Değişik kaynaklara göre Merzifonlu Kara Mustafa Paşa
Nail AYTAR-KALGAY DERGİSİ 01 Ocak 1970
Kırım Hanlığı ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerde en çok bahsi geçen konulardan bir tanesi hiç kuşkusuz II. Viyana kuşatması ve sonuçlarına ilişkin yazılanlardır. Aslında her ne kadar tarih yazanların bazıları kendi bakış açılarını, dünya görüşlerine uyan şeyleri yazma eğiliminde olsalar da kaynağa dayalı objektif değerlendirmeler her zaman yapılmıştır. II. Viyana kuşatmasının en önemli şahsiyeti hiç kuşkusuz Merzifonlu Kara Mustafa Paşadır. Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın verdiği kararlar ve stratejisi II. Viyana kuşatmasının hüsranla sonuçlanmasında en önemli etken olmuştur. Avusturya'ya bağlı olan Macarların ayaklanarak Osmanlıdan yardım istemeleri, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın şöhret kazanma isteği ile başlayan kuşatmanın karşı tarafında Avusturya'nın yardım istemesi üzerine papanın teşvikiyle bir haçlı ittifakı kurulmasına yol açmıştı. Lehistan Osmanlılara karşı Avusturya ile ittifak yaptı. Merzifonlu şehri kuşattı, fakat alamadı. Kuşatmanın uzun sürmesi düşmana toparlanmak için çok vakit kazandırdı. Sonuçta Osmanlı Ordusu Avusturya ve Lehistan kuvvetleri arasında kalarak ağır bir yenilgiye uğradı.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634/1635 25 Aralık 1683) Osmanlı padişahı Avcı Mehmet zamanında 3 Kasım 1676- 15 Aralık 1683 tarihleri arasında yedi yıl bir ay on iki gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. II. Viyana Kuşatması ile özdeşleşmiş olan sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Avusturya seferine çıktıktan sonra diğer önde gelen paşalarla savaş divanı kurup Yanıkkale mi yoksa Viyana üzerine mi gidilmesini tartışmıştır. Birçok paşanın bu sene Yanıkkale'nin alınıp seneye daha iyi hazırlanılarak Viyana'nın üzerine gidilmesi fikrine karşı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana üzerine gidilmesine karar vermiştir ve bunun üzerine Osmanlı ordusu Viyana'yı kuşatma altına almıştır. Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın amacı şehri vire (teslim) ile ele geçirmek böylece yeniçerilerin şehri yağmalamalarını önleyerek Viyana hazinelerini korumak idi. Böylece kuşatma uzadı. Bu da Polonya kralı Jan Sobieski komutasındaki haçlı ordusunun vakit kazanarak Viyana'nın imdadına yetişmesine sebep oldu. Haçlı ordusunun Viyana önlerine gelmesi üzerine askerleri siperlerden çıkararak kuşatmayı kaldıran sadrazam, savaş pozisyonu aldı. Haçlıların ilk saldırısı üzerine Osmanlı hatları yarıldı ve askerler kaçmaya başladılar. Bunun üzerine sadrazam ordunun tüm ağırlıklarını geride bırakarak Belgrad'a çekildi. Viyana bozgunu üzerine Sultan IV. Mehmet bir hatt-ı şerifle kapıcılar kahyasını Belgrad'a göndererek Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın başını kestirdi.
Kara Mustafa Paşa, sevk ve idare kudretine malik, bilgili, zeki ve cesur bir vezirdi. Fakat haşin tabiatlı, inatçı ve garez kardı; haddinden fazla mağrur ve şöhret düşkünüydü. Kanuni Sultan Süleyman'ın başaramadığını başarmak, Viyana'yı almak istiyordu. Sayfa 5 / Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa / Richard F.Kreutel
Almanya İmparatoru ile yaptığı Vasvar Barış Antlaşmasını bozmak istemeyen Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa Tököli'nin müracaatını reddetti. Fakat Tököli, Fazıl Ahmet Paşa'nın ölümü üzerine sadrazam olan Kara Mustafa Paşa'yı hediyeler göndererek elde etmeyi başardı. Sayfa 7 / Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa / Richard F.Kreutel
Sultan IV. Mehmet, belki çok ihtiraslı biri değildi ancak, bir hizmetkarının hırsları tarafından kışkırtılmıştı. Sadrazam Kara Mustafa, büyük devlet adamı Köprülü' nün yeğeni olmasına rağmen, yükselmesini diğer yetenekleri ve ilişkilerinden ziyade fiziksel güzelliği ve İslam'ın hükümdarlarına hükmeden Valide Sultan'ın, diğer deyişle Sultan Ana'nın ilgisine borçlu idi.
