İç Tüzük ve oturma eylemi!
Güngör Mengi 01 Ocak 1970
"BAHÇELİ, TEKLİFTEN ÇOK MEMNUN"
Ak Parti ile MHP tarafından hazırlanan “TBMM İç Tüzüğünde Değişiklik” yapan teklif TBMM Genel Kurulu’nda iki partinin çoğunluğu sağlayan oylarıyla kabul edildi.
CHP’nin bu değişiklikle ilgili muhalefet şerhinde teklifin “Milletvekillerini hizaya getirmeyi ve Meclis’i susturmayı amaçladığı” belirtildi.
Teklifin Meclis Genel Kurulu’nda kabulünden sonra ise CHP bütün gece “Meclis’te oturma, Meclis’i terk etmeme eylemi” yaptı.
1 Kasım seçimlerinden Türkiye’nin 4’üncü partisi olarak çıkan ve ortada resmi bir koalisyon olmadığına göre aslında “bir muhalefet partisi” olan MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli “muhalefet partilerinin konuşma hakkını 3-5 dakikaya indiren” değişiklikten çok memnun.
Tek kızdığı şey Ana Muhalefet Partisi’nin kendisi gibi düşünmemesi.
"REFERANDUMDAN ÖNCE BÖYLE DEMİYORDU"
Bahçeli, adeta bir yabancı veya sokaktaki adam gibi…
“Türkiye’ye bakıyorum, içim acıyor. Geleceği düşünüyorum, keyfim kaçıyor” diyor.
“Kavga sıradanlaştı, kutuplaşma sertleşti, birbirimizden kopuyoruz, birbirimizi boğazlıyoruz…Tehdit bıçak gibi keskin, vatanı kaybedemeyiz” diyor. Ve arkasından:
“Üzerimize çığ gibi düşen doğal afetler manevi ikaz sayılmayacak mı” diye soruyor. Doğru, sonunda kafamıza taş yağdı ama bunlar ülkeye düzen vermek için kurulmuş Meclis’e girmiş bir partinin genel başkanının söyleyeceği sözler değildir.
Sadece bu kadarını dinleyen vatandaşları bile depresyona sokmaya yetecek sözler için mi seçilir genel başkanlar?
Referandumdan önce “Hayır çıkarsa ülke karmakarışık olur” dediğine göre şimdi; Evet çıktıktan sonra da “ülkenin karmakarışık olduğunu, hatta insanların birbirini boğazladığını” söylemesi nasıl değerlendirilmeli?
"MİLLET ONLARI BAHÇELİ GİBİ SUSSUN, OTURSUN DİYE GÖNDERMİYOR"
Türkiye’de görülen şekildeki doğal afetler “manevi ikaz” değildir, dün ve daha önce de yazdığım gibi doğayı katletmeye karşı “doğanın intikamı” ortaya çıkmaktadır.
MHP Genel Başkanı, CHP’nin oturma eylemi için “Yürüyünce adalet bulacaklarını sananların, sabaha kadar oturmakla söz hakkına sahip çıkacaklarını iddia etmesi gaflettir” diyor.
Demek ki ortada “bulunması gereken bir adalet, sahip çıkılması gereken bir söz hakkı” var.
İç Tüzük değişikliğindeki en önemli ve “Meclis’i susturmayı amaçlıyor” tepkisine neden olan maddeler partilerin konuşma süresini daha da kısıtlayan maddelerdir.
Grup önerileri için daha önce 10 dakika olan süre kalkıyor, her partiye 3 dakika, önergeyi verene 5 dakika konuşma süresi veriliyor. Usul tartışmaları için de söz hakkı 3 dakikaya iniyor.
Meclis çalışma saatleri 6 veya 7 saat olacağına göre ve ülke en ciddi sorunlarla boğuştuğu dönemi yaşarken, milletvekillerinin 15-20 dakika yerine 3 dakika konuşması “nedeni anlaşılır bir durum” değildir.
Millet onları “Bahçeli’nin uygun gördüğü gibi” sussun ve otursun diye seçip göndermiyor.
Gerçek bir demokraside muhalefet partilerinin konuşması, gerekiyorsa eleştiriler getirmesi, kısacası çok seslilik şarttır. Aksi takdirde “Türkiye otoriterleşiyor” diyenler haklı çıkacaktır.