EBÛ MÜSLİM-i HORASÂNÎ
Hakkı Dursun Yıldız 01 Ocak 1970
Ebû Müslim Abdurrahmân b. Müslim el-Horâsânî (ö. 137/755)
Abbâsî ihtilâlinin önde gelen şahsiyetlerinden.
Muhtemelen 100 (718-19) yılında İsfahan veya Merv’de doğdu. Menşei ve adı hakkında kaynaklarda farklı bilgiler verilmektedir. Kendi bastırdığı sikkelerde adı Abdurrahman b. Müslim şeklinde geçmesine rağmen bazı kaynaklarda İbrâhim b. Osman, Gûderz (Gevderz) ve Büzürg Mihr’in (Büzürcmihr) torunu İbrâhim, Vendâd Hürmüz’ün oğlu Behzâdân olarak da kaydedilmiştir. Ebû Müslim’in etnik menşei kesin olarak bilinmemektedir. Arap olmamakla birlikte Türk veya Fars asıllı olduğuna dair de bilgi yoktur. Çocukluk yıllarını, Emevî aleyhtarı siyasî ve sosyal faaliyetlerin merkezi Kûfe’de geçirdiği anlaşılan Ebû Müslim, Ebû Dülef el-İclî’nin ceddi İdrîs b. Ma‘kıl’in himayesinde büyüdü, onun oğlu ile birlikte okudu ve Kur’an’ı ezberledi.
Abbâsî nakiblerinden Süleyman b. Kesîr, Mâlik b. Heysem ve Kahtabe b. Şebîb hacca giderken Kûfe’ye uğramış ve İdrîs ile Îsâ b. Ma‘kıl kardeşlerin yanında gördükleri Ebû Müslim’in zekâsına hayran kalmışlardı. Mekke’de İmam Muhammed b. Ali b. Abdullah ile buluşunca ona Ebû Müslim’den bahsettiler. İlk defa 124’te (741-42) Abbâsî davetçileriyle irtibat kuran Ebû Müslim, Muhammed b. Ali’nin kısa süre sonra ölümü (743) üzerine yerine geçen oğlu İmam İbrâhim’e takdim edildi. İbrâhim onu kendi davalarına kazandıktan ve iyice yetiştirdikten sonra Emîr-i Âl-i Muhammed unvanıyla ihtilâl hareketini yönetmek üzere Horasan’a gönderdi (128/745). Horasan Emevîler’in hilâfet merkezinden uzak olduğundan Abbâsîler propaganda faaliyetleri için burayı üs seçmişlerdi. Ayrıca burada Nizârîler ile Yemânîler arasındaki mücadeleler sırasında Emevî halifeleri taraf tuttuklarından bölgedeki otoriteleri de zayıflamıştı. Fakat Ebû Müslim, gençliği ve soyunun pek bilinmemesi sebebiyle Horasan’da Süleyman b. Kesîr, Kahtabe b. Şebîb, Mâlik b. Heysem ve Ebû Dâvûd Hâlid b. İbrâhim gibi Şiî liderleri tarafından şüphe ile karşılandı. Süleyman b. Kesîr başlangıçta hareketin liderliğini ona bırakmak istemedi. Bu yüzden Ebû Müslim Kûfe’ye dönmek için iki defa Merv’den ayrıldı, fakat bazı kişilerin müdahalesiyle geri dönerek faaliyetlerine devam etti. Bir süre sonra Mekke’de görüştükleri İmam İbrâhim Ebû Müslim üzerinde ısrar edince Abbâsî nakibleri onu ihtilâl hareketinin lideri olarak kabul etmek zorunda kaldılar.
