« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Şub

2017

HASAN FEHMİ PAŞA (1836-1910)

Cevdet Küçük 01 Ocak 1970

Osmanlı âlimi ve devlet adamı.

Batum’un Murâdiye kasabasında doğdu. Babası Hacıoğlu Şerif Molla’dır. Genç yaşta İstanbul’a giderek özel hocalardan Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi ve hukuk tahsili gördü. 1858’de Tercüme Odası’na memur olarak girdi. Çeşitli ticaret mahkemelerinde üyelik yaptı. Aynı zamanda Takvîm-i Ticâret ve Cerîde-i Havâdis gazetelerinde yazılar yazdı. 1868’de Ticaret Meclisi başkanlığına getirildiyse de Mahmud Nedim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında bu görevinden azledildi (1871). Bir süre dava vekilliği (avukatlık) yaptı. I. Meşrutiyet’in ilânından sonra İstanbul’dan mebus seçildi (1877).

Meclis-i Meb‘ûsan Başkanı Ahmed Vefik Paşa’nın hükümetin bir sözcüsü gibi davranmasını şiddetle eleştiren Hasan Fehmi, mebusların serbestçe konuşmaları hususunda yaptığı çıkışlarla dikkati çekti. Meclisin ikinci yasama yılında Ahmed Vefik Paşa’nın yerine meclis başkanlığına seçilince meclis müzakerelerinde gündem dışı konuşmalara daha çok izin verdi. II. Abdülhamid’in meclisi tatil etmesinden sonra (13 Şubat 1878) Osmanlı-Rus Harbi dolayısıyla göç edenlere yardım etmek üzere padişahın başkanlığında kurulan komisyonda bir müddet başkan yardımcısı olarak çalıştı. Haziran-Kasım 1878 tarihleri arasında Hazîne-i Hâssa nâzırlığı yaptı. Aynı zamanda kurucuları arasında yer aldığı Mekteb-i Hukuk’ta 1878-1881 yıllarında ticaret hukuku ve devletler hukuku dersleri verdi. Said Paşa’nın 1879’daki birinci ve 1880’deki ikinci başvekâletinde Nâfia nâzırı olarak görev yaptı.

Hasan Fehmi Paşa 1881’de vezirlik rütbesine terfi ettirildi. Daha sonra Adliye nâzırlığına getirildi ve bu görevde iken Mısır meselesinin halli için fevkalâde memuriyetle Londra’ya gönderildi (29 Aralık 1884). 11 Mayıs 1890’da rüsûmat emini, 1892’de Aydın ve 1895’te Selânik valisi oldu. Daha sonra tekrar rüsûmat eminliğine ve ardından da Dîvân-ı Muhâsebât başkanlığına tayin edildi. 1897’de Yunan Savaşı’nın sona ermesi üzerine barış antlaşmasını imzalayacak heyete ikinci delege olarak katıldı.

II. Abdülhamid döneminde çeşitli görevlerde bulunmasına rağmen İttihatçılar’la da iyi ilişkiler içinde bulunan Hasan Fehmi Paşa, 1908 inkılâbından sonra kurulan kabinelerde iki defa Adliye nâzırlığına, bir defa Şûrâ-yı Devlet reisliğine ve Meclis-i A‘yân üyeliğine getirildi. I ve II. Meşrutiyet dönemlerinde hizmet etmiş bir “yaşlı genç Türk” olarak saygı gördü. Edirnekapı’daki evinde vefat eden Hasan Fehmi Paşa, Lâleli’deki Kemalpaşa Mescidi yanında bulunan aile kabristanına defnedildi.

