« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Eyl

2015

400 milletvekili hesabı ve terör

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

400 vekil tartışması gündemi belirledi. Sonuçta AK Partili militanlar, Hürriyet Gazetesi’ni bastı. “Ey AK Parti!!! Size bu utanç yeter” diyeceğim ama sizler ne büyük utançların altında kalmadınız. Yüzünüz kızarmadan yola devam ettiniz. Bunu da atlatırsınız.

Tartışmalara sebebiyet veren konuşma nasıl cereyan etti, bir göz atalım:

Melih Altınok soruyor: “400 vekil verin, bu iş huzur içinde çözülsün sözleri bugünkü çatışma ortamıyla bağdaştırılıyor. Ne diyorsunuz?”

Erdoğan cevap veriyor. Diyor ki: "Parlamentoda daha zayıf oldukları dönemde olmayacak kadar bu dönemde yaptıkları tahribatı neyle izah edeceğiz? 6-7-8 Ekim olaylarını yaşadık, Suruç olayını yaşadık, Diyarbakır olayını yaşadık. Bunlar hep bir dayanışma ve yardımlaşmanın neticesinde, en azından ülkemizde terör belâsının estirilmesinden başka bir şey değildi.
Buradan rant elde ediyorlar. Terörden rant elde ediyorlar. Yaptıkları şey bu. Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir anayasayı inşa edecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı, durum bugün çok farklı olurdu. Her şeyden önce Yeni Türkiye adımını atmak için böyle bir şey çok çok iyi olurdu.”

Bu sözlerden ne anlarsınız? Basitçe ifade etmek gerekirse: Eğer AK Parti 400 milletvekili çıkarıp, Anayasa’yı değiştirebilseydi, terör eylemleri meydana gelmeyecekti.

Gelin Anayasa’yı değiştirelim… Terör nasıl duracak? Kendi kendine mi? Aslında Erdoğan, “Ben başkanlığı kazansaydım, barış masasını devirmezdim” demek istiyor.

Çözüm sürecinin, ülkede barışın sağlanmasını amaçladığını sanıyorduk. Oysa Erdoğan, başkanlık koltuğunu düşünüyormuş, HDP’nin barajı aşmasıyla bu amacına ulaşamayınca, ülke ne hale geldi gördünüz.

***

Melih Altınok’un söyleşisini yorumlayanların, 400 milletvekili ile Dağlıca arasında da bir irtibat kurulduğu izlenimini edinmesi normal. Erdoğan, “AK Parti 400 milletvekili almadığı için, terör eylemleri oldu” diyor. Zaten Dağlıca da bir terör eylemi… Haber sitelerine olay, bu yorum ile yansıyınca, elbirliğiyle tevil etmek mecburiyeti ortaya çıktı.

Melih Altınok tekrar sordu: “Medyada çarpıtmaya ne diyorsunuz? Şu anda bile ‘400 vekil verseydiniz Dağlıca olmazdı’ dediğinizi söylüyorlar.”

Ve işte Erdoğan’ın cevabı: “Medyada çarpıtmanın ve ahlâksızlığın daniskası. Bunlar için şehit cenazeleri sadece bir araçtır. Cenazeleri nasıl başka bir yere çekebiliriz, onun derdindeler.
Bizim 400 milletvekili dediğimiz olay, yeni Türkiye’nin, yeni anayasanın süratle oluşturulmasına yöneliktir. Bunlar bunun farkında değil.”

***
Benim sorularım var Cumhurbaşkanı’na:

400 milletvekiliniz olsaydı bugün yapamadığınız neyi yapacaktınız? Ak Saray+hükümet+güvenlik yasaları+makul şüphe… Her imkân elinizde. Millet 400 milletvekili vermedi. Verene kadar kan mı akacak? Verseydi, neydi planınız? Şimdi uygulayın, elinizi tutan mı var?

Terörün durması için neden 400 milletvekili gerekiyor? 400 milletvekili sadece başkanlık koltuğu için lâzım. Koyun can derdinde, birileri post derdinde.

Birçok kişi şuna inanıyor: Tayyip Erdoğan’ın hedefi, HDP’nin de desteğini alarak, anayasa değişikliğiyle başkan olmaktı. Ama aksine, HDP’nin barajı aşması AK Parti’nin elinden Meclis çoğunluğunu aldı. Masa bu yüzden devrildi. “Barış süreci HDP’ye yaradı, PKK saldırıları artarsa, HDP baraj altına düşer” planı yapıldı.

