Nasıl gidecekler?
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
“Geldikleri gibi”, yani “sandıkla” cevabının yeterli olmadığını 7 Haziran'dan bugüne yaşadıklarımız gösterdi.
Alışkanlıklar kolay terk edilmiyor, 13 yıl süren kontrolsüz bir iktidarın artık paylaşılması veya bütünüyle bırakılması söz konusu. Uyuşturucu müptelaları gibi bir rehabilitasyona, yepyeni bir hayata alışmaya ihtiyaçları olduğu aşikar. Bu ciddi sorunu, memleket için en az zararla nasıl çözeriz? Bizi bekleyen tehlike büyük, çok büyük. Sıkı sıkıya yapıştıkları devlete zarar vermelerini ve kendilerinin de zarar görmesini engellemek, bu değişimi suhuletle gerçekleştirmek hepimizin görevi olmalı.
Önce bir mantıksızlığı giderelim. Sandıkla gelen bir iktidar, sandıkla gider. “Hayır ben kaba kuvvetle kalacağım” demek, kaba kuvvetle yani darbeyle gelen birinin sonra kalkıp adil seçimlerle halktan destek istemesi gibi saçma olur. Sandıkta kaybeden bir iktidarın gitmemesi, bir askerî cuntanın darbe yapması gibidir; ellerinde silah da yok, vallahi sopayla kovalanırlar. “Nasıl giderlerse gitsinler” demek de bir yol gibi görünüyor; yine de bir rehabilitasyon politikasına hep birlikte kafa yormamız lazım. Dönüp iktidar sahiplerine “hiç acıtmayacak” demek ve direnenleri ikna etmek mümkün olamaz mı?
İktidardan düşenler, farklı yüksekliklerden düşecekler. İlk sınıfta iktidarda kalmayı hayat-memat meselesi olarak görenler, güç ellerinden gidince soluğu cezaevinde alacak olanlar var. Soruşturma dosyaları açılınca rüşvet ve hırsızlık iddiaları ile yargılanacak olanları, bu soruşturmaları engellemek için suç işleyenler takip ediyor. 17/25 Aralık'tan sonra devletin ekonomik iktidar araçlarını, hukuksuz bir şekilde muhalefeti sindirmek için kullananlar da yargılanmamak için iktidara dört elle sarılmış vaziyette suç işlemeye devam ediyor. Bunların hiçbirinin uçarı-kaçarı yok: Yargılanacak ve suçlarının bedelini ödeyecekler.
İkinci grupta ise devlet rantıyla çarklarını döndürenler bulunuyor. İktidar bittiği zaman çarklar da duruyor. Çoğu iflas ediyor ve her şeylerini kaybediyor. Aynı şekilde çıkar ağlarıyla iktidara bağlanan daha geniş bir kesim var. Bunların içinde kamu kaynaklarından beslenen sivil kuruluşlar da bulunuyor. Üçüncü grup ise iktidar değişince altındaki koltuğu veya önünde duran fırsatları kaybedecek olanlar yer alıyor. Çok zor değil, yeni bir başlangıç yapacaklar. Her bir gruba karşı farklı rehabilitasyon programları geliştirmemiz lâzım; çünkü önümüzde duran tehlike gerçekten çok büyük.
İktidara tutunabilmek için, demokrasinin ve özgürlüklerin lükse dönüştüğü kaotik bir duruma ihtiyaçları var. Bu yüzden Güneydoğu'da yükselen şiddet ile iktidarın ömrünü uzatma hesapları arasında kurulan ilişkisi ülkenin selameti için mutlaka boşa çıkartılmalı. Sandıktan umudu kalmayanlarla PKK, eşit ölçüde şiddetten kârlı çıkıyor. Cebine 7 Haziran'daki yüzde 13'lük HDP oyunu koymuş olan PKK, şiddeti tırmandırarak durumu bir “kazanım”a dönüştürmek istiyor. PKK'nın Güneydoğu'daki fiilî kontrolünü özerklik veya bir “çözüm” metni ile “resmen” kabul ettirmesi bu “kazanım”ın bu aşamadaki karşılığı. Tam tersine bu baskıya direnmek de iktidara tutunanlara yeni bir kapı açıyor. Güneydoğu'da PKK baskısı altındaki sandıklara müdahale ederseniz, ya sadece o bölgedeki seçimler “güvenlik” gerekçesi ile iptal edilir ya da PKK bugünden tartıştığı üzere seçimleri boykot eder. Her iki durumda da AK Parti kendisini tek başına iktidarda tutacak meclis çoğunluğunu elde etmiş olur. Bu sonuç sadece diğer şartların aynı kaldığı durumda elde edilebilir. Şiddet iktidara tutunmaya çalışanların da, ileri bir aşamaya geçmeye niyetlenen PKK'nın da işine geliyor. Gerçekte ise bölge halkı PKK'yı, ülkenin geri kalanı da bu hesaba uyanları cezalandırır. Gözü dönmüş olanların bu hesabı sandıktan önce bozulmalı.
Mecburlar bir alışkanlıktan vazgeçecekler, emaneti aldıkları gibi iade edecekler. Sandıkla iktidar değişiminden bahsettiğimize göre, “nasıl gidecekler?” sorusunun cevabını demokrasinin içinde arayacağız. Tehdit savurmak, şiddet araçlarına başvurmak, korku ve panik içinde herkese meydan okumak kaybedenlerin işi, kazananların değil. Daha fazla tahammüle ve sabra ihtiyacımız var.