HASAN ÇELEBİ, Fenârî (ö. 891/1486)
Cemal Akpınar 01 Ocak 1970
Molla Fenârî’nin torunu, dilci, kelâm ve fıkıh âlimi.
840 (1436) yılında Bursa’da doğdu. Asıl adı Bedreddin Hasan’dır. Babası Mehmed Şah aynı yıl vefat ettiği için amcalarının himayesinde büyüdüğü anlaşılmaktadır. Hocası Molla Gürânî’nin vasiyetini tutan Fâtih Sultan Mehmed’in de Fenârî ailesini her zaman koruduğu bilinmektedir. Hasan Çelebi tahsilini Bursa Sultâniye Medresesi’nde Fahreddîn-i Acemî, Alâeddin Ali et-Tûsî ve Molla Hüsrev gibi tanınmış âlimlerin yanında yaptı. Babası Mehmed Şah’ın hacdan dönerken Karamanoğlu ilinde vefat ettiğini haber veren Sehâvî’nin (ed-Dav?ü’l-lâmi?, IX, 79), onun daha çok babasından istifade ettiğini söylemesi (a.g.e., III, 128) doğru değildir.
Hasan Çelebi Arap dili, meânî, beyan, kelâm, fıkıh usulü ve aklî ilimlerde temayüz ederek genç yaşta ilmî üstünlüğünü ispatlayınca Edirne’deki Halebiye Medresesi’ne müderris tayin edildi. 870 (1465) yılında Şam’a, oradan da hac için Mekke’ye gitti. 875’te (1470) İznik Orhan Gazi Medresesi’nde görevlendirildi (Belîğ, s. 250). Buradaki hocalığı sırasında dedesinin öğrencilerinden meşhur âlim ve zâhid Kutbüddinzâde Muhyiddin Mehmed’den de faydalandı (Kâtib Çelebi, vr. 79b).
Kahire’de İbn Hişâm en-Nahvî’nin Mugni’l-lebîb adlı eserinin nahiv konusunda ihtisas sahibi Mağribli bir âlim tarafından okutulduğunu öğrenince oraya gitmeye karar verdi. Amcasının oğlu Kazasker Alâeddin Ali Çelebi vasıtasıyla Fâtih Sultan Mehmed’den izin alarak 880 (1475) yılından önce Kahire’ye gitti (Sehâvî, III, 128) ve Şemseddin et-Tilimsânî’den Mugni’l-lebîb’i okuyup icâzet aldı (Taşköprizâde, s. 186; Kâtib Çelebi, vr. 79b). Zamanın meşhur muhaddisi İbn Hacer el-Askalânî’nin öğrencisi olan bir âlimden de tefsir ve Sahîh-i Buhârî’yi okuyup icâzet aldı. Sehâvî, Hasan Çelebi’nin bir yıla yakın bir süre kaldığı Mısır’ın ilim muhitinde değerinin anlaşılamadığını, hastalığı yüzünden de ders okutamadığını kaydeder. Kahire’de görüştüğü Celâleddin es-Süyûtî Nazmü’l-?ikyân li-a?yâni’l-a?yân adlı eserinde (s. 105-106), “Allâme, muhakkık ve değerli eserler yazan bir imamdı. Onun Hâşiye ?ale’l-Mutavvel’i çok faydalı bir kitaptır” diyerek kendisinden kısaca söz etmiştir. Mısır’da umduğunu bulamayan Hasan Çelebi deniz yoluyla Mekke’ye gitti ve orada ders verdi.
Hasan Çelebi 881 (1476) yılı başlarında İstanbul’a dönünce, kenarında notları ve zahriyesinde hocasından aldığı icâzetnâmenin metni bulunan kendi eliyle yazdığı Mugni’l-lebîb’in bir nüshasını Fâtih’e hediye etti. Onun gayret ve başarısını takdir eden Fâtih Sultan Mehmed, kendisini bu defa Sahn-ı Semân medreselerinden birine müderris tayin etti (Taşköprizâde, s. 185; Kâtib Çelebi, vr. 79b). Hasan Çelebi’nin öğrencilerinden olan Seydi Çelebi diye meşhur Muhyiddin Mehmed el-Kocevî, hocasından okuduğu tefsir ve hadise dair ilimleri Taşköprizâde nesline aktarmış (eş-Şeka?ik, s. 556), böylece Osmanlı medreselerindeki ilim İbn Hacer el-Askalânî silsilesine bağlanmıştır.
