« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Nis

2018

Kemal Tahir ( 15.4.1910)- (21.4.1973)

01 Ocak 1970

Romancı, yazar


İsmail Kemalettin Demir

15 Nisan 1910 tarihinde İstanbul'da doğdu. Deniz subayı olan babası Sultan II. Abdulhamid'in yaverlerindendi. İlkokulu muhtelif okullarda, rüştiyeyi Kasımpaşa'daki Cezayirli Hasan Paşa Rüştiyesi'nde okudu (1923). Galatasaray Lisesi'ni onuncu sınıfta bırakarak (1930) hayata atıldı. Avukat katipliği ve Fransızların idaresindeki Zonguldak Kömür İşletmeleri'nde ambar memurluğu yaptı. İstanbul'da Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde musahhihlik, röportaj yazarlığı, çevirmenlik (1930 - 1933) yaptı. Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreter, Karagöz gazetesinde başyazar (1935-1936), Tan gazetesinde yazı işleri müdürü oldu (1938).

Nazım Hikmet'le beraber yargılandığı Donanma Komutanlığı askeri mahkemesince tutuklandı. Askeri isyana teşvik suçlamasıyla, 15 yıl hapse mahkum edildi. Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya ve Nevşehir cezaevlerinde hapis yattı(1938-1950). Genel af yasasıyla serbest kaldı. İstanbul'a döndükten sonra, bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul mümessilliğini yaptı. İktisadi konularda yazılar yazdı, çeviriler yaptı. 6-7 Eylül olayları sırasında gözaltına alındı. Harbiye cezaevinde 6 ay hapis yattı. 14 ay kadar Düşün yayınevini yönetti (1957-1958). 1960'tan sonra tümüyle edebiyata ve özellikle de romana yöneldi. 21 Nisan 1973 tarihinde İstanbul'da öldü.

Sanat Hayatı

Sanat hayatına, İçtihat (1931), Geçit (1933), Varlık (1935) dergilerindeki şiirleriyle başladı. Otobiyografik ögeler içeren ilk öyküleri, Yedigün'de (1935), Göl İnsanları'nda yer alan dört öyküsü de Cemalettin Mahir takma adıyla 1941'de Tan gazetesinde yayımlandı.

ESERLERİ:
Roman:
Sağır Dere, Esir Şehrin İnsanları, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası, Köyün Kamburu, Esir Şehrin Mahpusu, Kelleci Memet, Yorgun Savaşçı, Bozkırdaki Çekirdek, Devlet Ana, Kurt Kanunu, Büyük Mal, Yol Ayrımı, Namusçular, Karılar Koğuşu, Hür Şehrin İnsanları 1-2, Damağası, Bir Mülkiyet Kalesi 1-2

Hikaye:
Göl İnsanları

Notlar:
Kemal Tahir’in Notları 1-13

HAKKINDA YAZILANLAR

Batı'nın karşısına Devlet'i koyan Kemal Tahir
Halit Refiğ
diyalogavrasya.com

1967 yılı sonlarında Devlet Ana romanı yayınlanana kadar Kemal Tahir Türkiye’de daha çok sol aydınların sınırlı ilgi gösterdikleri bir yazar olarak tanınmaktaydı. 1938 yılında Nazım Hikmet’in yanısıra Yavuz zırhlısında bir komünist ayaklanması tertibi içinde bulunduğu ithamıyla 12 yıl hapis yatmış olması Marxist düşünce çevrelerinde ona belli bir saygınlık kazandırmıştı. Cezaevinden çıktıktan sonra yayınlanan ilk kitapları, Göl İnsanları, Sağırdere ve Körduman klasik Marxist şemalara uymamakla birlikte, Orta Anadolu köy yaşamına bakıştaki keskin gözlemciliği, nesnel gercekçiliği ve ifade gücü ile olağan dışı bir yazarın ilk ürünleri idi.

Cezaevinde yazılan bu ilk romanların müsveddelerini Nazım Hikmet okuduğunda Kemal Tahir’e övgü dolu mektuplar yazmış, ama bunlarda “fakir ve zengin köylü münasebetlerinin, derebeylik bakayası, sınıf ve tabaka çatışmalarının eksikliği”ni hissettiğini ifade etmiş, yeni pasajlar yazıp bu eksikliği gidermesini önermişti.

