Yarbay Mehmet Alkan
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Acıların kor gibi dağladığı yüreklerin dilinden kim anlar?
Sadece o korla yanıp kavrulanlar.
Gerisi yalandır, siyasettir, edebiyattır.
Birinin bağrına saplanan hançer, seyreden başkaları için sadece etkileyici bir enstantanedir.
Belki unutulmaz bir hüzün karesi, belki bir dehşet.
Ama hepsi o kadar.
Sosyal medyadaki sırtlan sürüsü Aktrollere sormuyorum.
Canlı bile değil onlar.
Dine, ahlaka, topluma, hukuk ve demokrasiye söverek mezarlarında yatan cesetlere soru sorulmaz.
Ağababalarının ellerine tutuşturduğu maişet pipetinden haram emip, etrafa kusan soysuzlar ıstırabın ve acının kimyasına yabandır.
Ama AKP’ye gönül veren vatandaşlarımıza sorarım.
İpek gibi tenine dokunmaya kıyamadığınız ve yüzüne her bakışınızda sevgi ve şefkatten kalbinizin burkulduğu yavrunuzu kanlar içinde kucağınıza aldınız mı?
Umarım hiç almazsınız.
Ama alanlar ve bağrında yanardağ patlayanlar var.
Bir an düşünün.
Gözbebeğiniz evladınız veya kardeşinizin ışık dolu gözlerinden hayatın uçup gittiğini, kımıldamayan yüz hatlarını, buz gibi ellerini, donuklaşan gözlerini, kaskatı vücudunu…
Her gün aynı kımıltılarla çağıldayan kalabalıklara öldüklerini görmek için doğurduğunuz çocukların anası olarak baktınız mı?
Aynı sevinçleri ve hüzünleri yaşayıp beraber serpildiğiniz kardeşinize her buluşmanızda “canım kardeşim dikkatli ol” deyip yine görüşmek umuduyla ayrılırken, bu defa üstüne kürekle toprak attınız mı?
Yıllarca aynı ocakta büyüyen ve hayatın sisli ufuklarına kardeşiyle birlikte yelken açan Yarbay Mehmet Alkan, 32 yaşındaki yüzbaşı kardeşinin cansız bedenini kucakladı.
Böyle emsalsiz bir acıyı ancak tadan bilir.
Yürekleri delen acılar siyaset bilmez ve insanlıklarını siyasete satanlarca yargılanamaz.
Önünde kardeşinin cesedi duran bir ağabeyin bu sözlerini kimse sorgulayamaz.
Çünkü kimsenin haddi değildir.
Ölüm acısıyla kavrulan yanık yürekler için hayat başkalaşır.
Bir yaprağın kımıldaması, bir otobüsün gürültüsü veya denizin bir dalgası hepimizden çok farklı şeyler ifade eder onlara.
Bizim üstümüze her sabah doğan güneş, onlara gözükmez.
Her bir gün acı getirir onlara, her yemek zehir.
TSK mensuplarının hepsi senin benim gibi sevinç ve acı duyan insanlardır.
Gözyaşı ve feryat ise insanlığın alametleri.
Bir Cumhurbaşkanı şehit tabutuna elini koyarak siyaset yapamaz.
Ama yaptı.
Erdoğan’ın elini koyup konuştuğu tabutta yatan kendi oğlu olsaydı, aynı siyaseti yapabilir miydi?
Yoksa normal bir insan gibi gözyaşı döküp hıçkırır mıydı?
Ama bir ağabey kardeşinin ölü bedeni önünde can acısını ve sebeplerini şikâyet edebilir, feryat edip sitem edebilir.
Yarbay veya general olsa bile.
Kimse uzaktan ve yüksekten ahkâm kesemez bu konuda.
Askerin de kalbi var.
Sevgileri, hüzünleri, özlemleri ve acıları var.
Başbakan Davutoğlu, TSK mensuplarının vakarlarını bozmaması gerektiğini söylüyor.
Gözyaşı döküp feryat etmek bir subayın vakar ve metanetinden bir şey eksiltmez.
Bilakis teröre karşı kararlılığını artırır.
Önemli olan acılı yarbayın haklı sorusunu cevaplamaktır.
PKK her türlü haltı yerken görmezden gelip çözüm diyenler, şimdi ne oldu da sonuna kadar savaş diyorlar?
Neden susuyorsunuz?
Ama can acısıyla gerçekleri haykıran Yarbay Mehmet Alkan’ı hainlikle suçlayan şeytanlar var.
Nice duygusuz canlılar var ki, Yarbay Mehmet Alkan’ın “Aliiiim” feryatlarıyla yoğrulan haykırışlarına kirli siyasal iftiralar düzüyor.
Bunlara söylenecek tek söz var:
Önce kendi kardeşinizin cesedini önünüze koyun!
Ondan sonra konuşun!
Yarbay Alkan’a hain diyen gerçek hain, terörist diyen teröristtir.
Zaten çoğunun Öcalan’ı barış güvercini ilan eden kalemler olduğu görülüyor.