Şehid Hasan El Benna ve İhvan-ı Müslimin
Nureddin Yıldız 01 Ocak 1970
"Allah gayemiz, Peygamber aleyhisselam önderimiz, Kur'an yasamız, Cihad yolumuz, Allah yolunda ölüm en büyük hedefimiz" Şehid Üstad Hasan El-Benna
20. Asrın Başları
Geçmişinden Koparılmış, geleceği karartılmış bir Ümmet...
Müslümanların yaşadığı toprakların tamamı kasaba kasaba, ülke ülke işgal edilmiş, insanları zincirlenmiş, serveti heder edilmiştir. Orduları dağıtılmış, medreseleri çökertilmişti. Dinini hurafeler, bidatler kuşatmış, camileri miskinler mesken edinmişti. Yönetimleri fesada uğratılmış, birliğin sembolü hilafet önce sulandırılmış, ardından da ilga edilmişti. Başsız, dağınık, umutsuz, yolsuz, susuz, yapayalnız bir Ümmet vardı ortada. Peygamberin vekili, dirliğin direği alimler kavuklarının altında kaybolmuştu. Gözleri görmez, dilleri çözülmez olmuştu. Hastası hasta, doktoru da hasta bir Ümmet.
Akıl Veren Yok, Yol gösteren yok!
Cesaret toprağa gömülmüş de üzerine dağlar yığılmıştı sanki. Kimse konuşmuyor, konuşan dinlenmiyordu. Kellesini koltuğuna alıp konuşan ya sözünü bitiremiyor ya da bir daha konuşamayacak dilsize dönüştürülüyordu. Kim kimin adamı, kim nereden geldi belli değildi.
Ne Hac Hacdı, Ne Namaz Namazdı.
Yola çıkan azdı. O azlarda kasabalarının dar coğrafyalarının sınırlarını aşamıyorlardı. İman kardeşliği ile sınırları çizilmiş koca toprağı düşleyemiyorlardı.
Aliminden cahiline herkes, kasabını bekleyen koyuna dönüştürülmüştü. Kıble namazda Kabe'yi, eylemde batıyı gösteriyordu. Kimi ecelini bekliyor kimi kestirmeden kurtaracak bir Mehdi'yi... Aç, açık ve selde saman çöpü gibi bir Ümmet.
Kurtlar Sofrasında Bir Ümmet
Fitne mi fitne, afet mi afet, Selahaddinlerin, Fatihlerin toprağı bir mezarlığa dönmüştü. Yiğitler diyarı Anadolu, farklı farklı çizmelerin çiğnediği yerdi artık. İlim diyarı Mısır yoktu. Ezher bin yıllık fenerini söndürmüş Müslümanları karanlıkta bırakmıştı. Koca bir mezarlık!
Akdeniz'in Ortasında Bir Göl Gibi Kalan Mezarlık!
Mezarlıktaki gönüllü ölüler arasında ses çıkaranlardan kimileri de başlarına gelenden dinlerini sorumlu tutuyor, neredeyse hristiyan olsak böyle olmazdı diyorlardı. Koca bir mezarlık!
Ölülerin Çukurlarını Elleriyle Kazdıkları Mezarlık!
Herkes bir kurtarıcı bekliyor; ama kimse kurtarıcı olmuyordu. Ölüm sessizliği, pasifliğin kahrı kimlikleri imha etmişti. Dert yanan çok, derman bilen yoktu. Kendisinden çok şey beklenenler bocalıyor, Ümmeti hayal kırıklığına uğratıyordu.
Her Gün Yeni Bir Facia, Yeni Bir Şok!
Ve Koca Mezarlıkta 22 Yaşında Bir Diri: Hasan El Benna
1906'ta Mısır'da doğdu.Alim bir babanın oğluydu. Genç yaşta Kur'an'ı ezberledi. Yaşından büyük düşüncelerle emsallerinin arasından ayrıldı. Lise talebesi iken ilk cemiyetini kurdu: "Haramlara Karşı Mücadele Cemiyeti". Henüz üniversite talebesi iken olaylara sessiz kalan Ulemanın tavrına tepki gösterdi. Hocalarını örgütleyip sokağa döktü.
