HARUN KARADENİZ
Hamza Güven 01 Ocak 1970
1960’lı yılların gençlik önderlerinden Harun Karadeniz de, soyadının da ifade ettiği gibi, Karadenizlidir. 1942 yılında Giresun’un Alucra İlçesine bağlı Armutlu köyünde doğan Harun Karadeniz, yoksul bir çiftçi ailesinin oğludur. 1962’de İTÜ İnşaat Fakültesine girer. Öğrencilik yıllarında Öğrenci Derneği başkanlığı ve İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığı yapar. Kısa süre içinde anti-faşist gençliğin militan kadrolarından biri olmayı başarır. Birçok anti-emperyalist eylemin en ön saflarında, boykotlarda, okul işgallerinde kitleye ajitasyon çeken onları yönlendiren Harun Karadeniz’dir.
Gençliğin yanısıra köylü ve işçi direnişlerinin de içindedir.
12 Mart cuntası sonrası TKP ve Dev-Genç davalarından yargılanır. Dev-Genç davasından tutukluyken hapishanede yakalandığı rahatsızlık, 15 Ağustos 1975’de onu mücadeleden koparır.
Harun Karadeniz, 1942’de Giresun'da bir köy evinde dünyaya gözlerini açıyor. Çocukluk dönemi, ülkemiz emekçilerinin yaşadığı gibi yoksulluk içinde geçiyor. Yıllar sonra ilkokula başladığında yazdığı anılarında, kapitalizmin pisliğinin masum çocukların beynine nasıl akıtılmaya çalışıldığını üniversite sıralarında anladığını dile getiriyor.
Harun Karadeniz, tutarlı bir anti-komünist olan ilkokul öğretmeninden komünizmin; yani sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın ne kötü(!) bir şey olduğunu öğreniyor o yıllarda. Ama sakın unutmayın: Sosyalizmden nefret edenler, anti-komünist bir hisle yaşayanlar pervasızca yalan söylerler, önce kendilerini sonra da başkalarını utanmadan aldatmaya kalkarlar, uyanık olun.
Ortaokulu da köyünde okuyan Karadeniz, liseyi okumak için Samsun'a gidiyor. Komünizmin aslında kötü bir şey olmadığını edebiyat öğretmeninden duyduğu "Herkesin buzdolabı sahibi olacağı bir düzen" örneğiyle öğreniyor ve böylece "nasıl herkesin buzdolabı sahibi olabileceğini" araştırmaya başlıyor. Sonrasında İTÜ İnşaat Mühendisliği öğrenciliği başlıyor.
Öğreniminin ilk yıllarında sadece düzene karşı bir tepki duyuyor ve eğitim sorunlarının ülke sorunlarından bağımsız olmadığının henüz farkına varamadığından çeşitli öğrenci derneklerine üye oluyor. Niyeti tabii ki onun okumasını sağlayan ailesine ve halkının yarattığı değerlere karşı sorumluluklarını yerine getirmek. Ülkedeki genel atmosferinde etkisiyle artık derneklerde eşitlik, özgürlük gibi sözler fısıldanmaya başlıyor. Harun Karadeniz'in öfkesi ve değiştirme isteği onun okul derneklerindeki anlamsız tartışmaların okulun dışına çıkamayan başlıklar olduğunu anlamasına ve eğitimin paralı olana verilip, parasız olana verilmemesinin aslında kapitalizmin değişmez bir yasası olduğunu anlamasına yol açıyor. "Olaylı Yıllar ve Gençlik" adlı kitabında şöyle diyor Karadeniz: "Kapitalist düzende ekonomik yapının gereğine uygun olarak düzenlenen eğitim kurumları gerçekte birer robotlaştırma kurumu olarak çalışmaktadırlar.
Öğrencilere 'Memleket meseleleri sizin nenize gerek, oturup dersinizi çalışın, okulunuzu bitirin' diyenler, gerçekte öğrencilerin robot meslek adamları olarak yetişmesini isteyen egemen sınıfın isteğini dile getirmektedirler. Bu duruma göre öğrenciler dersleri dışında hiçbir ülke sorunuyla ilgilenmeksizin ders çalışıp okulu bitirecekler ve bir işe girerek üretime katılacaklardır. Yani, öğrenciler kim için, ne için üretim yaptıklarını düşünmeksizin üretim yapan bir robot, bir üretim aracı olacaktır." Onurlu bir geleceğe kavuşmanın yolunun sermayedarları ülkeden kovup, emekçilerin iktidarı olan sosyalizmi hedeflemekten geçtiği görüşüne yakınlaşıyor ve tüm bunların sonucunda, okulda yayılmaya başlayan Fikir Kulüpleri'ne üye oluyor. Sonrasında Türkiye İşçi Partisi ile tanışıyor ve sosyalizm mücadelesinin saflarında kapitalizm ve onun çocuğu emperyalizme karşı sesini yükseltiyor.
