Fetih değil, stratejik operasyon
Nuray Mert 01 Ocak 1970
‘Fırat Kalkanı’ operasyonu Türkiye’nin stratejik/güvenlik öncelikleri doğrultusunda, ABD ve Rusya’nın bilgisi dahilinde Cerablus’a askeri operasyon düzenlemesi olayından ibarettir. Kimse bu olayın; Türkiye açısından Ortadoğu’da radikal değişimler yaratacak bir adım olduğu hayaline kapılmamalı. PYD’nin Fırat’ın Batı’sına geçmemesi konusunda, ABD başından beri Türkiye’nin tezini dikkate alıyordu, zira Türkiye- Suriye sınırında ‘Kürt koridoru’, hele hele PYD koridoru bölgesel dengeler açısından hiç kimsenin kolayca onaylayamayacağı radikal bir statüko değişimi demekti. PYD, Batılı müttefiklerinin böyle bir gelişmeye göz yumacağını sandıysa, yanlış hesap yapmıştı, olay bundan ibaret.
Suriye’de at koşturmayan bölge ülkesi kalmamış ve dahası ABD öncülüğünde koalisyon güçleri bir yandan, Esad rejiminin onayı ile Rusya diğer yandan operasyon yaparken, PYD lideri Salih Müslim’in, Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesini uluslararası hukuka aykırı ilan etmesinin hiçbir karşılığı yok. Buna karşılık iktidarın İslamcı destekçilerinin bu olayı adeta bir fetih hamlesinin başlangıç adımı olarak görüp, göstermeye çalışmasının da bir karşılığı yok, bu sınırları belli bir operasyon, o sınır da halihazırda 40 kilometre. Operasyonda rol alan ÖSO’nun kimlerden oluştuğu, kimi, neyi temsil ettiği de hemen hemen hiçbir askeri çatışmaya girmeden Cerablus’u teslim alması da ayrı tartışma konuları. Şimdilik bu mevzuyu bir yana bırakalım.
Kürt meselesi
Diğer bir önemli konu, Türkiye’nin Kürt meselesini bölgesel siyaset çerçevesine endekslemesi, Kürtlerin bölgesel kazanımlarını öncelikli tehdit olarak algılayıp, bu yönde siyaset üretmesi. Kürt meselesinin, Kürtler ile barışın, bu çerçevede çözüm yoluna giremeyeceği açık. Ancak Kürt siyasetinin de, uzunca bir süredir benzer bir yaklaşım içinde olduğu da bir gerçek. Yok, Türkiye’de yaşayan Kürtler, bölgede yaşayanların kaderi ile hiç ilgilenmesinler, bigâne kalsınlar demiyorum, dahası‘dememek lazım’ diye düşünüyorum. Ama barış süreci seyri içinde, bir noktadan sonra Rojava pazarlığının öne çıktığını biliyoruz. Bu süreç içinde, Kürt siyasetinin Rojava’yı, Türkiye’nin demokratikleşmesi siyasetinin önünde gördüğünü, Rojava’nın önünün açılması umudu ile, Türkiye’de antidemokratik siyasetleri geçiştirdiğini de biliyoruz, zira bu gizli saklı bir konu değildi. Barışcı ve demokratik çözümden yana olan bizler, Türkiye’de iktidara, “önceliği Türkiye’de Kürt meselesinin halline verin, Kürtlerin bölgesel kazanımlarına karşı stratejilere öncelik vermek böylesi bir çözümü zorlaştırıyor” derken Kürt siyasetinin önceliği bölgesel kazanımlar olan bir strateji üretmesini sonuna kadar mazur görmek tam bir tutarsızlık olur. Türkiye’nin Kürtlerin bölgesel kazanımlarını tehdit öncelikli tehdit olarak algılaması da, Kürt siyasetinin bölgesel kazanımları öncelik olarak görmesi de, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünün bölgesel denkleme endekslemesi sonucunu verdi, bunu görmek lazım. İç ve dış siyaset hele hele Kürt meselesinde fazlasıyla bağlantılı, ancak dış (bölgesel) siyasetin toptan iç siyaseti belirlemesi çıkar yol değil idi, şimdi ne desek boş. Keşke, Kürt meselesinde iç ve dış siyaset ilişkisi, Türkiye ve Kürtlerin kazanımlarının örtüşmesi şeklinde bir seyir izleseydi, ancak her iki taraf açısından da bu yönde siyaset üretilemedi, bundan sonra ne olacak belli değil.
Devamı böyle gelsin
Sonuçta, Batılı müttefiklerinin desteğini fazla abartıp kısa vadeli sevinç yaşayan Kürt siyasetine karşı, şimdi de Batılı müttefikleri ile Fırat’ın Batısı konusunda mutabakat yakalayan iktidarı destekleyen İslamcı/ milliyetçiler kısa vadeli sevinç ile sarhoş olmuş vaziyette. Meğer, savaş, dövüşe ne kadar hevesli imişler, meğer çocukluk hayallerini tanklar, toplar süsler, ergenlik öfkelerine savaşkanlık tercüman olurmuş,‘fetih’ rüyasından hiç uyanamamışlar, dindarlık, muhafazakârlık hepsi hikâye, insanlık ve siyaset tasavvurları vurdulu kırdılı ‘Kara Murat’ filmleri kadrajı ölçüsündeymiş. Ortadoğu’da, Suriye’de yaşadıkları hezimetin büyüklüğü öfkelerini arttırmış ki, ‘kırk kilometre’de fetih hayalleri ile avunmak zorunda kalıyorlar. Bu ülkenin geleceği ne olacak, nasıl olacak, bu bölgede yaşayan her türden insan daha ne kadar felaketin dibini boylayacak kavrayan da yok, aldıran da. Çok şükür, iktidar siyaseti, halihazırda bu çizgiye mesafeli duruyor, umalım devamı da böyle gelsin.