Ekonomik ve ekolojik örtüşme
Ergin Yıldızoğlu 01 Ocak 1970
Kapitalist uygarlığın ekonomik dinamikleriyle ekolojik dinamikleri, insanlığın, hatta dünyadaki canlıların geleceğini yok edebilecek biçimde örtüşmeye başladı.
Gündemde bir “resesyon” (ekonomik daralma) tartışması var. Birleşmiş Milletler İklim Paneli yayımladığı son rapora göre, küresel ısınmayı durdurmak için, olağanüstü önlemler alınamazsa, gelecek 20 yılda dünya iklim krizi dönüşü olmayan noktayı geçmiş olacak.
Yaklaşan resesyon...
Uluslararası ekonomi yazınında, “gelmekte olan yeni bir resesyona” ilişkin tartışmalar giderek yoğunlaşıyor. The Economist’in bu haftaki ekinde vurgulandığı gibi, dünya ekonomi-sinde yeni bir “resesyon” yalnızca zaman sorunu. Giderek sertleşen ticaret savaşlarına, küresel çapta şirketlerle hane halkının bir türlü azaltılamayan borç yüküne bakarak, dünya ekonomisinin büyüme oranlarına ilişkin beklentilerini düşüren IMF de bu yönde düşünüyor.
Forbes (09/10/18), 2020 yılına işaret ederek, ABD’de bir resesyon sandığımızdan da önce gelebilir diyor ve ekliyor “jeopolitik riskleri de unutmamak gerekir.” “Ne zaman gelecek?”, “Nasıl hazırlanabiliriz” sorularına, Washington Post, New Republic gibi yayınlarda da rastlanıyor.
Sorular hemen, “bu kez nasıl olacak?” noktasına ulaşıyor. En can alıcı soru da bu. “Merkezden mi başlayacak, yoksa Çin’den, ya da yükselmekte olan ekonomilerin birinden mi” sorusunun yanında, devletlerin bir resesyona, bunun öncesinde patlak verecek bir mali krize müdahale edebilmelerine olanak verecek önlemleri içerdiği varsayılan “alet çantası” da mercek altına alınıyor.
Ortaya çıkan sonuçlar ise çok ilginç. Tartışmaların hemen hepsi, neoliberalizmin ufkunun çok ötesindeki önlemlere odaklanıyor. İlk elde merkez ülkelerin ama özellikle ABD Merkez Bankası’nın, olası bir yeni mali krizde kul-lanabileceği araçların geçen mali krizde tükendiği saptanıyor; öneriler hızla devlet müdahalesine doğru kayıyor: Kemer sıkma politikalarına son verilmesi, devletin talep yaratma politikalarına, faizlerin çok düşük olduğundan hareketle, borçlanarak harcama politikasına geri dönmesi, devletin büyük şirketlerin etkinliklerini ulusun ekonomik çıkarlarıyla uyumlu kılması, adeta bir sanayi politikası, planlamacı bir devlet öneriliyor.
Ve olası sonuçları
The Economist, bu önerileri düşünerek “sorun tamamen siyasete bağlı olacak” diyor (piyasalara değil). The Economist’e göre ekonomiler dışa açık olduğundan devletin yaratacağı kaynakların bir kısmının dışa kaçacak olmasına da fazla takılmamak gerekiyor. Ancak, daha şimdiden, yükselen sağ popülizme, başlayan ticaret savaşlarına bakarak, gelecek resesyonda bu “açıklığın” sona ereceğini de düşünmek olanaklı.
Ülke ekonomilerinin dışa kapanma eğiliminin güçlenmesi gelecek resesyonun iki önemli sonucundan biri olacak. İkinci sonuç, (ki birinci sonucun arkasındaki toplumsal nedenlerle yakından ilişkilidir) yönetimdeki seçkinlerin bir kez daha iflası, faşist partilerin güçlenmesini hızlandıracaktır. Bugün muhalefette olan faşist akımlar, gelecek resesyonda, halkın “düzen partilerine” tepkisi üzerinde iktidara yükselme fırsatı yakalayabilecekler. Bu iki sonuç, gelecek resesyonu yönetebilmek için gerekli uluslararası eşgüdümünü olanaksızlaştıracaktır. Bu kaygılar son IMF toplantısındaki havayı da etkilemiş. (Financial Times, 13/10/18)
Bunlardan hareketle...
İklim Paneli’nin raporuna, yukardaki paragrafların ışığında bakınca, kapitalist uygarlığın sonuna gelindiği, bu uygarlık aşılamazsa, gezegen üzerindeki yaşamın da tükeneceği kolaylıkla söylenebilir.
Kapitalist uygarlığın sonuna gelindi çünkü bu uygarlık, İklim Paneli’nin alınması mutlaka gerekir dediği önlemleri finanse etmeyecek. Resesyon içinde, bu uygarlık elindeki kıt kaynakları her zaman olduğu gibi yine sermayenin gereksinimlerine yönlendirecek. “Peki, kaynakların yönetimi piyasanın elinden alınarak devlete verilerek, Keynesyen kriz yönetim modeliyle, küresel ısınmayı durduracak önlemler için kaynak yaratılamaz mı?”
Hegemonya rekabetinin sertleşmesine, ticaret savaşlarına, içe kapanma eğilimlerine, bu kriz yönetme modelini destekleyebilecek uluslararası işbirliği koşullarının hızla ortadan kalkmakta olmasına bakarak “ne yazık ki yaratılamaz” demek durumundayız!
Belli ki, “şeylerin andaki hali” içinde kalarak ne uygarlığın ne de gezegendeki yaşamın geleceğini güvence altına almak olanaklı. Belliki, kapitalist uygarlık tükendi. Öyleyse, bu uygarlıktan nelerin nasıl kurtarılabileceğini düşünmek, bu kurtarma işlemi için gereken siyasi, kültürel biçimleri hızla icat etmeye odaklanmak gerekiyor. “Uzun dönem” artık yok, “orta dönem” de hızla tükeniyor!