Huzâa kabilesine mensup Araplar’ın oturduğu Merv’e bağlı bir köye yerleşen Ebû Müslim kendisini Abbâsî propagandasına adadı; iki yıl kadar Horasan’ın çeşitli şehirlerini dolaşarak isyancıları teşkilâtlandırdı. 129 yılı (747) ilkbaharında tekrar Merv civarına döndü ve açıkça ortaya çıkma tarihi tesbit edilerek civardaki taraftarlara haber gönderildi. Nihayet İmam İbrâhim’in emri üzerine 747 Haziranında Süleyman b. Kesîr el-Huzâî’nin köyü olan Sifezenç’te (Sefîzenc, Sikazenç) İmam İbrâhim’in gönderdiği siyah bayrak ve sancak açılarak ihtilâl hareketi resmen başlatıldı. Ertesi gün büyük gruplar Sifezenç’e doğru yola çıktılar. Bir müddet Sifezenç’te kalan Ebû Müslim, buradan Âlîn’e ve oradan da Mâhuvân’a geçti. Çığ gibi büyüyen kuvvetlerinin büyük çoğunluğunu İranlı köylüler meydana getiriyordu. Ancak kumanda heyeti daha ziyade Araplar’dan oluşmaktaydı. İmam İbrâhim’in emri üzerine köleler efendilerini öldürüp silâhlarını ele geçiriyor, Arap olmayan unsurlar da Araplar’a karşı duydukları kini her fırsatta tatmin ediyorlardı. Ebû Müslim’in kuvvetlerinin süratle artması, Merv’de yıllardan beri birbirleriyle mücadele etmekte olan Araplar’ı uyandırmış olmalı ki ortak düşmana karşı birleşme lüzumunu hissettiler. Fakat Arap kabileleri arasındaki mücadelelerin izleri çok derin olduğundan Ebû Müslim kurulmakta olan birliği kolaylıkla bozmayı başardı.
Emevîler’in son Horasan valisi Nasr b. Seyyâr, bu süratli gelişmeler karşısında Arap kabilelerini birleştirmek için boşuna gayret sarfediyordu. Ebû Müslim birbiri arkasından Merverrûz, Herat, Nesâ, Ebîverd, Belh gibi şehirleri zaptetti. Yemânî kabilelerin lideri Ali b. Kirmânî ile anlaştıktan sonra 9 Cemâziyelevvel 130 (15 Ocak 748) tarihinde Horasan eyaletinin merkezi Merv’i ele geçirince Nasr b. Seyyâr sırasıyla Serahs, Tûs ve Nîşâbur’a çekilmeye mecbur oldu. Kahtabe b. Şebîb’in kumandasındaki ihtilâl ordusu ertesi yıl Tûs yakınlarında Nasr’ın kuvvetlerini yenilgiye uğrattı ve Nasr Kumis’e kaçtı. Artık Horasan’daki Emevî kuvvetleri çökmüştü. Ebû Müslim karargâhını Nasr’ın terkettiği Nîşâbur’a nakletti. İhtilâl orduları iki kol halinde batıya doğru ilerlerken Ebû Müslim Horasan’da vali olarak kaldı.
Onun buradaki ilk vazifesi ihtilâl sebebiyle bozulan iç huzuru yeniden sağlamaktı. İhtilâlin başarıyla sonuçlanması ve Emevî hânedanının yıkılarak Abbâsîler’in hilâfete geçmesi Horasan’daki karışıklıkların ortadan kalkmasına yetmiyordu. Nîşâbur’da Zerdüşt inancının yeniden canlandırılmasını isteyen Bihâferîd b. Mâhfervedîn, Mecûsî ruhban sınıfına karşı şiddetli saldırıya geçti. Mecûsîler hem kendi dinlerine hem de İslâmiyet’e zararlı olan bu kişinin bertaraf edilmesi için Ebû Müslim’den yardım istediler. Ebû Müslim’in gönderdiği kuvvetler Bih-âferîd tehlikesini kolaylıkla ortadan kaldırdı (131/748-49). Bih-âferîd isyanının bastırılmasından sonra Buhara’da Şerîk b. Şeyh el-Mehrî 133 (750-51) yılında tehlikeli bir isyan başlattı. Şerîk, Hz. Ali evlâdının hakkının yendiğini ileri sürerek etrafına 30.000’den fazla taraftar topladı. İsyanın merkezi Buhara idi. Halk ve devlet yöneticileri Şerîk’i destekliyorlardı. Ebû Müslim isyanın bastırılmasına Ziyâd b. Sâlih’i memur etti ve isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Şehir üç gün boyunca yağma ve tahrip edildi.