Harun Karadeniz'in hayatının herhangi bir kesitini, yürüttüğü mücadeleden ayrı bir yere koyarak anlatmak mümkün değil. Yankiler denize dökülürken, öğrencisi olduğu İTÜ'nün işgalinde eşit, parasız, bilimsel eğitim sloganı atılırken onu hep en önlerde görüyoruz. Herkesin elde edemediği eğitim hakkına sahip olmanın, toplum adına söz söylemenin getirdiği sorumluluğun bilincinde olması, yaratıcılığı, inadı, o dönemde yaşamış nice devrimci gibi onun da kişiliğinde harmanlanmış durumda.
O anti-emperyalist mücadeleyi hiç bırakmadı ve olanları kadere yormadı. Çünkü biliyordu ki kurtuluş işçi sınıfının ellerindeydi. Gençlerin yapması gereken de işçi sınıfının yanında yer alıp, sosyalizm için birlikte mücadele vermekti. 1975 yılında kaybettiğimiz Harun’un mücadelesi bizlere çok şey öğretti. "Bu ülke nasıl kalkınır" sorusuna ürettiği cevap ise, hâlâ geçerliliğini koruyor.
“GENÇLİK VE GELECEĞİ”
Gençliği ülke sorunları ile ilgilenmeyen bir ulusun sonu gelmiş demektir.
Gençlik olarak biz, ülke sorunları ile ilgilenmeyi görev biliyoruz ve ülke sorunlarıyla ilgilenip etken olduğumuz ölçüde görevimizi yaptığımıza inanıyoruz. Çünkü ülkenin geleceği, gençliğin geleceğinden ayrı düşünülemez.
Biz ülke sorunları ile ilgilenmekle, gerçekte kendi geleceğimize sahip çıkmış oluyoruz. Yaşlı kuşağın bize devredeceği Türkiye’yi, Amerikan üslerini, bizi Amerika’ya bağlayan ikili anlaşmaları, yıldan yıla artan dış borçları ve Türk halkının nasıl sömürüldüğünü görüp de ülke sorunlarıyla ilgilenmemek en yumuşak söyleyişle ihanettir. Türk ulusuna ihanettir. Türk devletinin geleceğine ihanettir.
Gençliğin ülke sorunlarıyla ilgilenmesi ve sömürülen Türk halkından yana eylemler yapması, sömürgen çevreleri tedirgin etmekte ve bu çevreler “Gençlik siyaset yapıyor” diye feryadı basmaktadır.
Egemen sınıfın isteğine kalırsa, onlar bizi yönetecekler, ömrümüz boyunca acısını çekeceğimiz ikili anlaşmalarla bizi bir yabancı devlete bağlayacaklardır. Fakat biz kadere boyun eğeceğiz, bu ikili anlaşmalara karşı çıkmayacağız.
Bir doğu-batı savaşında onlar Türkiye’yi bir nükleer hedef haline getirecekler. Fakat biz NATO’ya karşı çıkmayacağız.
Bütün yer altı kaynaklarımızı Amerika’ya peşkeş çekecekler, fakat biz bu sömürünün hesabını sormayacağız.
Köylünün ürününü ucuza kapatarak köyle kardeşlerimizi sömürecekler, fakat biz köylüyü sömürüyorsunuz dahi demeyeceğiz.
Kıbrıs’ta yolumuzu kesen 6. filo İstanbul Limanı’na demirleyecek, fakat biz 6. filoyu protesto etmeyeceğiz.
Meslek bilgimizi kullanarak lüks binalar inşaa edeceğiz, fakat bu binalarda kimlerin yatıp kalktığını sormayacağız.
Mühendis olarak silahlar yapacağız, fakat bu silahlar küçük ücretlerine zam isteyen işçi kardeşlerimize çevrildiği zaman ses çıkarmayacağız.
Bugünün öğrencileri yarının meslek adamları olarak ülkemizin bütün sorunları ile ilgilenmek zorundayız.
Öğrenciliği bitirip meslek hayatına atılacak olan biz mühendisler için iki yol vardır. Bu yollardan biri, kim için ve ne için üretim yaptığını düşünmeksizin egemen sınıfların yararına üretim yapmaktır. Kısaca neden ve niçinini düşünmeksizin bir miktar karşılığında üretim yapmak yani robotlaşmak.
İkinci yol ise kim için ve ne için çalıştığını bilerek emekçi halkın yararına üretim yapma olanaklarını aramaktır. Bir başka deyişle, ikinci yol küçük bir azınlığın yararına robotlaşmak değil, büyük çoğunluğun, yani toplumun yararına çalışarak insanlaşmak yoludur.
“1967-1968 İ.T.Ü. ARI YILLIĞI Harun KARADENİZ”