Eserleri. 1. Telhîs-i Hukuk-ı Düvel (İstanbul 1300). Müellifin Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu derslerin bir özeti mahiyetindedir. Kitabın basıldıktan sonra zararlı bulunarak toplatıldığı ve kendisinin de tekdir edildiği söylenir. Eser bir mukaddime, bir methal ve iki kısımdan oluşmaktadır. Yazar mukaddimede eserin yazılış sebebini açıklamakta, dört bölümden oluşan methalde ise hukuk ilminin ve özellikle devletler hukukunun tarif ve taksimi, esasları, kaynakları ve tarihine dair bilgiler verilmektedir. Kitabın birinci kısmı “Hukuk-ı Sulh” ana başlığı altında yedi bölümden oluşmaktadır. Burada devletlerin hâkimiyet ve istiklâlleriyle eşitlikleri, mülkî hakları, karşılıklı görevleri, aralarında çıkan anlaşmazlıkların hal şekli, antlaşmalar ve devletler özel hukuku gibi konular ele alınmaktadır. Osmanlı ülkesinde ecnebi imtiyazları konusu devletler özel hukuku bahsinde geniş şekilde incelenmektedir. İkinci kısım “Hukuk-ı Harb” ana başlığı altında dokuz bölümden meydana gelmektedir. Burada da savaşın sebepleri, ilânı ile hükümleri ve sonuçları, harbin meşrû ve gayri meşrû vasıtaları, savaşan taraflar arasındaki ilişkiler, tarafsızlık ve barış antlaşması gibi konular üzerinde durulmaktadır. Eserde bibliyografya bulunmamakta, ancak mukaddimede kitaplarından faydalanılan birkaç Batılı hukukçunun adı zikredilmektedir. 2. Takrir ve lâyihası. Hasan Fehmi Paşa, 26 Cemâziyelâhir 1297 (5 Haziran 1880) tarihinde başvekâlet makamına bir takrirle ona ekli “Anadoluca İ‘mâlât-ı Umûmiyyeye Dâir Lâyiha” adlı bir rapor sundu. Takrirde, bir ülkede yollar ve limanlar yapılmadan arzu edilen ilerlemenin tasavvur bile edilemeyeceği vurgulanmakta ve bayındırlık hizmetlerinin yerine getirilmesi için tedbirler önerilmektedir. Bunların içinde en çok yabancı sermaye üzerinde durulmaktadır. Hasan Fehmi Paşa lâyihasına kısa bir girişle başlamakta ve burada ülkenin ulaşım durumunu özetlemektedir. Dört bölümden oluşan lâyihanın birinci bölümünde şose yolları ele alınmakta ve çeşitli yerleşim bölgeleri arasında yapılacak yollar hakkında bilgi verilmektedir. İkinci bölümde demiryollarından bahsedilmekte, İzmit’ten başlayarak Bağdat’ta son bulacak demiryolunun yapımı maliyetiyle birlikte anlatılmaktadır. Üçüncü bölüm, büyük limanlar ve iskelelerle barınma limanlarına ayrılmıştır. Trabzon’dan Beyrut’a kadar bütün liman ve iskeleler ele alınarak mevcut durumları hakkında bilgi verilmekte ve yenilenmeleri halinde maliyetleri hesaplanmaktadır. Dördüncü bölümde ise bataklıkların kurutulması ile elde edilecek araziler üzerinde durulmaktadır. Lâyihanın sonunda yapılacak bütün bu hizmetler için harcanması öngörülen masraflar cetveller halinde gösterilmektedir. Hasan Fehmi Paşa’nın lâyihasını incelemek üzere Nâfia nâzırlığı sırasında kendisinin de katıldığı bir komisyon oluşturuldu. Lâyihada belirtilen hususları takdirle karşılayan komisyon bunların uygulanması için Osmanlı anonim şirketleri kurulmasını kararlaştırdı; alınan kararlar bir mazbata ile hükümete bildirildi. Hükümet tarafından da benimsenen bu kararlar 7 Muharrem 1300 (18 Kasım 1882) tarihinde iradesi alınmak üzere padişaha arzedildi ve istimlâk kanununda değişiklik yapılarak Vakit gazetesinde ilân edildi. Ancak bu önemli teşebbüs sonuçsuz kaldı. Hasan Fehmi Paşa’nın takrir ve lâyihası Celâl Dinçer tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.).


Mahmut Sami RAMAZANOĞLU (1892-1984) / Necdet Tosun

Nakşibendî-Hâlidî şeyhi.