Lâkin bu planın da tutmadığı görülüyor. Çünkü aklı başında herkes biliyor ki, terör eylemlerinin hesabı HDP’den değil PKK’dan sorulur. Bir de güvenlik ve istihbarat zaafı yaratan, şiddet eylemlerini engelleyemeyen iktidardan sorulur. İstihbarat konusunda uzman güvenlik güçlerini darmadağın ettiler.
Büyük bir istihbarat açığı ortaya çıkardılar. Kendilerinin de itiraf ettiği gibi, çözüm süreci yüzünden kırsalda operasyon düzenlenmiyordu. PKK buralara silâh yığdı, gücünü artırdı; alan hâkimiyeti kurdu. Kırsal tabanlı şehir gerillacılığı yöntemini geliştirdi. Kendini korumak için mayınlar döşedi. İstihbarat yok… PKK’ya zaman kazandırmışsınız… Şimdi kırsalda operasyon yapmak aklınıza geldi. Yeterli istihbarat olmadığı için, aslında o askerleri ölüme gönderdiniz.

Ya o masayı hiç kurmayacaktınız ya da kurdunuzsa sonuna kadar sürdürecektiniz.

Haberi var mıydı?
Facia, saat 15.00’te meydana geliyor. Saat 19.00’da başlayan milli maçta, Başbakan Ahmet Davutoğlu, yanında şehit çocuğuyla birlikte hayatından memnun kameralara poz veriyor. Dağlıca’dan haberi yok muydu? Varsa neden maça gitti? Ve niçin bu kadar hayatından memnun görünüyordu?
Haberi yoksa neden ona haber vermediler? Bu memleketi kim idare ediyor? Cevap ne olursa olsun ortada son derece vahim bir tablo bulunuyor.

Karakteri bozuk

Bir şehit yakını Cumhurbaşkanı’na hakaretten cezaevine girdi. “Çözüm diyenler ne oldu da sonuna kadar savaş diyorlar” sorusunu soran yarbaya hain dediler. Sonunda Erdoğan, evlâtlarının kaybını sorgulayan ailelere “karakteri bozuk”sıfatını da yakıştırdı: “Bugün 17 şehidin ailesini aradım. Bir tane olumsuz tepki yok. Şehitlerimiz olacak. O babanın söylediği gibi, ‘5 evlâdım var, 5’ini de feda etmeye hazırım.’ Bu babalar da var, karakteri bozuk olanlar da...”

Hiçbir dönemde şehit aileleri manevi açıdan bu kadar hırpalanmamıştı.

İstikrar ve keyfilik

Erdoğan ve Davutoğlu “İstikrar için AK Parti” diyor ya… Ama AK Parti iktidarının artık istikrar getirmediği çok açık. Zira koca bir siyasi heyet, bir kişinin keyfi iradesine teslim olmuş durumda.
Geçen hafta, BUGÜN televizyonunda, Özgür İfade programında Mümtaz’er Türköne doğru bir tespit yaptı: “İstikrar öngörülebilirlik demektir. Bir ülkenin vatandaşları, hukuk devletin kurallarına ve siyasi teamüllere uygun olarak yönetiliyorlarsa, yarınlarından emin olabilirler; kendilerini güven içinde hissederler. Ama bugün keyfilik hüküm sürüyor.”

Türköne haklı. Bugün Türkiye’de istikrardan söz edebilir miyiz? Dün çözüm süreci diyorlardı, bugün masayı devirdiler. Her gün şehit cenazeleri geliyor. Dün, Akın İpek’in annesinin elini öpüyorlardı, bugün Akın İpek’e “terör örgütü finansörü” diyorlar. Dün parlamenter sistemin güçlendirileceğinden söz ediyorlardı, bugün “Türk usulü” başkanlık istiyorlar. Dolar 3 TL’yi buldu.

Hiç kimse yarınından emin değil. Kapı çaldığında artık evlere sütçü gelmiyor. Dolayısıyla, istikrar sağlamak için, işe bu siyasi kadroyu tasfiye etmekle başlamalıyız. Çünkü artık onlar rasyonel kararlar alamıyor. Kendilerine hesap sorulmasın diye can havliyle köşeye sıkışmış hırçın bir kedi gibi davranıyorlar.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 26078

ulkucudunya@ulkucudunya.com