Burada, sadece Polonyalılara ve Ruslara karşı olan olaylarla sınırlı değil, bütün olaylarda, Kara Mustafa'nın şan-şöhret ve ganimet tutkusunun belirleyiciliği vardı. Sayfa 24/ Viyana 1683/ H.Elliot Madlen
1683 baharı nihayet Tuna kıyılarına indiğinde ordusunu terk etti. Kara Mustafa, ordunun başku-mandanlığına terfi ettirildi. Mehmet'in orduyu terk etmesiyle hesaplarda değişmeye başladı. Sadrazamın tek isteği, eğer başlarında bulunsaydı zafer kaçınılmaz olarak Sultan'a mal edileceğinden, onun bir an önce oradan ayrılmasıydı. Sayfa 25/ Viyana 1683/ H.Elliot Madlen
Viyana'ya karşı böylesi bir hücum elbette başarılı olurdu. Ancak Sadrazam kof bir güvenle, şehrin tahrip olmadan, ola ki bir hükümdarlık tahtı olarak kendisine bir ödül gibi teslim edileceğini hayal ederek bekledi. İçeride bulunduğunu düşündüğü zenginlikleri ordusunun yağmasına kurban etmeyi değil de, kendi ganimeti olarak görmeyi umuyordu. Böylece kritik günler geçti; ufak tefek bir iki nokta dışında saldırı için en uygun an kaçırılmış oldu. Askerlerin başarıları heba edildi ve kendine güvenleri yok oldu. Diğer taraftan son darbenin ertelenmesi, savunanların cesaretini arttırdı. Sayfa 49/ Viyana 1683/ H.Elliot Madlen
Ancak şurası da kesin ki Türklerin gizli istihbarat servisleri ne kadar kötüyse Lehlerinki, bir o kadar iyiydi ve Kral düşmanlarını tümüyle tanıyordu. Sayfa 52/ Viyana 1683/ H.Elliot Madlen (Salvandy Cilt II s.96)
Peşte Paşası, Viyana'dan çekilerek Wienersberg'e ilerlemesini ve burayı istihkam etmesini tavsi-ye etti, böylelikle Hıristiyanların saldırıp yenilmeleri durumunda Viyana'nın düşmesini sağlayacaktı, ama Vezir onu dinlemedi. Leopoldstadt'tan çekildi ve Kahlenberg'e az sayıda asker gönderdi, ancak bunların dışında yağma için kararsız bekleyişine devam etti.
Sobieski ise rakibini enine boyuna ölçmüştü. Tuln'da bulunan Lorraine Dükünün ümitsiz görüşleri-ne cevaben, “Moralinizi bozmayın; kim 200 binlik bir ordunun başında bulunur da kendisine beş fersah mesafede bir köprünün kurulmasına izin verir?” Eşine ise şöyle yazıyordu:” Ne kampını sağlamlaştırmayı ne de kuvvetlerini bir araya getirmeyi akıl edebilen; düşman 100 mil ötedeymişce-sine karargahında bekleyen bir komutan yenilmeye mahkumdur.” Kahlenberg'den Türk kuvvetlerini izlerken ise askerlerine şöyle diyordu:” Bu adam kampını beceriksizce kurdu ve besbelli ki savaşmaktan hiç anlamıyor; onu mağlup edeceğiz.” Sayfa 64/ Viyana 1683/ H.Elliot Malden
Hiç bir şey Osmanlı İmparatorluğuna Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın hırsı kadar zararlı olma-mıştır. Mustafa Paşa Belgrat'a kadar aynı debdebe ile sürüklediği padişaha bile Viyana'yı zapt etmek niyetinden bahsetmez. Hatta asıl kararını bütün serhat paşaları ve tecrübeli harp adamları-nın itirazlarına rağmen yolda verir. İşsizliğin ve iktisadi buhranın en son haddini bulduğu, her sene Anadolu'da devleti tehlikeye düşürecek birkaç isyanı beslediği, emniyetsizliğin ve ihanetin devlet adamlarını kurt yaptığı bir devirde Kanuni'yi yenmek, onun başaramadığını başarmak istiyordu.
