulması gerektiğini ileri sürmüştür.

Erkovanlı da olaydan üzüntü duyduğunu kaydetmiş, Cemiyetimiz Yönetim Kurulunun bir resmî yazı ile Partiye müracaatı halinde, bu filmi kimlerin aldığının araştırılacağını öne sürmüştür. Erkovanlı, <<Filmi alanlar bizim arkadaşlarımız mı? Yoksa dışardan kimseler mi? Anlaşılacaktır>> diye konuşmuştur.

Yönetim Kurulunun adına olayı takip eden arkadaşımız bu durum karşısında filmin iade edilmesi ihtimalinin az olduğu inancını Erkovanlı’ya ifade etmiş ve durumu Yönetim Kurulumuz adına protesto ederek üzüntülerimizi bildirmiştir.

Durumu kamu oyuna açıklayan Ankara Gazeteciler Cemiyeti, foto muhabiri arkadaşımızın elinden zorla alınan filmin derhal Cemiyetimize tesliminin ve tekerrürünün önlenmesini bu Parti yetkililerinden bekler.


TÜRKİYE GAZETECİLER VE BASIN SANAYİİ İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL YÖNETİM KURULUNDAN BİLDİRİLMİŞTİR

13 Nisan 1966 Çarşamba gecesi Ankara Palas salonlarında verilen CKMP balosunda Basın – İş Sendikası üyesi bulunan 4 gazeteci arkadaşımız bu partinin Gençlik Kolları üyelerinin tecavüzlerine uğramışlardır.

Sendikamız üyesi ve Medeniyet Gazetesi Foto Muhabiri Erdoğan Çiftler’in, CKMP lideri Alparslan Türkeş’in önünde rakseden dansözün resmini çekmesi ile çıkan olaylar sonunda, yine üyelerimizden Dünya Gazetesi Foto Muhabiri Erol Olgundemir, Akşam Gazetesi Foto Muhabiri Yavuz Donat ve Tercüman Gazetesi Foto Muhabiri Mustafa Türkyılmaz adındaki arkadaşlarımız da hırpalanmış, gece yarısı otomobillerinin yolu kesilmiş ve çektikleri filmler ellerinden zorla alınmıştır.

Arkadaşlarımız kişiliğinde Türk Basınına ve basın özgürlüğüne yapılmış bulunan bu tecavüzü şiddetle protesto ederiz.

Sendikamız olay üzerine, CKMP yöneticilerine de başvurmuştur. Bu parti yöneticileri, arkadaşlarımızdan özür dilemezler ve gaspedilen filmlerin geri verilmesini sağlamazlarsa, tepkimiz çok daha şiddetli olarak devam edecek, Sendikamız Anayasa’nın ve ilgili yasaların kendisine verdiği tüm hakları kullanacaktır.

* Erdoğan Çifler. Muhabirimiz olay hakkında, <<Artık yalnız fotoğraf çekmek değil, kaçırmak da lâzım>> demiştir.

* CKMP balosunda foto muhabirimiz Erdoğan Çiftler tarafından çekilen ve olaylara yol açan fotoğraf. (Fotoğrafta Türkeş, Ferruh Bozbeyli ile sohbet etmekte, dansözle ilgilenmemektedir.)



Hürriyet, 15 Nisan 1966.

Genel Başkan Türkeş’in çıplak dansözle resmi çekilince hâdise çıktı

CKMP tarafından tertiplenen dostluk ve tanışma balosunda, Genel Başkan Alparslan Türkeş’in önünde raks eden çıplak dansözün resmini çeken fotoğrafçılar, gençlik kolu üyeleri tarafından tartaklanmışlar, daha sonra filmler zorla alınmıştır.

Ankara Palas’ta tertiplenen balo çok iyi başlamış, fakat adı gibi dostlukla değil, bilâkis düşmanlıkla sona ermiştir. CKMP Gençlik Kolu üyeleri, Genel Başkanları Türkeş’in önünde rakseden çıplak dansözle fotoğrafının çekilmesi karşısında öfkelenmiş, deliye dönmüşler ve hâdise çıkarmışlardır.

Foto muhabiri önce filmini gençlere vermek istememiş, başlayan tartışmaya gazetecinin orada bulunan meslektaşları da katılmışlardır. Durum, Muzaffer Özdağ’a duyurulmuş, o da önce gazetecilere hak vermiş, kendilerinden özür dilemiştir.

Gazeteciler Ankara Palas’tan çıkarken, Gençlik Kolu üyeleri gene üzerlerine saldırmışlar, bindikleri otomobilin önüne geçerek onları zorla indirmişlerdir. Tekrar başlayan ağız kavgası sırasında gençler, her şeyi yapabileceklerine, kendilerine kimsenin karışamıyacağını ileri sürmüşlerdir.

Tekrar içeri giren gazeteciler, Numan Esin ile Dündar Taşer, Şefik Soyuyüce’ye şikâyette bulunmuşlardır. Bu şahıslar, gençlerin tarafını tuttuğu halde, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, “Gazetecilerin haklı olduğunu” söylemiştir.