II. Bayezid devrinin (1481-1512) ilk yıllarında günlük 80 akçe ile emekli olan Hasan Çelebi, Bursa’ya taşınarak hayatının son dönemlerini münzevi bir halde yaşadı ve 891’de (1486) orada vefat etti. Mezarı Zeyniyye Zâviyesi’ndedir (Mecdî, s. 204). Hasan Çelebi’nin ölümüyle ilgili olarak Mehmed Süreyyâ Bey’in verdiği bu tarih (Sicill-i Osmânî, II, 118) diğer kaynaklarda yer alan tarihlere nisbetle gerçeğe daha yakındır. Onun hakkında en doğru bilgiyi verebilecek olan Taşköprizâde, Bursa’daki münzevi hayatı sebebiyle ölüm tarihini tesbit edememiş, Sehâvî ise 886 Cemâziyelâhirinde (Ağustos 1481) vefat ettiğini söylemiştir (ed-Dav?ü’l-lâmi?, III, 128). Süyûtî, Kâtib Çelebi, Bağdatlı İsmâil Paşa ve Leknevî gibi müellifler Sehâvî’nin verdiği tarihi kaydederken Takıyyüddin et-Temîmî ve Şevkânî herhangi bir tarih belirtmemişlerdir. Mecdî Efendi’nin verdiği 860 (1456), Bursalı Mehmed Tâhir’in zikrettiği 841 (1438) ve İbnü’l-İmâd el-Hanbelî’nin kaydettiği 879 (1474) ve “901 yılı civarı” (1496) gibi tarihler gerçeğe aykırıdır.
Hasan Çelebi’nin hayatında en verimli dönem, her yıl bir eser vererek en önemli üç kitabını yazdığı 884-886 (1479-1481) yılları olmuştur. O, servet sahibi ve aynı zamanda devlet desteğine mazhar olmasına rağmen gösterişten kaçınarak bir zâhid gibi yaşamış, tasavvuf erbabına saygı duymuştur. Görev yaptığı medreselerdeki hücrelerden birinde ikamet eder ve öğrencileriyle ilgilenirdi. “Zarar ve felâketler âhirete ertelenirse dünyada iken gelmez” diyen Hasan Çelebi’nin, üç ay geçtiği halde dünyevî bir zarara uğramadığı için üzüntü duyduğu bir sırada kendisine malî bir zararını haber veren kölesini sevincinden âzat ettiği söylenir (Taşköprizâde, s. 187).
Doğruyu ve ilmî gerçekleri savunmaktan ve bu yolda zamanındaki âlimleri tenkit etmekten çekinmeyen Hasan Çelebi, Hocazâde Muslihuddin Efendi’nin, meseleleri araştırıp incelemede ve diğer konularda kendisinden üstün olduğunu söylerdi (a.g.e., s. 187). Hoca Sâdeddin Efendi, Hasan Çelebi’nin Fethullah eş-Şirvânî’yi Hâşiye ?alâ ilâhiyyâti Şerhi’l-Mevâkıf adlı eserindeki bazı hususlarla ilgili olarak tenkit ettiğini belirtir (Tâcü’t-tevârîh, II, 459).