Bununla beraber başlangıçta Viyana bozgunu devletin kaybettiği muharebelerden biriydi. IV. Mehmet şaşırmasaydı felaket çabuk tamir edilir ve ufak bir hudut tashihi ile iş kapanırdı. Fakat padişah vaziyetin adamı değildi. Kara Mustafa Paşa ise büyük kumandanlardan çoğunu ortadan kal dırmıştı.
IV.Mehmet bu bozgundan sonra bir müddet Belgrat'ta çırpınır durur, sonra Edirne'ye gelir. Fakat bir zamanlar o kadar canı sıkıldığı, kaçtığı İstanbul'a bir türlü dönemez. Fındıklılı'nın naklettiği “hangi yüzle İstanbul'a dönerim!” sözü bu gölge padişahta bütün bir psikolojinin uyanışıdır. Gariptir ki serhat kan ve ateş içinde iken yine av peşindedir. sayfa 232,233 Beş Şehir-İstanbul/Ahmet Hamdi Tanpınar
Muhasarada Osmanlı başkumandanının büyük hatası oldu. Merzifonlu, Viyana düşmek üzere sanarak, Yeniçerileri, yani ateşli silahlar kullanan ordunun büyük kısmını metrisler içinde bıraktı. Onları gelen düşmana karşı almadı orduya, o yüzden müthiş bir yenilgi, panik oldu. Tam bir katliam…”sayfa 118/Tarihçilerin Kutbu:Halil İnalcık Kitabı
“…Napolyon nasıl Fransa'yı mahvetmişse, Osmanlı'yı da Merzifonlu Mustafa Paşa mahvetmiştir; düşüncesiz, mağrur bir adamdı. Halbu ki bizde hala korunur. Tarihçi olarak Merzifonlu'nun büyük hata yaptığını yazdım; nitekim Budin beylerbeyi onu uyarmıştı. Merzifonlu'nun Avrupa ordularının silah gücü hakkında bir fikri yoktu…”
“…Almanya Avusturya iyi hazırlık yapmıştı, Merzifonlu yüz binlerce insanı oraya götürse gene kazanamazdı, çünkü Almanya o zaman askeri bakımdan çok güçlüydü. Onu kestiremedi. Budin beylerbeyi hudutta olduğu için biliyordu o şartları, Viyana'ya gitmeyin, dedi ama dinletemedi…” sayfa 119/ Tarihçilerin Kutbu:Halil İnalcık Kitabı
Osmanlı ordusu sefere çıktığı sırada fethetmek istediği yer başlangıçta Viyana değil Yanıkkale idi ama sadrazamın etrafını kuşatan dalkavukların tesiriyle, hedef Viyana oldu. Kanuni Sultan Süleyman gibi büyük bir hükümdarın bile fethedemediği şehri ele geçirecek komutanın kazanacağı prestij de, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın aklını başından almıştı. Sadrazam, Yanıkkale'yi almadan geçtikten sonra padişaha bir mektup göndererek Viyana'ya gittiğini duyurdu. Merzifonlu'nun kendisine danışmadan Viyana'yı kuşatmaya kalkmasındaki cür'ete hayret eden Dördüncü Mehmed, sadrazamın davranışı için 'Kasdımız Yanık ve Komaron kaleleri idi. Viyana'ya gidileceği konuşulmamıştı. Paşa ne tuhaf saygısızlık edip Viyana sevdasına düşmüş? Allah kolaylık versin, lakin önceden söylemiş olsaydı izin vermezdim' demişti. (31.10. 2004 / Hürriyet) Murat Bardakçı
Bu ne garip ordu kumandanıydı ki, bütün tantana ve debdebesine, askerin savaş gereçleri ve cephane bakımından zenginliğine, dilerse avuç avuç harcayabileceği hazinelere sahip olmasına rağmen, yanında hiçbir büyük top ve humbara havanı getirmemiştir. Almanlara karşı sefere çıkan ve Viyana gibi bir kaleyi kuşatmaya kalkışan bir kimsenin, böyle bir durumda on okkadan otuz okkaya kadar gülle atar en azından kırk elli Balyemez topuyla, onbeş yirmi tane büyük Kolombrine topunu, ayrıca bir o kadar humbara havanını ve üçyüz kadar Şahi topunu orduyu hümayunda hazır etmesi gerekirdi. Sayfa 30 / Devlet-i Aliye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa'nın Viyana Kuşatması Günlüğü / Richard F. Kreutel
Eskiden Macarlara karşı bir sefer açıldığı zaman Padişahlar ve onlardan sonra serdarlar, ihtiyaca göre ağır topları sınır boylarındaki kalelerden söktürüp götürürlerdi. Fakat Sadrazam Kara Mustafa Paşa bu yasayı tanımadı ve töreyi uygulamadı. Kayzer'in ülkesini, savaşmadan ve kan dökmeden fethedebilirim sandı. Sayfa 30 / Devlet-i Aliye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa'nın Viyana Kuşatması Günlüğü / Richard F. Kreutel