Türkeş, önünde çıplak dansöz raksederken, masada Cumhuriyet Senatosu Başkanı İbrahim Şevki Atasagun ve Millet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin arasında oturduğu görülmüştür. Foto muhabiri, kaşla göz arasında çektiği filmlerin birkaç karesini saklamasını bilmiştir.

* Kaçırılan Fotoğraf: İşte CKMP li gençleri kızdıran ve onlardan güçlükle kaçırılan meşhur fotoğraflardan biri, resimde çıplak dansöz raksederken CKMP lideri halinden memnun gülüyor. Yanında ise Millet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli ve Senato Başkanı İ. S. Atasagun oturuyorlar.



Adalet, 15 Nisan 1966.

Türkeş’in resimlerini çektikleri için CKMP balosunda 4 gazeteci dayak yedi
(Muhteva Hürriyet’le aynı)



Akşam, Şeytanın Gör Dediği, 17 Nisan 1966.

OLACAĞI:

CKMP Genel Başkanı Türkeş’i dostluk balosunda kıstırıp çıplak dansözlerle fotoğrafını çekmek isteyenleri bir güzel pataklamışlar…

Şayet patak olayı olmasaydı önümüzdeki seçimlerde halkın elinde Türkeş’in kadın oynatırken çekilmiş resimlerini görecektik…

Pek saygı değer iktidarımızın propaganda metodu bu yüksek seviyededir…

Orada burada resim çektirip siyasî şantajlarla koltuklara oturmak. Resim çektirir, sabır çektirir. Ah çektirir velhasıl, çektirmek için gelmiştir başımıza bu takım, ne diyelim…



Son Havadis, 18 Nisan 1966.

Hâdise yaratan fotoğraf

CKMP Ankara Palas salonlarında <<dostluk gecesi>> düzenlemişti. Partililer ve dâvetlileri eğlendirmek için dansöz de çağrıldı. Gazeteci Erdoğan Çiftler dansözün, CKMP lideri için yaptığı özel gösterileri <<hâtıra>> olarak tespit etmek istedi. CKMP gençlik kolundan oldukları söylenen bazı kimseler fotoğrafı çeken gazetecinin odasına baskın yaptılar ve filmlerini elinden aldılar. Gazeteci, ancak yukardaki fotoğrafı kurtarabilmişti. Gazetecilerin yolunun kesilmesi ve odalarına baskın verilmesi hâdisesi Ankara’da hâlâ günün konusu. Gazeteciler Cemiyeti ve Sendika CKMP’den <<tarziye>> bekliyor. Yukarda hâdiselere yol açan fotoğraf. Fotoğrafta, CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli’yi dansözle birlikte gösteriyor.



Medeniyet, 18 Nisan 1966.

GÖKHAN EVLİYAOĞLU CKMP’DEN İSTİFA ETTİ

İstifanın gerçek sebebi tarafsız gazetecilik yapmak

CKMP Genel İdare Kurulu ve Partiden istifa eden Gökhan Evliyaoğlu, istifasiyle ilgili olarak bugün şu açıklamayı yapmıştır:

<<CKMP Genel İdare Kurulundan ve partiden istifa etmiş bulunuyorum.

Yeniden gazetecilik mesleğine döndüm. Geçmiş yıllarımın gazetecilik ve politika tecrübelerimden faydalanarak, çok geniş bir vatandaş kitlesinin ve ülkemiz aydınlarının arzu ettiği gibi tam tarafsız bir gazeteci ve yazar olarak hizmet etmek istiyorum.

Bütün siyasî partilere, fark gözetmeksizin eşit mesafede bir noktada kalacağım.

Partiden istifa etmemin başlıca gerekçesi, esasen fonksiyon ve değerini kaybetmiş bulunan bir siyasî teşekkülde kalmakta ısrar etmenin gerçek tarafsızlığı şüpheye düşürücü nitelik taşımasıdır.

Ayrıca Parti Genel Başkanı Sayın Türkeş ve yakın arkadaşları benim partide bulunmamdan ve kendileriyle bir iç mücadeleye girişeceğimden son derece endişe duymakta, vehme kapılmakta ve tedirgin olmaktadırlar. CKMP’li bir iki gencin masum bir fotoğraf çekme olayından dolayı foto muhabirimize tecavüz etmeleri bunun en son delilidir. Bu partinin bütün anlamını, fonksiyonunu, teşkilâtını kaybettiğini görüyorum. Bildiklerimi ve gördüklerimi, hepsini söyleyerek vatandaşların siyasî partilerimiz hakkında zaten sarsılmış bulunan kanaatlerini daha fazla zedelemek istemiyorum.

Partilerimizin hepsi 27 Mayıs’tan sonra yeni bir silkelenme, kaynaşma, yerleşme, kısaca oluşum dönemine girmişlerdir. Henüz hiç birinde doktriner bir istikrar yoktur. Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerine uygun görüşmeleri uzun bir süre beklemeğe ve hiçbir siyasî partiye girmemeğe kararlıyım.>>



Yeni Gazete, 19 Nisan 1966.

GÖKHAN EVLİYAOĞLU CKMP’DEN AYRILDI

Genel İdare Kurulu üyesi Gökhan Evliyaoğlu CKMP’den istifa ettiğini açıklamış “Genel Başkanı Türkeş ve arkadaşları, benim partide bulunmamdan ve kendileriyle bir iç mücadeleye girişeceğimden son derece endişe duymakta, vehme kapılmakta ve tedirgin olmaktaydı” demiştir.

