‘Darül Harb!’
Meriç Velidedeoğlu 01 Ocak 1970
“44” canımızı alan son terör saldırısı, üzerinden neredeyse bir hafta geçmesine karşın bütün boyutlarıyla ülkenin gündeminde kalmayı sürdürüyor; kuşkusuz böyle olması gerekir.
Ne var ki yaşanan, yaşamakta olduğumuz bu yoğun acının “siyasal” boyuta taşınarak kullanılması daha da “iç yakıcı” oluyor.
Katliam, dış basının da gündeminde; Türkiye’nin bu duruma nasıl geldiğini, dünden bugünden çok daha gerilere uzanarak ortaya koyuyorlar.
İngiltere’nin “Independent” gazetesinde “P. Cockburn”, “Erdoğan terörün Türkiye’de hayatın kalıcı bir özelliği haline gelmesinin koşullarını kendi yarattı!” yorumunu yaparken, bu koşulların öyle bir-iki günde oluşmadığını vurgulayıp, bir “süreci” de işaret ediyor.
Dolaysiyle bugün yaşadıklarımızı değerlendirirken şöyle bir geriye dönüp bu sürece bakmamız gerekiyor.
Zaten “Erdoğan” da böyle yapıyor(!), bu doğrultuda konuşuyor; “eskiler”e değiniyor; durmadan “Lozan”ı hedef tahtasına oturtuyor; dolaysiyle “İnönü”yü veryansın eleştiriyor.
Çarşamba günü, “muhtarlar toplantısındaki” konuşmasında Beşiktaş katliamından söz ederken, “eski defterleri kapatalım” demesine karşın -sanki bunu söylememiş gibi- yine “eski”ye uzandı; “Kurtuluş Savaşı”nın “eksik” olduğunu söyledi; yetinmedi; “Çanakkale Savaşı”nın da “eksik” olduğunu dile getirdi; böylece bugün yaşanan tüm olumsuzlukların -bu “eksik”ler dolaysiyle- önceki dönemlerden kaynaklandığını açıklayıverdi; üstelik partilerin (CHP, MHP) başkanları, Başbakan’la birlikte topluma “birlik beraberlik” çağrısı yaparken; ayrıca halk caddelerde, alanlarda “birlik beraberlik” yürüyüşleri, eylemleri yaparken...
Böylece toplumsal bir olayın, bu tepkinin, “siyasal” bağlamda kullanmanın hangi boyutlara dek uzandığının da bir örneğini verdi.
Kuşkusuz bu “kullanım”, başka kapıları da açar, başka örneklerin de anımsanmasına, anımsatılmasına neden olur; bunlardan birine değinelim.
“1970”li yıllar biterken, özellikle “1980”lerde terör örgütlerinin dünyada çoğaldığı, ayrıca “Doğu”da, “din” temelli, “dinci” terör örgütlerinin yerden fışkırırcasına arttığı görülür; bu “dinci” terör örgütlerinin hemen hepsinin de “ABD” ile bir bağlamda (Yeşil Kuşak) ilişkisi olduğu da bilinir; “Hizb-İslam”, “Hizbullah”, “El Kaide”, “Taliban”, en azılı terör örgütleri arasında, akla ilk gelenler olarak sayılabilir.
Bunlardan, “Afganistan”ın, “Rus” işgalinden kurtarılması amacıyla (!) “ABD” desteğinde kurulup, adım adım da önü alınamaz bir terör örgütüne dönüşen “Hizb-İslam”ın kurucusu “Hikmetyar”ın, “Refah Partisi İstanbul İl Başkanı” olan “R.T. Erdoğan” tarafından ülkemize davet edilmesiyle tanışıp öğrenmiştik (1985); o günlerde, “Erdoğan’ın Hikmetyar” ile birlikte çektirdiği o ünlü resimden söz edilmesinin bu terörün yok edilmesinde nasıl bir rolü olmazsa, Atatürk’ün, komutan ve “Başkomutan” olduğu “Çanakkale Savaşı”nın, “Kurtuluş Savaşı”nın ya da “İnönü”nün imzaladığı “Lozan”ı, özellikle tam da şu sırada gündeme getirip “eleştirmek”, “birlik” ve “beraberliğe” değil, bölünmeye neden olabileceği apaçık ortada değil midir?
Üstelik “haksız” olarak eleştirmek...
“Terör”ün, “akıl”la dolaysiyle bilim, bilgi yoluyla yok edileceği de açıkça belli değil midir?
Yazının başlığına gelince, bu Arapça adlandırmanın anlamını “anaokul”a giden, çocuklarımızdan, torunlarımızdan öğrenebiliriz; çünkü onlara “Arapça” öğretiliyor; ilerideki “bilimsel temelli” eğitime başlangıç olarak(!)...