İlhan Darendelioğlu ( 1921)- (19.11.1979)
01 Ocak 1970
Ülkücü gazeteci, yazar, siyaset adamı
İlhan Egemen Darendelioğlu
1921 yılında, İçel'in Tarsus ilçesinde doğdu. Tarsus Çukurova Orta Okulunu ve Adana Erkek Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'nden mezun oldu. 1950 yılında yedek subay olarak askerlik görevini yaptı. Bir süre Türkçe öğretmenliği yaptı. 1969’da milletvekili seçildi.
Çin, Almanya, Libya’da toplantı ve konferanslara katıldı. Toprak isimli milliyetçi bir derginin sahibiydi. Yayınlanmış birçok kitap ve makalesi vardı. MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi'ydi.
19 Kasım 1979 tarihinde sahibi olduğu Toprak Matbaası'ndan çıkıp otomobiline binerken şehit edildi. Katilleri bulunamadı.
HAKKINDA YAZILANLAR
İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU
Ülkücü Kadro 19 Kasım 2012
Darendelioğlu’nu anlatabilmek için onun olgunluk, bizim ise gençlik yıllarımızın fikir hayatını hatırlatmamız gerekir sanıyorum. 1960 hükümet darbesinden sonra hazırlanan anayasa kimsenin tahmin etmediği bir fikrî serbestlik getirdi. Küllenmiş ya da beklemeye bırakılmış, ortaya çıkmak için fırsat bekleyen olumlu-olumsuz fikrî akımlar bir anda ortaya saçıldı. Solun, Kürtçülüğün, komünizmin önü o zaman açıldı. Partiler, dernekler kurulmağa, gazete ve dergiler yayınlanmağa başladı. Bu ortam içinde milliyetçiler de boş durmadılar elbette. Daha önce de yayınlanan Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisi sesini daha çok yükseltmeğe başladı. Dergide, sonraları yolları iyice ayrılan Nihal Atsız, Nurettin Topçu gibi fikir önderleri de yazıyordu. Bir süre sonra Türkçü’lerin önderlerinden Nihal Atsız’ın kontrolünde Ötüken, Anadolucu’ların önderlerinden Nurettin Topçu’nun kontrolündeki Hareket (Millî Hareket değil) ve daha birçok siyasî ve dinî yayın yapan dergi ve gazete… Bu yayınların çokluğu sağda bir çatışma yarattı mı? Bence hayır! Biz Necip Fazıl’ın daha çok dinî ağırlıklı konuşmalarını konferanslarda, Nurettin Topçu’nun Milliyetçi Sosyalizm tezini, daha çok mensuplarının, özellikler sonraları Dergah yayınlarını kuran Ezel Elverdi’nin gayretiyle kurulan Milliyetçiler Cemiyeti’nde, Nihal Atsız’ın konuşmalarını, Ötüken dergisinin yazı işleri müdürü olan Mustafa Kayabek’ın küçük antikacı dükkânındaki mangal başında dinlerdik. Elbette dergilerini de okuyor, nerelerde birleştiklerini, nerelerde ayrıldıklarını anlamağa çalışıyorduk.
İlhan Darendelioğlu işte o günlerde Toprak dergisini yayınlamağa başlamış. Birgün Beyazıt meydanında, üniversite önünde, Çadırcılar’daki Mustafa Kayabek’in dükkânına her cumartesi günü gelen, öğretim üyeliği elinden alınıp, Süleymaniye kütüphanesine memur olarak hapsedilen, Nihal Atsız’ı dinlemeğe giderken gazete bayiinde Toprak dergisiyle tanıştım…
Darendelioğlu, sağdaki bu yol ayırımlarından habersiz gibi, toparlayıcı, birleştirici bir fikir hareketini üstlenmişti sanki. Sloganı “Komünizme ve materyalizme karşı Allah’a inananlar birleşiniz” idi. Bu bana da çok cazip geliyordu. Türk tarihi içinde küçük ayrılıkların, çekişmelerin ne büyük felâketlere sebep olduğunu biliyordum.