Tarafsız gazeteci olarak kalacağını ve uzun süre hiçbir siyasi teşekküle girmeyeceğini söyleyen Evliyaoğlu, gazetesinin foto muhabiri tarafından CKMP dostluk balosunda Türkeş’le bir çıplak dansözün resmi çekildiği için orta çıkan tedirgin halin , buna en son misal teşkil ettiğini anlatmış CKMP nin fonksiyonunu, anlamını ve teşkilâtını kaybettiğini bildirmiştir.

CKMP hakkında söyliyecek çok şey bulunduğunu anlatan Evliyaoğlu “Hepsini söylersem, vatandaşın siyasi partiler esasen sarsılmış bulunan kanaatleri büsbütün zedelenir. Bundan çekiniyorum. Türkiye’de siyasi partilerin hemen hepsi, 27 Mayıs’tan bu yana bir silkelenme, kaynaşma, yerleşme, kısaca oluşum düzenine girmiştir. Hiç birinde henüz doktriner bir istikrar yoktur. Türkiyenin ve dünyanın modern gerçeklerine uygun gelişmeleri uzun süre bekleyeceğim” şeklinde konuşmuştur.



Yeni Tanin, 19 Nisan 1966.

GÖKHAN EVLİYAOĞLU CKMP’DEN İSTİFA ETTİ

CKMP Genel Yönetim Kurulu üyesi Gökhan Evliyaoğlu dün partisinden istifa etmiş ve bir de basın toplantısı düzenlemiştir.

Evliyaoğlu, basın toplantısı sırasında <<Türkiye’de gerçek anlamda doktriner hiç bir partinin mevcut olmadığını>> ileri sürmüş ve demiştir ki:

<<- Bildiklerimin, gördüklerimin hepsini anlatırsam, size duyurursam vatandaşların siyasî partiler hakkındaki görüşleri tamamen değişir.>>

SİYASETTEN UZAK KALACAKMIŞ..

Evliyaoğlu, <<Türkiye’de hiç bir dürüst ve doktriner siyasî parti göremediğinden, siyaset heyetinden uzak kalacağını>> söylemiştir.

GELİŞMELER BEKLEYECEKMİŞ..

Evliyaoğlu, CKMP’den niçin istifa ettiği yolundaki bir soruyu da şu şekilde cevaplandırmıştır:

<<- Fonksiyonunu kaybetmiş bir siyasî teşekkülde daha fazla ısrar, tarafsızlığıma gölge düşürdü. Türkiye’de ve dünyada bir takım siyasî gelişmeleri bekleyeceğim.>>


TÜRKEŞ: <<O KENDİ FONKSİYONUNU KAYBETMİŞ..>>

Öte yandan CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, partisini <<fonksiyonsuzlukla>> suçlayan Gökhan Evliyaoğlu’na şu cevabı vermiştir:

<<- CKMP fonksiyonunu yitirmiş değil, aksine fonksiyonu her gün artan bir partidir. Ancak; CKMP’yi fonksiyonunu yitirmekle suçlayanlar, kendi fonksiyonlarını yitirenlerdir.>>

Türkeş, <<Türkiye’de gerçek doktriner hiç bir parti göremiyorum>> şeklinde konuşan Evliyaoğlu’na şiddetle çatmış ve demiştir ki:

<<- CKMP doktrin yönü sağlam bir partidir. Bizim doktrinimiz dokuz ışıktır. Bizim partimiz dışında da doktriner partiler pekâlâ vardır.>>



Haber, 19 Nisan 1966.

Evliyaoğlu bir gazeteyi mahkemeye verdi

CKMP Genel İdare Kurulu üyelerinden Gökhan Evliyaoğlu, dün düzenlediği basın toplantısında partisinden istifa ettiğini ve CHP’den para aldığı yolunda çıkarılan söylentilerin yalan olduğunu açıklamıştır.

Evliyaoğlu, istifa gerekçesinde CKMP’nin teşkilâtını ve fonksiyonunu kaybettiğini belirtmiş ve siyasî partilerin 27 Mayıs’tan bu yana bir kaynaşma içerisinde olduklarını ifade ile şunları söylemiştir:

<<Hiçbir siyasî partide bugün doktriner bir istikrar yoktur. Şimdilik hiçbir siyasî partiye girmemek kararındayım.>>

<<CHP’den para aldığıma dair söylentileri yazan gazete mesullerini mahkemeye verdim. İspat hakkı tanımak şartiyle CHP’den aldığımı iddia ettikleri para miktarı üzerinden tazminat dâvâsı açmış bulunuyorum.>>



Yarın, 20 Nisan 1966, Sayı 157.

