AKP'nin Bahçeli Pişmanlığı
Batuhan Çolak 01 Ocak 1970
AKP'nin "evet" kampanyası Ankara Arena'da tertip edilen toplantı ile resmen başladı. Televizyonlar canlı yayınlarla, AKP kurmaylarına mikrofon uzattı.
Kampanyanın aktörlerinden biri olan Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın canlı yayında yaptığı değerlendirme oldukça çarpıcıydı: "Bildiğiniz üzere 15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL çıkarttık. Bu OHAL'i çıkartmamız mevcut sistemle 6 günü buldu. Bu çok uzun bir süre. Yeni sistemde bu gibi sorunlar olmayacak, OHAL çıkartmak için bu kadar beklemeyeceğiz."
15 Temmuz ve OHAL üzerinden başkanlık propagandası yapılması, vatandaşın kafa karışıklığını gidermiyor. Aksine, çok daha büyük soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Kelimelerini ve cümlelerini seçerek kullanması gereken AKP kurmaylarının, bu kadar çok hatalı açıklama yapması sürece iyi hazırlanmadıklarının en somut göstergesi niteliğinde.
Bilindiği üzere terörle etkin mücadele için çıkartılan OHAL'de çok farklı uygulamalara imza atılıyor. YSK'nın seçimlerdeki eşitliği sağlayacak "Yayınlardaki eşit süre" kuralı bile KHK'lar ile ortadan kaldırılmış durumda.
Yıllardır yapılamayan düzenlemeler, "terörle mücadele ediyoruz" denilerek OHAL aracılığıyla dayatılırken, en küçük itirazlar, sorgulamalar ise "teröre destek veriyorsun" yaftalamasıyla geçiştiriliyor.
Bu durum yandaşlar arasında da büyük bir krize dönüşmüş durumda. Düne kadar aynı sofrada yemek yiyen iliştirilmiş saray gazetecileri birbirlerini eleştirmek bir yana, doğrudan küfür ve hakarete başvuruyorlar. "Yargılanacaksın, hesap vereceksin" sözleri havada uçuşuyor. Kutuplaştırmacı üslup "evet"çi cephenin kendi içerisinde bile kutuplaşmasına neden oluyor.
AKP ve Bahçeli konuştukça "hayır" oyları artıyor
Recep Tayyip Erdoğan'ın hitabeti ve propaganda gücü AKP'nin seçimlerdeki en büyük kozu olmaya devam ediyor. Erdoğan, birçok seçimde, AKP için aşağı yönlü giden durumu tersine çevirmeyi başarmış bir siyasi aktör.
Başkanlık referandumu öncesinde, AKP yönetimi ve Devlet Bahçeli bu durumu bildikleri için çok rahatlardı. Hatta, başkanlık referandumunun en rahat seçim kampanyalarından biri olacağı yorumları yapılıyor, yüzde 70'lik "evet"lerden bahsediliyor, Erdoğan konuşmaya başladığı ve sahaya indiği an "evet" oylarının fırlayacağı konuşuluyordu.
Ancak bu sefer durum beklendiği gibi olmadı. 15 Temmuz'un karizmatik mirası bir anda tüketildi. Erdoğan ve Yıldırım'ın sert bir söylemle referanduma giriş yapmaları, "hayır" diyen vatandaşları "FETÖ, PKK, DHKP-C" çizgisinde göstermeleri, Bahçeli'nin de kendi tabanına ağır sözlerle yüklenmesi bütün dengeleri, beklentileri al aşağı etti. "Hayır" cephesinin kampanya yapmasına bile gerek kalmadan oylar tepe taklak oldu.
İktidara yakın anket firmaları ortadan kaybolurken, AKP Genel Merkezi ve Saray'da üst üste olağanüstü toplantılar yapılmaya başlandı. Gidişatın iyi olmadığı, oluşturulan propaganda söyleminin değiştirilmesi gerektiği konuşuldu. Acil olarak söylem değişikliğine gidilmesi kararlaştırıldı. Ayrıştırıcı değil, birleştirici bir dil kullanılmasının altı çizildi.
Bu toplantılarda ele alınan bir diğer ve en önemli konu da Bahçeli'nin tabanına hakim olmadığı gerçeğiydi. Bahçeli ne zaman konuşsa ve referanduma neden "evet" dediklerini açıklasa, Ülkücülerin "hayır" sesleri daha yoğun ve gür çıkmaya başladı.
İşte bu yüzden; AKP kurmaylarında Bahçeli ile sonuç alınamayacağı ve bu yüzden ülkücü tabanın bir şekilde kazanılması gerektiği fikri ağırlık kazandı.
Bu kapsamda Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun "evet" diyeceği imasında bulunularak çalışmalara başlandı. Ankara Arena'da AKP teşkilatlarının elinde tuttukları Türkeş ve Yazıcıoğlu pankartları, Başbakan Yıldırım'ın Meclis grubunda bozkurt işareti yapmasıyla milliyetçi oyların kazanılacağı düşünülüyor.
AKP, Bahçeli'ye güvenmekle hata yaptığını anladı. AKP için artık çıkılan yoldan geri dönüş yok. Bu yüzden "hayır" çıkması durumunda acil eylem planı olarak "baskın erken" seçime gitmenin hesapları yapılıyor.