MİLLÎ MÜCADELE YILLARINDA MEHMET EMİN YURDAKUL
Oyhan Hasan BILDIRKİ 01 Ocak 1970
BİR ŞAİRİN ŞİİR DÜNYASI
"Türk'ün sesini, şairliğinin ilk günlerinden bu yana terennüm eden Mehmet Emin Yurdakul, Servetifünuncuların aksine, halk Türkçe'sini kullanarak, millî veznimiz olan hece vezni ile Türkçülük duygusunu uyandırmak yolunda ilk adımları atmıştır. O, millî edebiyat döneminin ilk büyük şairidir. Osmanlıcılık fikrinin hükümetçe ve devrin aydınlarınca zaruret sayıldığı günlerde:
"Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur."
diyerek, gideceği yolu çizmiş, kendisini Türk milletinin uyanmasına vermiştir."
Oyhan Hasan BILDIRKİ
I. Cihan Savaşı sonunda, galip devlet orduları, masa başında mağlup sayılan Osmanlı Devleti'ni aralarında paylaştılar. Sevr Anlaşması'yla Türk'ün elini, kolunu bağladılar. Tarih boyunca şanlı zaferler kazanan, zalimle düşman, mazlumla dost olan Türk Ordusu'na silâhlarını bıraktırdılar. Anadolu dört bir yanından kuşatıldı. Semalarımızda kara bulutlar dolaşmaya başladı. Türk milleti susturuldu. Türkülerine hüzün girdi, kalplerine yas çöktü.
Türk'ü şahlandırmak, haksızlıklara, kalleşliklere baş kaldırmak, gelen düşmanı geri püskürtmek gerekiyordu. Bütün millet, Edirne'den Van'a kadar, bir kıvılcım, bir şimşek bekliyordu. Şüphesiz ki; hürriyete giden yolların müjdecileri, eli kalem tutanlar olacaktı. Kıvılcımı onlar parlatacak ve bir baştan bir başa, şimşeklerin çakmasına sebep olacaklardı.
Biz, bu yazımızda: Mehmet Emin Yurdakul'dan söz edeceğiz. Savaş sonunda, İzmir'in işgâline masa başında karar verilmiş, "panhelenizm"in bayraktarlığını yapan Yunan kuvvetlerinin İzmir'e çıkmasına yeşil ışık yakılmıştır. Anadolu'da yer yer tel'in mitingleri düzenlenir. Milletini yürekten seven bu soylu ve yüce şair, bu mitinglerin en muhteşemi olan Sultan Ahmed Mitingi'nde şunları söyler: "... Keşke göğün yıldırımları, yerin canavarları birleşerek beni kanlar içinde topraklara yuvarlasaydı da, vatanımın bu musibeti huzurunda bulunmasaydım. Ve bu azapları çekmeseydim." (1) der. "Demir ve ateş"in hiçbir milleti yok edemeyeceğine ve yok edemediğine değinerek: "... Ey Şekspir'lerin, Prudom'ların, Dante'lerin milletleri! Hani, nerede sizin o insaniyet, adalet rüyalarınız?" (2) diyerek, Avrupalı ve Amerikalı milletlere karşı çıkar. İnsaniyet ve adalet duygularının iflas ettiğini belirtir.
"Ey sen, İzmir, ey mazlum Türk ilinin yaslı kızı!
Çamurlara düştü mü sorgucunun ayyıldızı?
Birer ölüm gülü mü göğsündeki kırmızı kan?
............
Bırak Tanrım, bu bakir bize aşk ve iman saçsın!
Yaksın senin ilâhî mâbedinin kandilini
Sana secde ettirsin haşre kadar Türk neslini." (3)
üçlüklerinde görüldüğü gibi şair, Tanrı'ya sığınır. Ondan yardım ister. Arkadan vurmanın, hürriyete ve istiklâle olan aşk ve imanı kamçıladığını söyler. Ve mutlaka, eninde sonunda bütün yolların kurtuluşa çıkacağına inanır. Aynı günlerde; "Ümit", "Mefkûre" ve "Vilson'a" adlı şiirlerini söyler.
Esareti kabul etmeyen her Türk, yeniden bir dirilişe geçer. Anadolu'da çeşitli milis kuvvetleri karşı ateşe başlar. Ve Millî Ordu teşkilâtlanır, toparlanır. İnönü'nde Yunan'a ilk şamar vurulur. Bu ilk zafer haberi, Anadolu insanını gayrete getirir.
"Ey Türk vur, vatanın bâkirlerine
Günahkâr gömleği biçenleri vur;
Kemikten taslarla şarap yerine
Şehitler kanını içenleri vur.
............