EVLİYAOĞLU DA CKMP’DEN AYRILDI

Geçtiğimiz Pazartesi günü bir basın toplantısı yapılıyor ve CKMP Genel İdare Kurulu Üyesi Gökhan Evliyaoğlu, partisinden istifa ettiğini açıklıyordu. Evliyaoğlu’na göre Genel Başkan Türkeş ve arkadaşları, kendisinin partide bulunmasından ve onlarla bir iç mücadeleye girişeceğinden son derece endişe duymakta, vehme kapılmakta ve tedirgin olmaktaydılar. Bunun en son örneği ise, CKMP dostluk balosunda Evliyaoğlu’nun gazetesine mensup bir foto muhabirinin, Türkeş’le bir çıplak dansözün resmini çektiği için meydana gelen tedirgin haldi. Gökhan Evliyaoğlu, CKMP’nin fonksiyonunu, anlamını ve teşkilâtını kaybettiğini ileri sürüyordu. Türkiye’de siyasî partilerin hemen hepsi, 27 Mayıs’tan bu yana bir silkelenme, kaynaşma, yerleşme, kısaca yeni bir oluşum düzenine girmişti. Hiç birinde henüz doktriner bir istikrar yoktu. Onun için, Türkiye’nin ve dünyanın modern gerçeklerine uygun gelişmeleri uzun süre bekleyecek , tarafsız gazeteci olarak kalacak, hiçbir siyasî teşekküle girmeyecekti. Evliyaoğlu’nun CKMP hakkında anlatacak çok şeyi vardı. Ama hepsini söylerse, vayandaşın siyasî partiler hakkında esasen sarsılmış kanaatleri büsbütün zedelenecekti. Tabiî bu arada Türkeş darbesindeki kendi rolünü de açıklamak zorunda kalacak ve kendi itibarı da zedelenecekti.

Evliyaoğlu’nun partisinden istifa etmesi ve yeniden gazeteciliğe dönmesiyle bir çark devrini tamamlıyor, bir adam başladığı noktaya geri geliyordu. Evliyaoğlu, 27 Mayıs sırasında Demokrat Parti organı Havadis gazetesinde sekreterdi. Gazetenin başında bulunanların tutuklanması veya bir köşeye sinmesiyle Evliyaoğlu cesaretini basamak yaparak ortaya fırlamış, kısa zamanda büyük bir ün yapmıştı. 1961 seçimlerinde Adalet Partisi’nden milletvekili seçilmiş, bu arada Partinin Genel İdare Kurulunda da bulunmuştu. Ancak, 1965 seçimlerinden hemen önce Adalet Partisi’nden istifa ederek CKMP’ye geçmişti. Yeni partisine girince Alparslan Türkeş’in Genel Başkanlığa geçirilmesi için her çareye başvuran Evliyaoğlu’nun Türkeş’le ilk çatışması, aday gösterildiği ili beğenmemesinden doğmuştu. Nihayet Konya’dan liste başı olarak seçime girebilmişti. Fakat seçilemeyince millî bakiyeden Meclis’e sokulmamış, bu da Gökhan Evliyaoğlu ile Türkeş’in arasındaki bağı koparan son hareket olmuştu.



Akşam, 25 Nisan 1966.

CKMP

Son olaylara CKMP gençlik kollarının da adı karıştı. Türkeş’in <<teşkilât kurma>> dediği bunlarsa, bundan sonra da kendilerinden bahsedildiğini duyacağız demektir. Bakalım, <<Kudretli Albay>>, bu <<teşkilât>> ile, bu sefer nereye gidecek.


* * *

PARTİ BALOLARINDA DANSÖZ GELENEĞİ - ÖRNEKLER

Hergün, 1 Eylül 1963.

DANSÖZ AYSEL TANJU CHP LİLER BALOSUNDA ÇIRILÇIPLAK SOYUNDU

Dansöz Aysel Tanju, CHP nin 30 Ağustos gecesi Büyükderede Beyaz Park Gazinosunda tertiplediği Baloda, iki bin kişinin gözleri önünde streaptease yaparak sahnede anadan doğma kalmıştır.

Hayranlarının teşvikiyle sahneye çıkan ve bir hayli içkili olan Aysel Tanju, Faruk Akel Orkestrasının refakatinde oynarken birara kendinden geçmiş ve sahnede soyunmaya başlamıştır.

Beş dakika sonra sahnede anadan doğma kalan dansöz, bir müddet de böyle dans ettikten sonra sahneden ayrılmış ve neşeli bir şekilde giyinmiştir.

Baloya gidenler gecenin en büyük sürprizini ve süksesini Aysel Tanju’nun yaptığını söylemektedirler. Fakat Balodaki hanımlar Tanju’nun bu hareketini nefretle karşılamışlardır.



Zafer, 11 Eylül 1963.

CHP’NİN KIRKINCI YILDÖNÜMÜ KUTLANDI,

CHP nin kırkıncı yıldönümü şehrimizde Ankara Palas’ta verilen bir parti ile kutlanmıştır. Bu münasebetle açık artırmaya konulan Parti Genel Başkanı İnönü’nün portresine, CHP li Vekillerden hiçbiri talip olmadığı gibi, o sırada bütün dikkatleri pistteki Strip – Tizci güzeller üzerinde toplayan diğer CHP liler de pek iltifat etmediler. Resimde, CHP liler eğlenirken görülüyor. (Foto: Taner Atilla)



Hürriyet, 24 Nisan 1966.

