PKK, halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölgeler yaratmaya yeltendi
Uğur Dündar 01 Ocak 1970
Şükrü Elekdağ, tehdidin değişen parametrelerini açıklıyor
Elekdağ, “PKK, kırsala dayalı savaş modelini değiştirip şehirleri esas savaş alanı olarak belirledi. Kırsaldaki kadrolarıyla bombalı eylemler yaparak çatışma ortamı yaratmayı hedeflerken, şehir merkezlerinde halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölge yaratmaya yelteniyor” dedi…
Sevgili okurlarım, bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ söyleşimizin dünkü ilk bölümünde sorularıma verdiği cevaplarla Kürt meselesinin bölgesel ve uluslararası boyutlarını da ortaya koymuş ve şu noktaların özellikle altını çizmişti:
1) PKK, fiilen ve resmen Türkiye’ye topyekûn savaş ilân etmiş ve bunu vurucu kuvvetlerinin büyük kısmı Suriye’de IŞİD’e karşı savaştığı bir sırada yaparak, güç kapasitesini aşırı derecede zorladığı hesapsız bir hamlede bulunmuştur. 2) PKK bu yanlışı şu nedenle yapmış olabilir: a) Suri-ye’de ABD’nin taktik müttefiki olması ve Batı medyasının aşırı övgüsünün PKK’da büyüklük kompleksi yaratması. b) Kuzey Suriye’de özerk bir bölge elde ederek buraya konumlanmış olmanın sağladığı stratejik ve siyasi avantajların, kendisinde aşırı özgüven yaratması. c) PKK’nın çözüm süreci sırasında militanlarını artırmasının, yeni ve ağır silahlar tedarik etmesinin, alan hakimiyeti sağlamasının ve şehirlerde çatışma gücüne ulaşmasının, terör örgütünde psikolojik üstünlük duygusu yaratması. d) İran-Suriye-Irak üçgeninin etki alanındaki PKK’nın bu devletler tarafından yönlendirilmesi…
Söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
* * *
UĞUR DÜNDAR: Sayın Elekdağ, bence analiziniz gayet sağlıklı. Muhakkak ki bütün bu faktörler PKK’nın Türkiye’ye alçakça saldırmasında belirli ölçülerde etkin olmuştur. Peki, PKK’nın bu canavarca saldırılarla güttüğü amaç, varmak istediği hedef nedir? Sayın Orgeneral İlker Başbuğ, amacın Türk-Kürt çatışması yaratmak ve bunu uluslararası platforma taşımak olduğunu söyledi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ: Sayın Başbuğ’un görüşüne katılıyorum. Fakat bu, KCK tarafından uygulanmaya konulan yeni stratejik konseptin bir parçasıdır. Bu konseptin esasını bazı değişikliklere uğratılmış “devrimci halk savaşı süreci” oluşturuyor. Bu süreç, Cizre örneğinde olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki ilçelerde halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölge yaratmayı hedefliyor. Yalnız halk savaşı sürecinin öngördüğü “kırsala dayalı savaş” modeli değiştirilmiş, yerine, “kırsalda ve şehirde birbiriyle bağlantılı, organize, dengeli çatışma modeli” ikame edilmiştir.Yeni konsept, şehirleri esas savaş alanı olarak belirlemektedir. İşte bu yeni eylem stratejisiyle PKK, bir taraftan kırsaldaki kadrolarıyla bombalı eylemler yaparak toplumda korku, bıkkınlık, yılgınlık ve Türk-Kürt çatışma ortamı yaratmayı hedeflerken, diğer taraftan da bünyesine kattığı Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) birlikleriyle şehir merkezlerinde halk ayaklanmasıyla kurtarılmış bölge yaratmaya yelteniyor. Ancak, TSK’nin 24 Temmuz’da başlayan Kandil ve kuzey Irak’taki PKK üs ve hedefleri vuran bugüne kadar görülmemiş yoğunluktaki operasyonları ve arkasından emniyet kuvvetleriyle yurt içinde sürdürdüğü mücadele, PKK’ya çok ağır kayıplar verdirdi. Bu durumun, ABD ile fingirderken gücünün hesabını yapmadan büyük hamlelere girişen KCK içinde çatlaklara yol açması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye mücadeleyi ara vermeden bugüne kadarki kararlılıkla sürdürürse, PKK’nın bu girişimi tamamen boşa çıkacak ve telafisi zor zayiata uğrayacaktır.
DÜNDAR: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dolmabahçe Mutabaka-tı”nı reddetmesinin PKK’yı bu savaşa tahrik ettiği yolundaki iddialar doğru mu?
