Nasıl toparlanacağız?
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
Ekrem Dumanlı'nın Çağlayan Adliyesi'nin duvarlarına sinen “Yezid'lere boyun eğmeyeceğiz” haykırışı içinden geçtiğimiz darboğazı resmeden, tarihe düşülmüş en kalıcı söz olarak kalacak.
Bir tarafta hukuksuzluk-adaletsizlik-kirlilik çamur gibi her yere sıçrarken, öbür tarafta mazlûmların ahı gökkubbeyi sessizce sarsarken asıl zor olan zulmü sürdürme gayretidir. Ya mücrim olarak eline kelepçe takılacak ya da iktidar koltuğuna yapışıp ülkeyi fitneye-fesada boğacak. Boyun eğmeyenler dimdik durdukça haramî bir gücün hükümran olma çabası nafile.
Ülkenin çivisi çıkmış durumda. İktidar bloku, Cumhurbaşkanı'ndan Hükümet üyelerine, Havuz Medyası patronlarından valisine-savcısına kadar devlet gücünü sadece iktidara tutunmak için kullanıyor. Toplumu asgari müştereklerde bir arada tutmak yerine, neye mal olursa olsun iktidarda kalmak için çılgınca sağa-sola saldıran, elindeki her şeyi sömüren bir yamyam aklı ülkeye egemen oluyor. Demokrasi sadece sandık onlara onay verdiği sürece var, hukuk ayak bağından ibaret. İçerde ve dışarda ülke sorunları onları iktidarda tutma potansiyeline göre ilgiye mazhar oluyor. Putin'e kurtarıcı gibi sarılanların sonra hayal kırıklığına uğrayanların tek derdi uluslararası fırsatlardan içerde kullanacakları bir koltuk değneği çıkartmaktı. Kameralar karşısında ağızlardan dökülen cümlelere, Havuz Medyası'nın içeriğine, devlet adına verilen kararlara bakarak kolayca hüküm verebilirsiniz: Hükümran akıl, sahibinin bile taşıyamayacağı ölçüde zıvanadan çıkmış durumda. Bu kadar tahripkâr bir yönetimin sürdürülmesi kabiliyeti artık kalmadı. Tek çare o kontrolsüz gücü ellerinden almak, etme-bulma dünyasında başlarına gelecekler için üzülerek-acıyarak kaybedeceğimiz zaman yok. Dağılanları, yıkılanları nasıl tekrar bir araya getireceğiz? Vatandaşın birbirine ve ortak kurumlarına güven duymasını, sorunların üzerinden gelmek için yeniden dayanışma ve işbirliğine girmesini nasıl temin edeceğiz? Birlikte bu ülkeye ve geleceğine nasıl sahip çıkacağız? Kısaca boğazına kadar pisliğe bulaşmış bir iktidarın üzerimize savurduğu kirden-pastan silkinip nasıl kurtulacağız ve nihayetinde kaybettiklerimizi tekrar nasıl bulacağız?
Dün gazetemizin “Okur Buluşması”nda idik. Nöbet değişikliği ile Ekrem Dumanlı'dan bayrağı devralan Abdülhamit Bilici “bütün kesimlerle kucaklaşmak” için yeni bir hamleye girişiyor. Bu kadar dağınıklığı toparlamak lâzım. Zaman Gazetesi, o kadar olan-bitenden sonra derlenip-toparlanmak için ideal bir adres; çünkü tahrip edilen ortak değerlerin korumasını ısrarla ve kararlılıkla üstleniyor. Türkiye'nin ortak referanslarını hatırlamalı ve üzerine yeni bir uzlaşma ve gelecek inşa etmeliyiz. AK Parti'yi bir zamanlar askerî vesayet düzenine karşı yükselten sonra uzaklaştığı değerleri hatırlayalım. Hangi sınıfa, siyasî inanca ve etnik-mezhebî kökene sahip olursa olsun insanların üzerinde uzlaşacağı prensipler bunlar. AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'nda yer alan üç temel eleştiri, aslında eksikliğini hissettiğimiz bu referansları gösteriyor: Yolsuzlukların soruşturulması, yargı bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi ve ifade hürriyeti başta olmak üzere demokratik-hukuk devletinin vazgeçilmezleri bunlar. İktidarlar kuruluyor, değişiyor ama demek ki bu referanslara olan ihtiyacımız değişmiyor. “Hortumlarını keseceğiz”, “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” sloganları, bugün geçmişte bu değerleri savunarak halkın temsilini üstlenenlere karşı öne çıkıyorsa, o zaman temel problemimiz iktidarın denetlenmesi sorunu olacak. Her kim olursa olsun, kişilere değil bu prensiplere ve iktidar sahiplerinin denetlenmesine yani kendimize güveneceğiz.
Zaman Gazetesi, geçmişte genel bir uzlaşma ve paylaşım ortamı oluşturarak bu değerlerin taşınmasını ve ileri götürülmesini üstlendi. Farklı olana eşsiz bir hoşgörü göstererek ve örnek oluşturarak bu ilerlemeye eşsiz katkılarda bulundu. Bugün yozlaşan ve kirlenen ve üstelik ar damarı çatlamış vaziyette dikta rejimi inşa etmek için akla zarar hukuksuzluklara müracaat eden iktidar karşısında yine aynı prensipleri savunacağız.
Kaptan gemiyi, hatalarını örtmek için fırtınalı denizlere sürüyor ve batarken etrafındakilerin sırtına basarak hükmünü sürdürmeye çalışıyor. En dibe vurduk, yavaşça yükselmeli ve toparlanmaya başlamalıyız; herkese seslenerek, herkesi uzlaşmaya davet ederek, kırmadan, dökmeden, incitmeden ortak hukukumuza sahip çıkarak.