Okuduğum Toprak dergisi onunla tanışmamıza vesile oldu. Çünkü hiç çekinmeden, sanki kırk yıldır berabermişiz gibi, Beyazıt’daki küçük
matbaasına gittim ve tanıştım. Bir mekânım daha olmuştu. O sıralarda bazı dergilere yazı da yazıyordum, Toprak’a da şiirler falan vermeğe başladım. Bunlar elbette hamasî şiirlerdi ve Toprak dergisine göre idi. Darendelioğlu, Sovyetlerin Türkiye’yi komünistleştirmeğe ve Sovyetlere katmağa çalıştığına inanıyordu. Biz de inanıyorduk ve kendimize göre haklıydık. Bu düşünce ile onun kurduğu ve genel başkanı olduğu Komünizmle Mücadele Derneği’ne biz de katıldık ve görev aldık. Darendelioğlu bu konuda müthiş aktifti. Bir yayınevi kurmuştu. Pek çok tanınmış yazarın kitabıyla beraber, kendi yazdığı oldukça hacimli Türkiye’de Komünist Hareketler ve Türkiye’de Milliyetçi Hareketler adlı temel kitapları yayınladı. Yıllarca hem Türkiye’de, hem de yurt dışında pek çok konferanslar verdi. Halkı, özellikle gençleri bu çalışmalarıyla uyandırmağa çalışır, iyi bir hatip olduğu, elinde pek çok kaynak ve doküman bulunduğu için bunda son derece başarılı olurdu.
1965 yılından sonra, bu dernek içindeki milliyetçiler yavaş yavaş Türkeş’in liderliğindeki M.H.P.ye ( o zamanki adı C.K.M.P.) geçmeğe başladılar. Bizim boşalttığımız yerlere ise Erbakan’ın, “komünistler bizim namaz kılmayan kardeşlerimiz” diyen pasif adamları doluşmağa başladı. İstanbul merkez şube, bizim elimizde idi ve İlhan bey burayı bırakmamızı bir türlü kabul etmiyordu. Biz de saygımızdan bazı çalışmalarımızı oradan yürütüyorduk. 1967 yılında zannediyorum İzmir’de derneğin kongresi olacaktı. Ben de İstanbul delegesi olarak gittim. Orada, Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen arkadaşlarla bir toplantı düzenledik ve ayrılmağa kadar verdik. Ayrılırken de gürültü olsun istiyoruz. Adamlar bizim bu düşüncemizi anlamışlar, kürsüde konuşturmak istemiyorlar. Sonraları partinin uzun yıllar İzmir il başkanlığını yapacak olan idealist dostum Ömer Işık ve yine idealist bir yazar olan Mirat Özçamlı’nın öncülüğünde kürsüyü işgal ettik. Konuşmamızı yaptık ve toplu olarak kongreyi terk ettik. Biz ayrılınca yalnız kalan İlhan Darendelioğlu’nu genel başkanlıktan düşürmüşler, Saffet Solak diye, o zamana kadar hiçbir müspet çalışması olmayan birini genel başkan seçmişler. Zaten binden fazla şubesi olan dernek biz çekildikten sonra kapandı, gitti…
1969 seçimlerinde Adalet Partisi İlhan beyi İstanbul’dan milletvekili adayı yapmak istemiş, o da kabul etmiş. Seçimlerde kazandı ve milletvekili oldu. O partiye karşı olmama rağmen Darendelioğlu ile ilişkim hiç kopmadı. Matbaasını birine emanet edip Ankara’ya gidiyor, hafta sonları İstanbul’a gelince mutlaka bana uğruyordu. Ben de her gelişte serzenişte bulunuyor, “bırak gel” diyordum. Bana bir gün; “ Bak Ahmet, dedi, beni adamlar seçtirdi. Bırakıp gitmek, bir başka partiye geçmek benim karakterime yakışmaz. Bu dönemi bitirmek istiyorum. Milletvekili olunca faydalı olacağımı zannediyordum. Ama tek başına hiçbir şey yapmanın mümkün olmadığını da gördüm. Yani anlayacağın memnun değilim. Bir işe yarıyorum;
