Ortak bir akıl lazım
Aslı Aydıntaşbaş 01 Ocak 1970
Lanet olsun! Lanet olsun teröre, şiddete, insanı insan olmaktan çıkaran, gencecik bedenleri birer silah gibi kullanan her şeye...
Beşiktaş, ardından Kayseri derken... Acı üstüne acı.
Üzüntüden, endişeden, nereye sürüklendiğimizi görememekten sersem olduk. Hepimiz aynı gemideyiz ve bu geminin kayalıklara çarpmak üzere olduğunu görüyoruz. Görüyoruz da bir şey yapamıyoruz. Siyasetle ilgilenen-ilgilenmeyen, Türk-Kürt, yandaş-muhalif, herkes şaşkın, üzüntülü, ağlamaklı. Sahi biz ne zaman böyle bir ülke olduk?
Masum insanlara yönelik terörü ‘ama’sız lanetliyorum. Kınıyorum. Ama benim ya da bu satırları okuyan herkesin terörü lanetlemesi bir şeyi değiştirmiyor. Neden buradayız ve bu sarmaldan nasıl çıkacağız? Ortak bir akıl, makul bir yol bulmamız lazım...
Böyle bir hadiseden sonra otomatik olarak yetkilileri suçlama kolaycılığına kaçmayacağım. Birileri bunu yapmayı kafaya koymuşsa, dünyanın en başarılı istihbaratı, polisi elinizde olsa bile engellemeniz mümkün olmaz. Bu tartışmayı bir kenara bırakıyorum.
Ortalıktaki komplo teorilerine de inanmıyorum. Birilerinin mevcut iktidarı güçlendirmek için bu eylemleri planladığına ya da yol verdiğine ihtimal vermiyorum. Çünkü mevcut durum, iktidara da yaramıyor. Türkiye yönetilemez hale geldi.
Bütün bu analizleri bir kenara bıraktıktan sonra, gelelim meselenin özüne... Yukarıda verdiğim metafor, yani “geminin kayalıklara çarpmak üzere olduğu”, edebiyat parçalamak için ortaya atılmış değildi. Tanıdığım ve aklına güvendiğim birçok yazar, çizer, akademisyen, hukukçu ve ekonomist gibi ben de bir uçurumun eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu bir his ya da paranoya da değil. Bir analiz.
Bir ülkede insanlar, özellikle de o ülkenin entelijansiyası, gelecek yılın bu yıldan daha kötü olacağını varsayıyorsa, hesabını buna göre yapıyorsa, önünüzde ciddi bir problem var demektir.
İşte devletin tıkandığı yer de bu. Beceremediği bunu anlamak. Devlet çözüm üretemiyor çünkü eski ezberle konuşuyor. Olaylara tepki veriyor; kâh doğru kâh yanlış tepki; ancak çare değil. Analizi, okuması hatalı çünkü devlet gittikçe daralmış bir kadroyla çalışıyor. O kadro, hayatının 20- 30 yılını lojmanda geçirmiş eski kalıplarla düşünen eski adamlar. Devlette rütbesi, makamı büyük olsa da global düşünme kabiliyeti kısıtlı. Kendi kalıplarını aşamıyor.
Bu yüzden de 30 yıldır tanıdığımız “terör” meselesine 30 yıldır aynı reflekslerle, aynı cümlelerle, aynı kalıplarla yaklaşıyor. Yönetmeye çalıştığımız krizin aslında bambaşka bir kriz olduğunun, bambaşka bir açıyla yaklaşması gerektiğinin farkında değil. Ortak akıl falan yok. Herkes, oyunda söylemesi gereken replikleri ezberlemiş, her gün onları söylüyor.
Ama biz yerimizde sayıyoruz. Sözlerimi hazin bir hikâyeyle bitireceğim. 2014 yazında Irak’a gittim. Mezhep savaşı dolu dizgin gidiyordu. Yönetimdeki Maliki, sert güvenlikçi politikalar güdüyor ancak bu terörü sonlandırmak yerine sadece şiddetin artmasına neden oluyordu. Yöneticiler zamanında Amerikalılar için tasarlanmış “Yeşil Bölge” denilen güvenli bölgede yaşarken, halk her gün ölüyor, öfkeleniyor, kızıyor ve daha çok ölüyordu. O kadar ki, Bağdat’ta günde ortalama en az iki bomba patlıyordu. Dünya basınının ilgisini bile çekmez olmuştu. Oraya gittiğimizde, yanlış hatırlamıyorsam “Sabah yapılan terör eylemlerini genelde Şiiler, akşam yapılanları Sünniler yapar” dediler. Yanlış hatırlamıyorsam diyorum çünkü sıralama tersi de olabilir. Anlayacağınız, bir ülke, akıl tutulması halinde, kendini yok ediyordu.
Aklımda kalan en çarpıcı sahne, şehrin içinde trafik sıkışıklığı yaratıp önünde en az yarım saat beklenen güvenlik kontrol noktalarıydı. Burada polisler manyetik tabancaya benzer bir aletle bomba taraması yaptığı için arkada trafik birikiyordu. Ancak Iraklı yetkililer, zaman içinde bu aletlerin etkisiz olduğunu, bomba tespiti yapamadığını fark etmişlerdi. Daha da kötüsü, tanesi 40-50 dolar olan bu el aletlerinin İngiltere’den Irak’a girişi 15 bin dolardı. Arada hükümetten birileri milyarlık yolsuzluk yapmıştı.
Hazin olan, tüm ülke çaresizlik içinde bu tuhaf alete teslim olmuştu...