MHP tabanının büyüyen sancısı
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
MHP ile temsil edilen milliyetçi siyasette ‘sancı’ yeni değil. Yakın geçmişte farklı arayışlar oldu ancak Genel Merkez ağırlığını koydu, değişimin yolunu kapattı. Bu kez taban parti yönetimine rağmen milim geri adım atmadı. ‘Hain’, ‘darbeci’ gibi ağır ithamlara maruz kalan delege, kurultay konusunda çok dirençli.
MHP’nin sancısını anlamak zor değil. Evet, bir iktidar talebi var. Parti mevcut haliyle bu isteğe cevap vermekten uzak. 7 Haziran sonrası izlenen siyaset MHP’yi duman etti. 1 Kasım’da HDP’nin ancak yarısı kadar milletvekili çıkarabildi. Milliyetçi siyasetin bu Meclis tablosuna tahammülü zor. MHP tabanının derdini kavramak için son dönem yaşananlar bile kafi.
Ama ben biraz sıkıntının kökenlerine ineceğim. Milliyetçi siyasetle, muhafazakâr siyaset aynı tarihlerde siyaset sahnesine çıktı. Biri Türkeş liderliğindeki MHP, diğeri ise Erbakan’ın önderliğinde MSP’ydi. Aynı siyasi mahalleye hatta aynı sokağa hitap eden bu iki partiden Erbakan’ın MSP’si, MHP’nin birkaç adım önündeydi. Makas biraz açıktı. MHP, MSP’nin ensesindeydi.
MSP ile MHP’nin sadece siyaseti değil, sosyolojisi de birbirine çok yakındı. O kadar ki aynı aileden bir MHP’liye bir MSP’liye kolayca rastlamak mümkündü. MHP’nin kadroları, MSP’ye oranla daha dinamikti. MSP’nin bir Taha Akyol’u, bir Mümtaz’er Türköne’si, bir Erol Güngör’ü yoktu. Muhafazakâr siyaset daha çok tercümeden beslendi.
İçeriden ve dışarıdan darbelerle Türkiye’nin siyaset ve sosyolojisi büyük değişimler yaşadı. Muhafazakâr siyaset daha özel tanımıyla Milli Görüş zamanın ruhunu daha iyi kavradı. Ve ona göre siyaset geliştirmekte daha başarılı oldu. Oysa milliyetçi siyasete oranla zorlukları vardı. En başta meşruiyeti tartışmalıydı. Erbakan’ın bütün kadroları sakıncalıydı. Her darbede, her müdahalede önü kesildi. Buna rağmen pes etmedi, eskisinden daha gür sürgün vermesini bildi. MHP, daha avantajlıydı.
Muhafazakâr hareket, siyaset kadrolarını çok iyi değerlendirdi. Dışarıda kimseyi bırakmadı. İçine kapanmadı, partiyi güncelledi, toplumun merkezine doğru açıldı. Merkez sağın muhafazakârlarını aldı. Kapılarını ardına kadar açtı. Önce yerelde iktidar oldu, sonra genelde. Melih Gökçek kolaylıkla MHP’de de siyaset yapacak bir isim sözgelimi.
MHP ise milliyetçi kadroları siyasete taşıyamadı. Çoğunu merkez sağa kaptırdı. Partiyi dışa kapattı. Milliyetçi damarın dinamik yapısını partiye taşıyamadı. Aksine mesafe koydu. Kapıları kapatmakla kalmadı, arkasını da sürgüledi. Parti yönetiminin onaylamadığı, vize vermediği hiç kimse girmesin istendi. Oysa merkez sağın boşaldığı alanı öncelikle MHP’nin doldurması beklenirdi.
MHP’nin de çok yetenekli Tayyip Erdoğanları, Bülent Arınç’ları, Abdullah Gül’leri vardı. Kale gibi sağlam parti duvarına çarpıp, siyasetten uzaklaştılar. Mansur Yavaş ismini hatırlayın. Ankara’da başa baş yarıştı.
1999 seçimlerinde değişimin MHP’yi nasıl sıçratacağını herkes gördü. Bahçeli ile yüzde 18 oy aldı MHP. Fazilet Partisi’nin oyu yüzde 15’ti. Toplum MHP’ye de büyük avans verdi. Ancak iktidarın bir ucundan tutan MHP kadroları bu fırsatı heba etti. Sonraki yıllarda da kendisini büyütmesi beklenirken AK Parti’nin önünü açtı. 3 Kasım 2002 ve 1 Kasım 2015 seçimleri MHP’nin eseri.
Aynı mahallede, aynı sokakta, aynı ailede milliyetçi siyasetten gelen ‘garip’ kalırken muhafazakâr siyasetin temsilcisi aldı yürüdü. Ekonomik, siyasi, statü… Birlikte yola çıktıkları yanı başındaki arkadaşı, kardeşi her açıdan büyüdü. Bilmem anlatabildim mi milliyetçi tabanın sancısının neden derin, derdinin neden çok büyük olduğunu. MHP’de kriz ‘O gitsin, bu gelsin’ meselesinin çok ötesinde. MHP tabanı Tayyip Erdoğan’larını, Abdullah Gül’lerini arıyor.