Türkeş bey mecliste yalnız, gidip onun yanına sadece ben oturuyorum, sohbet ediyoruz. Sabret şu dönem bitsin.” Gerçekten o seçimde bizim partiden sadece Türkeş bey seçilmişti ve hayatlarının sonuna kadar da ikisi dost kalmışlardır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu ile başımızdan geçen bir olayı kısaca anlatmak isterim: 1962-64 yılları içinde benim sahibi, Necati beyin de yazı işleri müdürü olduğu ZEREN adlı bir sanat-edebiyat dergisi çıkarıyoruz. Derginin bir amacı, o zaman sanat, kültür dünyasını işgal eden solcularla bir nebze yarışmak. O sırada komünistlerin, tabir yerindeyse taptıkları Nazım Hikmet Moskova’da öldü. Ben adam hakkında ağır bir yazı yazdım. Sosyalizme sığınan maskeli komünistler (komünizm propagandası yapmak o sırada henüz yasaktı) dergilerinde ve gazetelerinde bize saldırmağa başladılar. Ben de cevap olsun diye müstear isimle piyes şeklinde, Bir Perdelik Güldürü başlıklı, sözde onların ağzından bir yazı yazdım. Aradan kısa bir süre geçti, askeri savcılıktan bizi çağırdılar.(O sırada Türkiye’de sıkıyönetim vardı) Suçumuz ise komünizm propagandası yapmak! İstedikleri ceza on beş yıl hapis. Güler misin, ağlar mısın? Dosyada bir de bilirkişi raporu var: Hukuk fakültesinden, sosyolojiden iki profesör, bir de tarihçi öğretim üyesi. Üçü de bizim de yakından tanıdığımız milliyetçiler. Hukuktaki hoca Darendelioğlu’nun arkadaşı ve ben onu İlhan beyin yanında her zaman görüyorum. Sosyoloji’de olan profesör de Necati beyin eski hocası… Ben hemen İlhan beye gittim, durumu anlattım. Bilirkişi heyeti, ya benim acemiliğimden, ya da onların dalgınlığından, tenkit etmek için konuşturduğum muhayyel kişilerin iddialarını, benim tezim olarak kabul etmiş, o raporu vermiş. İlhan bey iddianameyi görünce gülmeğe başladı, “Merak etme, ben konuşurum” dedi. O da uğraştı, biz de Necati bey ile hocalarla konuştuk ve kendilerinden, ilk raporun tam tersi bir rapor alacağımız sözü alarak, mahkemeye öyle gittik. Fakat bizden de onlar söz aldılar; isimlerimiz bu olayla ilgili hiçbir zaman duyulmayacak, dediler. Ben o sözü burada da tutuyorum.
Darendelioğlu, komünistler kadar masonlara da karşıydı. Onların perde arkasından memleketi idare ettiğine inanıyordu. Adalet Partisi’nden ayrılmasının belki de sebepleri arasında oradaki mason teşkilâtlanmasını görmesi de vardı.
Bir gün elinde bir kitapla geldi. Bu, İstanbul Lions kulüplerinin mensuplarının isim listesi olan bir kitaptı. “Ahmet, dedi, baksana bizim Mümin Çevik mason olmuş!” Mümin Çevik, imam-hatip okulunu bitiren, Üç Dal diye bir yayınevi kurup dinî yayınlar yapan, her gün milliyetçilerle içli dışlı biriydi. Lions’tan sonra mason locasına da girdiğini, sonra oradan ayrıldığını yıllar sonra öğrenecektik. Darendelioğlu, hemen her gün yanına uğrayan, fikirlerini ve çalışmalarını bilen birinin böyle bir derneğe girmesini bir türlü kabullenememiş, elinde kitapla bana gelmişti…
Milletvekili süresi dolunca Adalet Partisi’nden ayrıldı ve bir süre sonra bizim partiye katıldı. Oğlu ile beraber şehit edilen İstanbul İl başkanımız Recep Haşatlı’nın yanında parti yönetimine girdi ve ikinci başkan oldu. Gene hemen her gün görüşüyor, istişare ediyorduk. Fırtınalı ve yağmurlu bir akşam evde haberleri dinlerken onun, matbaasından çıktıktan sonra vurulduğunu duydum.
Yapacak bir şey yoktu; “Kanın yerde kalmayacak” diye onu da toprağa verdik…
……………………………………………………………………………………………………………………
1977 seçimleri öncesinde idi. Parti, İstanbul’a uygun bir milletvekili adayı arıyordu. Darendelioğlu’na teklif yapılmış. O ,”ben milletvekili iken borca girdim, matbaaya haciz geldi. Onları temizliyorum” diye kabul etmemiş. Ben de ısrar etmiş aynı cevabı almıştım. Bir ara eski Yalova ilçe başkanı, Yaşar Okuyan’ın dayısı Turhan Koçal’ın aday olacağı dedikodusu yayıldı. Buna, il idare heyeti dahil kimse taraftar değildi. Değişik bir aile idi bunlar. Aile mensupları hemen her partiye giriyorlar, sağ sol düşünmüyorlardı. Meselâ Turhan Koçal’ın kardeşi Cengiz Koçal bir ara bizim partinin ilçe başkanı olmuş, sonra orayı kuvvetli görünce C.H.P. den belediye başkanı seçilmişti.
