« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Şub

2008

MUSTAFA KEMAL'İN BAKANI, MUSTAFA KEMAL'E VE MİLLETE İHANET EDİYOR!

01 Ocak 1970

Bu sayfada hiç bir tarih kitabında görmediğimiz bir hususu dile getirmek istiyoruz.

Elimizde sahaflarda bulduğumuz çok önemli bir kitap var. Robert Olson'un yazdığı ve Bülent Peker ile Nevzat Kıraç 'ın tercüme ettikleri KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN KAYNAKLARI VE ŞEYH SAİD İSYANI (Özge Yayınları, 1992, Ankara)

Tercümesini borçlu olduğumuz kişiler kitabı Kürt meselesi ve Şeyh Said açısından önemli görmüş olmalılar. Çünkü Amerikalı yazar R. Olson şöyle demektedir:

- "İzinli olarak İngiltere'de bulunduğum sırada (1979-80), Şeyh Said isyanı ile birlikte İngiltere'nin Kürtler'e karşı izlediği politika hakkında... Hava Bakanlığı arşivlerinde binlerce belge buldum. İngiltere Hava Bakanlığı'nın 23/236, 247, 238 ve 239 sayılı arşivlerinde 'Şeyh Said İsyanı' başlığı altında dört klâsör saklanmaktaydı. Bu 4 klâsörde 304 dosya bulunmaktaydı."

- "Sömürgeler Bakanlığı kayıtları da hayli zengindi. Dışişleri Bakanlığı'ndaki isyanla ilgili kayıtların çoğu da Hava Bakanlığı kaynaklarına dayanıyordu. Hava bakanlığı arşivlerinde saklanan çok sayıda Fransız istihbaratı raporları da vardır."

Bütün kaynaklardan, başka eserlerden yararlanan R. Olson hem Kürtler'in 1800'lerden itibaren Avrupalı devletler ile ilişkilerini, isyanlarını vermekte, hem de Şeyh Said isyanını bütün teferruatıyla, Devlet ve isyancıların kuvvetlerini vererek anlatmaktadır. Ama Burada bizi Şeyh Said isyanı ilgilendirmiyor. Olson'un dayandığı İngiliz belgelerinde yer alan bir casusluk olayı ilgilendiriyor.

Olson kitabının 131. sayfasında enteresan bir cümle kullanmaktadır:

- "TÜRKİYE'nin Lozan'da kazandığı topraklar, Churchill'in Aralık 1920'de taviz vermeye hazır olduğu topraklardan ibarettir!"

Eğer bu cümle bir hakikatı ifade ediyorsa, Lozan'ın bir zafer olmadığı, hatta 1921-1922'deki mücadelenin, dökülen kanların boşuna olduğu sonucu ortaya çıkar!.. Üzerinde durulması ve araştırılması gerekir.

Ama Churchill ve Lozan da burada bizi ilgilendirmiyor... Olson'un aynı sayfada yazdıkları dikkatimizi çekiyor:

- "Lozan'dan sonra İngilizler'in Kürtler'e yönelik politikaları, Türkiye-Irak hududu meselesine tâbi kılınmıştır."

- "Hava Bakanlığı arşivleri, Hava Bakanlığı istihbarat raporları ve Sömürgeler Bakanlığı arşivleri, İngilizler'in 'Lozan'dan sonra Türkiye'nin Musul vilayetini ele geçirmek için askerî kuvvete başvuracağını' asla düşünmemiş olduklarına işaret etmektedir."

- İçlerinde 1921-1924 DEVRESİNDE MUSTAFA KEMÂL'İN HÜKÛMETİNDE BAKANLIK YAPMIŞ BİR ŞAHSİYET'in de bulunduğu İngiliz istihbarat ajanları da 'Ankara'nın Musul'u elde etmek için büyük askerî kuvvetler kullanmayı hiç düşünmemiş olduklarını' bildirmişlerdi."

Çok açık ama bir de biz söyleyelim: İngilizler'in ajanları, casusları var. Bunlar Ankara Hükûmeti'nin sadece ne yaptığını değil, neler düşündüğünü bile İngiltere'ye iletiyor... bunların arasında da MUSTAFA KEMÂL'in güvenip yakın çevresine aldığı, BAKAN yaptığı biri!..

Devam edelim:

- "Değerlendirmenin kaynağı, raporda adı belirtilmemekle birlikte, 1925 öncesinde bakanlık yapmış olan bir Türk'tür."

TÜRK olup olmadığını ilerde göreceğiz.

- "Eski bakana göre, Ankara Hükûmeti 1920 senesinde bir sahte 'DOĞUCU' siyasette karar kılmış, ve bu, 10 Ekim 1922'ye kadar takip edilmişti. Bu siyasetin ana amacı antlaşmalarla tesis edilmiş olan Türk-Sovyet iyi ilişkilerinden yararlanmaktı."

- "10 Ekim 1922 tarihinden itibaren Ankara 'BATICI' bir politika gütmeye, Japonya ile daha iyi ilişkiler kurmaya, ve TURANCI gayeleri dahaçok vurgulamaya karar verdi. Bu politikayı tatbik etmek için İsmet (İnönü) se çildi ve Lozan Antlaşması'ndan 22 Kasım 1924 tarihinde istifasına kadar bu politikayı sürdürdü. İsmet istifa etti, çünkü Musul ve Suriye sınırları çözüm bekliyordu. Dolayısiyle o noktaya kadar Rusya ile iyi geçinebilirdi."

