Takmamalı değil, takmalı
Ahmet Kurucan 01 Ocak 1970
Meral Akşener'e yapılan çirkin ve iğrenç iftirayı ama'sız ve fakat'sız lanetliyorum. Lanet'ten daha güçlü bir kelime bulamadığım için lanet diyorum. Eğer mevcut durumu kınayan daha güçlü bir kelime varsa onu kullanmış olarak kabul edin.
Tümdengelim metodu ile hadiseye bakalım; bu iğrenç iftiradan kim fayda sağlar? Perde önünde bu iğrenç oyuna alet olan ya da kendi özgür iradesiyle seve seve bu oyunda rol alan insanlar malum. Bir de bu işin perde önünde görünmeyen odaklar var. Kim bunlar? Doğrusunu isterseniz bu sorunun cevabını bilmiyorum ama yukarıda sorduğum soruya verilecek doğru cevap bizi perde arkasındaki karanlık odaklara götürebilir. Yakın siyasi hayatımızda “senin de kasetin var, onun da kaseti vardır” sözlerinden hareketle “kaset siyaseti” olarak yerini alan hadiseler; iftiranın seslendirildiği kanalın sahipleri, yayın politikalarını belirleyen insanlar, o ve benzeri yayın programlarının yayın çizgisindeki durduğu yer de o karanlık odaklar konusunda bizlere yardımcı olabilir. Hepsinden öte, hâlâ milletvekili ve 8 yıldan beri de TBMM başkan vekili olarak görev yapan bir kamu görevlisine yapılan bu iftiradan dolayı savcıların kendiliğinden harekete geçmemesi, bunun yerine iftiraya alet edilen GYV Başkanı Mustafa Yeşil aleyhine –eğer doğruysa- dava açılması ayrı bir ipucu olabilir.
Meral Akşener'e atılan iftira, ihtimal o odakların hesap edemediği ölçüde kamuoyundan tepki aldı ve bu tepki tesirini hemen gösterdi. İzah ve kendilerini müdafaa sadedinde “yok öyle değil şöyle, montaj, şantaj vb.” tanıdık mazeretlerinin arkasına sığınmalar, ipe-sapa gelmez ve seslendirdiklerinde kendilerini daha da yerin dibine batıran açıklamalar bu tepki nedeniyle atılmış geri adımlar. Ben bu haklı tepkinin İslâmî olmanın yanında insanî bir tepki olduğu kanaatindeyim ve kamuoyundaki bu duyarlılığı takdirle karşılıyorum. Allah muhafaza insanın namusuna dil uzatılması onun başına gelebilecek en büyük imtihanlardan birisidir. Bu hususta duyarlılık gösterilmesi için de insanın Müslüman olması şart değil. Onun için zaten İslâmî olmanın yanında insanî tepki dedim. Bununla beraber hamuru Müslümanlıkla yoğrulmuş ve bizatihi Peygamber’inin başından böylesi bir iftira hadisesi geçmiş insanların duyarlılığının kaynağında İslâm'ın ortaya koyduğu bakış açısı vardır.
Bu konuda 16 ayet indirildi
Twitter'da tepkimi ifade ettim, burada yeniden ele alayım; cuma namazı çıkışı eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meral Akşener'e yapılan iftira için “Çok takmamalı, kimse inanmamıştır.” demiş. Kimse inanmamıştır, doğrudur; çünkü Akşener'in kimliği ve kişiliği buna meydan vermez. Ama takmamalı değerlendirmesi doğru değil. Çünkü aynı türden bir iftira Hz. Aişe validemize yapıldığında Peygamberimiz (sas) meselenin üzerinde hassasiyetle durmuştu. Peygamberimiz (sas) için “takmıştı, hem de çok takmıştı” demek yakışıksız bir beyan olacağı için meselenin üzerinde hassasiyetle durmuştu diyorum. İfk hadisesi diye İslâm tarihine mal olan o meş'um iftirayı hatırlayın lütfen. Müminler inanmışlar mıydı? Hayır. Hatta Efendimiz'e (sas) birçok sahabinin “Bu kadar üzerinde durma.” manasına gelecek Hz. Aişe validemizi tebrik eden beyanları bile var. Ama Efendimiz (sas), ister kamuoyu algısı isterse kıyamete kadar gelecek ümmetine ders vermek için meselenin üzerine hassasiyetle gidiyor ve mübarek annemize; “Eğer doğruysa Allah'tan af dile.” bile diyordu. Hz. Aişe'nin böyle bir şeye tevessül etmeyeceğini kendisi bilmiyor muydu? Elbette biliyordu ama ümmetine ders verme ve böylesi hadiselerde nasıl tavır takınılacağını bizlere öğretiyordu. Nitekim bu ıstıraplı günler Allah'ın hadiseye müdahalesi ile son buluyor ve ceza ahkâmı ile alâkalı ayetler hariç, Hz. Aişe'nin masumiyetini ifade eden 16 ayet indiriyor. Aslında bu bile başlı başına bir hadisedir. Kur'an gibi evrensel bir beyanda mezkûr hadise ile alâkalı 16 ayetin yer alması Allah'ın meseleye tabir caizse bakış açısını ve verdiği önemi gösterir. Twitter'daki değerlendirmelerimi şöyle bitirmiştim: “Bence herkes ‘İftira anama, karıma bacıma, kızıma yapılsaydı tavrım ne olurdu?' sorusuna vereceği cevap zaviyesinden bakmalı. Empati yapmalı. Takmamalı değil, takmalı.”