Şerîk’in isyanının bastırılmasından hemen sonra Ziyâd b. Sâlih Temmuz 751 tarihinde Talas nehri sahilinde Çin ordusunu mağlûp etti. Yine 751 yılında Ebû Müslim’in Belh valiliğine tayin ettiği Ebû Dâvûd Hâlid b. İbrâhim, Huttel ve Kiş’e karşı başarılı akınlar yaptı. Bu başarıları sebebiyle Abbâsî ailesi mensupları Ebû Müslim’den çekinmeye başladılar. Hatta halifenin gizli tahrikleri sonunda Ebû Müslim’in kumandanlarından Ziyâd b. Sâlih ile Sibâ‘ b. Nu‘mân 135 (752-53) yılında isyan ettiler. Ancak Ebû Müslim bu isyanları kolaylıkla bastırdı.
Gerek ihtilâlin hazırlanıp başarıya ulaşmasında, gerekse ihtilâli takip eden yıllarda devletin en büyük eyaletlerinden birisi olan Horasan’daki karışıklıkların bertaraf edilmesindeki başarıları Ebû Müslim’e devlet içinde büyük bir itibar ve nüfuz kazandırmıştı. Halifenin kardeşi Ebû Ca‘fer bundan endişe duyduğu için halifeye Ebû Müslim’i ortadan kaldırmayı teklif ediyor, ancak her defasında halife tarafından reddediliyordu. Özellikle 136 (754) yılında Ebû Ca‘fer ile birlikte hacca giden Ebû Müslim’in yolculuk sırasındaki davranışları onunla arasının iyice açılmasına sebep oldu. Ancak hac dönüşünde Halife Ebü’l-Abbas es-Seffâh’ın vefatı ve Ebû Ca‘fer’in halife olması üzerine gelişen olaylar kısa bir süre için bu gerginliği hafifletti.
Ebû Ca‘fer hilâfete geçince Suriye valisi olan amcası Abdullah b. Ali b. Abdullah, halifeliğin kendi hakkı olduğunu ileri sürerek isyan etti. Âsi üzerine Ebû Müslim gönderildi. İki ordu arasında Nusaybin yakınında meydana gelen şiddetli savaşta galip gelen Ebû Müslim, Ebû Ca‘fer el-Mansûr’u büyük bir gaileden kurtardı (137/754).
Abdullah b. Ali isyanının bastırılması Halife Mansûr’a rahat nefes aldırdıysa da Ebû Müslim’in nüfuzunun daha da kuvvetlenmesi onu endişelendiriyordu. Esasen Mansûr, iktidarın kendi ailesine geçmesinden beri büyük itibar sahibi olan Ebû Müslim’in ortadan kaldırılmasını istiyordu. Abdullah b. Ali’nin yenilerek kaçması üzerine onun hazine ve mallarını eline geçiren Ebû Müslim’in kuvveti daha da artmıştı. Ebû Ca‘fer el-Mansûr, Ebû Müslim’e gönderdiği bir elçi ile önce Abdullah’ın isyanını bastırmak hususunda gösterdiği başarıdan dolayı tebrik ve teşekkürlerini bildirdi, ardından da hazinelerin merkeze gönderilmesini istedi. Ancak Ebû Müslim buna çok kızdı. Durumu öğrenen Ebû Ca‘fer, Ebû Müslim’in Horasan’a dönerek bir isyan çıkarmasından endişelendi. Onun merkeze yakın bir yerde oturmasını temin etmek maksadıyla Suriye ve Mısır valiliklerinin kendisine verildiğini bildirdi ve Dımaşk’ta kalmasını emretti. Fakat Ebû Müslim halifenin emrini dinlemedi ve ordusu ile beraber Horasan’a doğru yola çıktı. Bunun üzerine Mansûr arkasından gönderdiği bir heyetle hizmetlerinden dolayı ona şükranlarını bildirdi ve onu merkeze davet etti. Ebû Müslim bu teklifi de reddedince iyice telâşa kapılan Mansûr, ailesinin ileri gelenlerini ricacı olarak ona gönderdi. Kendisi de Enbâr’dan Medâin’e gitti. Bu son heyet onu ikna etmeye muvaffak oldu. Ebû Müslim ordusunu Hulvân’da bırakıp 3000 sadık adamı ile halifenin bulunduğu Rûmiye’ye gelmeye razı oldu. Başta halife olmak üzere bütün devlet erkânı Ebû Müslim’i karşıladılar. Mansûr ona son derece iyi davranarak şüphelerini bertaraf etti. Ebû Müslim’in yanındaki 3000 kişi Rûmiye dışında karargâh kurmuştu. Nihayet 24 Şâban 137 (12 Şubat 755) tarihinde halifenin Ebû Müslim ile konuştuğu bir sırada daha önce saraya yerleştirilen adamları saklandıkları yerden çıkarak Ebû Müslim’i öldürdüler (İbn Hallikân, III, 154). Ebû Ca‘fer, Ebû Müslim’in cesedinin Dicle’ye atılmasını emretti. Onun kumandanlarını teskin etmek için de kendilerine rüşvet verdi. Ayrıca bir hutbe irad ederek Ebû Müslim’i itaatsizliği yüzünden öldürttüğünü söyledi.