- "İsmet Bey'in istifasının ardından DOĞU politikasına dönme yönünde bir girişim oldu. Muhbire (yani hain bakana) göre bu, Fethi (Okyar) Bey ve arkadaşlarının amacı idi. Muhbir, Fethi Bey ile İmaret Vekili Feyzi Bey ve Adalet Vekili Esat Bey'in 'iflâh olmaz Rusofiller' olduğunu bildiriyordu!"

Yazar burada bir cümle eklemiş: "Muhbirin de bir siyasî hizip mensubu olarak konuştuğu akılda tutulmalı!"Sonra şöyle devam etmiş:


- "(Muhbir)Halk Fırkası içinde DOĞU politikasını destekleyen ve aralarında Yunus Nadi, Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Yusuf Akçora, Sami Bey ve Mahmut Bey'in de bulunduğu otuz kişilik bir grubun olduğunu ifade etmekteydi. Fethi Bey Baş vekâlet'e atandığında bütün 'hakiki milliyetçiler' bundan rahatsız olmuşlardı!"

Bu "hakiki milliyetçiler"in neden rahatsız olduklarını yazar bir sonraki bölümde dile getiriyor:

- "Bu rahatsızlığın temel sebeplerinden biri Panislâmî unsurların Büyük Britanya'ya karşı harekete geçirilmesi ihtimali idi!"

- "Muhbir (yani hain bakan) memnuniyetsiz bir şekilde Fethi Bey'in kendinden sonra tayin edilmesini isteyenin İsmet Bey'in kendisi olduğunu yazmaktaydı. Bunun sebebi ise, İsmet'in, Musul meselesini Türkiye için pek parlak bir şekilde halledemeyeceğini bilmesi, ve mes'uliyeti Fethi'nin sırtına yüklemek istemesi idi." (sf. 133)


Görüyor musunuz olanları?.. Dönen dümenleri?... Lozan'dan sonra İsmet başbakan oluyor, TÜRKİYE 3 yıldır sürdürdüğü DOĞUCU politikadan BATICI politikaya geçiyor... Ama iş Lozan'da halledilmeyip ileriye bırakılan Musul meselesine gelince, İsmet bu düğümü çözemeyeceğini anlayıp görevden kaçıyor, bir de sıkıntıya düşsün diye rakibi Fethi Bey'in başbakan olmasını teklif ediyor!.. Fethi Bey'le birlikte tekrar DOĞUCU bir politikaya dönüleceği anlaşılınca; sahte milliyetçi, aslında İngiliz muhibbi olan ekip hem TÜRKÇÜ, hem İSLAMCI bu akımdan çok rahatsız oluyor!.. Muhbir bakanımız bütün bu gelişmeleri yazılı-sözlü İngilizler'e nakletmesi bir yana, İsmet'e olan kızgınlığını da anlatmaktan geri kalmıyor!..

O dönemde, İsmet'in istifasından hemen önceki bir gelişme de, İsmet'in MUSTAFA KEMÂL'e de aşıladığı BATICI politikadan rahatsız olanların Terakkiperver Fırka'yı kurması idi. Kurucular arasında Kâzım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele) ve Rauf (Orbay) da vardı.

Devam edelim:

- "Muhbire (yani hain bakana) göre, şayet Fethi Bey Halk Fırkası'nı dağılmaktan kurtarırsa, Mustafa Kemal Dahiliye Vekili Recep'e (Peker) dönecekti. Fethi Bey, Sovyetler Birliği ile uzlaşmaya istekliydi. Ancak Mustafa Kemal ve 'milliyetçiler'den korkuyordu! Muhbir bakana göre, Fethi Bey'in istediği yarı DOĞUCU, yarı BATICI bir politik çizgiydi."

- "Tam Fethi Bey bu siyasî formülü bulduğunu düşünürken, Dahiliye Vekili Recep Bey istifa etti!.. Bu istifa daha önce Recep Bey, İsmet Bey ve 'milliyetçiler' arasında ayarlanmıştı!"

- "Muhbire göre, Fethi Bey'in politikasının dayanağı, Sovyetler Birliği tarafından Türkiye'ye verilen bir teklifti. Her iki ülkenin eşit şartlarda temsil edildiği bir Karadeniz Havzası Müşterek Deniz ve Hava Filosu kurulması teklif edilmekteydi. Şayet teklif kabul edilirse, Sovyetler Birliği Türkiye'ye (10.000.000 altın ruble) kredi açacaktı."

- "Eğer Türkiye teklifi kabul edecek olursa, Sovyetler Birliği, Türkiye'ye TRANSKAFKASYA'nın idaresine yönelik bir RUS-TÜRK programı hazırlamak üzere iki ülkenin birlikte çalışmasını da teklif edecekti. İki ülke bu bölgede müşterek manda kuvvetleri statüsü elde edecekti. Gelir ve gider iki ülke tarafından paylaşılacaktı!"(sf.134)

Görüyor musunuz?.. MUSTAFA KEMÂL'in gerçek milliyetçi siyaseti sonucunda TÜRKİYE, "İngiliz mandası mı, Amerikan mandası mı?" tartışmalarından kendisi KARADENİZ ve TRANSKAFKASYA'da TÜRK MANDASI kuracak, bölgede hakimiyeti Ruslar'la paylaşacak noktaya gelmiş!..