LİDERLERE MUSALLAT OLAN DANSÖZ İSMET İNÖNÜ’YÜ “ŞAP” DİYE YANAĞINDAN ÖPTÜ

Siyasî liderlerin başına dert açmakla şöhret yapan Dansöz Birsen Nur, bu sefer de İsmet İnönü’ye musallat olmuş, Ankara Palas’taki Tıp Balosunda liderin masasının önünde hayatının en kıvrak raksını yaptıktan sonra İnönü’nün yanağına bir öpücük kondurunca ortalık karışmış, CHP liler yeni fotoğraf çekilmesine mâni olmak için fotoğrafçıların önüne geçerek Başkanlarını objektiflerden gizlemişlerdir.

CKMP lideri Alparslan Türkeş’in yanında yarı çıplak raksettiği sırada resmi çekildi diye hâdiselere sebep olan dansöz Birsen Nuri herkesi hayran bırakan raksını bitirince ter içinde kalan yarı çıplak hali ile masanın üzerinden uzanmış, Mevhibe İnönü’nün yanında 83 yaşındaki CHP Liderinin yanağına ateşli bir öpücük konduruvermişti. İnönü ile birlikte aynı masada oturan CHP merkez idare kurulu üyesi ve eski Sağlık Bakanı Kemal Demir ve eşi bu harekete mâni olamamışlardır. Ateşli öpücük, İnönü’nün yanağına konarken parlayan flâşın gözleri alan ışığı masada oturanları bir anda şaşırtmıştır.

Mevhibe İnönü, 50 yıllık kocasının, kendi gözü önünde öpülmesini gülümsiyerek seyretmiş, herhangi bir reaksiyon göstermemiştir.

OLUR MU BÖYLE OLUR MU?

Fotoğraf çekilince, İnönü’nün masasında oturanlar, “Ayıptır, böyle şey yapılmaz” diye söylenmeye başlamışlar, oldukça sakin görünen CHP Lideri ise, bir taraftan onları yatıştırırken, “Bırakın canım” mukabelesinde bulunmuştur. Dansöz Birsen Nur, İnönü’yü öpmeden önce kendisine, iki kırmızı karanfil hediye etmiştir. Karanfilleri alırken teşekkür eden İnönü, bunlardan birini 50 yıllık eşine vermiştir.

* Dansöz Nur, İnönü’yü öperken Kemal Demir yüksek sesle bağırarak mani olmağa çalışıyor, Mevhibe Hanım ise bu mesut anı gülümsiyerek seyrediyordu.



Son Baskı, 12 Şubat 1967.

GELENEKSEL AP BALOSU OLGUN VE NEŞELİ GEÇTİ

Adalet Partisinin geleneksel yıllık balosu bu defa gökdelenin en tepesindeki Klob-Z de bu vesileyle en neşeli, en tatlı gecesini yaşadı.

* Adalet Partisi Balosunda, yukarıdaki Latin Amerikan varyete topluluğu büyük ilgi çekti.. Resimde AP’lilere hoş vakit geçiren Lâtin Amerikan varyete grubunu görüyorsunuz. [Çıplak kadınlar]

* İşte baloda AP’lileri eğlendiren ve geceye renk katanlardan biri… Lâtin Amerikalı varteye yıldızı.. [Çıplak bir kadın]

* Şantöz Ayla Dikmen orkestra <<La Bamba>> isimli Lâtin Amerikan melodisini çalarken bütün masaları dolaştı ve davetlileri şarkıya katılmaya çağırdı.. Resimde Dikmen’i Adalet Bakanı Hasan Dinçer’e <<La Bamba>>’ya katılması için ricada bulunurken görüyorsunuz.



Hürriyet, 13 Şubat 1967.

AP’NİN KURULUŞ YILI BALOSU

Adalet Partisinin yedinci kuruluş yıldönümü evvelki gece Türkiye’nin yegâne gökdeleninin en üst katında oldukça neşeli geçmiştir. Hükümetin bütün üyelerinin katıldığı baloda, geç saatlere kadar neşeli vakit geçirilmiştir. Pistte göbek havasından madison’a kadar her türlü oyun görmek mümkündü.

* KARŞILIKLI GÖBEK ATTILAR: AP Balosunda dansözler de bir hayli terlemişlerdir. Ancak, yalınayak danseden bir dansöz, yalnız kendisi terlemekle kalmamış, birçok şöhreti karşısına (üstte) alarak terletmiştir.

* ADALET BAKANININ SESİ: Adalet Partisinin, Gökdelen’deki balosunda şantöz Aylâ Dikmen, Başbakandan sonra Bakanlara da şarkı söyletmiştir. Fotoğrafta, Aylâ Dikmen’i Adalet Bakanı Hasan Dinçer’e mikrofon tutarken göstermektedir.



Medeniyet, 13 Şubat 1967.

CKMP’NİN BALOSUNDA KIBRIS ŞARKILARI OKUNDU…

CKMP’nin kuruluşunun 13. Yıldönümü münasebetiyle dün gece Dedeman Oteli salonlarında düzenlenen balo çok neşeli geçmiş, dâvetliler Kıbrıs şarkıları ve şiirleri okumuşlardır.

Diğer siyasî partilerden de birer temsilci baloya gelmiştir. Balonun çok neşelendiği bir sırada ve saat 24.05 de pistte iskemlelerin uçuştuğu görülmüş, daha sonra iki sarhoş delikanlının baloyu basmak istedikleri anlaşılmıştır. Biraz mücadeleden sonra yakalanan gençler zorla kapı dışarı edilmişlerdir.

