Dolandırılmaya hazırız! Bir daha söyle!
Servet Avcı 01 Ocak 1970
Rüyada peygamber görüp ondan mesaj aktarma yöntemiyle nakit çalışmak kârlı bir iş!.. Devlet televizyonu da buna aracılık edebildiğine göre konu bir nevî resmiyet de kazanmış durumda!..
Tokatçı gelmiş, "Peygamberimiz sizin için Hamid'imiz buyurdu" dedikçe Abdülhamid tam 4 keseyi büyük hûşû içinde tokatçının cebine indiriyor...
Bu türden dolandırıcılıkların değişik yöntemleri var tabii... Meselâ Selçuk Parsadan da devleti çarpmıştı ama öyle sofistike hikâye uydurmadan, o da lâik lâik yapmıştı bu işi... 'Kemalistler Derneği' adlı uyduruk dernek de kurdu... Emekli Orgeneral Necdet Öztorun'un sesini taklit ederek Başbakan Çiller'den 5,5 milyar lira istedi... Para, örtülü ödenekten ertesi gün hesaba aktarıldı... Böylece Selçuk Parsadan örtülü ödenek dolandırıcılığıyla tarihe geçti...
***
Jet Fadıl, Abdülhamid'i tokatlayana göre daha kestirmeden gitmişti, Peygamberle uğraşmak yerine Allah'ı JET-PA'ya ortak etmişti!.. Tatlı kâr peşinde dolandırılan muhafazakârlarımız 'Çığlığımızı duyun', 'Reis bu işi bitir' pankartlarıyla gösteri yaparken, Jet Fadıl 'uyanık mağdurlar'a gönderdiği mektubu şu satırlarla bitiriyordu:
"Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de buyurduğu gibi "Her zorluğun arkasında bir ferahlık vardır" ayet-i kerimesindeki hikmetin en kısa zamanda tecelli edeceğine inancımızı zikrederek sizleri Allah'a emanet ediyorum..."
***
Din üzerinden tokatlamayla ilgili yaşanmış olan şu komik ve aynı zamanda gerçek olan hikâyeleri tekrar aktarmazsam olmaz:
Eskişehir'de geçen şu olay keşke istisna olsaydı... Kendisini Hızır Aleyhisselam olarak tanıtan bir adam Cennet'te yer hazırlama bahanesiyle bir kadının paralarını ve ziynet eşyalarını alıyor... Daha sonra Veysel Karani'yle birlikte tekrar geleceğini, Cennet'teki evin çatısı için yedi bin liraya daha ihtiyacı olduğunu söylüyor... Geldiğinde yakalanıyor...
Çok daha vahim bir olay Ankara Siteler'de yaşanmıştı... Dolandırıcı, önceden özel bilgilerini edindiği bir mobilyacıya bunları anlatarak ilgisini çekti... Daha sonra kendisinin Hz. İsa olduğunu söyledi ve fakirlere dağıtmak için para vermesini istedi... Mobilyacı sırlarını bilen bu adama inandı ve istediği parayı verdi...
Maden bulduğunu hisseden dolandırıcı çakma Hz. İsa, daha sonra şebekenin diğer elemanlarını sırayla mobilyacının yanına getirdi ve tanıştırdı!.. Gelenler, Hz. İbrahim, Hz. Muhammed, Veysel Karani ve en sonunda tövbe hâşâ Allah'tı!..
Dolandırıcı önceden inandırıcılığını artırmak için şeytanın aklına gelmeyecek bir planlamayla mağdurun telefonunda teknik bir düzenleme yaptırmıştı... O aradığında mağdurun telefon ekranında Mekke'den aranmış gibi numara düşüyordu... Böylece beş dakika önce Ankara'da yanından ayrılan birisinin biraz sonra Mekke'den arıyor olması bunların ilahî olduğunu gösteriyordu!.. Mesajlar alıyordu mağdur: "Ey kulum kırk beş dakika sonra yanındayım" ya da "Söyle sana hangi peygamberimi göndereyim" diye...
Yıllar içinde iki buçuk trilyon tokatlanan mağdur öylesine kapılmıştı ki bu oyuna, daha rahat iletişim için kendisinden istenen telefonları hemen alırken, -yine tövbe hâşâ- o Allah ve peygamberlerin kendi aralarında niye Samsung marka telefonla haberleşmek zorunda olduklarını bile düşünemiyordu...
***
Devlet televizyonu resmen hurafeye aracılık ediyor... Ne de olsa 'Göklerden gelen bir karar vardır' tekerlemesinin bizde karşılığı var!.. O zaman 'Göklerden gelen bir zarar vardır'a da herkes hazır olacak değil mi?
***
Hatırlatalım: İzmit'te adliye önünde büyük bir kalabalık var... Aradıkları kişinin yakalandığını duyunca koşup gelmişler... Gelenler, 'Peygamber soyundan gelen bir müteahhitten ev alıp sevaba gireceğini zanneden' dolandırılmış binden fazla mağdur ve ailesi... Yakalanan ise 'Seyyid' dümeniyle piyasaya çıkan ve müşterileri cezbetmek için umrelere turlar bile düzenleyen bir sahtekâr...
Altınlarını okutunca daha da çoğalacağına inanıp tanımadığı kişiye kaptıranlar gibi binlerce on binlerce çıkar bunlardan... Bu pazar adamı, hiç aklında olmayanı bile tahrik eder... Hele aklında olanı uçurur, uçurur!..
Bu hikâyeler orijinal mi? Değil tabii... Hele devlet televizyonunu izledikten sonra hiç değil... Her şey lâyık olduğumuz üzere!..