Seçimlerin yaklaştığı, adayların tespit edilmesi gerektiği günlerde İlhan bey benim yayınevine geldi. Yönetim kurulu adaylık için, Ankara’da bulunan Prof. Kamil Turan’ın aday olmasının İstanbul için daha uygun olacağına karar vermiş. Bunun temini için benim Kamil Turan ve Türkeş ile görüşmemi istemişler. Bir süre önce vefat eden rahmetli Kamil Turan benim eskiden beri tanıdığım ve çok sevdiğim bir dostum idi. Ben partiye ilk girdiğimde, yani 1965 yıllarında onu partinin sekreteri olarak bulmuştum. Uzun yıllar kaldığı Almanya’dan gelmiş ve harekete katılmıştı. Hemen ertesi gün Ankara’ya gittim. Önce,hocalık yaptığı üniversiteye giderek Kamil Turan ile görüştüm, onun tasvibini aldım. Sonra Türkeş beye gittim. Sıkıntılı bir şekilde “Turan Koçal’a söz vermiştik” dedi. Ben ısrar ettim. “Yakında İstanbul’a geleceğim, düzeltmeğe çalışırız” dedi. Turan Koçal benim Ankara’ya bu iş için gittiğimi öğrenmiş, yanında Kartal ilçe başkanı rahmetli Mehmet Ali Erdinç ile geldi. Sözde şaka yaparak Karadenizli şivesiyle “seni öldüreceğim” falan diyor. Açıkça dedim ki: “Turan bey, burası bir üniversite şehri, bir kültür şehri. Biz buradan bir ya da iki milletvekili ancak çıkartırız. Buraya, uygun birinin olması lâzım. Siz buraya uygun değilsiniz.” Ama o kafasına koymuş, milletvekili olacak. Oldu da. Nasıl olduğunu o günü yaşayanlar biliyor! Kendisine sormak lâzımdı, acaba harekete bir faydan oldu mu diye…
HAKKINDA YAZILANLAR
Toprak (20.07.1945-04.1967)
Milliyetçiliğin büyük mücahit ve şehitlerinden Darendelioğlu İlhan Egemen'in daha lise öğrencisi iken çıkarmağa başladığı ve en olumsuz şart ve durumlarda bile yayımını sürdürdüğü ülkü ve mücadele dergisi.
Çıktığı süreler içinde zaman zaman boyut değiştirmiş, çıkış aralıklarında aksamalar olmuş, kâğıt sıkıntısı dolayısıyla çok değişik nitelikte kâğıtlara basılmak zorunda kalmış olmasına, sürekli olarak düzelti (tashih) sorunları yaşamış bulunmasına rağmen, Türkçü basındaki şerefli yerini yayıncısı şehit oluncaya kadar sürdürebilmiştir. Yayın süreci göz önüne alınarak Toprakın en uzun ömürlü Türkçü dergilerden biri olduğu söylenebilir. Derginin yayınlanış serüveni, yeniden 1 'den başlayan sayılara ayrılmış oluşu dikkate alınarak, dönemlere bölünebilir. Bu dönemler, aynı zamanda, derginin niteliğindeki değişmeleri de yansıtır.
1.Dönem (07.1945-03.1948)
Darendelioğlu’nun Erkek Lisesi öğrencisi iken Adana’da çıkarmağa başladığı ve Edebiyat Fakültesi öğrencisi olduğu yıllarda İstanbul’da sürdürdüğü bu ilk dönemin Toprakı aylık bir “edebiyat-sanat mecmuası” niteliğinde idi.
Boyutları 27x18 sm. olan ve 3. hamur kâğıda basılan bu 20 sayfalık derginin kapağında, renkli logonun altında “sanat-edebiyat mecmuası" söylemi, altındaki çerçeve içinde “içindekiler” dizimi, en altta da sayı belirteci ve 15 kuruş olan fiyatı veriliyordu. 14. sayıda derginin boyutu 25x17 sm. oldu; fiyatı da 20 kuruşa yükseldi.