Nazım Hikmet mektuplarını saklamadığı için Kemal Tahir’in o tarihte bu görüşlere nasıl bir karşılık verdiğini bilmiyoruz. Ama daha sonra yazdığı Köyün Kamburu ve Yedi Çınar Yaylası adlı romanlarında, Türkiye’de Batı’daki gibi toprak mülkiyetine dayanan bir feodal sistem olmadığını ilere sürmekteydi. Ona göre Türkün köksüz toprak ağasını Batı’nın lorduna, baronuna benzetmemek gerekiyordu.

Kemal Tahir’in Türkiye’de edebiyat çevrelerinde geniş yankı yapan ilk romanı Rahmet Yollarını Kesti oldu. Bu roman, Yaşar Kemal’in devlete başkaldıran eşkiyayı kahramanlaştırdığı İnce Memed romanının çok yaygın bir ilgi ile karşılandığı dönemde yazılmıştı. Yaşar Kemal’in aksine Kemal Tahir eşkıyanın devlet gücü karşısında perişan olmaktan kurtulamayacağını ifade ediyordu. Rahmet Yolları Kesti’nin yayınlamasından çok sonra Türkiye’de ortaya çıkan silahlı başkaldırıların tümünün nasıl hüsran ile sonuçlandığı göz önünde tutulduğunda, Kemal Tahir’in, Batı’dan esinlenme “devlete karşı halk” romantizmine, soğukkanlı ve bilgece yaklaşımının ne kadar çok daha gerçekçi olduğu görülebilir.

Kemal Tahir ilk romanlarında Türk toplumunda Batı’dakine benzer sınıf çatışmaları olmadığını ortaya koyarken, daha sonraki romanlarında sınıf yerine devletin birleştirici ve koruyucu güç olduğunu ifade etmeye başlamıştır. Yorgun Savaşçı bunun en güçlü örneğidir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin çöktüğü, ülkenin işgal altında kaldığı karanlık günlerinde asker, sivil bir grup aydının yeni bir devlet arayışı hikaye edilmektedir. Kemal Tahir’e göre Batı’da devlet olmadığı zaman da, sınıfların ve onu temsil eden kilisenin varlığı sayesinde toplumlar dağılmaktan kurtulabilir. Ama sınıfları olmayan Türk toplumu devletsiz kalırsa dağılır.

Devlete verdiği bu öneme rağmen Kemal Tahir devleti kutsallaştırmamakta, yanlış siyasetçilerin kötü yönetiminde devletin halkına ters düşebileceğini de ifade etmektedir. Bunu tipik bir örnek olarak, Bozkırdaki Çekirdek adlı romanında ‘köy enstitüleri’ni göstermektedir. Burada işlenen konu, devletin köylünün içinden rejimin bekçileri olarak seçtiği eğitmenlerle köylüyü köyünün içinden içinde zaptırapt altında tutma girişimidir. Kemal Tahir’e göre, Türk toplumunun bünyesine yabancı olduğu “enstitü” adından da anlaşılan, köylünün adını doğru dürüst telaffuz bile edemediği bu girişim, Batı’dan esinlenen baskıcı bir devlet modeli arayışı idi. Başarısızlığa uğraması kaçınılmazdı. Nitekim arkasında acılar bırakarak öyle de oldu.

Kemal Tahir ilk romanlarından itibaren sürekli olarak bir fikrî gelişme halindeydi. İlk romanlarında Türk toplumundaki yapılanmanın Batı’dakine benzer sınıfsal çelişkiler taşımadığını gözlemlemiş, daha sonra toplumsal varlığın ve düzenin korunmasında devletin vazgeçilmez önemini vurgulamıştı. Peki Türkiye’nin temel çelişkisi neydi?

