İzmir Suikastı Nedeniyle İdam Edildiler:
01 Ocak 1970
Suikastle suçlanan kişilerin yargılanması
Olayın ardından silahlı ve bombalı olarak İzmir’de yakalan Ziya Hurşit’in açıklamaları doğrultusunda çok sayıda kişi gözaltına alındı ve hemen bir İstiklal Mahkemesi kuruldu. Yargılananlar arasında Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Bekir Sami Kunduh, Cafer Tayyar Eğilmez, Vasıf Karakol gibi Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen isimleri de vardı. Bu ünlü kişilerin çoğu beraat etti. Ancak İttihat Terakki Cemiyeti’nin önde gelen bazı isimleri suikastla ilgili bulunarak idam edildi.
O gece ve ertesi gün İstanbul ve İzmir'de yapılan tutuklamalarda Ziya Hurşit, Gürcü Yusuf, Laz İsmail ve Çopur Hilmi yakalandılar. Suikastın arkasında kapatılmış Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın içindeki bir grup olduğu sonucuna varıldı. Partinin kurucuları olan Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Adnan Adıvar gibi Kurtuluş Savaşı'nın ünlü isimleri suikastin diğer sanıklarıyla birlikte İzmir İstiklal Mahkemesi nde yargılandılar.
Mahkeme Ziya Hurşit ve arkadaşlarını idam cezasına çarptırdı. 14 Temmuz 1926'da on dört kişinin idam cezası infaz edildi. Suikast girişiminden sonra bir ay gibi kısa bir süre içinde yıldırım hızıyla yargılanma tamamlanmış ve idam cezaları infaz edilmiş oluyordu. Kurtuluş Savaşı'nın önderlerinden biri olan ve o sırada yurt dışında bulunan Rauf Orbay gıyabında on yıl hapis cezası aldı. Terakkiperver Partisi'nin yargılanan diğer üyeleri her ne kadar mahkeme tarafından aklandılarsa da bir çoğu uzun bir süre kuşku altında kaldılar. Hükümet görevlerinden dışlandılar. Çoğu on yıl süreyle siyasi yaşamdan uzak kaldı.
18 Haziran 1926 Mustafa Kemal Paşa suikast girişimi hakkında Anadolu Ajansı’na verdiği demeci şu cümleyle bitirdi:
Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
İdam edilenler:
Ziya Hurşit, eski Lazistan milletvekili
Laz İsmail
Gürcü Yusuf
Çopur Hilmi
Şükrü Bey, İzmir milletvekili
Ayıcı Arif, Eskişehir milletvekili
İsmail Canbulat, İstanbul milletvekili
Sarı Efe Edip
Abdülkadir Bey, eski Ankara milletvekili
Kara Kemal, Eski Gıda bakanı
Abidin Bey, Saruhan (Manisa) milletvekili
Halis Turgut bey, Sivas milletvekili
Rüştü Paşa, Erzurum milletvekili
Hafız Mehmet Engin, Trabzon milletvekili
Albay Rasim Bey, emekli Albay
Cavit Bey, eski Maliye bakanı
Hilmi Bey, Ardahan milletvekili
Nail Bey, İttihat ve Terakki fırkası sorumlu sekreteri
Doktor Nâzım Bey, İttihat ve Terakki fırkası ileri geleni
İzmir suikastinin elebaşılarından olan Ziya Hurşid idam sehpasına giderken asılacak olanların
isimlerini duyunca: “Galiba bazıları idama müstehak değillerdi, bir yanlışlık olmalı.” demişti.
Ankara’daki mahkemelerin sonucunda asılan Cavit Bey ise oğluna bıraktığı günlüğünde: “Gazeteler,suikasttan bahsediyorlardı. Bekir Sami için hadi neyse? Benim için? İki seneden beri siyasette kati olarak veda etmişim. Yakından uzaktan hiçbir şeyle alakam yoktur.” diye yazmıştı. Özellikle Cavit Bey’in suçsuzluğu ve suçsuz yere asıldığı bugün ispatlanmıştır ama İzmir Suikasti ve İstiklal Mahkemelerinin kimi çevreler için önemi bitmemiştir. Bu gruplar yargılamaların yapıldığı ortamı devrim ortamı; İstiklal Mahkemelerini de devrim mahkemeleri olduğunu ve devrimlerin büyük çalkantılarla yaşandığını hiç düşünmeden İstiklal mahkemeleri aracılığıyla, Atatürk ve çalışma arkadaşlarına ve ülkeyi kuran ideolojiye küfrediyorlar. İstiklal Mahkemelerinin yargılaması adil ve demokratik olmayabilir ama o zamanki koşullar da büyük bir devrimin yarattığı kaos ortamıydı, çağları yıllara sığdırmaya çalışan bir ülke vardı ortamda. İşte böylesi bir ortamda yapılan bir mahkeme Cumhuriyet’e ve kazanımlarına küfür eden grupları tek bir çatı altında birleştiriyor. Asılan Cavid Bey’in oğlu Şiar Yalçın’ın da belirttiği gibi : “Cavid Bey (babam) batıcı üstelik mason olduğu için
pek sevmedikleri bir insandan medet umarak Atatürk’ü, İstiklal Mahkemeleri’ni ve laik Cumhuriyet rejimini kötülemeye çalışıyorlar. Cavid Bey konusunda aynı şeyi bazı sol aydınlarda yapmaktadırlar.
Halbuki asıl amaçları Atatürk’ü vurmak, sözde O’nu milletin gözünden düşürmektir! Aynı şekilde bugün aralarında bazı bilim adamlarının da bulunduğu sözde liberal ve demokrat “ikinci Cumhuriyetçi”ler de babamı kendilerine bayrak edinmişlerdir. Bunlar, artık dalalet ve hıyanet demeyelim de, bir garip akademik gaflet içinde Atatürk’e ve onun temsil ettiği her şeye karşı olup meşrutiyet inkılabını Türkiye’nin tek ve gerçek devrimi ve Atatürk’ü de “gasip” (yağmacı) sayarlar.”
Atatürk’ü ve arkadaşlarını yağmacı olarak niteleyen gruplara karşı verilecek en iyi yanıt bu
tarihi olayları bütün gerçekliğiyle ortaya koymak ve onları sadece tarih önünde yargılamak olacaktır.