Bu çeşit küçük toplarla, böylesine kudretli kalemi dövülür? Böylesine gafletle Alman düşmanına hücum mu edilir? Yazıklar olsun, böyle kibire! Yazıklar olsun böyle düşüncesizliğe! Bu hali kendi toplarına karşı düşmanın savurduğu gülleleri karşılaştırıp afallamasına kadar sürdü. O zaman çok üzüldü. Ama neye yarar, iş işten geçmişti artık. Sayfa 31 / Devlet-i Aliye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa'nın Viyana Kuşatması Günlüğü / Richard F. Kreutel
Şimdiye kadar Sadrazam Viyana kalesini vire ile almak, böylece ölçülemeyecek derecede büyük bir serveti ele geçirebilmek kuruntusuna kapılarak kuşatmaya bütün gücüyle yüklenmeyip kalenin bombardımanını gevşek tutmuştu. Ama şimdi onun kötü niyetinden uğursuz sonuçlar çıkmaya başlamıştı. Sayfa 86 / Devlet-i Aliye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa'nın Viyana Kuşatması Günlüğü / Richard F. Kreutel
6 Ağustos 1682'de İstanbul'da, Sultan IV.Mehmed'in sarayında devletin yüksek kademesinin katıldığı önemli bir toplantı yapıldı. Sadrazam Kara Mustafa Paşa'ya kişisel nedenlerden ya da devlet yönetimindeki saldırgan tutumundan dolayı muhalefet edenler susturulmuştu. Artık bunlarda İmparator I.Leopold'la yapılmış olup 1684'te sona erecek barış anlaşmasına itibar edilmemesi görüşünü kabul ediyor ve 1683 yılında büyük bir orduyla Macaristan'a sefer çıkılması teklifinde bulunuyorlardı. Sayfa 21 / Viyana Kuşatması / John Stoye
Diplomatlar zaman zaman gösterdiği nezaketten övgüyle bahsetmelerine rağmen genelde resmi toplantılardaki sert ve kibirli davranışlarıyla onları korkutup şaşkına çeviriyordu. Kızgınlığını kontrol altında tutmasını bilirdi; yıldırabilmek de politikada önemli bir husustu. Kara Mustafa Paşa'nın harisliği, sahibi olduğu varlığın boyutları, cariyelerinin adedi, ahırlarının ve atlarının ihtişamı hakkında bir hayli bilgi mevcuttur. Sayfa 47 / Viyana Kuşatması / John Stoye
Sadrazam ise kendi kaynakları hakkında farklı bir görüşe sahipti. Aslında haklıydı. Büyük yankıla-rı olan bu cesur girişiminde başarıyı kıl payı farkla kaybetti ve kuşatmanın son safhasında tamamen kendinden kaynaklanan birtakım ciddi hatalardan dolayı yenilgiye uğradı. Sayfa 57 / Viyana Kuşatması / John Stoye
Avusturyalılar, 1670'te, Macarları Katolik yapmak istemişlerdi. Orta Macar beyinin oğlu Ortodoks Tököli İmre, 1673 yılında ayaklandı. Sonra Osmanlı'ya sığındı. Osmanlı Cihan Devleti, o çağda askeri gücünün doruğundaydı. Sadrazam Merzifoni Kara Mustafa Paşa da şan ve şöhrete düşkün, haris ve inatçıydı. Bunu bilen Reisül-i Küttub Mustafa Efendi, Merzifonlu Paşa'nın hırsını tahrik etmek suretiyle maceraya sürüklüyor, Avusturya ile batıda savaşmakta olan Fransa'nın ajanları da artık Viyana'nın alınması zamanının geldiğini söylüyorlardı. Paşa, 14 Temmuz 1683'te Viyana üze-rine yürüyüp kuşattı. Bunu duyan Padişah Avcı Mehmet; “Biz Yanık ve Komaran kalelerini kast et-miştik. Viyana kalesi dilde yoktu. Paşa ne acayip saygısızlık edip, bu sevdaya düşmüş. Hoş imdi Allah kolay getire, lakin önceden bildirseydi rıza vermezdim” demişti. Kara Mustafa Paşa o zamana kadar görülmemiş bir orduyla hücum etseydi şehri alabilirdi. Ama şehrin teslim olmasını bekledi. Kuşatmanın uzaması yanlış bir hareketti ve tehlikeliydi. Hatta, Erdel Kralı Apafi Mihal ile Kara Mustafa Paşa arasındaki şu diyalog bu gerçeği tarihe not edecekti: Erdel Kralı Apafi Mihal: “Sofraya pilav konsa ortasından mı başlanır yoksa kenarından mı?” Kara Mustafa Paşa: “Zahir kenarından.” Apafi Mihal: “Viyana Kalesi sarp kaledir, yürüseydiniz güzel iş idi. Bu kadar insan ve hayvana dağlar dayanmaz. İmparator Hıristiyan devletlerden yardım istemiştir.”
