AB macerasına geçici bir süre ara mı?
Aydın Engin 01 Ocak 1970
Başlıkta “geçici” dedim ama geçici’nin ne kadar geçici olduğunu kestiremiyorum. “Ara” dedim ama bu ara ne kadar sürecek kestiremiyorum.
Ancak Hollanda’nın Türkiye Dışişleri Bakanı’nın uçağına iniş izni verilmeyeceğini resmen ve bir hükümet kararı olarak açıklaması; ardından Cumhurbaşkanı’nın “Bunlar Nazi kalıntısı; bunlar faşist...” diye naralanması ve “Bakalım bundan sonra onların uçakları nasıl inecek” diye eklemesinden sonra Türkiye’nin 200 yıllık Avrupa ile yakın ilişkiler kurma ve 54 yıllık Avrupa ile bütünleşme macerasına ara verildiğini anlamak için “siyaset dehası” olmak gerekmiyor.
Son dönemde zaten pamuk ipliğine bağlı bir ilişki vardı. Salt Hollanda ile değil, Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ile Türkiye arasındaki ilişkiler bıçak sırtında yürüyordu.
Hollanda’nın uçuş iznini iptal kararı sadece ve sadece bardağı taşıran damladan ibaret. Nitekim iptal gerekçesi olarak açıklanan “Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyaretinin kamu düzeni ve güvenliğine risk oluşturması”nın ciddiye alınacak bir yanı yok.
Ne yani, Çavuşoğlu, Rotterdam ya da Amsterdam’da 16 Nisan referandumu için oy kullanma hakkı olan Türkiye kökenlilere “Evet” propagandası yaparsa, “Hayır”dan yana olanlarla “Evet” diyecekler arasında “kamu güvenliğini riske atacak” çatışmalar mı patlak verecekti?
Haydi canım sende!...
***
Ortalık toz duman. Bu yazı yazılırken toz duman henüz dağılmamıştı. Cumhuriyet baskıya girip elinize ulaşana kadar ortalık durulur, ne olup ne bittiği daha iyi anlaşılır mı bilemem.
Bildiğim Avrupa Birliği’nin özellikle lokomotif ülkelerinin diplomasi sanatında sınıfta kaldıkları, çözüm arayıp bulmak yerine yangına körükle gittikleri.
AKP iktidarına, Tayyip Erdoğan’a gelince... AB’nin Türkiye’ye yönelik yellim yepelek, salkım sepelek politik ve diplomatik savrulmaları “hem mağrur, hem mağdur” olmakta uzmanlaşmış Erdoğan’a bir taşla birkaç kuş birden avlama fırsatı yarattı.
O, bu fırsatı kaçırmaz. Keyifle kullanıyor ve kullanacak.
Bir: Avrupa ülkelerindeki Türkiyeli seçmenlerin “Evet” oylarını artıracak mitingler yapamıyor ama ülke içinde “Kibirli AB’ye kafa tutan milliyetçi lider Erdoğan” rolü oy getirecektir.
İki: AKP iktidarı için “AB ülkeleri ile bol bol ticaret yapalım; mal alalım, mal satalım, turist yollasınlar döviz kazanalım” desteklenmesi gereken bir ilişki. Ancaaaaak, Avrupa Birliği’nin demokrasi standartlarını benimsemek ve uygulamak AKP iktidarı için “kösteklenmesi” gereken bir koşul. Şimdi Erdoğan’gillerin eline “Bu mu sizin demokrasi dediğiniz? Böyle demokrasi olmaz olsun” dedirtecek bir koz geçti ve Erdoğan’ın bu kozu tepe tepe, evire çevire kullanacağı daha ilk günden belli oldu.
Üç: Rusya ve hele Suudi Arabistan, Katar gibi demokrasiden nasipsiz ülkelerle kurulacak yeni ve sıkı ilişkilerin kamuoyunda yaratacağı tepkileri göğüslemek kolaylaşacak...
Sonuç olarak: Ne kadar süreceğini kestiremeyeceğimiz önümüzdeki dönem “Avrupa Birliği ile ticarete devam, siyasete fren” ekseni üstünde yürüyecek gibi.
Başka bir deyişle: Yaşasın Maastricht kriterleri; kahrolsun Kopenhag kriterleri...