‘Atlar uçağa gelirim’ ve Nazi benzetmesi, milliyetçiliği körükleme girişimi
Orhan Bursalı 01 Ocak 1970
Almanya hem tarihsel, siyasi ve toplumsal, hem de bugün ekonomik olarak önemli iş ilişkilerimizin sürdüğü bir ülkedir.
Önümdeki ekonomik ilişkilerimize bakıyorum ve bugün bizim iktidar liderlerinin atıp tutmalarına gülüyorum.
Almanya için Türkiye, şüphesiz çok önemli bir ekonomik partner.
Bize dışsatımı, 2014 sayılarıyla 22.4 milyar Avro.
Bizden dışalımı 14.5 milyar Avro.
Geçen yılki ihracatımızın -dışsatım- 141 milyar dolar olduğunu düşünürsek, Almanya’nın ihracatımızdaki payı yüzde 11’e yakın!
Almanya’dan satın aldığımız 22.4 milyar Avro’luk mal ve hizmetleri başka bir ülkeden tedarik etmemiz mümkün mü, sanırım hayır; boykot ediyorum derseniz her bakımdan zararlı çıkarsınız.
6 milyona yakın Alman turist
Bu arada unutmayalım: Almanya’nın ülkemize doğrudan yatırımı 9.2 milyar Avro’yu buluyor. 6 bin Alman şirketi ülkemizde faaliyet halinde. Bunun yarattığı iş piyasasındaki olanakları düşünün. Dış yatırım çekerek yapamadığınız yatırımları ve açamadığınız iş olanaklarının kısmen karşılandığını dikkate alırsak, kaybınızı asla karşılayamazsınız.
Bu arada 2014’te ülkemize gelen 5.6 milyon Alman turisti saymıyoruz.
Türkiye ile Almanya arasındaki siyasi gerilim iki ülke arasındaki bu ilişkileri ne kadar aşağılara düşürür bilemem.
Ama Erdoğan iktidarının siyasi gerilim yaratma potansiyeli çok yüksek... Ve siyasi gerilim, hiç şüphesiz ki dönüp dolaşıp ekonomiyi vuruyor. Turisti vuruyor, THY’yi diplere sürüklüyor, Alman ve diğer yabancı doğrudan yatırımcıları durduruyor, şüpheye düşürüyor, hatta engelleyip vazgeçirtiyor.
Siz istediğiniz kadar ekonomiyi “uçuracağız” diye palavra sıkın.
Ah işsiz olmasa ne güzel yönetirim!
Ekonomi dediğiniz kapalı havzalarda üretilmiyor, gelişmiyor. Ekonomi tüm dünya ile ilintilidir. Kredi kuruluşları ekonomik risklerin yanında siyasi riskleri de hesap edip müşterilerine duyuran kurumlardır. Siyasi riski artırmanız ekonomik riskleri hızla yükseltir ve kredi puanlarınız hızla dibe vurur, yatırım yapılamayacak ülke konumuna düşersiniz. Tıpkı bugünkü gibi!
Sonra tüm işverenlere yalvarma ile karışık zılgıt geçiyor: Hepiniz birer işçi alsanız işsizlik sorunu çözülür! Almayanların da çetelesini tutacaklarmış!
Çaresi hazır: Herkes ikişer işçi alsa işsizliği ne güzel yok ederim!
Tıpkı öğrenciler, ders müfredatı, iyi öğretmen vb’ye gerek olmasa, Milli Eğitimi ne güzel idare edecekleri gibi!
İşverenler iktidarın hışmından korkarak işçi alacaklardır, ama bir iki ay sonra da yeniden kapının önüne koyacaklardır. Ne yapsınlar?!
İki ülke arasında siyasi sıkıntılar var. Bu sıkıntılar her iki ülkeden de kaynaklanıyor.
Bir milliyetçi dalga yaratmaya ihtiyacı var
RTE’nin, biner uçağı giderim açıklaması (bu arada kankası evetçi parti lideri ben de gelirim demez mi!) yeni bir “One Minute” yaratma gösterisine denk gelir.
One Minute’un vardığı sonuç, İsrail’le sarmaş dolaş politikasına geri dönüştür. Gerçek hayata avdet yani!
Binip uçağa Almanya’nın kapısına dayanmak da boş bir gösteridir. Ama evet oylarının bir türlü garantilenemediği bu günlerde, Erdoğan ve kankası Bahçeli’nin siyasi gelecekleri açısından şiddetle içi boş ama milliyetçiliği körükleyecek ve evet oylarını iktidarın çevresinde toplayacak bu tarz olaylara ihtiyaçları vardır. Hele Almanya’yı Nazilere benzetmesi, aslı astarı olmayan ama gerilimi tırmandırmayı amaçlayan boş bir demeçtir.
İktidarın bu girişimi, bu tür olaylardan biridir.
Bunu yapabilirler mi bilemem, ama “milliyetçiliği, korkuyu, endişeyi” körükleyecek olaylar beklentisi içinde olmalı Türkiye...
Seçmen artık bu kadarını yutar mı bilmiyoruz.