Önce camileri dolaştı. İnsanlara, tarihi şereflerle dolu bir Ümmetin böyle olmaması gerektiğini, dinlerini yüzüstü bırakamayacaklarını anlatmaya çalıştı. Camilerde Allah'ın dinini anlattı. Dinletemedi. Camisinde garip bir İslam'a ağlamak yerine çareler üretti. Olmaz sanılanları olur hale getirdi.
Ne yazık ki Ümmetin fotoğrafı içler acısıydı. Bir taraftan hurafe ve bidatler diğer taraftan da bütün olup bitenlere rağmen parça parça olmuş düşünceler, ayrılıklar... Gemisini kurtaran kaptanlaşıyor. Baktı ki dediğini anlayan yok kendisine yeni bir yol belirledi. Yaşadığı yerdeki kahvehaneleri çalışma merkezi yaptı. İsmailiye'de üç kahvehaneyi kendisine merkez seçti. Her hafta üç kahvehanede sırayla dersler yaptı. Köyleri dolaştı, mescidleri gezdi. Sırtında on dört asırlık bir Ümmeti yüklenmiş olarak yola koyuldu.
Yıl: 1928 Mart Ayı:
Konuştuğu kahvehanelerde onu dinleyenlerden altı kişi bir akşam O'nun evinde toplandı. Artık, konuşmalarını dinledikleri diriden etkilenmişler, ne yapmaları gerektiğini sormaya gelmişlerdi. O akşam orada, İslam davası için yaşamaya ve ölmeye yemin ederek sözleştiler. Sermaye olarak ortaya ilk önce ruhlarını ve ailelerinin o günkü ekmek paralarını koydular.
İçlerinden biri:
"Teşkilatımızın adı ne olacak?" dedi.
Hasan El Benna:
"Biz İslam'a hizmet için yola çıkmış kardeşleriz. Adımız da İhvan-ı Müslimin(Müslüman Kardeşler) olsun." dedi
Böylece 22 yaşında Müslüman Kardeşler örgütünü kurmuş oldu.
Yedi yaren yola koyuldu. Ashab-ı Kehf mağaraya çekilmişti. Bunlar ise, mağaradan meydanlara çıktılar.
Mezarlıktaki Ölüleri Uyandırmaya Başladılar
Onlar Allah'a güvenip çalıştılar. Allah sözlerine bereket verdi. Müslümanları asil kimliklerine çağırdılar. Hurafelerden arınmaya, yeniden bir İslam kardeşliği kurmaya davet ettiler.
Kısa bir zaman da 'İhvan-ı Müslimin' büyüdü. Yahudilere karşı cihadı teşfik etti. Filistin meselesini İslam'ın meselesi olarak gündeme getirdi. Filistinde savaşacak birlikler oluşturup cepheye gönderdi. Bir tanesinin başında da kendisi bulundu. Mısırı kemiren İngilizlere karşı ayaklanma başlattı. Mısır çapında okullar, camiler, fabrikalar yapılmasına vesile oldu. Medrese açtırdı. Binler, onbinler derken büyük bir kitleyi uyandırdı.enaz
Kadınların şuurlanması ile özellikle ilgilendi. Müslüman kadınlar örgütü kurdu.
ONUN EN ÇOK BİLİNEN PAROLASI: "İŞLERİMİZ VAKTİMİZDEN ÇOKTUR!"
Hiç ümitsiz olmadı. Pek nazik ve tatlı dilli oldu. Çaresizliği asla kabullenmedi. Allah'a itimadını sarsmadı. Olaylardan ve düşmanlardan daha büyük gördü kendisini.