Çıkaran öğrenci olduğu ve yaşı da derginin sahiplik ve yazı işleri mü¬dürü olmasına izin vermediği için, bu görevleri Sâkıp Önal üstlenmişti.
Başlangıçta adı “müessis” olarak gösterilen İlhan Egemen “sahibi ve yazı işleri müdürü” sanını 13. sayıdan başlayarak kullanmağa başladı. 17. sayıda ise yazı işleri müdürü Mirkelâmoğlu Ahmet Sözmen oldu.
Bu dönemde Toprakın geniş bir yazar ve şair kadrosu vardı. Ârif Nihat Asya, Ziya İlhan Zaimoğlu, Sâkıp Önal, Cezmi Türk, M. Zeki Sofuoğlu, A. Nurullah Barıman, Mehmet Sadık Aran, Cevdet Akçalı, Elmas Yıldırım, Hamit Salih Asyalı, Aydın Nisari, Hamit Macit Selekler, İlhan Darendeligil (Egemen), Ahmet Kudsi Tecer, Osman Attilâ, Vehbi Cem Aşkun, Reşat Feyzi Yüzüncü, İbrahim Zeki Burdurlu, Necip Mirkelâmoğlu, İbrahim Kutluk, Ali Hatiboğlu, Kemal Gürsel, Feyzi Halıcı, Reha Oğuz Türkkan, vb. yanında çok sayıda genç şairin imzalarına ve şiirlerine yer veriliyordu.
Derginin 32 sayı süren bu dönemi, Mart 1948’de sona erdi.
2.Dönem (Mart 1954- ? )
Toprakın bu dönemindeki en büyük yenilik, kendi basımevinde bası¬lıyor olması idi. 20x13 sm. boyutunda, 16+4 sayfa olarak çıkarılan derginin kapağındaki logosunun altında “aylık fikir-sanat-ülkü dergisi’ söylemi yer almakta idi. Bunun altında da “Bu sayıda” başlıklı yazar adları dizimi bulunuyor, sayfa alt bölümünde de fiyata (25 kr.), çıktığı ay ve sayı belirteçlerine yer veriliyordu.
Bu dönemde Mahmut Ünal ve İlhan Egemen derginin sahipleri olarak görünüyor, yazı işlerini İlhan Egemen yönetiyordu. 11. sayıdan başlayarak İlhan Egemen Toprakın tek “sahibi ve yazı işleri müdürü” olarak gösterilmeğe başlandı.
Dönemin yazar ailesinde Darendelioğlu İlhan Egemen, Hüseyin Nâmık Orkun, Nejdet Sançar, Cezmi Türk, M. Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Yılanlıoğlu İsmail Hakkı, Karamağaralı Halûk, Şakir Berki, Şevket Kutkan, Abdülkadir İnan, Fethi Gemuhluoğlu, Tahsin Ünal, Ziyaettin Babakurban, Ziya (Yücel) Hacaloğlu, Necmeddin Sefercioğlu, Altan Deliorman, Cavit Orhan Tütengil, R. Ethem Hasdal, İ. Haymana Yaylalıgil, Ziya İlhan Zaimoğlu, Cemal Oğuz Öcal, M. Şerif Korkut, Erol Güngör, Cebbar Ertürk, Lâtif Gökçek, Agâh Oktay Güner, Azmi Güleç, Mehmet Çavuşoğlu, Yılmaz Gürbüz gibi yazarlar ve çok sayıda şair bulunmakta idi.
3.Dönem (01.1962-04.1967)
Toprak dergisi yayın sürecinin 3. dönemi Ocak 1962'de başlayıp Mart-Nisan 1967'de çıkarılan 54-55. sayı ile sona erdi.
Bu dönemde derginin boyutunda değişiklik yapılmış 27x21 sm. ölçüsünde çıkarılmağa başlanmıştı. 16+4 sayfadan oluşuyordu. Öncele¬ri 50 kuruştan satılan derginin fiyatı bir süre sonra 75 kuruş olmuş, daha sonra da 100 kuruşa çıkarılmıştı. Dergi kapağı, göz alıcı renklerde resimler ve çizimler ile basılıyordu.