R. Olson Mustafa Kemâl'i de dahil etmiş ve " 'Milliyetçiler' bu teklifleri duyunca telâşa kapıldılar,"


diye yazmış. Mustafa Kemâl bundan niye tedirgin olsun ki? Bir Bahriye Vekâleti kurmuş ve bu görevi İhsan Bey'e vermişti.
R. Olson'a dönelim:

- "Muhbir şöyle devam ediyordu: 'Recep'in istifası üzerine, görevi bizim arkadaşlarımızdan biri olan Cemil Bey'e vermesi için Fethi Bey'e baskı yaptık.' "

- "Dahası, Fethi Bey teklifleri konusunda amansız bir milliyetçi olan Hamdullah Suphi'nin başkanlığındaki Büyük Millet Meclisi önünde ve Halk Fırkası Merkez Heyeti önünde bir konuşma yapmaya mecbur edildi. Merkez Heyeti Rus tekliflerini kabul etmedi."

- "Hadiselerin içeriden nasıl göründüğünü yansıtan muhbir, (yani hain bakan), Mustafa Kemâl'in bu arada Heybeliada'da kızağa çekilmiş olan İsmet'in dönüşüne kadar bu krizi atlatmaya çalıştığını belirtmektedir. Mesele şuydu: İsmet Bey, Musul meselesi halledilmeden görevi kabul edecek miydi?.."

- "Muhbire göre, eğer İsmet istirahata devam etmek isteyecek olursa, vaziyet daha kötüye gidecekti. Mustafa Kemâl İsmet'e bir telgraf gönderdi. İsmet'in eline 13 Ocak 1925'te ulaşan telgrafta özetle, 'Tedirgini olmayınız. Kara proje anlaşıldı ve tehir edildi. Tehlike dağıldı. Şimdi sadece daha iyi olduğunuzu bildiren müjdeyi bekliyoruz.' "

- "28 Ocak 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kurucu Heyet başkanı ve Meclis muhalefet lideri Kara Vasıf'ın, partinin İsmet Bey ile ilişkilerinin dış politika konusunda iyi olduğunu söylediği (istihbarî) raporlarda yer aldı. Terakkiperverler ile 'Kemalistler'in güç birliğinin temel sebeplerinden biri, Fethi'nin 'Rusçu politikası' idi!" (sf.135)


R. Olson'un "Kemalistler" dediği İsmet Paşa ve ekibi, "Rusçu" dediği de Fethi Bey ve herhalde onu göreve getiren Mustafa Kemal!.. BATI'ya dönük olanlar, Büyük Britanya'ya sempati duyanlar "Kemalist" ve "milliyetçi"; DOĞU'ya yönelik siyaset takip edenler "gayrımilliyetçi" !..

Devam edelim:

- "Mustafa Kemâl, 19 Şubat 1925'te İsmet Bey'e tekrar telgraf çekti ve Ankara'ya çağırdı. İngiliz istihbaratına göre İsmet Bey böyle bir davet beklemiyordu. 21 Şubat'ta İngiliz istihbaratı İsmet'in Ankara'ya dönüşüne dair hâlâ resmî bir sebep olmadığını, ancak üç sebep düşünülebileceğini bildirmekteydi: Türkiye'nin Sovyetler Birliği ve Fransa ile münasebetleri; Halk Fırkası'ndaki huzursuzluk; Kürdistan'daki (yazarın ifadesi) Şeyh Said İsyanı... Mustafa Kemâl bu kaygılarla İsmet Bey'i başvekâlet görevine davet etmiş olmalıydı. İngiliz istihbaratına göre, Şeyh Said isyanı, Türk hükûmetinin 1924 Ağustos'unda gerçekleşmiş olan Türk-Kürt Kongresi'nin kararlarının dikkate almamış olması nedeniyle meydana çıkmıştı."

- "İngiltere'ye) verilen raporlara göre, İsmet Bey, bu konudaki taleplere rağmen, Musul meselesi halledilmedikçe Başvekili olarak Fethi Bey'in yerine gelmeyi reddetmekteydi. Fakat bu arada, Fethi Bey'in kendi tavsiyelerine göre davranmasını istiyordu!" (sf.136)


Gördünüz mü çakal İsmet'i?.. Davul Fethi Bey'in boynunda, tokmak İsmet'in elinde olacak!.. İşler işi giderse, "Benim dediğimi yaptı, ondan bu sonucu aldık" diye kendine pâye çıkaracak, kötü giderse, günahı vebâli Fethi Bey'in olacak!.. İsmet, Mustafa Kemal'le beraberliğinde ve daha sonraki siyasî hayatında daima böyle davranmıştır.