Erkek ve kadının namusu aynı
Mesele İslâm, zina, iftira, duyarlılık konularına gelince toplumumuzda yanlış anlaşılan bir hususun altını çizeyim; İslâm'a göre kadının ve erkeğin, karının ve kocanın namusu birbirinden ayrı mütalaa edilemez. Erkeğin namusu neyse kadının da odur. Kadının zinası neyse erkeğin de odur. “Erkektir yapar” veya “Erkektir, elinin kiridir” sözleriyle erkeğin zinasına kapı aralayan yaklaşımlar dinden onay almaz, alamaz ve almamıştır. Örfte bu anlayışın yaygın olması, onu dinen meşru kılmaz, kılamaz ve kılmamıştır. Bu yüzden İslâm hukukunda evli kadının zinası nasıl boşanma sebebi ise kocasının zinası da boşanma sebebidir. Cezai müeyyidelerde ikisi arasında bir fark yoktur. Buna rağmen erkeğin zinasını hoş gören anlayış hâlâ varsa, açık, seçik ve net olarak ifade edeyim; o dinden sapmadır.
Meseleyi şuraya getireceğim; Meral Akşener'e yapılan iftirada gördüğümüz kamuoyu tepkisini, daha önceleri erkek siyasilere yapılan iftiralarda görmedik. “Onlar iftira değildi, müşahhas delilleri olan vakıalardı” itirazı bir manada tepki gösterilmemesine mazeret kabul edilebilir ama eğer İslâmî değer ve ilkelere uygunluktan bahsediyorsak, müşahhas deliller var olsa dahi, o var'ın ifşa edilmesi ne kadar İslâmi'dir? Daha açık ifadeyle iftira İslâmî ve insanî değil, peki ifşa İslâmi ve insanî mi? O dönemlerde gündeme getirilen bu gayri İslâmî, gayri ahlakî, gayri dinî ve gayri insanî ifşalarla, ilgili insanlar ve ailelerinin mahvolan hayatları yanında ülkenin gelecek 10-20 yıllık siyaset haritasının dizayn edildiğini düşünecek olursanız, bunun siyasî hayatımız adına ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Kaldı ki bu şeklî dindarlığımıza ve insanlığımıza rağmen dinden ve insanlıktan ne kadar uzak olduğumuzu gösteren bir göstergedir.
Aynı kategoride yer alan bir başka yanlış da şu; bir insanın onuru, şerefi ve haysiyeti, namusu kadar önemlidir ve değerlidir. Aslında namus geniş perspektiften bakınca bunların hepsini içine alan şemsiye bir kavramdır ama biz onu cinsel alana indirgemişiz. Bu ayrı tartışma konusunu bir kenara koyarak başa dönelim; bir insanın onur, şeref, izzet ve haysiyetine yapılan hakaretlerde de toplum aynı hassasiyeti göstermelidir. Fakat göstermiyoruz. Ceza hukukunda bile kendisine yer bulan hakaretler konusunda alabildiğine duyarsızız. Tarihin derinliklerine inmeye gerek yok; son 2 yıldır Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bizatihi şahsına, kişiliğine, kimliğine, ailesine, dostlarına ve kendisinin ortaya koyduğu ilkeler ışığında insanlığa hizmet eden kişilere yapılan hakaretlerin hadd ü hesabı yok. Siyaset meydanlarında konuşulanlardan, zift medyasının manşet ve ekranlarına yansıyan yazı ve görüntülere bakmak kâfi. Hakaretleri kategorilendirme adına hususi bilgisayar programı yazılımı gerektirecek ölçüde bir kemmiyete sahip olan bu hakaretler, Meral Akşener'e yapılan iftiranın ötesinde tepkiyi hak eden bir davranıştır. Ama heyhat! Nitekim RTÜK'ün Akşener'e yapılan iftira nedeniyle kanala kestiği cezada dile getirdiği şu gerekçe beni doğruluyor: “Bir kadının iffetine dil uzatılması toplumsal infiale yol açan bir durum." Aynı türden erkeklere atılan iftiralara veya insanların onur, şeref ve haysiyetlerine yapılan hakaretlere ceza verilmemesinin nedenlerinden birini bu cümlede bulmak mümkün.