Kısa boylu, geniş alınlı, esmer tenli bir kişi olan Ebû Müslim soğuk kanlı, acımasız, ketum, cömert, akıllı ve ileri görüşlü bir devlet adamı olarak temayüz etmişti. İyi bir eğitim görmüştü, çok iyi derecede Arapça ve Farsça biliyordu. Miras olarak sadece beş hizmetçi kız bıraktığı rivayet edilir (Mücmelü’t-tevârîh ve’l-kısas, s. 328). Kaynaklarda Fâtıma ve Esmâ adlı iki kızı ile Yesâr adında bir kardeşinden bahsedilmektedir.
Ebû Müslim İslâm tarihinin önemli şahsiyetleri arasında yer almaktadır. Emevî hânedanının yıkılmasında ve Abbâsîler’in hilâfete geçmesinde oynadığı rol sebebiyle ona “nâkilü’d-devle, sâhibü’d-devle, mümîtü’d-devle, muhyi’d-devle” unvanları verilmiştir. Siyasî ve askerî başarıları yanında Horasan’ın imarı yolunda da büyük adımlar atmıştır. Merv’de ve Nîşâbur’da camiler yaptırmış, Merv ve Semerkant’ın surlarını tamir ettirmiştir. Ebû Müslim İran, Özbekistan, Türkmenistan ve Dağıstan’da olduğu gibi Anadolu Türk halkı arasında da mübârek kahramanlardan biri kabul edilmiştir. O daima hakkı savunan, haksızlığa ve zulme karşı çıkan bir kişi olarak gösterilir. Ebû Abdullah Muhammed b. Ümrân el-Merzübânî’nin Ahbâru Ebî Müslim sâhibi’d-da?ve’si ile Ebû Tâhir-i Tarsûsî’nin Ebû Müslimnâme’si gibi onun kahramanlıkları hakkında yazılan ve mitolojik unsurlar içeren halk hikâyeleri ve destanlar, yeniçeri ortaları mahfillerinde ve halk arasında zevkle okunmuştur. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunan bu halk hikâyeleri ve destanlar ciltlerle ifade edilmektedir. Corcî Zeydân’ın Ebû Müslim el-Horâsânî (Kahire 1905) adlı tarihî romanı Zeki Mugamiz tarafından Türkçe’ye (İstanbul 1330), Habîbullah-ı Âmûzgâr tarafından da Farsça’ya (Tahran 1318) çevrilmiştir (ayrıca bk. EBÛ MÜSLİM DESTANI).
Ebû Müslim’in soyundan geldiğini iddia eden veya onun imâmetine ve ulûhiyyetine inanan bazı kişiler ve gruplar ölümünden sonra siyasî-dinî isyanlar başlatmışlar ve intikamını almak için seferber olmuşlardır. Bunlar arasında İshak (Türk), Sinbâd, Mukanna‘ el-Horasânî ve Bâbek gibi şahıslarla Rizâmiyye, Hürremdîniyye (Hürremiyye), Ebû Müslimiyye, Berkukıyye, Râvendiyye, Mukannaiyye gibi fırkalar sayılabilir. Ebû Müslim’in ayrıca ahîler ve Bektaşîler nezdinde de büyük itibarı vardı.