Sahibi ve yazı işleri müdürü Darendelioğlu İlhan Egemen olan Toprak'ın baskı işlemlerine zamanın ülkücü gençleri yardımcı oluyor, adları ilgili sayının kimlik bildiriminde veriliyordu. Bu dönemin yazarları Zeki Velidî Togan, Şakir Berki, M. Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Fethi Tevetoğlu, İzeddin Şadan, Faruk Kadri Timurtaş, Orhan Tuna, Cahit Atasoy, Mehmet Toprak, Kemal Vehbi Gül, Aclan Sayılgan, İsmail Hakkı Gökhun, Refet Körüklü, Akkan Suver, İzzet Yolalan, Mustafa Kayabek, Hikmet Ertez, Hayranî Ilgar, Necdet Özkaya, Yavuz Bülent Bâkiler, Hızır Bek Gayretullah, Darendelioğlu, Agâh Oktay Güner, Zübeyir Koç, Oğuz Özbek, Kemal Fedai Coşkuner, Ziyaettin Babakurban gibi kişilerdi.
Bu dönemde de dergi, solcu ve komünistlerle olan mücadelesini bütün hızıyla sürdürüyor, yazılar yanında onlarla ilgili haberlere, resimlere, karikatürlere de geniş yer veriyordu.
4.Dönem (01.1978-08.1979)
Bu dönem Toprak sürecinin en kısa dönemi oldu. III. dönemdeki boyut, biçim ve sayfa sayısını aynen sürdüren dergi. Yazar sayısının azlığı ile de ilgi çekti.
Sahipliğini ve yazı işleri müdürlüğünü yine Darendelioğlu İlhan Egemen'in yürüttüğü bu dönemde mücadele ağırlıklı imzasız yazılar çoklukta idi. Yine de Darendelioğlu, Hikmet Tanyu, Fikret Eren, Selçuk Özçelik, Naci Kınacıoğlu, Yılmaz Gürbüz, vb.'nin. yazılarına rastlamak mümkün oluyordu. Bu dönemde ancak altı sayı çıkarılabildi.
Sıkça boyut değiştirmesine, çıkış aralığındaki aksamalara, ara sıra rastlanan baskı bozukluklarına rağmen Toprak, Türkçü dergilerin en uzun ömürlüsü ve etkileyicisi oldu. Komünizm ve solculuk ile mücadelenin bayraktarlığını yaptı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Bucak (04.1945-06.1946)
“Fikir-sanat-aktualite” söylemi ile, Nisan 1945'de Zonguldak'da çıkarılan ve söylemi 9. sayısında “Aylık Türkçü dergi'ye dönüştürülen yayın organı.
33x24 sm. boyutunda 20 sayfalı olarak çıkarılan derginin kapağında logosu ile söylemi, onun altında sayfayı kaplayan renkli bir resim ve onun üzerinde sayı belirteci ile 20 kuruş olan fiyatı yer alıyordu.
Bucak dergisini çıkaranlar A. Rıza İncealemdaroğlu, Hâlit Taşman ve Orhan Zihni Sanus idiler. Sahipliğini 1-2. sayılarda R. İncealemdar- oğlu, sonrakilerde H. Taşman üstlenmişti. Taşman, bütün sayıların da yazı işleri müdürüydü.
Dergi, önceleri edebiyat ağırlıklı, milliyetçi bir düşünce organı idi. Nejdet Sançar'ın Türkçülük dâvası sanığı olarak Istanbul'da tutuklu iken Askerî Temyiz Mahkemesinin kararı ile salıverilip evdeşinin görevli bulunduğu Zonguldak'a gelmesi ve yazı ailesine katılması üzerine, derginin fiilî yönetimi ona verildi. Böylece Bucak, 9. sayı ile birlikte bir “ülkü dergisi” niteliği kazandı. Kadrosuna yeni yazarlar katıldı.
Derginin başlıca yazarları Hâlit Taşman, Selâhattin Ertürk, İlhan Darendeli, Fethi Gemuhluoğlu, Nejdet Sançar, Muzaffer Soysal, M. Zeki Sofuoğlu, Tevetoğlu, Ârif Nihat Asya, İhsan Koloğlu, Cemal Oğuz Öcal, Orhan Zihni Sanus, Zafer Arıkbağ, İsfendiyar Baruönü, Enver Güvener, Necip Mirkelâmoğlu, Kemal Göksel, vb. idiler.
Bucakın yayımı 2. cildin 1. sayısı ile Haziran 1946'da son buldu.