Şiddet eylemleri neden arttı?
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Türkiye’de birdenbire terörün yaygınlaşmasının sebebini farklı izah edenler var. AK Parti’ye yakın olanlar, Suruç katliamını ve Ceylanpınar’da 2 polisin enselerinden vurularak öldürülmesini temel alıyorlar. Böylece, ateşkesi bozma mesuliyetini PKK’ya yüklüyorlar. Oysa bunun bir de evveliyatı var. Abdullah Öcalan’ın, açıklamasını hatırlayınız. Nevruz’da, Dolmabahçe mutabakatından söz ederek, PKK’nın kongre toplamasını ve kalıcı olarak Türkiye’de silahlı mücadeleyi sonlandırmasını istemişti. O noktadan bugünlere nasıl geldik?
Bakın 21 Mart 2015’te Öcalan neler söylüyordu: “Dolmabahçe Sarayı’nda, hepimizce resmen ilân edilen on maddelik deklarasyon temelinde, yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız. Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte, PKK'nın, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak, yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktikleri belirlemek için bir kongre yapmasını gerekli ve tarihi görmekteyim. Bu kongremizle birlikte, artık yeni dönem başlamaktadır. Bu yeni dönemde, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde, özgür ve eşit anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi, demokratik toplum olarak, barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz. Böylelikle 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişini aşıp, gerçek barış ve evrensel demokrasi kriterleri ile örülmüş bir geleceğe yürüyoruz.”
Öcalan, Nevruz’da bu açıklamayı yapmadan hemen önce Erdoğan, Dolmabahçe’de Yalçın Akdoğan ve Efkan Ala’nın katılımıyla gerçekleşen toplantıyı eleştirmiş, İmralı’da mutabakata varılmış olmasına rağmen, İzleme Heyeti’ne karşı çıkmıştı. Neden Tayyip Erdoğan tavır değiştirmişti derseniz, bunun sebebini Yalçın Akdoğan ağzından kaçırdı. 17 Mart’ta HDP’nin“Seni başkan yaptırmayacağız” şeklinde özetlenecek grup toplantısı, Erdoğan’ın barış sürecinden vazgeçmesine yol açmış. Demek hayali barış değil Öcalan ile anlaşıp Anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemini getirmekmiş.
İlk günden itibaren seçim mitinglerinde Tayyip Erdoğan 400 milletvekili talep etti. AK Parti bu sayıya ulaşamasa bile HDP’nin yedekte olduğunu düşünüyordu. Evdeki hesap gene çarşıya uymadı. HDP, Erdoğan ve kurmaylarının gözünde “düşman cepheye” geçti. Muhalefet yaptı; “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” dedi.
“Terör neden hortladı” diye tahlil yapanlar, başlangıç noktası olarak 2 polisin şehit düşmesini alamazlar. Daha geriye gitmek ve çıkmaz sokağa götüren yoldaki kilometre taşlarını görmek zorundalar.
1) 17 Mart’ta Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız”sözleri üzerine Erdoğan’ın infiale kapılması. “Uzlaşma başkanlığa hizmet etmeyecek” diye düşünmeye başlaması.
2) Dolmabahçe görüşmesine karşı çıkması. İzleme Heyeti’nin kurulmasını istemediğini açıklaması.
3) 21 Mart’ta Öcalan’ın, Erdoğan’daki değişikliği fark ederek, PKK kongresi için tarih vermekten kaçınması ama gene de kalıcı bir barış için iyi niyet beyan etmesi.
4) 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı aşması. AK Parti’nin tek başına iktidarı kaybettiğini idrak etmesi ve ne pahasına olursa olsun HDP’nin barajın altına inmesini hedef alması. Burada hesap, vatandaşın PKK terörünün yaygınlaşmasından HDP’yi sorumlu tutması üzerine kuruldu.
5) 2 polisin enselerinden vurulması ancak bu aşamada ortaya çıkıyor. Hatta o 2 polisin katledilmesini PKK yönetimi üstlenmedi bile. Selahattin Demirtaş bunu, kirli bir cinayet olarak niteledi. Çok sayıda soru işareti var.