Namaz vakti, en büyük iş olarak namazı gördü. Davet zamanı da daveti en büyük eylem gördü. İşleri arasında sürtüşme olmadı. Din ve dünya, iş ve ibadet, aile ve cemaat arasında mükemmel bir denge kurdu. Çevresindekilere örnek oldu. Bıkmadı, usanmadı. Azmi dağlar gibiydi.
Etrafında onun sözlerini dinleyenlere şöyle derdi:
"İşlerimiz vaktimizden çoktur!"
TAŞLARI YERİNDEN OYNATTI, OYUNU BOZULDU
1948'de Yahudilere karşı cihaddan söz edince İhvan-ı Müslümin yasa dışı ilan edildi ve kapatıldı. İngilizler onu kara listeye aldılar. Faaliyetlerine "Müslüman Gençler" adıyla devam etti. O ve beraberindekiler büyük bir sindirmeye maruz kaldılar. Sevenleri grup grup tutuklandı. Bir konuşmasında dedi ki: "Ben bu gece rüyamda Hz. Ömer'i gördüm. Bana, 'Hasan öldürüleceksin.' dedi. Ben de kalktım sabaha kadar teheccüd kıldım."
1949 yılının şubat ayında özel aracına el kondu. Ruhsatlı silahı alındı. Yanında korumalığını yapan iki öz kardeşi tutuklandı. Çevresindekiler, araçlarla bilinmeyen yerlere götürüldü. 12 Şubat günü bir koferansından çıkarken silahlı saldırıya uğradı. Olay yerinde ölmedi. Hastaneye kaldırıldı. Polis hastaneye müdahale etti, tedavi görmesini engelledi. Orada ruhunu teslim etti.
MEZARLIKTAKİ DİRİ'NİN İLGİNÇ CENAZESİ
Hasan el-Benna'nın şehadetinden sonra Kahire'de camiler kapatıldı. Erkekler tutuklandı. Sokaklarda sadece polis ve askerler kaldı. Babası doksan yaşında idi.
Cenazesi evine getirildi. Cenazesini mezarlığa götürecek erkek bulunamadığı için, kız kardeşleri ve hanımı tarafından mezarlığa götürüldü. Namazını sadece kadınlar ve babası kıldı. Mezara da onlar indirdi.
Tarihte görülüp görülmediği bilinmez bir bedel ödedi.
Ödediği bedele de değdi.
Bir ekol oldu.
Umut oldu.
Örnek oldu.
Onun ardından bütün İslam topraklarında art arda hareketler başladı.
Vücudu öldü, adı ebedileşti. Allah ondan razı olsun. Ona rahmet etsin.
ŞEHİD İMAMIN ON ÇALIŞMA PRENSİBİ
1- Birlik en büyük hedeftir. Kalpler arasındaki bağ güçlü olsun, tek söz üzerine birleşsin.
2- 'Lailahe İllallah' diyen herkes Tevhid çatısı altında beraberimizdedir.
3- Kusuru nefsinde ara, muhalif hakkında iyi şeyler düşün.
4- Tepki verirken bile ahlakı göz ardı etme
5- Tartışma ve Kibir yok
6- Bir meselede doğru birden fazla olabilir
7- İttifak edilen şeylerde yardımlaş, farklı düşüncelere saygılı ol
8- Ortak düşmanı ön planda tut
9- İş ve üretim ufkunu aç. Her kardeş, -özel hayatındaki işlerine ilave olarak- hergün bir miktar Kur'an okumalı, yatmadan önce nefsini muhasebe etmelidir.
10- Yanlış yoldakilere üzülürüz; üzerine çullanıp teşhir etmeyiz.
"İslam; kulluk ve liderlik, din ve devlet, ruhanilik, iş ve namaz, cihad ve itaat, Mushaf ve kılıçtır. Bunlar birbirinden ayrılmaz." Şehid Üstad Hasan El-Benna