Devam edelim:

- "İngiliz istihbaratı 2 Mart 1925 tarihinde Şeyh Said isyanı konulu diğer bir rapor daha hazırladı. BU RAPOR DA ESKİ BAKAN MUHBİR TARAFINDAN VERİLEN BİLGİYE DAYANILARAK HAZIRLANMIŞ OLMALI!.. İstihbarat kaynağı, 'Ankara, Diyarbakır Kongresi zamanında Kürt reislerine verdiği sözü tutmalı,' diyordu. Mevcut hükûmetin onlara aldırış etmemesinden yakınıyordu. Muhbire göre, Kürtler'in böylesine kritik bir dönemde -Musul meselesi çözüm safhasına gelmişken- isyana kalkmış olmalarının sebebi buydu. Yabancı tesiri ve yeni rejime karşı artan tepki, 'ancak ikinci derecede âmiller arasında' sayılabilirdi." (sf.137)


Demek ki, Şeyh Said isyanında "yabancı âmiller" varmış!.. Ve bu "yabancı âmiller" Kürtler'i "tesâdüfen" tam Musul meselesinin halledilmek üzere olduğu dönemde kışkırtmış!.. Ama muhbir hain bakan bu "yabancı âmiller"i küçümsüyor ve bakın durumu İngilizler'e nasıl anlatıyor:

- "Muhbire göre, Ankara'nın Diyarbakır Misâkı'nın şartlarını yerine getireceğini ilân etmesi, Kürtler'i teskin etmeye yetecekti. (Muhbir) şöyle devam ediyordu:

- Hükûmet kendi ihmalini kabul etmeyeceğine göre, Avrupa efkâr-ı umumiyesini tatmin iç in, isyanın ecnebi entrikaları ve irtica kuvvetleri tarafından düzenlendiği gibi açıklamalar yapacaktır... ki, bunlar, basın, demeçler, vs. ile kolaylıkla yayılmaya müsaittirler. Bu vasıtalarla, tüm irtica mihraklarını susturabilir veya tehdit edebilir. Hem muhalefeti, hem de ecnebileri felç edebilir.

- Biz (yani hainler ekibi), Hükûmetimiz tüm dikkatini ve kuvvetini Kürt tehlikesine ayırmak mecburiyetinde kalmışken, Türk hükûmetinin bu zeminde bu tür kararlar alamayacak bir vaziyette olmasını bahane edip zaman kazanmalıyız!

- Fakat bu meselenin hallinden sonra -ki, Musul meselesiyle yakından bağlıdır- sözünü ettiğimiz konularda da dostça bir hal tarzına gitmek hayli kolay olacaktır."(sf. 138)


Hain bakanın âdeta bir İngiliz memuru gibi yaptığı bu tahlili ve haince planı, bakın Olson nasıl değerlendiriyor:

- "Ankara hükûmetinde hayli yüksek bir mevkide bulunmuş eski bir memur olan muhbirin sağladığı malûmat öylesine doğru çıkmıştır ki, bu bilgilerin genelde Türkiye siyasetine ve özelde Kürtler'e yönelik İngiliz politikasını etkilediği bile söylenebilir!"
(sf. 138)


Peki, MUSTAFA KEMÂL'in yakın çevresinde yer alabilmiş, TÜRK hükûmetinde BAKAN olacak kadar yükselmiş bu HAİN kim? İngiltere'nin TÜRKİYE politikasını, Kürtler'le ilişkisini etkileyecek kadar doğru, devamlı ve teferruatlı bilgi aktaran, kendi devleti, vatanı ve milleti aleyhine casusluk yapan, Türkler'den çok İngilizler'den medet uman kim??? 1980 yılında bile adı arşivlerde saklı tutulan bu önemli İngiliz ajanı Türk hükûmeti bakanı kim???

Hain bakanı araştırmayı bir sonraki sayfaya bırakıp, MUSUL meselesi üzerinde biraz durmak istiyoruz.

Bilindiği gibi, Lozan 1. dönem müzakereleri üzerinde Meclis'te büyük tartışmalar olmuş, MUSTAFA KEMÂL bu MİLLÎ MÜCADELE Meclisi'ne az-biraz kazanılmışları, hatta Churchill'in daha 1920'de razı olduğu toprak miktarını kabul ettiremeyeceğini anlayınca seçime gitmiş, Meclis'i yenilemişti.

MUSTAFA KEMÂL, aslında MUSUL'u MİLLÎ MİSÂK hudutları dahilinde görüyordu. Bunu da 30.1.1923 tarihinde "MUSUL vilâyeti TÜRKİYE Devleti hukuk-u millîsi dahilindedir. Buralarını ANAVATAN'ından koparıp şuna buna hediye etmek hakkı kimseye ait olamaz," diyerek belirtmişti. Ancak daha sonra, ne olduysa, "Harita da yok" diye bir bahane ile İngiliz elinde kalmasına ses çıkarmadan razı olmuştu.


Acaba bu tavır değişikliğinde İsmet'in ve casus bakanın rolü neydi?

MUSUL'un MİSÂK-I MİLLÎ'ye dahil olduğunda hiç şüphe yok. Lozan müzakereleri sırasında Başvekil Rauf Orbay Meclis görüşmelerinde sık sık dile getiriyordu. Meclis'teki Kürt kökenli aşiret reisleri MUSUL'un muukadderatının ileriye bırakılamayacağını söylüyorlardı. Erzurum mebusu Hüseyin Avni şöyle diyordu:

- "Kendi kendimizi aldatamayız, efendiler! Musul bir sene intizarda (beklemede) bulunacak... Bu ne demektir efendiler?.. Bu milletle istihzadır (alay etmedir). İngilizler'den Mısır'ı geri aldınız mı?.. Kıbrıs'ı aldınız mı efendiler?..Musul'u bugün sana vermeyen, yarın niye versin?