Bunu en açık şekilde Devlet Ana romanında ortaya koydu. Türkiye’nin temel çelişkisi Avrupa idi. Bugün Avrasya diye adlandırdığımız ana kıta parçasındaki tarihi Batı-Doğu çatışmasının en keskin görünümü Anadolu topraklarında ortaya çıkmaktaydı. Devlet Ana, Türk toplumunda devletin koruyucu geleneğini Osmanlı Devleti’nin kuruluş şartları içinde değerlendirirken, ana çelişkinin Avrupa’dan kaynaklandığını ifade ediyordu.

Kemal Tahir’in de vurguladığı gibi, Avrupa ile ilişkiler, tarih boyunca Türkiye’nin kaderini belirleyen en önemli etken olmuştur. Selçukların ‘Bilâd-ı Rum’ dedikleri Anadolu’yu ilk defa Haçlılar “Turchia” diye isimlendirmişler. Avrupalılar kıtalarından söküp atmak istedikleri Osmanlı’ya, onu oluşturan değişik etnik unsurlara aldırış etmeden, kestirmeden “Türk” demiştir. Tarih boyunca Türk kimliği ve kişiliği, sürekli çatışma halinde bulunduğu, kendini “Batı” olarak tanımlayan Avrupa’ya karşı bir tepki ve alternatif olarak ortaya çıkmıştır.

Truva savaşında bu yana Avrupa fırsat bulduğu ölçüde Asya’yı yağmalamaya, sömürmeye girişmiş, Osmanlı da gücü yettiğince bu talanı önlemeye çalışmıştır. Kemal Tahir Devlet Ana romanında Avrupa’nın feodal soyguncularının karşısına Osmanlının koruyucu devletini koymakta, arada kalan yerli Hıristiyan köylünün, tercihini kana susamış soyguncudan değil, toplumsal eşitlik ve adalet sağlayan devletten yana kullandığını olağanüstü bir anlatım ustalığı ile kalem almaktadır.

Sicilli bir komünist olarak bilinmesine rağmen romanlarında pek de Marxist sayılamayacak yaklaşımlarından ötürü Kemal Tahir’e ihtiyatla yaklaşan sol aydınların yanısıra, Devlet Ana yayınlandıktan sonra, Türkiye’nin Batı’ya toz kondurulmasına tahammül edemeyen “entel”leri, edebiyat tarihimizde eşi görülmemiş bir saldırı kampanyasına giriştiler. Bunlara göre Kemal Tahir cahil, dönek, gerici, psikopat, insanlık düşmanı ve kabiliyetsiz idi. Roman yazmasını bilmiyor, tarihten anlamıyordu.

Bu kampanyanın bir sonucu oldu. Sol geçmişinden ötürü o tarihe kadar Kemal Tahir’e uzak duran, hatta düşmanca davranan gelenekçi, milliyetçi çevreler ona ilgi duymaya, hatta zaman zaman sahiplenmeye başladılar. Ama bu sağlam ve güvenilir bir ilgi değildi. 12 Eylül askeri rejimi sırasında, genelde bütün sol bir baskı altında iken, solun kendisine düşman ilan ettiği Kemal Tahir’in romanı Yorgun Savaşçı’dan yapılan televizyon dizisinin Atatürk düşmanlığı ithamı ile yakılmasına milliyetçi cenahtan karşı çıkan olmadı. Tam tersine son derece vicdansız, “fırsat bu fırsat” diyerek kendi yandaşlarının romanlarını devlet televizyonuna sokuşturdular.

Bugün Türkiye’de halkın ve yöneticilerin büyük bir kısmı Avrupa Birliği’ne girme, kapitalist ekonomi sistemi ile bütünleşerek küreselleşme hayali içindedir. Çılgın ve denetimsiz bir tüketim sonucu, doğal dengeleri her gün daha çok tahrip olan dünyanın gitgide yaşanılmaz hale geldiğini hiç görmek istemeden, Batı’nın insan kanı ve canı üzerine kurulmuş zenginliğini paylaşmanın mümkün olabileceğini sanmaktadır.

