Ziya Nur Aksun ( 29.03.1930)
01 Ocak 1970
Tarihçi-yazar, ressam
29 Mayıs 1930 tarihinde Konya’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Konya’da yaptı. 1955 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1970'li yıllarda sohbetleriyle tanındı. Kitap çalışmaları dışında Diriliş dergisinde Z. N. rumuzuyla makaleler yazdı. 1976 yılında geçirdiği bir felç sonunda konuşma ve yazma kabiliyetini kaybetti. Tarihçiliğinin yanı sıra resim kabiliyeti de vardır. Osmanlı tarihi ana temasıyla yağlıboya resimler yaptı. 6 Eylül 2010 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.
ESERLERİ:
Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi
Dündar Taşer ile memleket meseleleri etrafında yaptığı sohbetleri, Dündar Taşer’in vefatından sonra 1974 yılında yayınladı. Z. N. rumuzu ve Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi adıyla yayınlanan eser, Türk okuyucusu tarafından büyük bir ilgiyle okundu.
İslam Tarihi
Diğer büyük bir eseri, Filibeli Şehbenderzade Ahmet Hilmi’nin, İslam Tarihi'ni notlarla sadeleştirmesidir. Adı geçen eserin ilk baskısı 1974’de, ikinci baskısı 1982’de yapıldı.
Osmanlı Tarihi
Fakat onun en büyük eseri, Osmanlı Tarihi'dir. Bu eser, Birinci Cihan Savaşı yıllarına kadar yazılmıştır.
VEFAT-HABER
Bilge tarihçi Aksun vefat etti
Ziya Nur Aksun 6 Eylül 2010 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Aksun'un cenazesi, Şakirin Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Ziya Nur'un Ardından
Tarık Ablak
dunyabizim 14 Eylül 2010
Salı Ramazan'ın 27. günüydü ve ben bayramın ikinci gününü Ziya Nur Bey’e ayırmıştım. Beş gün sonra görüşeceğimizi düşünüyor, heyecanlanıyordum. 6 Eylül Pazartesi sabahı Reşat Şen Ağabey’den acı haberi aldım: “Ziya Abi bu gece vefat etti. Cenazesini Şakirin Camii’nden ikindi namazında kaldıracağız.”
Hazırlanarak Karacaahmet’e gitmek üzere yola çıktım. Camiye vardığımda saat üçtü. Daha iki saat var ve ortalıkta kimse yok. Daha cenaze de gelmemiş. Caminin içinde ilk karşılaştığım kişi avukat Ahmet İyioldu. Üzgün, mahzun “şehir dışından geldim Tarık” diyor. Biraz sonra avluda Reşat Şen’i gördüm. Onları kaybettiğim sırada, bir gün evvel fuarda tanıştığım Mehmet Can Gür gelerek “Cenazeyi taşıyacağız, gelsene” dedi. Gittik.
Cenaze arabasının başında avukat Halil Duruk var. Bir de cenaze görevlisi olmak üzere dört kişi tabutu yüklenip musalla taşına yatırdık. O sırada Vehbi Erdebil Ağabey de geldi. Ta Ereğli’den kalkıp gelmiş Ziya Abisi için. Yüzünde hem yol yorgunluğu, hem de büyük kaybın verdiği acı görünüyordu. Halil Duruk anlatmaya başladı. “Son bir aydır hayatî faaliyetleri iyice düşmüştü. Çapa’ya kaldırdık. Bu sabah da vefat etti.” Biraz sonra Şehzade Harun Efendi ve uçak profesörü Ahmet Nuri Yüksel göründüler. Harun Efendi’nin elini öptük. Kadirşinas şehzade, bilge tarihçiyi son yolculuğunda yalnız bırakmamıştı. Belma Hanım’ı müteakip kalan cemaat de yavaş yavaş gelmeye başladı.
Kimler yoktu ki…
Şehzade Harun Efendi, Bugün gazetesini çıkaran Mehmet Şevket Eygi, İmam-hatiplerin ilk müessisi Celal Hoca’nın oğlu Prof. Dr. Saadettin Ökten, Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Mehmet Fırıncı, Çanakkale Mahşeri gibi eserleriyle tanınan, Dahiler ve Deliler isimli romanında Marmara Kahvesi’ni ve Ziya Nur Aksun’u anlatan Mehmed Niyazi, Marmara İlahiyat’ın büyük edebiyatçısı Prof. Dr. Mustafa Uzun, tarihçi Mehmet Genç, kültür tarihçimiz Dursun Gürlek, ayaklı kültür-sanat mecmuası Mehmet Nuri Yardım, Marifet Yayınları sahibi Ömer Ziya Belviranlı, meşhur neyzen Ömer Erdoğdular, TRT ses sanatçısı Hasan Semerkand, mimar Prof. Dr. Suphi Saatçi, yazar Ahmet Turan Alkan, Türk Edebiyatı Dergisi’nden Cemal Aydın, Dr. Ahmet Alpay, Dr. Temel Dağoğlu, Yurdakul Dağoğlu, Reşat Şen, Av. Ahmet İyioldu, Zaptiye Ahmet’in kardeşi Şakir Yücel, Nurettin Topçu’nun yeğeni Fethi Erhan, marmaratör Gündoğdu Serhatlıoğlu, Ekrem Bektaş, edebiyatçı Prof. Dr. Âlim Kahraman, Abdullah Gucur, Yaşar Yılmaz İzmirli, İsmet Elbaşı, avukat Necip Kunt... Daha tanıdığım-tanımadığım dünya kadar ilim-kültür adamı vardı.