Gecenin sürprizinde açık artırmaya konulan bir küçük Kıbrıs halısı Ankara İlçe Başkanlarından birine 4320 liraya kalmıştır. Balo gecenin geç vaktine kadar devam etmiştir.

* AP’den sonra CKMP’nin kuruluş balosu dün gece yapıldı. Foto muhabirleri, Genel Başkanla bir dansöz veya şantözü birlikte çekebilmek için boşuna bekledi. Sonunda Milliyetçi Genel Başkanı Millî Oyun Ekibi ile birlikte çektiler.



Hürriyet, 14 Şubat 1967.

TÜRKEŞ, CKMP BALOSUNDA KÖŞE BUCAK, ÇIPLAK DANSÖZDEN KAÇTI

CKMP Lideri, ihtilâlin “Kuvvetli Albayı” Alparslan Türkeş için hayatta korkulacak tek şey, dansözdür. Dansözler için de, mesleklerini icra ederken karşılaştıkları en büyük güçlük, Türkeş’in bulunduğu bir toplulukta göbek atmaktır.

Evvelki gece CKMP’nin 11. kuruluş yıldönümü balosunda Türkeş hayatta en çok korktuğu şeyle karşılaşmış, dansözler ise, mesleklerinin en güç göbek kıvırmasını ifa etmişlerdir. Türkeş, oynamaya başlayan tüller içindeki dansözüm aksi istikametindeki masalara doğru yürümeye başlamıştır. Bu arada bazı gençlerin de dansözün manevra sahasını daraltmak için tertibat aldıkları görülmüştür.

Fakat dansöz, her göbek kıvırışından sonra Türkeş’in bulunduğu tarafa yönelmek isteyince, bu defa aynı gençler, ellerinde büyük bir duvar takvimi olduğu halde, liderlerinin etrafında tertibat almak zorunda kalmışlardır.

Dansöz – Türkeş mücadelesi hayli çekişmeli geçmiştir. CKMP’li gençler dansöz Esmeralda’yı omuzlariyle mecburî yön tayin ederken, aynı anda bir başka grup da masada oturan Türkeş’in önünü, büyük duvar takvimi ile kapatmaya çalışmışlardır. Yarım saat devam eden bu mücadele sırasında, Türkeş, zaman zaman foto muhabirlerine yakalanmamak için elleriyle yüzünü de kapatmıştır. Neticede, dansözün göbek kıvırması bitince, Türkeş, derin bir nefes almış ve eşinin yanındaki yerine dönmüştür.

Ancak bu rahatlama uzun sürmemiştir. Beş on dakika sonra balonun yapıldığı salonda sandalye ve şişeler havada uçmuş, eğlenen CKMP’liler arasında panik başlamıştır. Zira, Türkeş’in karşı karşıya gelmemek için büyük gayret sarfettiği dansöze davetliler arasında bulunan bir şahıs, lâf atmış, bu yüzden de büyük bir kavga çıkmıştır.

* Şantöz Emel Sayın şarkı söylerken CKMP lideri Türkeş de sahnenin hemen yanında parti arkadaşları ile politikadan bahsederken görülüyor.

* LİDERİ SAKLIYORLAR: Bir ara dansözle lider birbirlerine yaklaşınca, CKMP’nin milliyetçi gençleri yukarıda görüldüğü şekilde liderlerinin önüne takvim açarak, objektiflerden korumaya çalışmışlardır.



Yeni İstanbul, 14 Şubat 1967.

CKMP GÜNÜNDE HÂDİSE ÇIKARAN BİR FOTOĞRAFÇI TEVKİF EDİLDİ

Önceki akşam Otel Dedeman salonlarında tertiplenen CKMP balosunda bazı hâdiseler olmuş ve bir fotoğrafçı baloda bulunanlara galiz küfürler sarfettiği için dövülmüş ve daha sonra da Adliyeye verilmek sureti ile tevkif edilmiştir.

Olay şöyle cereyan etmiştir:

CKMP’nin kuruluş yıldönümü münasebeti ile tertiplenen balo programında atraksiyou olarak dansöz bulunmadığı halde programda yerli bir dansöz yer almış ve program boyunca başta Genel Başkan olmak üzere çeşitli yetkililere lüzumsuz davranışlarda bulunmağa başlamıştır.

Bu durumları tesbit etmek isteyen bir fotoğrafçıya CKMP’lilerle gençlik kolları manî olmak istemişler ve fotoğrafçının hüviyetini sormuşlardır.

Fotoğrafçı önce gazetemiz adını kullanmak sureti ile Yeni İstanbul daha sonra Akşam ve Zafer gazetelerinin fotoğrafçısı olduğunu iddia etmiş ancak bu gazetelere ait herhangi bir hüviyet gösterememiştir.

Bunun üzerine ilgililer fotoğrafçıyı salondan dışarı çıkartmak istemişler, bu arada sinirlenen fotoğrafçı bu sefer salonda bulunanları Allahsızlıkla itham etmiş ve galiz küfürler sarfetmiştir.