ATEŞKESİ BOZAN TARAF PKK’DIR
ELEKDAĞ: Bence değil… Bakınız, çözüm süreci boyunca Kandil sürekli şekilde hükümeti gereken demokratik adımları atmamakla suçladı. Fakat ilginçtir, Kandil’in en çok tepki gösterdiği husus Güneydoğu’da yeni kalekol ve barajların yapımı oldu.PKK, sınıra yakın bölgelerde kalekol ve baraj inşasını kendi manevra alanını kısıtlayan önlemler olarak gördü ve Hükümeti yeni operasyonlara hazırlık yapmakla eleştirdi. AKP Hükümeti ise PKK’nın bütün güçlerini sınır dışına çekmesini ve silahlarını betona gömmesini istedi. Oysa, PKK, Türkiye’deki vurucu gücünü azaltmak şöyle dursun, bilakis takviye etti. Göstermelik olarak mevcutlarından % 15-20’sini sınır dışına kaydırdıysa da, bunlar hasta ve sakat olanlardı. Bu güvensizlik ortamında Öcalan’la görüşmeler sürdürüldü. Müzakereler sonucunda 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelen hükümet ve HDP temsilcileri TV karşısında -kamuoyunun ne olduğunu kesinlikle anlamadığı- 10 maddelik bir mutabakat metnini açıkladılar. Bundan sonra atılacak adım, PKK’nın kongre toplayarak Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen silahlı mücadeleye son verdiğini bir deklarasyonla açıklamasıydı. Ancak, aynı gün PKK elebaşılarından Mustafa Karasu açıklama yaptı ve Dolmabahçe mutabakatının sorunu çözüp çözmeyeceğinin belli olmadığını söyleyerek “silah bırakılacağı yolundaki yaklaşımlar demagojidir, aldatmacadır ve sorunu çarpıtmadır” dedi. Arkadan Cumhurbaşkanı Erdoğan 17 Mart’ta, Dolmabahçe mutabakatını asla kabul etmediğini açıkladı. Bunu Bese Hozad’ın 5 Mayıs’ta, “Kürt kimliği tanınmadan, bu temelde anayasa değiştirmeden ve Kürtlerin statüsünü kabul etmeden böyle bir kongre asla toplanmaz” yolundaki açıklaması izledi. Sonra da, Bese Hozad, 11 Temmuz’da, daha Türk askeri ve polisi tek bir kurşun atmadan, ateşkese son verdiğini ilân etti. Olayların kronolojisi böyle. Görüleceği üzere, “PKK’nın, Erdoğan’ın tahrikiyle teröre başvurduğu” yolundaki iddiası gerçek görünmüyor.
DÜNDAR: PKK tehdidinin parametrelerinin değiştiği yolundaki görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
PKK’NIN TEHDİT GÜCÜ CİDDİ BİÇİMDE ARTTI
ELEKDAĞ: PKK’nın tehdit kapasitesi ciddi biçimde artmıştır. Bu artış şu unsurlardan kaynaklanıyor: Birincisi, PKK jeopolitik alanda yeni bir statü elde etmiştir. PKK/PYD’nin kuzey Suriye’de oluşturduğu Rojova denilen ikisi birleşik üç kantondan oluşan özerk bölge, ABD’nin himayesinde çok geçmeden kuzey Irak’takine benzer bir yönetime dönüşebilecek ve bu suretle büyük Kürdistan’ın kurulmasında önemli bir adımı oluşturacaktır. Her halükârda Türkiye orta vadede güneyinde iki bağımsız Kürt devletiyle yaşamaya kendini hazırlamalıdır. İkincisi, PKK/PYD’nin ABD’nin IŞİD’e karşı mücadelesinde kara gücü görevini üstlenmiş olması, PKK’ya “ABD’nin taktik müttefiki” ünvanını kazandırmış ve örgüt bölgesel bir güç olarak yükselmiştir. Bu durum PKK’nın meşruiyet kazanmasını da gündeme getirmiştir. Rojova fiilen ABD’nin himayesindedir. Washington, Türkiye’den, Rojova’ya ve PYD kuvvetlerine hiçbir şekilde müdahale ve saldırıda bulunmayacağı hususunda garanti istemiştir. Tabii Rojova’da bulunan ve IŞİD’e karşı mücadele eden PKK unsurları da bu dokunulmazlıktan yararlanıyor. Üçüncüsü, PKK egemenliğindeki Rojova’nın Türkiye ile 650-700 kilometrelik sınırı vardır. Bu durum, PKK’nın Türkiye’ye karşı mücadelesinde geniş bir cephe ve önemli bir stratejik derinlik sağlamaktadır.