Hasan Semerkand, “Cemaatte eksikler var” dedi. Evet, az kişi vardı belki. Tüm cemaat birkaç yüz kişiyi geçmezdi. Ama samimiyet vardı, muhabbet vardı bu cenazede. Ezanın okunmasıyla herkes camiye geçti. İkindi namazından sonra cenaze namazı eda edildi. Bilmiyorum, günümüzde böyle bir cemaatin “iyi bilirdik” dediği böyle değerli bir cenazeye ne kadar rastlanabilir?
Defninden sonra hayrü’l halefi konuştu
Tabut sırtlandı ve eller üstünde taşınarak cenaze arabasına yüklendi. Kalabalık cemaat cenaze arabasının peşinden yürümeye başladı. M. Şevket Eygi Hocamız mezarlıkların talan edildiğinden şikâyet ediyordu: “Alçaklar, eski mezar bırakmadılar. Sahipsiz mezarları bir bir sattılar.” Mezara vardığımızda cenaze kabre indirilmişti. Ömer Ziya Belviranlı hoş sesiyle Kur’an okumaya, dostları da toprak atmaya başladılar. Ben de birkaç kürek atabilmiştim. Kur’an okundu, dualar edildi, mezar kapatıldı. Ömer Ziya Belviranlı, “Ziya Abi’nin hayrü’l halefi Mehmed Niyazi Bey’i” konuşma yapması için mikrofona çağırdı. O da birkaç cümle ile cemaatin duygularına tercüman oldu. Bilge tarihçi ebediyete uğurlanmıştı.
Biz uğurladık, Osmanlı sultanları karşıladı
Bizim yanımızdan ayrıldı, fani cihanı terk etti. Baki âleme geçti. Şimdi Fatih’le, Yavuz Selim’le, Şeyh Galip’le, Şehbenderzade ile beraber. Onun gerçek dostları onlardı, Ziya Nur Bey onlara hasretti, kavuştu. Mükrimin Halil’i, Zaptiye Ahmet’i, Dündar Taşer’i önden gönderdi, arkadan o da gitti. Biz yolcu ettik, onlar karşıladı. Biz uğurlama merasimindeydik, salatin-i Osmaniye karşılama merasimindeydi Karacaahmet’te.
34 yıldır felçliydi, konuşamıyordu. Şimdi özgür, rahat. Karacaahmet’te tarih sohbetleri yapıyor ehl-i kubura. Bilemediği yeri Fatih’e soruyor, Cevdet Paşa’ya itiraz ediyor tarihî meselelerde… 34 yıllık çilesini tamamladı, şimdi safasını sürüyor. Memleketi bu hale getirenlere hesap soruyor… Allah mekânını cennet eylesin. Kardeşi Belma Aksun Hanım’a ve dostlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin.
HABER
Belma Aksun yazdı: 'Bir Millet Mistiği: Ziya Nur Aksun'
Osmanlı ruhunu hakkıyla kavramaya ve o ruhtan hareketle milletimizi yeniden şaha kaldırmaya ömrünü adamış gerçek bir millet mistiğiydi Ziya Nur Aksun. Yayınevimizden çıkan onun altı ciltlik “Osmanlı Tarihi” eseri gibi Osmanlı Cihan Devleti’ni hak ettiği yere oturtan bir tarih hâlâ yazılamamıştır.
Elinizdeki kitap, yarınlara yön vermek isteyen gençlerimizin ve bütün aydınlarımızın yakinen bilmesi gereken âbide bir şahsiyeti ve hakikî bir tarih felsefecisini bütün yönleriyle tanıtıyor.
Ziya Nur Aksun’u tanımamıza yarayacak birkaç cümlesi:
*Aslında bir devleti 600 küsur sene ayakta tutan sebepler araştırılmalı ve ortaya konulmalı. Eğer onların dayandıkları şeyler faydalı ise yine uygulanmalı. Menfi şeyler üzerinde fikir yürütmek kolaydır; asıl önemli olan olumlu şeyler yapabilmektir.
*Batılının biri, “Büyük imparatorluklar ölmez, intihar eder!” diyordu ki, çok doğru ve enteresan bir tespittir. Aslında bizi de intihara teşebbüs ettirmişlerdir.
*Batılıların, Hristiyanların sopayla, yağma ile çapulla girdikleri yerlere biz medeniyet götürmüşüz! Sırplar, Bulgarlar, Arnavutlar hâlâ “Siz gittiniz, huzur gitti!” diyorlar.”
*Aslında bu, muhteşem imparatorluğun madde planında yok edildiği halde, kafa ve kalplerde hâlâ yaşadığının bir ispatıdır. Hâlâ sökülüp atılamamıştır; ortada olan bir vâkıa bu…”
*Osmanlı padişahlarına “deli” sıfatı Tanzimatçıların hediyesidir; bu sırf Hânedâna kara çalmak içindir. Açın Tanzimat’tan önceki tarihleri, hiç birinde bu gibi sıfatlara rastlamazsınız.”