Eserleri. Hasan Çelebi’nin Arap dili ve edebiyatı, mantık, kelâm, tefsir, fıkıh ve usulü konularında yazdığı eserlerden biri Farsça, diğerleri Arapça’dır. 1. Hâşiye ?ale’l-Mutavvel. Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin Telhîsü’l-miftâh’a yazdığı el-Mutavvel adlı şerh üzerine kaleme alınan bu hâşiyenin büyük, orta ve küçük olmak üzere üç ayrı versiyonunun bulunduğu kaydedilir (Veliyyüddin Cârullah Efendi, s. 32). Türkiye kütüphanelerinde bulunan kırk kadar nüshanın bu versiyonlardan hangisine ait olduğunu tesbit için ayrı bir çalışma yapmak gerekir. Ancak 884 (1479) yılında tamamlanan Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Damad İbrâhim Paşa, nr. 995) müellif hattı nüsha büyüklerinden biri olmalıdır. Kâtib Çelebi’nin “tam ve faydalı bir hâşiye” dediği (Keşfü’z-zunûn, I, 474) bu nüsha ayrıca basılmıştır (İstanbul 1270, 1276, 1309). Seyyid Mahmûd b. Eyyûb, bu hâşiyeyi 1292’de (1875) el-Hâşiyetü’l-muhtasara min Hâşiyeti’l-Mutavvel adıyla kısaltmış ve eser aynı yıl İstanbul’da basılmıştır. 2. Hâşiye ?ale’l-Muhtasar fi’l-me?ânî. Yine Teftâzânî’nin Telhîsü’l-miftâh’a Muhtasarü’l-me?ânî adıyla yazdığı şerh üzerine yapılmış hâşiyedir. Hasan Çelebi’nin yukarıda sözü edilen haşiyelerinin küçük versiyonu, Beyazıt Devlet (Veliyyüddin Efendi, nr. 2757) ve Râgıb Paşa (nr. 1253) kütüphanelerinde birer nüshası bulunan bu eser olmalıdır. 3. Risâle fî beyâni’l-hâsıl bi’l-masdar. Arapça’da masdarların yapısını anlatan bu küçük risâlenin bir nüshası Elmalı İlçe Halk Kütüphanesi’nde (nr. 2548/6, vr. 49a-50b) bulunmaktadır (TÜYATOK, VII, nr. 1800). 4. Hâşiye ?alâ dîbâceti’ş-Şerhi’l-cedîd li’t-Tecrîd. Ali Kuşçu’nun Tecrîdü’l-kelâm’a yazdığı şerhin giriş bölümü üzerine notlardan ibaret olup Süleymaniye Kütüphanesi (Şehid Ali Paşa, nr. 1626, vr. 18b-29a ) ve Konya’daki Yûsuf Ağa Kütüphanesi’nde (nr. 4729) birer nüshası vardır. 5. Risâle fî âdâbi’l-münâzara (Süleymaniye Ktp., Servili, nr. 281, vr. 83a-b). 6. er-Red bi-?ademi’l-?illeti’t-tâmme. Mantıkla ilgili bu risâlenin bir nüshası Amasya’da Beyazıt İl Halk Kütüphanesi’nde (nr. 1849/10, vr. 73b-78a) bulunmaktadır (TÜYATOK, V, nr. 1548). 7. Hâşiye ?alâ Şerhi’l-Mevâkıf. Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin Şerhu’l-Mevâkıf adlı eserinin hâşiyesi olup 886 (1481) yılında tamamlanmıştır; müellif hattı nüsha Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (İsmihan Sultan, nr. 249). Arapzâde’nin eş-Şeka?ik’ın kenarına düştüğü bir kayda göre Hasan Çelebi, Hocazâde’den kenarına hâşiyeler yazdığı Şerhu’l-Mevâkıf nüshasını ödünç almış, hâşiyeleri çok beğenince öğrencilerine paylaştırarak bir gecede kitabın tamamını istinsah ettirdikten sonra geri vermiş ve ardından kendisi bu hâşiyeyi telif etmiştir (Keşfü’z-zunûn, II, 1891-1892). Hocazâde de II. Bayezid’in huzurunda, “Hasan Çelebi benim Şerhu’l-Mevâkıf üzerine yazdıklarımı alıp kendi hâşiyesine kattı” demiştir (Taşköprizâde, s. 137). Daha sonra Kınalızâde Ali Çelebi de bu hâşiye üzerine ta‘likat yazmıştır (Keşfü’z-zunûn, II, 1892). Hasan Çelebi’nin hâşiyesi, Şerhu’l-Mevâkıf ile birlikte İstanbul (1292, 1311, 1321) ve Kahire’de (1322, 1325) basılmıştır. 8. Hâşiye ?alâ Hâşiyeti’l-Hayâlî ?alâ Şerhi’l-?Aka?id. Teftâzânî’nin Şerhu’l-?Aka?idi’n-Nesefiyye adlı eserine Hayâlî Çelebi’nin yazdığı hâşiye üzerine kısa bir hâşiyedir. Eserin müellif hattı olduğu sanılan bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Bağdatlı Vehbî Efendi, nr. 879/4, vr. 162-170). 9. Risâle fi’l-mebde?i’l-evvel. Bir nüshası Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (nr. 1552; Brockelmann, GAL, II, 297). 10. el-Metâlibü’l-?âliye. Rü’yetullah ve kelâm sıfatına dair Farsça bir risâledir (Keşfü’z-zunûn, II, 1714; Mecdî, s. 204). 11. Hâşiye ?ale’l-Keşşâf.
Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı üzerine hâşiyedir. Hasan Çelebi’nin 884’te (1479) yazıp Fâtih Sultan Mehmed’e ithaf ettiği ve onun da Semâniye Medresesi’ne vakfettiği nüsha Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Fâtih, nr. 606). 12. Hâşiye ?alâ Tefsîri’l-Beyzâvî. Bir nüshası Londra’da India Office kütüphanesinde (nr. 116) bulunmaktadır (Brockelmann, GAL Suppl., I, 738; II, 322). 13. Hâşiye ?alâ evâ?ili Şerhi’l-Vikaye. Sadrüşşerîa es-Sânî’nin Hanefî fıkhına dair Şerhu’l-Vikaye adlı eserinin baştan mesh konusuna kadarki kısmı üzerine notlardan ibaret olup bir nüshası Millet Kütüphanesi’ndedir (Ali Emîrî Efendi, Arabî, nr. 4332, vr. 88-95). 14. Hâşiye ?ale’t-Telvîh. Teftâzânî’nin fıkıh usulüne dair et-Telvîh adlı eserinin hâşiyesidir. Ferâğ kaydında müellifin, 883 Ramazanında (Aralık 1478) telifine başlayıp 885 yılı Şâban ayının sonunda (Kasım 1480) tamamladığını belirttiği eserin kendi el yazısıyla olan nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Bağdatlı Vehbî Efendi, nr. 381). Buna göre, eserini daha Fâtih Sultan Mehmed hayatta iken oğlu II. Bayezid adına yazdığı için Fâtih’in kendisinden hoşlanmadığına dair bilginin (Taşköprizâde, s. 186; Kâtib Çelebi, vr. 79b; Keşfü’z-zunûn, I, 496) yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu nüshada eserin herhangi bir kimseye ithaf edildiğine dair bir kayıt yoktur. Daha sonraki nüshalardan biri II. Bayezid’e sunulmuş olabilir. Eser İstanbul’da 1284 (1867) ve Kahire’de 1322 (1904) yıllarında basılmıştır.
Bağdatlı İsmâil Paşa, Molla Fenârî’nin fıkıh usulüne dair eserine Hasan Çelebi’nin Vüsûlü’r-revâyi? ?alâ Fusûli’l-bedâyi? adıyla bir şerh yazdığını söylerse de (Îzâhu’l-meknûn, II, 193; Hediyyetü’l-?ârifîn, I, 288) şerhin bu adla Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan (Veliyyüddin Efendi, nr. 941) tek nüshasının ilk sayfasına Veliyyüddin Efendi’nin düştüğü sanılan kayda göre eserin müellifi “musannifin oğlu Mehmed Şah”tır. Onun Şerhu (Hâşiye ?alâ) Fusûli’l-bedâyi? adlı eserinden İstanbul kütüphanelerinde beş ayrı nüsha tesbit edilmiş olup bunlarda eserin Mehmed Şah’a ait olduğunu gösteren kesin deliller vardır. Risâle fi’l-edeb adıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunan parça (Giresun Yazmaları, nr. 108/13, vr. 49b’de) Hasan Çelebi’nin eserlerinden alınmış bir not olmalıdır (TÜYATOK, XXVIII, nr. 516).