TEĞMEN ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN MEKTUBU
PROF.DR SALİM GÖKÇEN 01 Ocak 1970
Günümüzde, Osmanlı Devleti’nin fiilen hükmettiği topraklar üzerinde, toplam 45 farklı ülke bulunmaktadır. Bu ülkelerden 27’si, Osmanlı Asyası’nda, 13’ü Osmanlı Avrupası’nda ve 5’i Osmanlı Afrikası’nda yer almaktadır. Bunların toplam yüzölçümleri ise 11.437.706 kilometrekareyi bulmaktadır.
Ertuğrul Gazi’nin beyliğini kurduğu yıllarda Osmanlı beyliğinin sahip olduğu topraklar, toplam 4.800 kilometrekare idi. Her anlamda genişleme sürekli devam etmiş ve Fatih Sultan Mehmed döneminde devletin yüzölçümü 2.214.000 kilometrekareyi aşmıştır. Osmanlı Devleti’nin en geniş sınırlarına ulaştığı 1699 yılında ise devletin yüzölçümü, etki sahası ile birlikte 24 milyon kilometrekareyi bulmaktaydı. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise 783.562 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahiptir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, tarihin kendisine vermiş olduğu misyon ile Osmanlı bakiyesi topraklarla irtibatını ve muhabbetini sürdürmek zorundaydı. Aslında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı dış politika, tamamen bu çerçevede gelişmiştir. Balkan ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri, İslam ülkeleri ve Türk coğrafyası ile sürekli yakın ilişkiler içinde bulunan Atatürk Türkiyesi, bu coğrafyaya ilgi ve alakayı eksik etmemiş, sürekli sıcak ilişkiler içinde bulunmuştur. Bu politikaların neticesinde ortaya çıkan Sadabad Paktı ve Balkan Antantı gibi oluşumlar, söz konusu misyonun eseridir.
Atatürk’ün vefatından sonra Türk dış politikasının misyon ve vizyon sahibi bir ülkeye yakışan bir görüntü sergilemediğini söyleyebiliriz.
Tarihin en kanlı ve vahşi savaşı olarak bilinin II. Dünya Savaşı öncesinde İstanbul’da daha 22 yaşında bir teğmen olan Alparslan Türkeş de aynı kaygı ve endişeleri taşıyarak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup yazdı. Alparslan Türkeş’in 15 Nisan 1939’da kaleme aldığı dört sayfalık mektup, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından dönemin Başbakanı Refik Saydam’a 3-6547 sayı ile havale edilmiş ve “gerekenin yapılması” istenmiştir. Mektupta yaklaşan bir dünya savaşına dikkat çekilmekte, Balkanları bekleyen tehlike ifade edilmekte bu anlamda yapılması gerekenler sıralanmaktadır. Mektup, daha 22 yaşında bir teğmen olan Alparslan Türkeş’in askeri zekâsının yanında siyasî öngörüsünü ve teşkilatçılığını da ortaya koymaktadır.
Alparslan Türkeş’in 1939 şartlarında yazdığı mektubu, bugünün şartlarında okuyan bir kişi onun fikirlerini çılgınca bulabilir. Ancak bu fikirler, II. Dünya Savaşı arifesinde misyon sahibi bir ülke için en gerçekçi düşüncelerdi.
“Teğmen Alp Arslan” imzasını taşıyan mektup, Başbakan Refik Saydam’ın elinden geçtikten sonra Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü’nün tozlu raflarına kaldırılmış oradan da devletin arşivlerine girmiştir. Mektup şu anda devlet arşivlerinde, isteyen herkesin ulaşabileceği bir yerdedir.
Söz konusu mektubun ortaya çıkardığı bir gerçek de şudur ki, Alparslan Türkeş’in siyasî çizgisini hep 1944’ten başlatanlar, bundan sonra milat olarak bu mektubun yazıldığı tarihi kullanmak zorundadırlar. Alparslan Türkeş, ülke meseleleri üzerine hem de ayrıntılarıyla 1944’te değil, 1939’un başında kafa yormaya başlamış ve bu yönde somut adımlar atmıştır.
