Andımız çok önemlidir çünkü...
Sadi Somuncuoğlu 01 Ocak 1970
Öğrenci andı tartışmaları devam ediyor. KRT'nin "3 Gen" programında konu tartışıldı ve çok önemli tespitler yapıldı. 3 Gen, takip edenler bilecektir, ekonomi ağırlıklı ve bilgilendirici, çok önemli bir program. Takip edilmesinde yarar var. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle andımız üzerinde duruldu. Özetle denildi ki; Türk, kadim bir milletin adıdır. Hepimiz Türk'üz. Türk'üm, Türkiye demek ayıp değildir. Aksine iftihar edilecek bir şeydir. Ermeniler ve diğerleri Türk Milletine teşekkür etmeli. Zira bugünlere kadar yaşamaları bu sayede olmuştur. Türk'ü, Kürd'ü, Laz'ı bilmem nesi diye başlayan konuşmalar yapılıyor. Bunu da en fazla da yöneticilerimiz yapıyor. Andımızın kaldırılması 2013'te çözüm sürecinde gündeme gelmişti. Bunlar bölünmeye yol açar. Başka ülkelerde, meselâ Amerika'da böyle bir şey var mı? Amerikan başkanlarının İtalya'nın, Fransız'ın, Alman'ın... diye konuştuğunu duyan var mı?" Mümkün değil. Üstelik, orada 72,5 millet var. Kendilerine Amerikan milleti demişler, bu şuuru güçlendirmeye çalışıyorlar...
Bu şuur, bütün vatandaşlarımız için geçerli olmalı. Ama, üzülerek ifade edelim ki, işler böyle gitmiyor; tehlikeli konuşmalar, uygulamalar ve tutumlar devam ediyor.
Hatırlanacaktır, Danıştay andın yasaklanmasını anayasaya aykırı bularak kaldırınca kıyamet koptu. AKP sözcüleri, eski yeni bakanları, medyadaki kadrolu elemanlar sıraya girdi. Hepsinden de daha öfkeli ve nefret duygularını körüklemeye yarayacak konuşmayı, Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan yaptı. Dedi ki, "Türkçülük yapmak da, Kürtçülük yapmak da bölücülüktür." Türkçülük, millî birliği savunmak, Türk Milletini sevmek ve ona hizmet etmektir. Kelimenin sonundaki ek, aidiyeti gösterir. Asırlardır birlikte yaşayan sosyal topluluklar, inancı ve kökeni ne olursa olsun Türk Milletinin ayrılmaz parçalarıdır; Türk'türler. 1876 Kanuni Esasi de, 1924 ve takip eden anayasalarımız da, bunu sarsılmaz bir şekilde böyle tanımlamıştır. Bu vatan topraklarında da, tarihte olduğu gibi Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hamuru böyle yoğrulmuştur. İlk defa bir yönetici, bir ve bütün olan, hiçbir ayrısı gayrısı kalmayan Türk Milletini etnik bir grup gibi gösterip, bünyesindeki sosyal gruplarla eşitlemeye kalkıştı. Evrensel hukuk insanların eşitliğinin kriterlerini bulup insanlığa mal etti, ama grupların eşitliği için hiçbir iddiada bulunmadığı gibi, kriterini de keşfedemedi. Düşünün bir ailenin, hastane, mahkeme, okul gibi kurumlarda eşitliği ne demektir? Bireyler eşit olursa, aile de eşit olacaktır. Çözüm de budur.
***
Yapılan bütün çalışmalarda Türkiye'de yaşayan insanların ana dili yüzde 93.7 oranında Türkçedir. Sonradan öğrendiği dil dikkate alındığında yüzde 98 oranında Türkçe olduğu görülüyor. Vatan, devlet, sanat. estetik, edebiyat, musiki, ortak hatıralar ve kültür birliği gibi toplulukları millet yapan temel kurumlar itibarıyla yukarıdaki oranlar yüzde yüze yaklaşmaktadır. Bu gerçekler karşısında neyin davası güdülüyor diye somak gerekmez mi?
Eğer bütün bunların aidiyeti belirlemeye yetmediği düşünülürse, bunun cevabı da, araştırmalarda vardır. Bunun için kişilerin aidiyetlerine tercihlerine bakmak yeterli olacaktır. Araştırmalarda kendini Türk Milletinden ayrı sayanların oranları semboliktir. Yüzde 2 ile yüzde 6 arasında değişmektedir. Bu gerçeği görmek için Ali Tayyar Önder'in "Türkiye'nin Etnik Yapısı" kitabına bakılabilir. Bu eserde Türkiye içinde ve dışında yapılan bütün araştırma sonuçları ve değerlendirmeleri yer almaktadır. 1927'den itibaren yapılan nüfus sayımları ile diğer kurumların araştırma sonuçları, birbirini teyit etmektedir. Edecek şekilde yayımlanmıştır. Bu ilmi çalışmalar esas alınmalıdır. Görevi milletin birliğini pekiştirmek olan yöneticilerin ve bölücülerin verdikleri nüfus bilgilerinin gerçeklerle yakından uzaktan ilgisi yoktur.
***
Erdoğan, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör'ün, "Danıştay'dan istişari görüş alınabilir" sözüne çok hiddetlenerek, "istişari" kelimesinin anlamını çarpıtıp "İzin alacak, müsaade alacaksak o zaman ben bu makamda durmayayım, çekeyim gideyim" cevabını veriyor. Hemen söyleyelim ki, ihtilafların çözüm yeri mahkemelerdir. Fransa'da kararname ve kanun taslakları Danıştay'a ve Anayasa Mahkemesi'ne gönderilip, hukuk bakımından gözden geçirilmesi isteniyor. Bu usul, zaman kazanma ve sorun çıkmaması bakımından akılcı bir yöntem.
Tartışmalardan anlaşıldığına göre anayasanın bir kısım maddeleri referandumda değişince, sanki 1982 Anayasası ve temel maddeleri de değişmiş gibi hareket edilmektedir. Mesela; Anayasanın "Başlangıç"ındaki ilk cümle, "Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa..." orada durmuyor mu? 6. Madde "Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz," 10. Madde "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" ve 66. Madde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk'tür demiyor mu?
Andımız önemlidir. Hedefte, egemenliğin tapusu Türk adının anayasadan çıkarılması vardır.