Başkumandan Paşa'ya söylüyorum ki: Paşa!.. Ordunun başına otur! Başka işin yoktur! Hudutlara bayrağını rekzet, süngünü (düşmanın) gırtlağına daya!"
(Yalçın Küçük, Gizli Tarih 1)

İşte Meclis'teki hava buydu. MUSTAFA kEMÂL neden pasif davranmıştı? Şeyh Said İsyanı, hükûmet değişikliği ve Takrir-i Sükûn kanunu... Bunların üçü bir arada geldi, ve MUSUL ile KERKÜK bu dönemde elden gitti.

Bir de bir anekdot var. Kâzım Karabekir İsmet Paşa'yı istirahate çekildiği dönemde ziyarete gider. Tarih 30 Nisan 1924... Ve olanları şöyle anlatır:

- "İsmet Paşa biraz sükûttan sonra bambaşka bir zemine geçti. 'Kâzım, Musul boş! Şunu işgâl ediversene,' deyiverdi. Ben, 'Bu hareket İngilizler'e ilansız harp olur. Mustafa Kemal Paşa'ya da söyledim: Siz Hilâfet'i lağv etmede acele etmeyerek herhangibir şekilde almaya muvaffak olurdunuz, dedim' diye cevap verdim. "

Ama 1926 yılında İngiltere'nin başı savaş düşünemeyecek kadar dertte idi. 1925-26 yıllarında Büyük Britanya'da önce genel grev, sonra madenciler grevi çıkmış ve ülkeyi sarsmıştı. Sanırız, "Vâdim O Kadar Yeşildi ki!" filmi bu dönemi anlatmak iin yapılmıştı. İngiltere zor durumda idi. Musul için bastırabilirdik, bastırmadık.

Sonunda Cemiyet-i Akvam 16 Aralık 1925 günü MUSUL meselesini Büyük Britanya lehine karara bağladı. Türkiye hiç değilse, bütün diğer terketmek durumunda kaldığımız topraklarımız gibi "İşgalci ve halihazırdaki hükümran devletler o topraklardan ayrılma durumunda kaldıklarında asıl sahibi TÜRKİYE'ye iade edilir," şeklinde bir talepte bulunabilirdi. Yapmamıştır. Bunun yerine 17 Aralık'ta Sovyetler Birliği ile bir dostluk antlaşması imzalamıştır. Ancak Birleşmiş Milletler'deki teâmül, toprağın daha önceki sahibine iadesi şeklindedir.

MİSÂK-I MİLLÎ hudutları aslında 1919 yılı Haziran ayında, Damat Ferid Paşa'nın sadâreti sırasında İstanbul'daki MECLİS-İ MEB'USÂN tarafından kabul edilip resmiyet kazandı. Paris'te dile getirildi ve İstanbul hükûmetleri tarafından da savunuldu. MUSUL-KERKÜK, HALEP vilâyeti MİSÂK-I MİLLÎ'ye dahildi. Sonradan ortaya çıkan ve ATATÜRK'ÜN VASİYETİ olarak İsmet Paşa'ya, ondan da Bülent Ecevit'e intikal eden husustur. Öyle gizli-kapalı da değildir. General Mc Arthur ile yaptığı görüşmede dile gelmiştir ve aslı şudur:

ALLAH nasip eder, ömrüm vefa ederse, MUSUL, KERKÜK ve ADALAR'ı geri alacağım! Selânik dahil BATI TRAKYA'yı TÜRKİYE hudutları içine katacağım!"

Bu aslında her TÜRK HÜKÛMETİ'nin başbakanına hitap eden bir vasiyettir. MUSUL, KERKÜK, HALEP, 12 ADA ve bunlar aralarındaki küçük adalar, KIBRIS, BATI TRAKYA!.. Bunlar bizimdir, er-geç alınacaktır.

Nerede kalmıştık?.. MUSUL meselesinin karar arifesinde, Şeyh Said isyanının çıktığı günlerde, MUSTAFA KEMÂL'in Cumhurbaşkanı olduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'nin bir bakanın casusluk faaliyetini, Robert Olson'un kitabından aldığımız pasajlarla dile getirmiştik.

Hain bakanın âdeta bir İngiliz memuru gibi yaptığı bu tahlili ve haince planı, bakın Olson nasıl değerlendiriyor:

- "Ankara hükûmetinde hayli yüksek bir mevkide bulunmuş eski bir memur olan muhbirin sağladığı malûmat öylesine doğru çıkmıştır ki, bu bilgilerin genelde Türkiye siyasetine ve özelde Kürtler'e yönelik İngiliz politikasını etkilediği bile söylenebilir!" (sf. 138)


Peki, MUSTAFA KEMÂL'in yakın çevresinde yer alabilmiş, TÜRK hükûmetinde BAKAN olacak kadar yükselmiş bu HAİN kim?.. İngiltere'nin TÜRKİYE politikasını, Kürtler'le ilişkisini etkileyecek kadar doğru, devamlı ve teferruatlı bilgi aktaran, kendi devleti, vatanı ve milleti aleyhine casusluk yapan, Türkler'den çok İngilizler'den medet uman kim??? 1980 yılında bile adı arşivlerde saklı tutulan bu önemli İngiliz ajanı Türk hükûmeti bakanı kim???

