Güneydoğu Türkiye’den fiilen kopuyor mu?..
Uğur Dündar 01 Ocak 1970
Bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan Türkiye’yi sarsacak tespitler
Uğur Dündar’a konuşan Şükrü Elekdağ, “PKK’nın silaha sarılmasının nedenlerinden biri, çözüm süreci sırasında kazandığı psikolojik üstünlük duygusudur” dedi.
Şükrü Elekdağ, Erdoğan’ın “Buzdolabında” dediği çözüm süreciyle ilgili “AKP Hükümeti, üç yıldır halkımızı çözüm süreciyle uyuturken PKK da
hükümeti uyutmuş ve bu süreyi kentlerde örgütlenip silahlanmak ve
Güneydoğu’da halk üzerinde kontrol tesis etmek için kullanmıştır” dedi
Sevgili okurlarım,
Bölücü terör örgütü PKK, ülkemize ölüm yağdırıp, kan gölüne çeviriyor. Peş peşe gelen şehit haberleri vatanını seven herkese derin acılar yaşatıyor.
Güneydoğu’da devlet idaresi çökmüş durumda. Belediyeler, PKK’nın onayı olmadan iş yapmıyor. PKK ayrıca vergi topluyor, ihalelerden komisyon alıyor. Bırakın büyük yatırımları, PKK izin vermediğinde neredeyse kimse çivi bile çakamıyor. Hatta gümrük kapıları ve mahkemelerinin bile olduğu öne sürülüyor. Devlet otoritesi ve egemenliğine meydan okumaya kalkan terör örgütü, bazı il ve ilçelerimizde sözde özerklik ilan ediyor.
Dün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı, Emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile yaptığım röportajın ardından bugün de, tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ı köşeme konuk ediyorum.
Zira bu kaotik atmosferde çoğumuzun aklından geçirip de söyleyemediği bir şey var:“Acaba bölge Türkiye’den fiilen kopuyor mu?”
İşte Sayın Elekdağ’la yapacağım söyleşide çoğumuzun zihnine burgu gibi saplanan bu soruya cevap arayacağım. Evet, Güneydoğu kopuyor mu? Şayet öyleyse, nasıl önleriz?
Ortadoğu’daki savaş, PKK ile mücadele koşullarını temelden değiştirdi. PKK’nın şimdi kuzey Suriye’de Rojova denilen ve ABD tarafından korunan bir hakimiyet alanına sahip bulunması ve IŞİD’e karşı savaşta Washington’un müttefiki konumunda olması, PKK’nın Ortadoğu’da bir siyasal aktör olarak yükselmesine yol açtı. Ankara’da hâlâ “PKK silah bırakırsa, çözüm süreci başlar” diyenler, PKK’nın bırakın silah bırakmayı, fiilen ordu kurma peşinde olduğunu görmekten acizler.Bu durum, Türkiye’nin PKK’ya karşı savaşta yeni, iç ve dış boyutları olan strateji ve önlemler geliştirmesini zorunlu kılıyor.
Sayın Elekdağ ile yapacağım söyleşileri bu çok iddialı, çetrefil ve geniş konuya hasredeceğim.
UĞUR DÜNDAR: Sayın Elekdağ ilk sorum şu olacak: PKK, halen kuvvetlerinin çok büyük bir kısmını Irak ve Suriye’ye kaydırmış bulunuyor. Bunlar ABD komutasında IŞİD’e karşı savaşıyorlar. PKK’nın güç kapasitesini zorlayarak aynı zamanda bir de Türkiye ile yoğun bir çatışmaya girmeyi göze alması akla ziyan bir durum değil mi? Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
PKK, AYAKLANMA ÇAĞRISIYLA HDP’Yİ İŞLEVSİZ İLAN ETTİ
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ: Gerçekten de, HDP’nin %13 oyla TBMM’ye güçlü bir parti olarak girmesinden ve “demokratik çözüm” hedefinin bugüne kadar görülmedik şekilde gerçekleşme şansı kazanmasından sonra, PKK’nın teröre kudurmuşçasına başvurmasının nedenini anlamak ilk bakışta hayli zor görünüyor. Sorunuzu yanıtlamak için önce PKK’nın çatışmayı nasıl başlattığına değineceğim.