Yirmi birinci yüzyılın Balkanlarını göz önünde bulunduracak olursak Alparslan Türkeş’in 1939 Nisan’ında ortaya koyduğu ve tatbik edilmesini arzu ettiği fikirlerin uzantılarının bugün tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
Pekiyi mektupta nelerden bahsedilmektedir;
Alparslan Türkeş mektubunda öncelikle II. Dünya Savaşı patlak vermeden bölgedeki güç dengelerinin iyi gözetilerek ona göre hareket edilmesini vurgulamaktadır. Bu anlamda öncelikle ve özellikle Macaristan’ın da mutlaka içinde bulunacağı bir askeri blok kurulmasını teklif ediyor ve Macaristan’sız bir askeri blok oluşturulması durumunda Balkanların tehlikelerden kurtulamayacağını iddia ediyordu. Alparslan Türkeş’e göre Balkanların anahtarı Macaristan’dı. Mektubunda ayrıca, Boğazların Türkiye açısından taşıdığı öneme de büyük yer ayırıyordu. Boğazların elden çıkması halinde Anadolu’nun da kendiliğinden elden çıkacağına işaret eden Alparslan Türkeş’e göre; Boğazların müdafaa hattı Trakya hudutlarından değil, Tuna boylarından ve Rodop Silsilesinden, hatta Vardar ve Sava nehirleri boyundan geçmelidir. Türk topraklarına karşı yapılacak muhtemel bir İtalyan taarruzunun Bulgarlar ile müştereken gerçekleştirileceğine kanaat getiren Alparslan Türkeş, bundan tam 78 yıl önce bu ülkeye karşı dikkatli olunması gerektiğini belirtiyordu. Bulgaristan’ın ayakta kaldığı sürece Türkiye’nin ne Romanya ne Yugoslavya ve ne de Yunanistan ile teşrik-i mesai edemeyeceğini ekliyordu. Kurulacak bir Balkan bloku ile İtalya’nın sindirileceğine, Almanya’nın da Rusların üzerine gönderilebileceğine dikkat çeken Türkeş, muhtemel bir savaşın böyle bir taktikle İtalyan topraklarına kaydırılabileceğini dile getiriyordu. Alparslan Türkeş’in İtalya ile ilgili koyduğu nokta ise şöyle; ‘Böylece İtalya Anadolu’yu işgalden evvel kendi topraklarını müdafaa mecburiyetinde kalır’. Muhtemel bir Rus-Alman çatışması durumunda Kafkasları ele geçirebileceğimizi de hesap eden Türkeş’e göre ‘O zamana kadar Rusya’yı mağlup etmek için çok yorulacak olan Almanya üzerine İngiltere ve Fransa’yla birlikte hareket edebiliriz’ düşüncesi hâkimdir. Alparslan Türkeş ayrıca, “blok” savaş kuvvetlerinin başına Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’nın geçirilmesini ve bu kuvvetlerin birleştirilmesini de istemiştir.
Alparslan Türkeş’in mektubu, Türkiye’nin Balkanlarda nasıl bir dış politika uygulaması gerektiği üzerinde durmakta ve teklif ettiği dış politika önerileri ise iki ana düşünce üzerine inşa edilmektedir. Bunlardan birincisi Bulgaristan, ikincisi ise Almanya-Rusya ilişkileri üzerinde yapılan analizlerdir. Bulgaristan’ın hasım bir ülke olduğu ve başka devletlerle birlikte Türkiye’ye karşı bir askeri harekâta kalkışması halinde, bunun ne tür vahim sonuçlar doğurabileceği üzerine teğmen Teğmen Alp Arslan’ın yaptığı tahliller, Osmanlı Devleti’nin yaşadığı savaş tecrübelerine dayanan bir görüştür. Ve bu açıdan büyük ölçüde test edilmiş bir analizdir. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan savaşların hemen hepsi, Boğazların savunmasının Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla sınırlı olan bugünkü Trakya topraklarında yapılmasının çok zor olduğunu ortaya koymuştur. Bunun en belirgin tecrübeleri, ‘93 Harbi’ olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi ve Balkan Savaşları sırasında görülmüştür.