Elimizde bu kitapta verilen iki ipucu var... Birisi bu herifin 1921-1924 yılları arasında (sürekli veya kesintili, veya bir süre) bakanlık yaptığı, ikincisi ise 1925'den sonra eski bakan diye anıldığı!.. Bir daha bakan olup olmadığı bilinmiyor.

Bu bilgiye dayanarak 23 Nisan 1920 - 29 Ekim 1923 T.B.M.Meclisi dönemi hükûmet mensuplarını ve en son olarak ta 29 Ekim 1923 - 31 Aralık 1924 arasındaki Cumhuriyet hükûmetleri mensuplarını tarayabiliriz... Adları tek tek ansiklopedilerden, internetten ve T.B.M.M. sayfasından araştırıp kimlerin bu tanıma uyduğunu bulup, sonra aralarından eleme yapabiliriz.

Elimizde işimizi kolaylaştıran bir de kitap var. M. Orhan Bayrak tarafından yazılmış, adı da TÜRKİYE'Yİ KİMLER YÖNETTİ? (1920-1992) (Yılmaz Yayınları, 1992, İstanbul)... Cumhuriyet'in ve daha önceki T.B.M.M. döneminin üst düzey yönetim kadrolarını veriyor. Hem de bir kaç ayrı tasnifle... Çok değerli bir kaynak eserdir.

Bu tanıma, başbakanlar dahil edilirse, o kadar çok önemli isim giriyor ki!.. Meselâ Mustafa Kemâl dahil 4 kişi 1921-1924 arası Başvekillik yapmış... Diğerleri Fevzi Çakmak, Rauf Orbay, Fethi Okyar... 1921-1924 arası 9 İcra Vekilleri Heyeti (hükûmet) kurulmuştur. Bunların 6 tanesi Cumhuriyet öncesidir. Yani 23 Nisan 1920 - 29 Ekim 1923 dönemine aittir.

Bu hükûmetlerde görev almış olan kişiler:

- Celalettin Arif (1920-22 arası iki defa Adalet Vekili)

- Refik Şevket İnce (1921-22 arası Adalet Vekili)

- Rıfat Çalık (1922-23 arası Adalet Vekili)

- Seyit Bey (1923-24 arası Adalet Vekili)

- Mustafa Necati (1924 yılında 8 ay Adalet Vekili, 1923-24 arası Mübadele, İmar ve İskân Vekili, 1925-29 arası Maarif Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- İhsan Eryavuz ("milliyetçi" diye Fethi Bey'e karşı gösterilen bu zat Bahriye Vekilliği yapmıştır ama 1924-1927 arasında. Böylece "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- İsmail Fâzıl Paşa (1920'de 7 ay Nafıa Vekili)

- Ö. Lütfi Yasan (1920-21 arası Nafıa Vekili)

- Rauf Orbay (Başvekillikten ayrı olarak 1921-22 arası Nafıa Vekili)

- Fevzi Pirinççioğlu (1922-1925 arası üç kere Nafıa Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Adnan Adıvar (1920-21 arası Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekili, 1922 yılında bir ay kadar Nafıa Vekili)

- Reşat Bey (1922-23 arası Nafı Vekili)

- A. Muhtar Cilli (1923-24 arası Nafıa Vekili)

- S. Sırrı Gedikoğlu (1924-26 arası iki kere Nafıa Vekili... 1925-26'da vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Bekir Sami Kunduh (1920-21 yılları arası Hariciye Vekili)

- Yusuf Kemâl Tengirşek (1920-21 arası İktisat Vekili... 1921-1922 arası Hariciye Vekili)

- İsmet İnönü (1922-24 arası Hariciye Vekili, sonra Başvekil)

- Şükrü Kaya (1924 yılında 3 ay Zıraat Vekili)... 1924-25 arası Hariciye Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Tevfik Rüştü Aras (1925-1938 arası kesintisiz Hariciye Vekili.. ATATÜRK ölünceye kadar o görevde kalmıştı... 1925'de vekil olması dolayısiyle, "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Câmi Baykut (1920 yılında 2 ay Dahiliye Vekili)

- H. Behiç Bayış (1920 yılında 2 ay Dahiliye Vekili, yine 1920 yılında 2 ay Maliye Vekili)

- İ. Nâzım Öztelli (1920 yılında 11 gün Dahiliye Vekili)

- Refet Bele (1920-21 arası iki kere Dahiliye Vekili, 1921-22 arası Millî Müdafaa Vekili)

- M. Ata Atay (1921 yılında 2 ay Dahiliye Vekili)

- Fethi Okyar (Başvekilliğinden ayrı olarak 1921-23 arası Dahiliye Vekili)

- A. Ferik Tek (1920-1921 yılları arası Maliye Vekili, 1923-24 yılları arası Dahiliye Vekili)

- Recep Peker (1924-1925 arası Dahiliye Vekili... 1924-25 arası Mübadele, İmar ve İskân Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Hasan Saka (1921-1926 yılları arasında 2 kere Maliye Vekili... 1922-24 arası 2 kere İktisat Vekili... 1924 yılında 8 ay Ticaret Vekili... 1925-26'da vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- H. Fehmi Ataç (1922-25 yılları arasında Maliye Vekili... 1924-25 arasında Zıraat Vekili... 2 Ocak 1925'de görevden ayrıldığı çin "şüpheliler" listesinden çıkarılmadı.)