KCK 11Temmuz’da “askeri barajları” gerekçe göstererek ateşkesi bitirdiğini ilân etti. 15 Temmuz’da ise KCK Eşbaşkanı Bese Hozad, Özgür Gündem Gazetesi’nde yayımladığı bir makaleyle “Yeni sürecin, devrimci halk savaşı süreci olduğunu” açıkladı. Bunun üzerine dağdan inen teröristler TIR’ları yakarak eylemleri başlattılar ve bir astsubayımızı şehit düşürdüler. Arkadan, PKK, Ceylanpınar’da iki genç polisimizi gece uyurken enselerinden vurarak şehit etti. PKK Basın İrtibat Merkezi yaptığı açıklamada, bunun “Suruç katliamına karşı bir misilleme ve cezalandırma eylemi” olduğunu açıkladı. Türkiye bir devlet olmanın icaplarını yerine getirerek bu saldırılara sert bir şekilde cevap verdi ve bu suretle başlayan kanlı sürecin tırmanmasıyla bugünlere gelindi. Burada önemli bir noktanın altını çizelim. Bese Hozat, yazısında,“Özgür Kürdistan’ı kurmanın bütün koşullarının oluştuğunu vurguluyor ve bu amaçla T.C. Devleti’ne karşı topyekûn savaş ve ayaklanma çağrısı yapıyor. Kandil, bu deklarasyonla %13 oyla TBMM’ye giren HDP’nin işlevsizliğini ilân ediyor ve PKK’nın “halk savaşı” yoluyla, silahla, meseleyi çözme kararını vurguluyor.Şimdi, Bese Hozad’ın topyekûn ayaklanma çağrısının arka planına bakalım:
TIRMANAN PKK VAHŞETİNİN DÖRT ANA NEDENİ
Bu çağrıyı besleyen cüret, kibir ve meydan okuma, dört ana nedenden kaynaklanıyor. Birincisi, PKK’nın IŞİD’e karşı ABD’nin komutasında karagücü olarak savaşması nedeniyle Batı’da PKK/PYD’ye karşı uyanan sempatinin ve Batı basınında bu örgütlerin aşırı boyutlarda övülmesinin, Kandil tarafından, ABD ve Batı’nın yeni stratejik Kürt politikası olarak değerlendirilmesidir. Sağladığı bu psikolojik üstünlük duygusuyla “fırsat, bu fırsat” diyen Kandil, başarılı olabileceği gibi boş bir umuda kapılmış ve topyekûn savaş çağrısında bulunmuştur. Ancak, Türk uçaklarının Kandil’e karşı peş peşe yoğun bombardımanlar gerçekleştirmeleri ve ABD’nin “bu şekilde hareket Türkiye’nin hakkıdır” yolundaki açıklaması ve bilahare, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marc Toner’in, “Türkiye IŞİD’e karşı mücadelemizde beklediğimizin üstünde ve ötesinde katkılarda bulundu” demesi üzerine büyük bir stratejik hata yaptıklarını anlamışlardır.
DÜNDAR: Kandil, Öcalan’ın yıllar önce geçersiz ilân ettiği “devrimci halk savaşı”konseptini uygulamaya koydu. Bu tutum, Kandil’in “önderlik” diye tanımladığı Öcalan’ın devre dışı bırakıldığı anlamına mı geliyor?
PKK SURİYE’DE DEVLETLEŞEBİLECEĞİ BİR YURDA SAHİP OLDU
ELEKDAĞ: Öcalan, silahlı mücadeleye dayanan “devrimci halk savaşı” tezinin başarısızlığa uğraması nedeniyle terk edildiğini ve yerini “demokratik ulus” evresininaldığını 1999 yılında ilân etmişti. Bu yeni yaklaşım silahlı mücadele içermiyordu. Eşit yurttaşlık temelinde ve ulusal sınırlar içinde “demokratik özerkliğin” siyasi mücadele yoluyla gerçekleştirilmesini öngörüyordu. Kandil şimdi, Öcalan’ın hem ana projesini, hem de kendisini tasfiye mi ediyor? Zannetmiyorum… Esasen şimdiye kadar Kandil ekibi, Öcalan’ın “T.C. toprakları içinde Kürt siyasetinin silahla hak aramayacağı, bunu demokratik, legal ve siyasi yollardan yapacağı” yolundaki perspektifine fantezi olarak bakmıştır. Buna rağmen, Kandil buna açıktan karşı çıkmamış, ancak siyasi ve askeri konularda -25 Mayıs 2007’de Kongra-Gel’de kabul edilen KCK Sözleşmesi hedefleri doğrultusunda- kendi kararlarını uygulamıştır. Bu bakımdan, Öcalan’ı bir süre arka planda bırakıp, işlerine gelince tekrar ön plana çıkarabilirler. Öcalan’ın perspektifi, sorunu Türkiye ile birlikte ve Türkiye’nin içinde çözmekti. Bu hususu yazdığı kitaplarda ve açıklamalarında defalarca ortaya koymuştu. Kandil’in bu perspektifi açıkça ve hoyratça çöpe atması, Kürt sorununa artık Türkiye değil “bölge” bağlamında baktığını