Zaferinden emin olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Viyana'da zafer sonrası gerçekleştirilecek resmi geçit için İstanbul'dan götürdüğü alametler arasında yaklaşık 500 çuval kahve de bulunuyordu. Ama Viyana'dan çekilirken bu kahveler de savaş meydanında bırakılmıştı. Ancak Viyana halkı kahvenin ne olduğunu bilmiyordu. İçlerinden bir yüzbaşı, kahvenin deve yemi olduğunu iddia etti ve Tuna Nehri'ne dökmeye karar verdi. Uzun yıllar Türklerin arasında yaşamış ve kuşatma sırasında Viyanalılar için casusluk yapan biri, olaydan haberdar oldu. Savaşta gösterdiği başarının karşılığı olarak ne olduğunu gayet iyi bildiği kahveyi Viyanalılardan istedi. O'nun sayesinde Viyana kahveyle tanışmış oldu. (19.10.2005 /Tempo Dergisi)
Kara Mustafa Paşa'nın elden geldiğince iyi durumda fethetmeyi istediği için- kenti koruduğu söy-lentisi yayılıyordu. Galiba burasını kendisine merkez yapmayı ve fethedilecek ülkeleri, Sultana bağımlı kalmayarak, bu merkezden dilediği gibi yönetmeyi düşünüyordu. Sayfa 196 / Edirne'den Viyana Kapılarına Kadar Türklerden Kalan /Georg Schreiber
Zengin ganimetler elde etme umudu, saldıranları hala yüreklendiriyordu, ama Kara Mustafa Paşa Viyana'da öylesine büyük zenginlikleri hazır bulacağını umuyordu ki, bunları yeniçerilere bırakmanın yazık olacağını düşünüyordu. Sayfa 196 / Edirne'den Viyana Kapılarına Kadar Türklerden Kalan /Georg Schreiber
Padişahın Viyana önündeki felaketin gerçek boyutları ve bunun nedenleri hakkında tam bir bilgi edinmesi, ayrıca Kara Mustafa Paşa'nın kendi başına bağımsız bir yönetim kurmağa ilişkin planlarını öğrenmesi yeterli oldu. Sayfa 196 / Edirne'den Viyana Kapılarına Kadar Türklerden Kalan /Georg Schreiber
Çeşitli kaynaklarda anlatılan olaylara bakıldığı zaman tarihsel olayların tek cephesinin olmadığı ve bu bakış açısının yanıltıcı olabileceği çok açık olarak görülmektedir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın çevresi ve kişiliği baz alınarak yapılacak değerlendirmelerin ise Viyana bozgunu hakkında bize daha fazla ipucu verdiğini görüyoruz. Sadrazamın sefere yanında 500 çuval kahve götürmesi yerine daha fazla yüksek menzilli top götürmesi bekli de sonucu çok daha fazla etkilerdi. Tabi ki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kafasından geçenleri bilmemiz mümkün değil ama sefere çıkarken bile Padişah'a gerçek niyetini söylemeyen bir Sadrazamın iyi niyetli olduğunu da düşünmek fazla saflık olur. Padişah Avcı lakaplı IV. Mehmet ise ayrıca değerlendirilmesi gereken birisi 10 yıl yönetim merkezi İstanbul'a uğramayan ve hayatının büyük kısmını av partilerinde geçiren bir padişah'ın yönetim kademelerinde ne derece etkili olduğu, bu durumun üst yöneticiler arasındaki çekişmeleri son derece arttırdığını da göz ardı etmemek gerekir.