- Abdülhalik Renda (1925-1934 arası 3 kere Maliye Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Rıza Nur (1920 yılında 7 ay Maarif Vekili)

- Hamdullah Suphi Tanrıöver (1920-1925 arası 2 kere Maarif Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- M. Vehbi Bolak (1921-22 arası Maarif Vekili)

- İ. Safa Özler (1922-24 arası Maarif Vekili)

- Vâsıf Çınar (1924-1929 arası 2 kere Maarif Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Şükrü Saraçoğlu (1924-25 arası Maarif Vekili...1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Fevzi Çakmak (1920-21 arasında Başvekilliğinden ayrı Millî Müdafaa Vekili)

- Kâzım Özalp (1922-1939 arasında 2 kere Millî Müdafaa Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Celâl Bayar (1921-22 arası İktisat Vekili... 1924 yılında 4 ay Mübadele, İmar ve İskân Vekili... 1932-37 arası tekrar İktisat Vekili... 1925 sonrasında vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Refet Canıtez (1924 yılında 4 ay Mübadele, İmar ve İskân Vekili)

- Rıza Nur (1921-23 arası Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekili)

- Refik Saydam (1921-1937 arası 3 kere Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Mazhar Germen (1921-23 arası Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- M. Fehmi Gerçeker (1920-22 arası Şer'iyye ve Evkaf Vekili)

- A. Azmi Torun (1922 yılında 6 ay Şer'iyye ve Evkaf Vekili)

- M. Vehbi Çelik (1922-23 arası Şer'iyye ve Evkaf Vekili)

- M. Kâzım Göksu (1923 yılında 6 ay Şer'iyye ve Evkaf Vekili)

- M. Fevzi Sarhan (1923-24 arası Şer'iyye ve Evkaf Vekili)

- Zeki Apaydın (1924 yılında 5 ay Zıraat Vekili)

- Sırrı Bellioğlu (1922 yılında 3 ay İktisat Vekili)

- Mahmut Esat Bozkurt (1922-23 arası İktisat Vekili, 1924-28 arası Ticaret Vekili) 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

- Ali Cenâni (1924-26 arası Ticaret Vekili... 1925'de vekil olması dolayısiyle "şüpheliler" listesinden düşmek mi gerekiyor acaba?)

Liste bu kadar... Eğer İngiliz istihbarat yetkilileri, veya R. Olson muhbir bakanın kimliğini daha da gizlemek için bize YANLIŞ ipucu vermediyse, casusu bunlar arasından bulup çıkarmak gerek... Ama nasıl???

Bu 52 kişiden 18'ini R. Olson'un İngiliz kaynaklarından verdiği ipuçlarına dayanarak listeden düşersek, acaba casus kalan 34 arasında mı?.. Yoksa listeden düştüğümüz o 18 kişi arasında mı?

İstihbarat faaliyeti 1924-25 yıllarında olduğuna göre, bu kişi MUTLAKA o dönemde bakan ve MUTLAKA bu 52 kişinin arasında... Ama söylendiği gibi 1925'de ESKİ bakan mı, yoksa YENİ bakan mı?

Anlaşılan o ki, Hava Bakanlığı ve Sömürgeler Bakanlığı bu konuda dikkatli davranmış!.. Bu muhbir bakanın adı ortaya çıkmasın, ailesi lekelenmesin diye R. Olson da bize "1921-24 arası bakan, 1925 sonrası eski bakan" gibi bir ipucu vermiş... Ama, pek mantıklı gelmiyor!.. Çünkü Şeyh Said, Musul olaylarının cereyan ettiği dönemde, bakan olmayan birinin yapabileceği fazla bir casusluk yok... Öyleyse, casusu o dönemde BAKAN olan, hem de çok önemli bir BAKANLIK koltuğunda oturanlar arasında aramak gerek!

Nitekim İngiliz Dışişleri Bakanlığı galiba Olson kadar hassas davranmamış ki, Yalçın Küçük bu hain bakanın kimliğini tesbit etmiş: Atatürk'ün Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras!..

Burada bir hususu daha belirtmek gerekir... O dönemde de TÜRKİYE'yi yönetenler arasında TÜRK olmayanlar vardı, şimdi olduğu gibi.

Bundan kastımız Kürt asıllı, Çerkes asıllı, hatta Ermeni asıllı olup ta mensubu bulunduğu TÜRK DEVLETİ'nin fedakâr bir ferdi gibi davrananlar değil elbette!.. Adı TÜRK, kendi MÜSLÜMAN gibi görünüp te esas kimliğini gizleyenler... DÖNMELER... SABATAYİSTLER!...