Alparslan Türkeş’in 1939’da Bulgaristan ile ilgili tespitleri o döneme göre doğru analizlerdir. Nitekim, iki savaş arası dönemdeki Bulgaristan, teknik tabirle ‘revizyonist’bir ülkedir. Yani Balkanlarda I. Dünya Savaşı sonrasında çizilen siyasi haritadan memnun değildir ve bunun değiştirilmesini istemektedir. Siyasi haritadan tatmin edilmiş olarak bölgesel ve uluslararası sisteme katılmış olan Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ise ‘Balkan Antantı’ çerçevesinde işbirliği yapmaktadırlar. Bulgaristan, Balkan Antantı’na karşıdır. Bu yönüyle Türkiye, Bulgaristan’dan bilhassa savaşın yaklaşmakta olduğu yıllarda rahatsızdır.
Mektupta bahsedilen senaryoların tamamen 1939 yazının oynak siyasi atmosferinde çizildiğini unutmamak gerekir. Bugün bahse konu olan devletlerden Yugoslavya yıkılmış ve yerine bağımsız devletler kurulmuş; o günlerde en tehlikeli düşman olarak anılan Bulgaristan ise bugün iyi ilişkiler içinde bulunduğumuz bir komşumuzdur.
Burada sözü, Teğmen Alp Arslan’a bırakalım ve 1939 şartlarında yazmış olduğu mektuba bir göz atalım…
“İstanbul/15 Nisan 939
Ulu Başbuğum;
Milletin ve memleketin yükselmesi ve korunması için tasarladığım birçok projelerden bazılarını, cereyan eden son hadiseler dolayısı ile size arz etmeye karar verdim.
Şimdi çok meşgul olduğunuzu bilirim. Fakat milletten her hangi bir ferdin fikrini öğrenmenin sizi memnun edeceğine kaniyim. İşte bu kanaat bana aşağıdaki satırları yazmak cesaretini veriyor.
Proje:
1) Seferberlik yapmasına meydan vermeden siyasi ve askeri bir baskın ile çok kısa bir zamanda (İtalya ve Almanya yardım için harekete geçmeden) Bulgaristan’ı istila ve ilhak eyleyelim.
2) Bundan sonra Balkanlar’da; Macaristan da dâhil olmak üzere siyasi ve askeri bir blok kuralım. (Macaristan bu bloka sokulmalıdır, çünkü Macaristan’sız böyle bir blok parçalanır. Yugoslavya ve Balkanlar tehlikelerden kurtulmuş olmazlar. Bugün Balkanlar’ın anahtarı Macaristan’dır.)
1. maddenin esbabı mucibelerini aşağıya yazıyorum;
2. a) Türkiye’nin canı Boğazlarda. Boğazlar elden giderse garbi Anadolu kendiliğinden düşer. Ve orta Anadolu da tehlikeye girer. İstiklal harbi bunu göstermiştir. Tabii bunu siz herkesten iyi takdir edersiniz. Bunun için Boğazların müdafaa hattı, arazisi az olan Trakya hudutlarından değil; Tuna boylarından ve Rodop silsilesinden geçmelidir. (Hatta Vardar ve Sava nehirleri boyundan geçmesi en muvafıktır) Gerçi bu nehirler dostumuz olan Yunanistan ve Yugoslavya’da bulunmaktadır. Fakat ne yapalım ki coğrafi ve stratejik vaziyet topraklarımızın müdafaasının bu hatlarda yapılmasını zaruri kılıyor.
3. b) Topraklarımıza vaki olacak bir İtalya taarruzu Bulgarlarla müştereken yapılacaktır. Bu takdirde iki devletle iki cephede harp etmek mecburiyetinde kalacağız. Bu vaziyette kuvvetlerimizin büyük bir kısmını Ege kıyılarında değil Trakya’da kullanmak zaruretindeyiz (…)
4. c) (…) Bulgaristan yaşadıkça ne Romanya ve Yugoslavya ve ne de Yunanistan ile teşrik-i mesai edemeyiz. Dobruca’dan ve Yunan Makedonyası’ndan arazi terki suretiyle Bulgaristan’ı tatmin ederek ondan istifade etmek imkânsızdır ve asla doğru değildir.
5. d) Bir milyon Türkün bugün yaşamakta olduğu bu toprakları ele geçirmek ve senelerden beri birikmiş olan intikamı almak için topraklarımızda gözü olan milleti haritadan silmeliyiz. (…) bu cür’et ve enerjimizden düşmanlarımız ürkerler.