DÜNDAR: Peki, Rojova’da kurulacak bir federe veya bağımsız Kürt devleti, kuzeyindeki 80 milyonluk Türkiye’nin gazabından korunmak için Türkiye ile dostça geçinmenin yollarını aramaz mı?
PKK VE PYD’NİN ORTAK AMACI TÜRKİYE-SURİYE SINIRINI KALDIRMAK
ELEKDAĞ: Bu olasılık dışı değil, fakat buna uygun zemin ve şartların oluşması hayli zor görünüyor. Halen şöyle bir durumla karşı karşıyayız: PYD’nin, Cezire-Kobani-Afrin kantonlarından oluşan Rojova koridorunu sayıları az olan (tahminen 1,5 milyon) Suriye Kürtleriyle kontrol etmesi mümkün görünmüyor. Bu nedenle PKK ve PYD’nin ortak amacı, Türkiye-Suriye sınırını ortadan kaldırarak PKK ve PYD bölgelerini birleştirmek olacaktır. Bunun anlamı, Suriye’deki Kürt yapılanmasının, kuzeyindeki Türk topraklarına doğru genişleme refleksi içinde olacağıdır. PKK’nın artan tehdit kapasitesini detaylandırmaya devam ediyorum. Bu konuda dördüncü unsur, PKK’nın çarpıcı biçimde artan askeri imkân ve kabiliyetleridir. Yabancı kaynaklara göre, PKK’nın Suriye’de PYD ile birlikte IŞİD’e karşı savaşan iyi eğitilmiş bir tümene yakın (on bin kişi) militanı mevcuttur. Bunlar, tank savaş silahları ve uçak ve helikopterlere karşı kullanılan “stinger” tipi omuzdan atılan hava savunma füzeleriyle donatılmış bulunuyor. Şehir savaşlarında tecrübeli bu elemanlar henüz Türkiye’ye sokulmuş değil. PKK şu anda Türkiye’deki savaşı yerel milisler ve tecrübesiz terörist kadrosuyla yürütüyor.
DÜNDAR: Kandil’in bu kuvvetlere Türkiye’ye dönmeleri için çağrıda bulunduğu yolunda haberler var…
PKK KANDİL’DEN YÖNETİLEN BİR AHTAPOT GİBİ
ELEKDAĞ: Esasında Kandil’deki PKK elebaşıları şu sırada tam bir ikilem içindeler. Eğer, Suriye’deki PKK güçlerinin büyük kısmı Türkiye’ye çekilirse, Suriye’deki PKK kazanımları tehlikeye girecek ve ABD’nin desteği kaybedilecek. Yok, eğer çekilmezse, bu sefer Türkiye’de askeri, siyasi ve moral üstünlük ve alan hakimiyeti tamamen Türk güvenlik güçlerinin eline geçecek. IŞİD’e karşı yürüttüğü savaş aksayacağı için ABD’nin Suriye’deki PKK militanlarının önemli bir bölümünün Türkiye’ye gitmesini istemeyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle ateşkes için Kandil üzerine baskı yapabilir. Geçici bir ateşkes, Genelkurmay’ın açıklamalarına göre ağır zayiata uğratıldığı anlaşılan PKK’nın ve seçimler dolayısıyla Ankara’nın da işine gelebilir. Zannediyorum, ufukta böyle bir olasılık var. Şimdi PKK’nın tehdit kapasitesi bağlamında son bir nokta üzerinde duracağım. Karşımızda ahtapota benzer bir yapı var. Bunun başını tüm siyasi ve stratejik talimatları veren KCK Yürütme Konseyi oluşturuyor. Yürütme Konseyi’nin eş başkanları Cemil Bayık ile Bese Hozad. Ahtapotun kollarını Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD, İran’da PJAK ve Irak’ta PÇDK oluşturuyor. Yani bu kollar Kandil’de tek bir elden yönetiliyor ve ihtiyaç halinde bu dört kol Türkiye’ye karşı birlikte hareket ediyor. Örneğin Çukurca saldırısında PJAK, PKK’nın yanındaydı. Keza, Amanos’ta askerlerimize saldıranlar Suriye’de konuşlanmış PYD’lilerdi. Suriye’deki PYD, tüm emirleri KCK Yürütme Konseyi’nden alıyor. Halen, PYD’nin ABD kontrolünde IŞİD’le çatışması KCK’nın onayıyla oluyor. İzah ettiğimiz bu durum, ABD’nin PKK ile PYD’yi farklı görmesiningayet anlamsız olduğunu ortaya koyuyor.