Şimdiki Nobel ödüllü Orhan Pamuk gibi, Erovizyon şampiyonu Sertap Erener gibi... Dışişleri bakanlığı bile yapmış olan İsmail Cem İpekçi gibileri... Türk bilinip te TÜRK OLMAYANLAR!.. Onları kastediyoruz.

İşte Dr. Tevfik Rüştü Aras ta bunlardan biri idi. İbrânî asıllıydı. Karısı, diğer İbrânî asıllı İttihatçı Dr. Nâzım'ın karısıyla kardeş idi... İttihatçılar'ın Maliye Bakanı Cavit Bey de İbrânî asıllı DÖNME idi. Dr. Nâzım ile Cavit Bey İzmir Suikasti davasında asılmışlardır.

Her nedense sadece Tevfik Rüştü Aras değil, ondan sonraki hemen her Dışişleri Bakanı özü TÜRK olmayanlardan, Yahudi asıllılardan seçilmiştir! Fatin Rüştü Zorlu, Selim Sarper, İsmail Cem İpekçi bunlara örnektir.

Bizi, bahsettiğimiz hain ve casus bakanın TEVFİK RÜŞTÜ ARAS olduğuna Yalçın Küçük'ün tesbitleri ikna etti... Yalçın Küçük, GİZLİ TARİH kitabının 119. sayfasında yukarda belirttiğimiz Türk-Rus anlaşmasından söz ederek:

-"Londra, bu yeni Pakt'tan hayli ürkmüştü, ki normaldir. Fakat bir süre sonra önemsemez bir hava takındığını da biliyoruz. Bunun nedenini ancak YILLAR SONRA öğreniyoruz."

- "İngiliz diplomatik belgelerini okuyanlar, ZAMANIN DIŞİŞLERİ BAKANI TEVFİK RÜŞTÜ'nün, ossaat, 'endişe etmemelerini' Londra'ya fısıldadığını tesbit edebilirler. TÜRK (!) DIŞİŞLERİ BAKANI, (Pakt'ın) 'ciddi olmadığını ve sadece propoganda gözüyle baktıklarını' duyuruyor!"

- "Solumuz (solcularımız onu) 'Atatürk'ün Dışişleri Bakanı' tesmiye eyliyordu ve o SİYONİZM'İN NÂZIRI idi!.. Daha sonra 'İnönü'nün Dışişleri Bakanı' Selim Sarper ile fallari benzemektedir. Halleri de aynı idiler... İÇERİYİ DIŞARIYA FISILDAMA HUYLARI VAR!.."


Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyoruz. Hem MUSTAFA KEMÂL'in HAİN, CASUS ve DÖNME DIŞİŞLERİ BAKANI TEVFİK RÜŞTÜ ARAS'ı, hem de elçiliğinden beri Amerikalılar'a hizmet ettiği bilinen İSMET PAŞA'nın HAİN, CASUS ve DÖNME DIŞİŞLERİ BAKANI SELİM SARPER'i ortaya çıkarmış bulunuyoruz.

Merak edenler için ekleyelim: Selim Sarper Moskova Büyükelçisi iken belirli aralıklarla Amerikan Büyükelçisi'ni ziyaret eder ve Türk-Rus ilişkileri hakkında bilgi verirdi. Hem öyle verirdi ki, bazı haberler WASHINGTON'a, ANKARA'dan önce ulaşırdı.

Bu arada hatırlatalım ki, TÜRKİYE'nin BATI'ya dönülmez (!) biçimde yaklaşması, "Ruslar'ın 1945'de bizden Kars, Ardahan ve Boğazlar'ı istediği" haberi ve yarattığı endişe sonucu olmuştur. Bu "haber"in ise, o tarihteki Moskova Büyükelçimiz Selim Sarper ile dönemin ABD Moskova Büyükelçisi'nin uydurması olduğu, inanılması zor bir gerçektir!

Denebilir ki, "Peki, Dönme Tevfik Rüştü Aras böyle her şeyi İngilizler'e fısıldıyordu da, Atatürk uyuyor muydu?^.. Nasıl bir oyuna geldi de, ölünceye kadar onu Dışişleri Bakanı olarak tuttu?"

Gerçeği tam olarak bilemeyiz... Elbette ki, uyumuş olma ihtimali de var. Ama ısrarla bu dönme adamı o mevkide tuttuğuna göre, bir sebebi vardı diye düşünüyoruz. Herhalde durumun farkında idi ve İngilizler'e KENDİ İSTEDİĞİ hususların ulaşmasını sağlıyordu. İngilizler'in durumu kontrol altında tuttuklarını sanmasını amaçlamış, hasmane tavırlara girmesini önlemek için haber sızmasına göz yummuş olabilir. Bilemiyoruz.

TEVFİK RÜŞTÜ ARAS, SELİM SARPER böyle de, İSMAİL CEM İPEKÇİ farklı mı?.. BÜLENT ECEVİT'İN DIŞİŞLERİ BAKANI DÖNME İSMAİL CEM İPEKÇİ, acaba kimlerle anlaşıp DSP'yi ikiye böldü?.. Kimler ona Cumhurbaşkanlığı teklif etti?.. Ve eski DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM İPEKÇİ kimlere neler fısıldadı?

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 26395

ulkucudunya@ulkucudunya.com