Adana’da doğdu. Babası Ramazanoğulları diye bilinen aileden Müctebâ Bey, annesi Ümmügülsüm Hanım’dır. Adana’da rüşdiye ve idâdîde okuduktan sonra İstanbul’a gidip Dârülfünûn Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Mezuniyetin ardından İstanbul’da askerlik hizmetini yaptığı dönemde Kelâmî Dergâhı şeyhi Esad Erbîlî’ye intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamlayınca Esad Erbîlî tarafından kendisine Nakşibendî hilâfeti verildi (söz konusu icâzet, Erbîlî’nin 1922’de ilk baskısı yapılan Mektûbât’ı içinde yer aldığına göre [134. mektup] bu tarihten önce verilmiş olmalıdır). Ardından Adana’ya yerleşen Mahmut Sami Efendi birkaç yıl sonra irşad faaliyetiyle meşgul olmaya başladı. Tekkelerin kapatılması ve dönemin hassasiyeti sebebiyle faaliyetlerini daha ziyade özel sohbetler şeklinde sürdürdü. El emeğiyle çalışıp kazanmaya önem verdiği için bir ticarethanenin muhasebe defterlerini tutarak geçimini temin etti. 1946 yılında hacca gitti. 1950’de Adana Ulucamii’nde vaaz vermeye başladı. 1951’de gittiği İstanbul’da iki yıl kaldı. 1953’te ikinci hac dönüşü Şam’a yerleşmeye karar verdi. Buradaki Türk öğrencilere Rûhu’l-beyân ve Mektûbât gibi eserleri okutarak tasavvuf sohbetleri yaptı. Ertesi yıl Şam’a yerleşme kararından vazgeçip İstanbul’a döndü. Erenköy’de Zihnipaşa Camii’nde vaaz verirken bir yandan da özel sohbetler yaparak irşad vazifesini sürdürdü. Bu dönemde de geçimini bir ticarethanenin muhasebe işlerinde çalışarak temin etti. 1979’da ailesiyle birlikte yerleştiği Medine’de 12 Şubat 1984’te vefat etti ve Cennetü’l-baki‘ Kabristanı’na defnedildi.

Mahmut Sami Efendi sohbetlerinde bazı sûre tefsirlerine, önceki peygamberlerle Hz. Muhammed ve ashabının hayat hikâyelerine yer verir; edep, tevazu, gönül eğitimi, sohbet, az yeme, az uyuma, teheccüd ve evvâbîn namazları gibi konular üzerinde önemle dururdu. Bütün hareketlerinin dinî kurallara uygun olmasına özen gösterir, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’yi takdir etmesine rağmen halk anlayamaz diye onun görüşlerine sohbetlerinde yer vermezdi. Müridlerin eğitiminde halvet ve erbaîni uygulamaz, râbıta konusunda şeyhe muhabbetin yeterli olduğunu söylerdi. Nakşibendiyye’den başka Kadiriyye’den de hilâfeti olan Sami Efendi müridlerine Nakşibendî evrâdının yanı sıra Kadirî evrâdı da telkin ederdi. Vefatından sonra sevenlerinin sohbet ve irşad hizmetlerini daha çok Musa Topbaş devam ettirmiştir. Hayatı ve şahsiyeti hakkında Sâdık Dânâ (Musa Topbaş) Sultânü’l-ârifîn eş-Şeyh Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (İstanbul 1991), Osman Karabulut Ârifler Sultanı Ramazanoğlu Mahmud Sami (Konya 1994), Mustafa Özdamar Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi (İstanbul 2000) adlı eserleri kaleme almışlardır.

Eserleri. Mükerrem İnsan (İstanbul 1983); Hazret-i İbrâhim aleyhisselâm (İstanbul 1984); Hazret-i Yûsuf aleyhisselâm (İstanbul 1984); Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri (İstanbul 1984, 4. bs.); Bedir Gazvesi ve Enfâl Sûresi Tefsîri (İstanbul 1985, 4. bs.); Uhud Gazvesi (İstanbul 1984); Tebük Seferi (İstanbul 1984); Hazreti Ömer’ul-Fâruk radıyallâhu anh (İstanbul 1984); Hazret-i Ali’yyül-Murtezâ radıyallâhu anh (İstanbul 1984); Hazreti Hâlid bin Velid radıyallâhu anh (İstanbul 1984); Ashâb-ı Kirâm Menâkıbı (I-II, İzmir, ts.); Musâhabe (I-VI, İstanbul 1984); Hazreti Ebû Bekir Sıddîk radıyallâhu anh (İstanbul 1985); Bakara Sûresi Tefsîri (İstanbul 1985); Fâtiha Sûresi Tefsîri (İstanbul 1987); Duâlar ve Zikirler (İstanbul 1987, 3. bs.); Hazreti Osman Zinnûreyn radıyallâhu anh (İstanbul 2003); Bayram Sohbetleri (İstanbul 2005; Sami Efendi’nin sohbetlerinden yazıya geçirilmiştir).

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 52041

ulkucudunya@ulkucudunya.com