Dört haberde Türkiye’nin gerçek fotoğrafı!
Ergun Babahan 01 Ocak 1970
1.HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın evi yasalara aykırı biçimde polis tarafından basılıp aranıyor.
2.Cizre'de 300 sivili öldürdükleri iddiası Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri tarafından bile dile getirilen askerlere yargı zırhı getiriliyor.
3.CHP'li Şişli Belediyesi eski Başkanı Mustafa Sarıgül'ün belediyeye ait milyonlarca lira değerindeki bir binayı, kendi sahibi olduğu okula bedavaya kapattığı ortaya çıkıyor.
4.Devletin valisi, AKP mitinginde partililerle birlikte halkı selamlıyor, elini onlarla birleştirip havaya kaldırıyor.
Uganda'da olsa bile hayret edeceğimiz bu gelişmeleri sakince izliyoruz. 17-25 Aralık sonrası yaşanan ahlaki ve hukuki çöküntü o kadar büyük ki, ortaya çıkan pislik ne kadar büyük olursa olsun, vicdanları ne kadar yaralarsa yaralasın kimseden tepki gelmiyor. Büyüklerin sessizliğinden utanan liseliler devreye girmeye başlıyor.
AKP'yi yolsuzlukla suçlayan CHP'nin neredeyse tüm belediyeleri yolsuzluk batağına gömülmüş durumda. CHP'den akçeli yerlerde belediye başkanlığı yapmış ve zengin olmamış tek bir siyasi figür yoktur herhalde. Şimdi bu CHP bize temiz yönetim, yolsuzlukla mücadele sözü veriyor.
AKP'nin hukuksuzluklarından şikayet eden aynı CHP, askerlere dokunulmazlık zırhı getiren yasaya ve HDP'lilere cezaevi kapısını açacak anayasa değişikliğine tam destek veriyor.
Ana muhalefetin, iktidardan hallice olduğu bir ülkede, devletin ve AKP'nin dokunulmazlık zırhına sahip yargı mensupları muhaliflerin malına el koyma kararları veriyor, bürokratları yasaları hiçe sayıyor, parti il başkanı gibi davranabiliyor. Devletin tepesinde başlayan yolsuzluk ve hukuksuzluk dalgasının yayılarak tüm topluma nüfuz ettiği bir dönemdeyiz. İşin çivisinin çıkması sonucu, dileyen istediği zaman iflas erteleme kararı çıkartıp alacaklılarını felakete sürükleyebiliyor mesela.
Hep diyorum, bir toplum sadece siyasi kurumlarıyla çökmüyor. Eğitimi, bürokrasisi, ahlakı, sporu ve yargısıyla; hep birlikte çöküyor. AKP'nin CHP'nin desteğiyle yarattığı bu yıkıntıyı ortadan kaldıracak bir kurum da ufukta görülmüyor. Geçen her gün, böyle bir gelişimin ortaya çıkması şansını da azaltıyor.
Ülke içindeki güç, dışarıdaki kuşatılmışlık duygusuyla birleşince, dış politikadaki çöküntü tablosu ortaya çıkıyor. Yakın zamana kadar dik durulduğu iddia edilen Putin'e özür kıvamında mektup yazılıyor, Amerika'da öldürülen eşcinseller için Obama'ya telefon açılıyor, 350 bin kişinin katili denilen Esad'la Kürtlere karşı iş birliğinin altyapısı hazırlanıyor.
Mektubu yazanın da, eşcinsellerin ölümünden duyduğu üzüntüyü belirtmek için telefon açanın da, Kürtlere karşı Esad'a yaklaşmaya çalışanın da gerçek düşüncesini bildiğimizden, bu yapılanları bir komedi filmi izler gibi izliyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, sürekli nefret söyleminde bulunanların bu dünyaya kandan başka verebileceği bir şey yoktur.
Her okuduğunuz haber, Türkiye'nin her geçen gün nasıl derin bir batağa saplandığının, ilkeden ve hukuktan uzaklaştığının göstergesi. İç karartıcı biliyorum ama ülkenin gerçek fotoğrafı bu. Ülkenin ve halklarının iyiliğini isteyenlerin işe bu gerçek fotoğrafla başlaması şart. Görülmesi gereken ilk gerçek, bu mücadelede CHP'yi demokrasi blokunda görenlerin hayalci olduğudur. Türkiye'nin HDP ile iş birliği içinde demokrasi bloku oluşturup barışı sağlayacak yeni bir siyasi harekete ihtiyacı var. Yoksa, daha yıllarca bu kanlı batakta debelenip dururuz.