Olaya sinirlenen gençlik kollarından bazı üyeler meçhul fotoğrafçıyı bir hayli dövdükten sonra adalete teslim etmişlerdir.

Mahkemede adının Ali Üstün olduğunu belirten fotoğrafçı sosyete mecmuasının mensubu olduğunu belirtmiş ancak küfür etmesinden dolayı hemen tevkif edilmiştir.



Yeni Tanin, 14 Şubat 1967.

STRİP-TİZCİ İLE TÜRKEŞ’İN RESMİNİ ÇEKEN MUHABİRİ GENÇLER KIYASIYA DÖVDÜ

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin 13 üncü kuruluş yıl dönümü dolayısiyle düzenlenen baloda, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yine foto muhabirleri partinin gençlik kolu üyeleri tarafından dövülmüşlerdir.

13 üncü kuruluş yıldönümü dolayısiyle Dedeman Oteli salonlarında düzenlenen baloda, program gereğince streap teas yapan bir dansözle Genel Başkan Türkeş’in fotoğrafını çekmek isteyen bir foto muhabiri, gençlik kolu üyelerinin hücumuna uğramıştır. Dansöz ile genel başkanlarının fotoğrafını çekmek isteyen foto muhabirini bir anda ayaklarının altına alan partinin gençlik kolu üyeleri <<Allahını seven vursun>> diye bağırmaya başlamışlardır. Foto muhabirini döverek otelin antresine çıkaran genç CKMP liler, müdahale etmek isteyenlere <<Allahını seven vursun, yaşasın komünizm diye bağırdı. Üç kere Allaha küfretti>> demişlerdir. Otelin müstahdemi tarafından, kızgın CKMP’li gençlerin elinden alınan foto muhabiri tedavi edilip ilk yardım hastahanesine gönderilmiştir.

* YAŞA TÜRKEŞ – Türkeş’in militanları CKMP’nin onüçüncü kuruluş yıldönümünde yine gazetecileri dövdüler.



Haber, 13 Şubat 1968.

CKMP BALOSUNDA GARSONLAR DAYAK YEDİ

CKMP’nin Kuruluş yıldönümü dolayısiyle bir gece kulübünde yapılan baloda, hesabı fazla kabarık bulan Davetliler, garsonları kovalayarak dövmeye çalışmışlar, kendilerinden vestiyer ücreti isteyen vestiyercinin de ağzını burnunu kan içinde bırakmışlardır.

Bir balodan ziyade kimsenin birbirini tanımadığı bir toplantıda, marş eşliğinde tek sıra halinde <<Uygun adım>> yürünmüş, erkeklerin yerine kadınlar harmandalı oynamış, hep bir ağızdan söylenen <<Bozkurtlar>> marşını müteakip çekilen piyangoda hemen herkese bir paket makarna çıkmıştır.

CKMP <<balo>> suna parti lideri <<Başbuğ>> Alparslan Türkeş beraberinde eşi olduğu halde saat 9.30 da gelmiş ve davetliler tarafından ayakta alkışlanarak karşılanmıştır.

Baloda, evvelâ hiç kimse kalkmamış, nihayet 30 sene önce moda olan Tangoların çalınmağa başlaması üzerine, tek tük dansa kalkanlar görülmüştür. <<Kwai köprüsü>> marşının çalınması üzerine, pistte tek sıra halinde uygun adım yürümeğe başlayan CKMP’liler ve eşleri, müzisyen İlham Gencer’in <<Dur>> komutu ile birden <<Çakı>> gibi oldukları yerde muhlanmışlardır. <<Merhaba>> sözü üzerine <<Sağol>> diye karşılık veren CKMP’liler <<Marş, marş herkes yerine.>> komutuyla masalarına dönmüşlerdir.

Daha sonra piyango çekimine başlanmış, ve hemen herkese gecenin en <<Kıymetli>> hediyeleri olan bardak ve bir paket makarna çıkmıştır. Başbuğ Türkeş’e piyangodan <<Yemin ettim bir kere>> ve <<Senede bir gün>> plâkları çıkmıştır.

BOZKURTLAR MARŞI

<<Eğlenceli>> piyango çekilişinden sonra Başbuğ’un bir işareti üzerine hep birlikte ayağa kalkarak <<Esas duruşa>> geçen CKMP’liler, hep bir ağızdan <<<Bozkurtlar marşı>>nı söylemeğe başlamışlardır. Davetliler, baloda yazılıp bestelenen şu marşı söylemişlerdir.

“Bozkurtların başbuğları titreyince söğütte
Soluk yapraklar dökülür uçuşur bir nefeste
Kanımızdır canımızdır her şeyimiz bu vatan
Bastığın toprağı tanı altında Türk’tür yatan
Atalardan bize kalan emanettir bu vatan
Susuz kalsa toprağımız sularız kanımızla. “

Saat 22.30 sıralarında yavaş yavaş boşalmaya başlayan salonda birden bire garsonların feryadı duyulmaya başlamıştır.

Hesap pusulalarını görünce daha <<Canhıraş>> feryatlar koparmağa başlayan davetliler, hesapların çok fazla şişirilmiş olduğunu ileri sürmüşler, garsonları kapı aralarında sıkıştırarak dövmeye başlamışlardır. Bir davetli dışarda şişesi 15 liraya satılan içkinin bir kadehine 70 lira istenmesi karşısında itidalini kaybederek <<Bu soygunculuktur. Ben bunu değil Belediyeye, Meclise bile götürürüm.>> diye bağırmaya başlamıştır.

