AB Zirvesi'nin ardından: Açmaz devam ediyor
01 Ocak 1970
Brüksel'deki zirvede üye ülkeler ilişkilerdeki bozulmanın sorumlusu olarak gösterdikleri Türkiye'ye 'ceza' kesti. Ancak görünen o ki belirsizlik devam edecek. DW Türkçe'den Gökhan Yivciger Brüksel izlenimlerini yazdı.
Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi birliğin önümüzdeki dönemdeki politikalarına yön verecek kararların ardından sona erdi.
Göç ve İngiltere'nin AB'den ayrılış süreci olan Brexit konuları resmi gündemin başlıca maddeleri oldu.
Türkiye ile ilişkiler ve müzakerelerin geleceği ise Perşembe akşamı çalışma yemeğinde üye ülkeler tarafından ele alındı.
Son dönemde Türkiye konusunda üye ülkeler kendi görüşlerini çeşitli vesilelerle ayrı ayrı açıklasalar da, Ankara-Brüksel hattının en gergin olduğu dönemde birlik ülkelerinin tamamının Türkiye'nin konuşulduğu bir toplantıda bir araya gelmesi dikkate değerdi.
Ankara'nın hem AB kurumlarıyla hem de bazı üye ülkelerle ikili ilişkilerinde yaşadığı ciddi sıkıntıların gölgesinde zirve hazırlıkları yapılırken, Türkiye ile müzakereleri durdurma fikri gündeme gelmişti.
Ancak zirveye bir kaç gün kala gelen mesajlar bu seçeneğin masadan kalktığını gösterdi. AB'nin Türkiye'ye kapıları tamamen kapatacak bir sorumluluğu almak istemediği anlaşılıyordu.
Zirvede müzakereleri durdurmak yerine, hukuk devleti ilkelerinden, demokrasiden, ifade özgürlüğünden yani kısacası Avrupa değerlerinden iyice uzaklaşmakla suçlanan Ankara'ya 'kesilecek ceza' konusunda başka seçenekte uzlaşıldı.
Komisyonun raporu beklenecek
Seçim döneminde seçmenlerine Ankara'ya karşı bundan sonra daha sert tavır alma sözü veren Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ön ayak olduğu bu 'cezaya' göre, Türkiye'ye yapılacak 2014-2020 yıllarını kapsayan 4.4 milyar euro değerindeki katılım öncesi mali yardımlarda kesintiye gidilmesi gündemde. Henüz teknik olarak 'karar verildi' denemez, ancak mali yardımların ne şekilde ve ölçüde azaltılabileceği konusunda çalışması için AB Komisyonu görevlendirildi. Yani bundan sonraki süreçte aksi bir durum sürpriz olur.
Zirvenin sonunda AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk'un düzenlediği basın toplantısında Türkiye gündeme geldiği sırada tecrübeli diplomatların, 'gidişatın hayli kötü olduğu' konusunda Ankara'ya net mesaj verme, ama aynı zamanda da başta mülteci meselesi olmak üzere AB'nin çıkarına dayanan meseleleri tehlikeye atmayacak şekilde hassas davranmak gibi bir yaklaşımları vardı.
Tusk'un "Ankara'ya kapıları tamamen kapatmak istemiyoruz, ama Türkiye'deki gerçekler bunu zorlaştırıyor" açıklaması mevcut diplomatik koşulları içinde dengeli bir dil olarak değerlendirilebilir.
Bir soru üzerine verdiği "Türkiye'nin üyeliğine dair şüpheler dün akşamki toplantıda bir hayli ortadaydı" cevabı ise ilişkilerin geleceğinin pek de iç açıcı olmadığını gösterdi.
Komisyon sözcüsünün dikkat çeken sözü
Basın toplantısının ardından AB Komisyonu Sözcüsü Margaritis Schinas'la yaptığımız sohbette ise, bu tür ortamlarda pek de alışılmayan bir söz dikkati çekti. Sözcüye "Türkiye ilerleme kaydettiği takdirde fonların iade edilmesi gündeme gelebilir mi" diye soruldu. İlerleme konusunda pek bir beklenti ve umut olmadığını söyledi.
Sıradaki zirveye kadar olan süre hayli kritik
Zirveden Türkiye'yi ilgilendiren sonuca bakıldığında Ankara ve Brüksel arasındaki açmaz devam edecek.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ya tamam ya devam deyin" veya "Bu minderden biz değil siz kaçacaksınız" sözlerinden net bir şekilde anlaşıldığı üzere Ankara ilişkileri bu şekilde sürdürmek istemiyor. AB'den gelen mesajlar da 'bunun böyle devam edemeyeceği' yönünde. Ancak iki taraf da bunun sorumluluğunu almak istemiyor.
Başta mülteci meselesi, güvenlik ve savunma konularını içeren menfaat ilişkilerine dayanan bu birliktelik daha ne kadar devam eder kestirmek zor. Ancak Brüksel'de görüştüğümüz uzmanlar ve diplomatik kaynaklar Haziran ayında yapılacak önümüzdeki zirveye kadar olan sürenin çok kritik olduğu görüşünde. Yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve hukuk devleti ilkeleri gibi Batı'nın başlıca eleştirileri olan konularda durum daha da kötüleşirse, AB'nin mali yardımları kesmenin ötesine gidebileceği belirtiliyor.
2004 yılında müzakereleri başlatan AB Komisyonu'nun "Türkiye Kopenhag kriterlerini yeteri kadar yerine getirmektedir" cümlesinde olumsuz anlamda yapılacak tek bir değişikliğin, Türkiye-AB ilişkilerini geri dönülmez bir noktaya getirebileceği ifade ediliyor.
Bu arada Ankara Avrupa'da yeni dostlar edinmedi değil. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov'un zirve sırasında Türkiye'ye destek veren açıklamaları, benzer şekilde Erdoğan'ın geçen haftalarda yaptığı Sırbistan ve Polonya ziyaretlerinde aldığı destek mesajları bunun göstergesi. Ama bu ülkelerin, Bulgaristan AB dönem başkanlığına hazırlansa da, AB'nin lokomotifi olan ülkeler üzerinde ne kadar etkili olacağı tartışılır.
©Deutsche Welle Türkçe