Akan kandan elbette ki PKK sorumlu… Onun müzakere ortağı AK Parti’nin çorbada hiç tuzu yok mu?
Erdoğan ve erken seçim
Ülkede kan gövdeyi götürüyor, dolar tırmanıyor, işsizlik artıyor, ekonomi büyük sorunlar yaşıyor, herkes fakirleşti. Tayyip Erdoğan, erken seçimi ilân etti. Evet anayasal yetkisini kullanıyor ama bugüne kadar cumhurbaşkanları, koalisyon kurulsun diye tarafları hep uzlaşmaya yönlendirmişti; 45 günlük süreyi de esnetmişlerdi. Fakat Erdoğan aksine erken seçim kararını daha ilk günden vermişti. Bu yüzden, Ahmet Davutoğlu’nu görevlendirmesi gecikti. Davutoğlu da görüşmelerini haftalara yayarak, Erdoğan’ın bu planına hizmet etti. Gene de 45 günü dolduramadı. Buna rağmen Tayyip Erdoğan, bütün teamülleri tersyüz ederek Kemal Kılıçdaroğlu’nu görevlendirmedi.
Dünya bir yana başkanlık sevdası bir yana… Oysa daha önce erken seçim talep eden muhalefete karşı bakın ne diyordu:
“Sayın Baykal bir yandan, Sayın Bahçeli bir yandan seçim kelimesini telâffuz etmeye başladı.
Yahu el insaf! Daha 9 ay önce bu ülkede seçim yapıldı ve haliniz ortada. Sonuçlar ortada.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Siz güreşe doyacaksınız diye bu ülke her yıl seçime gidemez ki! Daha 1,5 yıl var. Bırakın seçim yapmayı, seçim kelimesini telâffuz etmeniz dahi bu ülkenin ekonomisi olumsuz etkiler…”
Birkaç kelime değişikliğiyle bu söylemi günümüze adapte edebiliriz: “Sayın Erdoğan bir yandan, Sayın Davutoğlu bir yandan seçim kelimesini telâffuz etmeye başladı. Yahu el insaf! Daha 2 ay önce bu ülkede seçim yapıldı ve haliniz ortada. Sonuçlar ortada. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Siz başkan olacaksınız diye bu ülke 3 ayda bir seçime gidemez ki! Daha 4 yıl var. Bırakın seçim yapmayı, seçim kelimesini telâffuz etmeniz bile bu ülkenin ekonomisini olumsuz etkiliyor…”
AKP ve istikrar
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Tayyip Erdoğan’ın projesine halkı ikna etmeye çalışıyor. Diyor ki: “Son yaşananlarla gördük ki, Türkiye’de güven ve istikrarın güçlü olabilmesi, AK Parti’nin güçlü bir şekilde iktidarını devam ettirmesinden geçiyor.”
Bugünkü tabloya bir bakın… Zaten AK Parti her türlü operasyonu yapıyor. İstediğini cezaevine gönderiyor; okulları basıyor. Türkiye’nin sorunu güçsüz ve etkisiz bir iktidar değil. Aksine, aşırı güçlenen ve lâyüsel hareketeden bir Cumhurbaşkanı’nın yarattığı problemlerle karşı karşıyayız. Kasımdan sonra AK Parti tek başına iktidar olsa, bugün yapamadığı ama yarın yapabileceği ne kaldı ki! Antidemokratik yasalar hâlâ yürürlükte. Gönlüne göre valileri ve emniyet müdürlerini atadı. İstese, MHP’nin desteğiyle olağanüstü hal de ilân edebilir. Hatta ülkeyi sıkıyönetimle bile yönetebilir.
Vatandaş, Yalçın Akdoğan’ın yanlış teşhis koyduğunu biliyor. Sorunu kimin yarattığının da farkında. Sanıyorum kasım seçimlerinde o sorunu bertaraf edecek.