Asıl festival kapının yanındaki vestiyerde başlamıştır. Zaten içerde soyulduklarını bir de paltolar için para vermeyeceklerini ifade eden davetliler, vestiyercinin <<Para vermezseniz paltoları vermem>> demesi üzerine, adamın ağzını burnunu kan içinde bırakmışlar, Başbuğun araya girmesi üzerine vestiyerci canını kurtarabilmiştir.



Haber, 13 Şubat 1968.

DEMİREL BALODA <<KIR ATIMA BİNEYİM>> ŞARKISI İLE KARŞILANDI

AP’nin kuruluş yıldönümü dolayısiyle büyük Ankara Otelinde yapılan baloya beraberinde eşi Nazmiye Demirel olduğu halde gelen Başbakan Demirel, alkışlar arasında salona girerken, <<Kır atıma bineyim, yar yoluna gideyim>> şarkısı ile karşılanmıştır.

Büyük Ankara otelinin bütün birinci katını ve gece kulübünü dolduran binlerce AP linin katıldığı balo, gece saat 9’da açılmış, Başbakan Demirel ve eşi Nazmiye Demirel saat 10.00 da baloya gelmişlerdir.

Krem rengi saten tuvaletinin üzerinde pembe işlemeli brokarla bütün dikkatleri üzerine çeken Bayan Nazmiye Demirel ile birlikte <<Ziyafet salonunda>> kendilerine ayrılan yere doğru ağır ağır yürüyen Başbakan Süleyman Demirel, bir masada oturan AP’nin ilk Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın eşi Hanife Gümüşpala’yı görünce birden o tarafa doğru yürümüş ve Bayan Gümüşpala’nın koluna girerek kendi masasına davet etmiştir.

DANSÖR BAKAN

Saatler ilerledikçe eşleri ile birlikte dans eden Bakanların arasında en fazla Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem dikkati çekmiştir. En son moda <<Şeyk>> leri usta bir dansör edasıyla yapan Erdem, en hızlı danslarda bile yerine oturmamış, eşiyle birlikte adetâ Bakanlara dans dersi vermiştir.

HALAY ÇEKENLER

Ziyafet salonunda son moda danslar yapılırken gece kulübü kısmında da dansözle birlikte gerdan kırıp göbek atılmıştır. Gece yarsısından sonra daha da coşan davetliler her salonda çalan üç orkestranın eşliğinde dans ederlerken, Sakarya milletvekili Nuri Bayar da mini etekli baldızı ile son moda danslara kan ter içinde kalıncaya kadar devam etmiştir. Balo saat 01.00 e doğru tenhalaşmaya başlamış, Başbakan ve Nazmiye Demirel ise salondan 01.40 da ayrılmışlardır.



Ulus, 5 Mayıs 1970.

GP BALOSUNDA DANSÖZÜ KUCAĞA OTURTMA YARIŞI

Güven Partisi Genel Merkezinin önceki gün verilen Balosunda Feyzioğlu on dakika oturmuştur. Yemek sırasında partililer masalar üzerinde oynayan bir dansözü kucaklarına oturtmak için birbirleri ile yarışmışlardır.

Güven Partisinin yemeği Feyzioğlu’nun salona girmesi ile başlamıştır. Büyük bir itina ile hazırlanan Başkanın masası on dakika sonra başkan ve eşi tarafından terkedilince bütün partililer, sükûtu hayale uğramışlardır.

İİLE DE DANSÖZ

Turhan Feyzioğlu’nun yemeği bırakıp gitmesi üzerine salonda bulunanlar arasında çeşitli söylentiler çıkmıştır.

Partililer, uzun süre matem havasında kaldıktan sonra, bu arada sahneye çıkan dansöz üzüntülü havayı dağıtmıştır. Hatta başkanın gidişini dahi unutturmuştur. Partililer kendilerini ve bütün dikkatlerini dansözün oyununa çevirmişler ve dansözü öpüp kucaklarına alabilmek için adeta birbirleri ile yarış etmişlerdir.

ÖPÜCÜK YARIŞI

Süreyye adındaki dansöz <<Meşhurluk sırasına>> göre bütün GP li milletvekilleri ve senatörlerin masasında oynamış, daha sonra da parlamenterlerin yanaklarına, alkış sonu <<Teşekkür busesi>> kondurmuştur. Bu arada bazı ilçe başkanları dansözü kucaklarına almak istemiş, genç kadının bir ilçe başkanının kucağına oturmasından sonra, bütün partililer, dansözü yanlarına çağırtıp, <<Biraz da bizim kucağımıza otur>> diye konuşmaya başlamışlardır.

Uzun süre sönük geçen GP yemeğine renk katan dansöz, partililerin arzusunu kırmamış, davetlilerin teker teker kucağına oturup, hepsinin gönlünü yapmaya çalışmıştır. Böylece gecenin sönük havası dağılmıştır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Ziyaret -> Toplam : 112,54 M - Bugn : 92161

ulkucudunya@ulkucudunya.com