‘Eyyy Sisi’, ‘Eyy Esad’ nutukları beklemeyin
Aslı Aydıntaşbaş 01 Ocak 1970
Dün Mısır’ın devrik başbakanı Muhammed Mursi müebbet hapse mahkûm edildi; bir gün önce de Türkmen Dağı, sınırdaki son köye kadar Esad rejiminin eline geçti.
Ama Ankara’dan bir “Eyyyy Sisi” okkalı bir “Eyyy Esad” iftar konuşması beklemeyin. O dönem kapandı. Türkiye “Ortadoğu’da liderlik” hevesini bir kenara bırakıyor. Kamuoyu, dış politikada sert bir u-dönüşü projesine hazırlanıyor.
Geçen ay, Ankara’nın bu değişime hazırlandığını, dış politikada sadece İsrail’le sınırlı kalmayarak Suriye rejimi, Rusya ve Mısır’ı kapsayacak bir revizyon geldiğini yazmıştık. Binali Yıldırım’ın “Dostlarımızı arttırıp düşmanları azaltacağız” açıklamasının arkasında, hükümetin bir zamanlar düşman ilan ettiği bu 4 ülkeyle barışarak “değerli yalnızlık” politikasını sona erdirme planı var.
Ama işler o kadar kolay değil.
Öfkeyle kalkan zararla oturur misali, her barışma için ayrı bir fatura konuyor Ankara’nın önüne. Ödemeden kalkmak yok.
İsrail, “Hamas’la ilişkini kes” diyor. Gazze’de Türkiye’ye “görünürlük” sağlayarak iç politikada kullanabileceği malzeme vermeye razı; ancak ablukayı kaldırmayacak.
Rusya’yla barışmanın bedeli, Suriye’de Esad rejimine “eyvallah” demek. Esad’ın devrilmesi projesine bu kadar yoğun kendini adamış bir iktidar için kolay değil. Ama nihayetinde Moskova’nın olmazsa olmazı bu.
Ankara’dan gelen sinyaller Esad konusunda tutum değişikliğine razı olabileceği yolunda. Siz son aylarda Cumhurbaşkanı’nın ağzından “Zalim Esad...” nutukları duydunuz mu? Dikkat ederseniz şu aralar Erdoğan’ın odaklandığı, CHP ve HDP gibi “kolay” hedefler, muallak bir “üst akıl” kavramı, “iç düşmanlar” vs.
Ne Sisi diyor, ne İsrail’e çatıyor ne de Beşşar Esad zulmünden söz ediyor...
Bu hafta Esad yönetimi Bayırbucak bölgesini ele geçirdi, orada doğrudan Türkiye’nin oluşturduğu Sultan Abdülhamid Tugayı gibi Türkmen yapılanmaları ve diğer muhaliflere ağır kayıplar verdirdi. Ankara’dan yine “tık” yok.
Bırakın Ankara’yı, geçen kasım ayında Bayırbucak Türkmenleri diye yeri göğü inleten, gıyabi cenaze namazları düzenleyen İslamcı çevreler de üç sağırı oynuyor. Rus uçağının düşürülmesine giden süreçte, gazeteler, Rusların muhaliflere hava saldırılarını, sanki Türkiye’nin bir parçası bombalanıyor gibi yansıtmış, Yeni Şafak “Türkmen Dağı Düştü” diye birinci sayfadan kocaman bir manşet atmıştı.
Türkmen Dağı dün yine düştü, Türkiye sınırının dibindeki son köyler de rejimin eline geçti. Ama artık gazetelerde ufacık haber.
Mısır’la barışmak içinse Suudi Arabistan ve Katar gibi aracılar var. Bu barışma, halihazırda iktidarın yegâne müttefiki olan Suudileri memnun etmek için şart. Ankara’nın tek arzusu, aynı ABD gibi Mursi’nin idam edilmemesiydi. Mursi de idam edilmiyor. Artık yavaştan ticaret ve diplomasi başlayabilir...
Ama durun, Mısır’ın da barışmak için bazı şartları var! İsrail gibi onlar da Türkiye’nin Hamas ve Müslüman Kardeşler’e desteğini kesmesini, Sisi’yi eleştirmemesini istiyor. Ankara’nın son dönem sessizliği de bu yüzden.
Bütün bunları dış politikadaki bu devasa u-dönüşünü yanlış bulduğum için yazmıyorum. Yanlış olan, daha önceki duygusallık, hesapsızlık, hırçınlık ve aşırı özgüvendi. Türkiye Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar sıkıştı; şimdi daha gerçekçi bir dış politikaya dönmeye mecbur.
Ama naçizane tavsiyem, “restorasyon” sürecine Sisi’den, Putin’den değil asıl içeride kavga ettikleri “öteki yüzde 50”den başlamaları. Sisi’yle barıştın, Netanyahu’yla el sıkıştın, Putin’le öpüştün bir yere kadar. Sen kendi halkının yarısını düşman görmeye devam edersen, yine de mutlu olamaz, huzur içinde yönetemezsin...