ortaya koyuyor. Topyekûn savaş çağrısının dayandığı ikinci neden de bu hususu teyit ediyor. Nitekim, Suriye’de oluşan siyasi şartlar, Rojova denilen bölgenin Esad tarafından PKK/PYD’ye teslimine yol açmıştır. Esad bu şekilde iki önemli avantaj sağladı. Birincisi; Kürtler, Suriye Hükümeti’ne karşı ayaklanmanın bir parçası olmaktan çıktı. İkincisi de; Esad, müttefiki İran’la birlikte Türkiye’ye karşı PKK kartını kullanma imkânını elde etti. PKK/PYD’ye gelince, kazançları ancak “müthiş” olarak değerlendirilebilir. Bunlardan ilki, PKK’nın yeni bir jeopolitik konum elde etmiş olmasıdır. Örgüt, Türkiye’de “teröristken”, Suriye’de devlet statüsüne kavuşma potansiyeli olan bir “yurda” sahip olmuştur. İkincisi ise; PKK, Güneydoğu’da bağımsız bir Kürt devleti kurma mücadelesinde, Türkiye’ye karşı geniş bir cephe ve siyasi-stratejik-lojistik derinlik kazanmıştır. Bu gelişmelerden büyüklük kompleks ve sarhoşluğuna kapılan PKK, Türkiye’ye karşı yeni bir güç denemesine girme hevesine kapılmış ve silaha sarılmayı göze alabilmiştir.PKK’nın bu tutumunun üçüncü bir nedeni de, örgütün çözüm süreci sırasında kazandığı alan hakimiyeti, çatışmaya hazırlık düzeyi ve bundan kaynaklanan psikolojik üstünlük duygusudur.
DÜNDAR: Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın, çözüm müzakerelerinden silah ve mühimmat stoklamak için yararlandığını itiraf etti.
ŞEHİT VERMEMİZİN NEDENİ HÜKÜMETİN İHMAL VE BASİRETSİZLİĞİDİR
ELEKDAĞ: Evet, AKP hükümeti, üç yıldır halkımızı çözüm süreciyle oyalar ve uyuturken, PKK da hükümeti uyutmuş ve bu süreyi kentlerde örgütlenip silahlanmak ve Güneydoğu’da halk üzerinde tam kontrol tesis etmek için kullanmıştır. Saldırılarını etkinleştirmek için KCK marifetiyle şehir yapılanmasını ileri bir noktaya getirmiş, ülkeye 80 bin silah, 65 ton cephane ve patlayıcı sokmuş, yüzlerce uyuyan bomba yerleştirmiştir. Hükümetin, bu durumun oluşmasına neden olan affedilmez ihmal ve basiretsizliği, bugüne kadar sayıları yüzü geçen asker ve polisimizin şehit olmasına yol açmıştır. Bu çok ciddi sorumluluğun hesabı muhakkak sorulmalıdır. Şimdi bahsedeceğim olay ise akla durgunluk verici bir nitelik taşıyor. Sözcü’nün Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk 10 Mayıs 2015’te yayımlanan makalesinde, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde akıl almaz bir değişiklik yapılarak, PKK’nın adının belgedeki tehdit unsurları arasından çıkarıldığını belirtiyordu. Bu denli gaflet ve dalaleti aklım kabul etmedi. “Olamaz!..” dedim. Fakat, MGK bu haberi tekzip etmeyince gerçek olduğu anlaşıldı. Ülkemizin savunması ve bekası ile ilgili yaşamsal önemde kararların alındığı MGK’nın bu kadar önemli bir konuda, bu denli hatalı bir karar vermesi doğrusu dehşet verici… Bu karar, MGK’nın sağlıklı bir akıl ve muhakeme yeteneğine sahip olup olmadığı hususunda ciddi kuşkulara yol açıyor.
DÜNDAR: Ülkemizin geleceği açısından umut kırıcı bir tablo bu…
ELEKDAĞ: Maalesef öyle… Şimdi, PKK’yı vahşete yönelten dördüncü nedene geliyorum. Görünürde PKK, Türkiye, Suriye, İran, Irak ve Avrupa’daki Kürtlerin bir koalisyonudur. Karargâhı Tahran ve Şam’ın etki alanında bulunan PKK, Irak, Suriye ve İran’dan silah ve lojistik destek almakta ve bu ülkelerin istihbarat kuruluşlarıyla yakın bir işbirliği sürdürmektedir. Halen, İran’ın örgüt üzerindeki nüfuzunun gayet güçlü olduğu yolunda değerlendirmeler yapılmaktadır. Ayrıca, ABD tarafından IŞİD’e karşı savaşta “taktik müttefik” olarak tanımlanan PKK/PYD’nin Amerikan makamlarıyla temasları vardır. Bu devletler arasında Türkiye’ye karşı derin husumet duyanlardan Irak ve Suriye gibi, kendisini Türkiye ile örtülü bir savaş içinde gören İran’ın da PKK’nın, Türkiye’ye karşı silaha sarılmasından fayda ummuş olması mümkündür.