Batı’nın özellikle bilgi çağının araçları televizyonlar, internet aracılığıyla yarattığı, bireyin sınırsız özgürlüğe ve tüketim imkânlarına sahip olduğu varsayılan sanal dünyanın cazibesine kapılanlar için Kemal Tahir hiç de iç açıcı bir yazar değildir. Paranın, borsanın, faizin, dövizin, tahvillerin temel değer haline getirildiği, Batı’nın güdümündeki holdinglerin ve sivil toplum kuruluşlarının devletin yerini almasının beklendiği bir dönemde, “Batı”nın karşısına “Devlet”i koyan Kemal Tahir’in gündemde olması elbette düşünülmez.
Ama ben zenginliğe ulaşmanın can bedelini bilmeyen Türk halkı çoğunluğunun geçici bir aldanış içinde olduğunu düşünüyorum. Avrupa’nın zenginliğini paylaşmanın imkânsızlığını bir gün idrak edeceğine, yeniden kendi gücü ile yaşamını sürdüreceğine inanıyorum. İşte o zaman Kemal Tahir kendini tanımasında ona yardımcı olacak kaynakların başında yer alacaktır. Türkiye’yi kendi görmek istediği yerde arayanlar için değil, ama gerçek değerleri ile anlamak isteyen yabancılar için de Kemal Tahir, sabırla ve dikkatle okunduğu takdirde, büyük bir aydınlatıcı olacaktır.





HABER

Kemal Tahir'in tefrika romanları yayında
NTV 17 Nisan 2013

Kemal Tahir’in 1947-1951 yılları arasında Karikatür, Son Saat, Vatan gibi süreli yayınlarda tefrika edilen romanları, ilk kez bir toplu basımla okurlarla buluşturuluyor.

Özgür Günay tarafından derlenen Kemal Tahir'in romanları, 2 cilt halinde sunuluyor. “Biz Böyle Delikanlılar Değildik” adlı birinci ciltte Yedek Sevgili, Sevmek Hakkı, Camı Kıran Çocuk, Sevenlerin Zaferi, Zoraki Nişanlı, Bir Nedim Divanı’nın Esrarı romanları yer alıyor.

Kemal Tahir’in edebi romanlarıyla, para kazanma amacıyla yazdığı serüven romanları arasında bir köprü niteliği taşıyan “tefrika romanları” 60 yıl sonra, usta bir yazarın, ustalık basamaklarını örnekliyor. Kemal Tahir’in tip ve karakter yaratmadaki hünerinin ilk örneklerini, “Biz Böyle Delikanlılar Değildik” adlı kitapta bulmak mümkün. Köşeye sıkışmış insanın varoluşunu anlatan romanlar, cezaevi yönetimince ve yayın organı tarafından yer yer sansüre uğramış, bu sebeple de zaman zaman Kemal Tahir’in bu duruma tepki göstermesine neden olmuştur.

Romanlar, diyaloglarda doğallık ve akıcılık açısından da dikkat çekiyor. Ancak bu romanların dikkat edilmesi gereken bir başka yönü daha var. Biz Böyle Delikanlılar Değildik’te yer alan romanlardaki kahramanlar cumhuriyetin kuruluşuyla, Atatürk’ün ölümüne kadarki zaman dilimi arasında yaşıyorlar. Üstelik bu kahramanların birçoğunun bir yönüyle Sultan Abdülhamit’le yollarının kesişmesi de hem okurların, hem eleştirmenlerin hem de edebiyat tarihçilerinin üzerinde düşünmesi gereken bir olgu.





HAKKINDA YAZILANLAR

Yeni bir Kemal Tahir
Selim İleri
Zaman 20 Nisan 2014

İthaki Yayınları Kemal Tahir’in tefrika halinde kalmış romanlarını iki ciltte bir araya getirdi: Biz Böyle Delikanlılar Değildik!

Romanların yayınlanış tarihleri göz önünde tutulacak olursa, ikinci cilt başa alınmalı. İkinci cilt, Tan gazetesinde 1937 tarihinde tefrika edilmiş Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır!’la başlıyor.

Kemal Tahir yazarlık yaşamı boyunca düşüncelerini, çözümlemelerini, hatta kaygılarını sürekli bilemiş bir romancıydı. Takma adlarla kaleme getirilmiş bu romanlar, bugün bize Kemal Tahir’in nereden nereye yol aldığını da belgeliyor.