Balkanlar üzerinde nüfuzumuz son derece artar. Böylece büyük bir Balkan bloku kurabiliriz.
Böyle bir blokun esbabı mucibeleri:
1. a) Müşterek tehlikelere maruz bulunan Balkanlı küçük milletler bu tehlikeleri tek başlarına bertaraf edemezler. Fakat müşterek bir cephe kurulduğu takdirde bu tehlikeleri önleyebilecek bir kuvvet ortaya çıkabilir. Biz de böyle bir işbirliği halinde kendimizi uzaklardan emniyete almış oluruz.
2. b) Bu blok sayesinde İtalya sindirilir. Ve Almanya Rusya’ya gönderilebilir. Böyle bir blok kurulduktan sonra Anadolu’ya vaki olacak bir İtalyan taarruzuna karşı biz de (En iyi müdafaa taarruzdur) kaidesine uygun olarak Yugoslavya üzerinden İtalyan yarımadasına taarruz ile harbi İtalyan topraklarına nakledebiliriz. Böylece İtalya Anadolu’yu fetihten evvel kendi topraklarını müdafaa mecburiyetinde kalır.
3. c) Bir Rus-Alman çarpışması halinde Kafkasları ele geçiririz. Ve o zamana kadar Rusya’yı mağlup etmek için çok yorulacak olan Almanya üzerine İngiltere, Fransa’yla birlikte hareket edebiliriz. Böylece terakkimiz için muhtaç olduğumuz esaslı sulhu temin eder iktisat ve askeri kudretimizin yükselmesi için lazım olan toprakları ve maddeleri ele geçirmiş oluruz.
Böyle bir blokun teşkili için aşağıda yazılı işlerin yapılmasını elzem görürüm:
I-Bulgaristan’ın ortadan kaldırılması, bunun için;
1. a) Ege’de manevralar tertip etmek böylece yapılacak seferberliğe zahiri bir sebep göstermek.
2. b) Havaya karşı korunma bahanesiyle Marmara mıntıkasındaki şehir ve kasabalarda gece tatbikatları yapmak, ışıkları kâmilen söndürerek halkın saat altıdan sonra evden çıkmasını men etmek, böylece Trakya’ya yapılacak sevkiyatı gizlemek.
3. c) Bir emri vakiyle Hatay’ı ilhak etmek. Bu suretle totaliter devletleri şaşırtmak. Bulgaristan’ın ve diğer devletlerin nazarlarını cenup hududumuza çekmek.
4. d) 15-20 tayyarelik bir filoyu Bulgar arması ile boyayarak (…) Böylece Dünya efkarı umumiyesini lehimize kazanmak. Ve harp mesuliyetini Bulgarlara yüklemek.
II- Romanya’yı Macaristan’a, Macarlarla meskun bir kısım araziyi vermesi için ikna etmeliyiz. Romenler bütün varlıklarını kaybetmektense bir kısım araziyi Macarlara terketmeyi kabul etmelidirler. Onları (…) biz Boğazlar vasıtasıyla icbar edebiliriz. Bu suretle Macarları da bu bloka sokmalıyız.
III- Blok harp kuvvetlerini birleştirmeli ve bir başkumandan (Mareşal Fevzi Çakmak) emrine vermelidir. Almanya’ya karşılıklı olmak üzere birçok iktisadi müsaadeler tanınmalıdır.
4- Almanya Rusya’ya taarruz etmek istediği halde Macaristan’ın ve Romanya’nın şimalinden muayyen bir sahadan geçmesine müsaade edilmelidir. Hülasa, Almanya’yı Rusya’ya göndermek için her şeyi yapmak ve bloka taarruz etmemesi için onu tahrikten çekinilmelidir. Çünkü bir Alman taarruzu halinde İngiltere ve Fransa doğrudan doğruya Balkanlara yardım edemeyeceklerdir.
Son saygılarımla ellerinizden öper ve sizi rahatsız ettiğimden dolayı affınızı dilerim.
Teğmen Alp Arslan 3/6547
Yüksek Başvekil Dr. Refik Saydam’a 18.4.939 (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün mektubun üzerine düştüğü not)”