Vur, senin darbenden çıkacak ateş
İntikam isteyen bir milletindir;
Alnında doğacak kırmızı güneş,
O senin ilâhî hürriyetindir." (4)
deyişleriyle millî orduyu galeyana getirir. O'na cesaret ilham eder. Bu var yahut yok olma savaşında, vatan ve hürriyet yolunda ölmek, şehitlik demektir, "İlâhî hürriyetin" de ta kendisidir.
"Biz istersek mefkûrenin kanadının gölgesinde
Asırları övündüren dehamızı parlatırız.
Medeniyet yurdu olan şu zengin şark ülkesinde
Hür ve mes'ut bir memleket bir Türkeli yaratırız." (5)
diyerek, Türkoğlu'nun hürriyet ateşini körükler. Şair, bu şiirinde Türkiye Devleti'nin kuruluş günlerinin yaklaşmakta olduğunu belirtir. Yapılan savaşlar sonunda, Türk ordusu Sakarya'da, Dumlupınar'da, Kocatepe'de düşmanı dize getirir, 9 Eylül'de Akdeniz'e döker. Artık savaş bitmiş, kan ve barut kokusu dağılmıştır.
Türk'ün sesini, şairliğinin ilk günlerinden bu yana terennüm eden Mehmet Emin Yurdakul, Servetifünuncuların aksine, halk Türkçe'sini kullanarak, millî veznimiz olan hece vezni ile Türkçülük duygusunu uyandırmak yolunda ilk adımları atmıştır. O, millî edebiyat döneminin ilk büyük şairidir. Osmanlıcılık fikrinin hükümetçe ve devrin aydınlarınca zaruret sayıldığı günlerde:
"Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur."
diyerek, gideceği yolu çizmiş, kendisini Türk milletinin uyanmasına vermiştir. Türk'ün kendine dönüş hareketini, (Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Aç Bağrını Biz Geldik, Ey İğnem Dik ve Ordunun Destanı) gibi şiirleriyle kamçılamış, onu yüceltmiştir. Bu şiirler, nicedir beklenen bir Türk şairinin doğmasına, halkın şuurlanmasına ve kendisini bulmasına yol açmıştır.
Edebiyatımıza Namık Kemal ile giren soyut vatanseverlik duygusunu, toprağa ve halka dayalı bir vatanseverlik duygusuna dönüştürerek, realist milliyetçiliğin temellerini ortaya koymuştur. Sözün kısası; milliyetçilik ve halkçılık fikri, onun şiirleriyle realist olarak doğmuş ve günümüze kadar gelebilmiştir.
O, Türk'ün ölüm-kalım savaşında emperyalistlere karşı şuurlu bir mücadele örneği vermiş, yurdu bir uçtan bir uca dolaşarak, halkın millî mücadeleye katılmasına yardımcı olmuştur. Daha sonraki günlerde onu, Cumhuriyetin kabulü üzerine Atatürk'ün çevresinde göreceğiz. Samimî bir eda ve halk Türkçe'si ile, Türk milletinin hislerini dile getirmesi sonunda, bütün Türk ellerinde büyük bir ilgi ile karşılanmış, kendisine "Millî Şair" unvanı verilmiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Mehmet Emin Yurdakul, bir şair olarak, millî mücadelede yapılması gerekeni yapmış ve: "Ben daha ziyade elemlerin, acıların ve biçarelerin şiirini duyurmak istedim. Lisana gelince... Mademki bütün diller anlamak ve anlatmak için bir vasıtadır, bizim lisanımızın da bu gayeye göre halk tarafından anlaşılacak bir surette tasfiyesi lâzım geliyordu. Bundan dolayı biz, dilimizi Arap ve Acem terkiplerinin zincirinden kurtararak hür yapmak istedik. Şiirlerimizi de bu millî ve hür lisanla yazdık... Kendi millî, yani hece veznimizse dervişlerin ilâhilerinde, nefeslerinde, âşıkların koşmalarında, destanlarında ve halkın türkülerinde vardı. Tabiî biz bunu kabul ettik ve buna bir genişlik vermeğe çalıştık. Mevzularımızı memleketimizin hayatında bulduk. Hislerimizi halkın kalbinden aldık ve Türk sazı ile Türk ruhunu terennüme başladık." (6) diyerek şiirinin kaynağını belirtmiştir.
_______________________________________________
(1) İstiklâl Savaşı Edebiyat Tarihi, s. 27 / 28
(2) Aynı eser, s. 30
(3) Memleket Gazetesi, 23 Mayıs 1919
(4) Türk Edebiyatı, Cilt III
(5) Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 8 Mayıs 1923
(6) Diyorlar ki, s. 162
[*] Millî Mücadele Yıllarında Mehmet Emin Yurdakul, Hisar Dergisi, Sayı: 74 s. 18 - 19 / Şubat 1970