Kemal Ağbi’yi Göztepe’deki son evde öfkeli öfkeli söylenirken, kendi kendisiyle tartışırken hatırlıyorum. Batı’daki anlamıyla bizde ‘sınıf’ olmadığını ileri sürüyor. 1970’lerin başı olmalı…

Hemen geriye, 1937’ye dönüyorum. Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır! sınıf meselesine hayli farklı yaklaşmış bir roman. Mussolini, Hitler dünyayı kasıp kavurmaya hazırlanırken, Kemal Tahir de çıkış, kurtuluş yolunu sınıfsal dayanışmada aramış…

Kemal Ağbi’yi bu eski romanlarından söz açarken hatırlayamıyorum. Herhalde hiç söz açmadı. Siyasî sebepler dolayısıyla takma ad kullanmak zorunda kalmış, sadece bundan söz açmıştı. Cezaevinde geçirdiği uzun yılların yazı emeği şimdi derlenmiş, bir araya getirilmiş tefrika romanlarla yeniden gün ışığına çıkıyor.

Oldum bittim Peyami Safa / Server Bedi ikileşmesi ilgimi çeker. Peyami Safa imzalı Fatih-Harbiye’yle Server Bedi imzalı Cumbadan Rumbaya yan yana okunduğunda, Doğu-Batı meselesinde onca kaygılı Peyami Safa’nın yanı başında aynı meseleye daha geniş ve sevecen yaklaşabilmiş Server Bedi karşımıza çıkar. Fatih-Harbiye Doğu’ya kesenkes bağlı kalışı önerirken, Cumbadan Rumbaya açık bir sentez arayışı içindedir.

Aynı ikileşmeyi Kemal Tahir’de de saptamak olası. Devlet Ana’dan sonra büsbütün keskinleşen Kemal Tahir’in yanı başında, tefrika roman Zoraki Nişanlı çok şaşırtıcı bir eser. O kadar ki, sanki aynı yazar kaleme getirmemiş.

Birinci ciltte yer alan 1950 tarihli Zoraki Nişanlı hayli renkli sahnelerle örülü bir İstanbul romanı, İstanbul’da bir sevdanın romanı. Kemal Tahir, Refik Halid’i andırır bir tutumla tatlı tatlı anlatıyor.

Zoraki Nişanlı’da Florya sahnesi var, o günlerin bütün havasını estiriyor. Dünün Florya’sını yeniden inşa etmek isteyenler bu sahneyi, bir de Refik Halid’in Bugünün Saraylısı’ndaki Florya sahnesini okusalar, bence yetip artar.

Belki bütünüyle yanlış ama, tıpkı Peyami Safa gibi, Kemal Tahir’in de fazladan sorumluluk yüklenmiş olduğunu düşünüyorum. Şöyle açayım: Hem Peyami Safa, hem Kemal Tahir takma adla yazdıklarında daha özgür, hatta daha ‘uçarı’ olabilmişler. Kesenkes ‘yargılar’la donanmamışlar. Dünya görüşleri elbette ayrı, ama sorunları değerlendiriş biçimleri birbirlerine çok yakın.

Şu da dikkatimi çekti: Kemal Tahir roman sanatının birçok uygulayımını denemiş. Tefrika romanlar bu açıdan okunabilir. Bilinen, kimi okurların çok sevdiği, kimi eleştirmenlerinse beylik, kalıplaşmış bulduğu Kemal Tahir üslûbu, tefrika halinde kalmış romanlarda karşımıza çıkmıyor. Demin andığım Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır! dinamik, sinema akışlı anlatımıyla çok farklı bir Kemal Tahir’i belgeliyor.

Son romanlarında roman kişilerini sayfalar boyu konuşturan Kemal Tahir, kısacık, sevimli diyalogları tercih etmiş eski romanlarında…

Birçok ‘roman dosyası’ yazı masasının üstüne çıkartılırdı arada bir ve Kemal Ağbi onları yeniden ele almayı tasarlardı. Bu nasıl bir yazı emeği! demekten kendimi alamıyorum.

Dünün romancılarının çabasına saygı duymamak imkânsız.


Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 116084

ulkucudunya@ulkucudunya.com