Halk demokrasi istiyor mu?
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Bilim ve teknik ilerledikçe medeniyet ve insanlık alçalıyor.
İhtiyaçlar çeşitlendikçe, insani erdem ve melekeler irtifa kaybediyor.
İnsanlar sadece olmak veya olmamak sorusuna cevap olmak istiyorlar. Hayvanlar da olmak veya olmamak kavgası içinde.
Oysa “ne olduğun, nasıl olduğun ve ne olacağın” soruları var.
İnsanlık alametleri bu sorulara cevap olmakta yatar.
Hayvanların hatıraları ve hissiyatı yoktur. Peşin menfaat için çarpışırlar.
Peşin menfaat, toplumda egemen kriter oldukça o nevrastenik toplum intiharını mutlaka tamamlar.
Türkiye böyle bir intihar süreci içinde.
“Millet” olma vasfını kaybettik.
Schopenhauer, Nietzsche veya Emil Cioran karamsarlığı değil benimki.
Camus umutsuzluğu, Epikür kaçışı, Sartre inkârcılığı da değil.
Bardağın boş tarafının dolu yanından çok daha fazla olduğu gerçeğini ifade ediyorum ben.
Türkiye’nin yarısı değer vermiyor
Bu toplumun yarısı hukuk, özgürlük ve demokrasi feryatları içinde.
Bu yelpaze AKP dışı farklı siyasal ve sosyal renklerden oluşuyor ve büyük bir gerginlikle bekliyor.
Diğer yarısı olan AKP kitlesinde ise demokrasi, hukuk ve özgürlük gibi bir talep yok.
Bu değerleri kısa vadeli menfaatler karşılığında iktidara kendi rızalarıyla satmış durumdalar.
Demokrasi, insan hakları ve hukuk gibi değerlerin bu kitlelerde bir karşılığı yok.
Sokak mantığıyla her şeyi çözeceğini sandıkları için, ihtiyaç duymuyorlar hukuk ve demokrasiye.
Olsaydı bugün AKP iktidarından bahsetmek veya seçimlerde AKP’nin birinci parti olmasına ihtimal vermek asla mümkün olmazdı.
Türkiye’nin neredeyse yarısı demokrasi ve hukuka değer vermiyor.
Özgürlük, demokrasi ve hukuk gibi değerler Türkiye’de hep “bilgi” olarak kaldı, “kültür” haline dönüşemedi.
Ülkenin yarısı demokrasi ve hukuk istemiyorsa, bu konuda atılan nutukların ve gösterilen delillerin de kıymet-i harbiyesi olmuyor.
Türkiye’de kitlelerin özgürlüğüne değil menfaatlerine hitap etmek gerekiyor.
Özgürlük, demokrasi ve hukuk gibi değerler de “kişi ve toplum menfaati”dir oysa.
AKP kitleleri ve müzahir muhafazakâr grupların ağzından 28 Şubat’a kadar hukuk ve demokrasi gibi sloganlar çıkmazdı.
Ezilince öğrendiler hukuk ve demokrasinin daimi bir toplum menfaati olduğunu.
İnsanlığı zehirleyen zenginlik
Ama gücü ele geçirince hukuk ve demokrasiyi kenara ittiler.
AKP hukuksuzluğu ve zulmü karşısında alkış tutan kitleler, yarın bir başka gücün kendilerini ezmesini kabullenmiş durumdalar.
Bugünkü despotlar senin gözbebeğin ise, yarınkiler de başkalarının gözbebeği olacak.
Bu ülkede insanlara demokrasi, hukuk ve özgürlük gibi değerlerin “iyi şeyler” ve “kendi menfaatlerine” olduğunu tekrar anlatmak ve öğretmek gerekiyor.
Kuşkusuz bu asır öncekilerden daha zengin daha renkli.
Ama insanlığı zehirleyen bir zenginlik bu.
Kanmak bilmez bir susuzluk ve doymak bilmez bir ihtirasla menfaatleri peşinde koşan modern insan, önceki asır adamlarından daha budala, daha niteliksiz.
Eskinin aydını da daha aydınlıktı daha idrak sahibiydi bugünün aydın geçinen fecr-i kâziplerinden.
Eskinin filozofları da bugünün yapısalcı veya yapısökümcü filozoflarından daha derindi.
Platon, Kierkegaard, Kant veya Spinoza insan ruhunu bu modern zamanların Foucault, Derrida, Lacan veya Habermas’larından çok daha derin kavramışlardı.
Eskiye perestiş ettiğimden değil, hakkı teslim ettiğimden böyle söylüyorum.
Daha 1919’da Fransız şairi Paul Valery “Biz medeniyetler biliyoruz ki fâniyiz” deyip bugünün çöküş sinyallerini veriyordu.
Toynbee ve Spengler de medeniyetlerin ölümünü haber verdi.
Ama bu ülkede AKP’nin bir sonu olacağını düşünmeyenler ülkenin yarısını oluşturuyor.
Duyumlarıma göre iktidarın manipülasyonlarına bilerek ve isteyerek angaje olup hukuktan ayrılan hâkim ve savcılar da AKP’nin hiç gitmeyeceğini düşünerek böyle davranıyorlarmış.
Kadim medeniyetler bile çekiliyor sahneden.
Bunca suç ve ahlaksızlık bataklığındaki bir iktidarın acı sonunu göremiyorlar.
Çöküşün sesini duyamıyorlar.
Yıkılan Türkiye’nin ve anarşinin altında kalacaklar.