« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Eyl

2019

İradeyi teslim etmek

Ahmet Bican Ercilasun 01 Ocak 1970

Tarikat ve cemaat yapılanmalarının en büyük zararı insan iradesinin bir kişiye teslim edilmesiyle ortaya çıkar.

Mürid, iradesini bir mürşide teslim eden insandır. İradesini bir şeyhe veya cemaat reisine teslim eden insan düşünmez, kendi kendine fikir üretmez.

Tek tek insanlar açısından düşündüğümüz zaman bir müridin bir şeyhe bağlanması, kendi aklıyla düşünmeyip iradesini bir başkasına teslim etmesi çok da zararlı sayılmayabilir. Hatta bu tutum, insanları rahatlatır da. Mürit, bir mürşide bağlanır; onun dediklerini yaparsa cennete gideceğine inanır. Bundan daha rahat bir şey olabilir mi? Düşünme, zihnini yorma, araştırma, sadece şeyhin dediklerini yap ve cennete git! Ne âlâ değil mi?

Konuyu toplum açısından ele aldığımız zaman durum değişir. Bir toplumun ilerlemesi; düşünerek, sorgulayarak, araştırarak üreten insanların sayısı ve kalitesiyle doğru orantılıdır. Böyle insanlar ne kadar kaliteli ve çok olursa toplumun ilerlemesi de o kadar hızlı ve sağlam olur.

FETÖ olayında bunu açık olarak gördük. Fikrî veya ilmî üretim yapabilecek binlerce, belki on binlerce genç iradelerini, orta seviyede din bilgisine sahip olan bir vaize teslim etmişlerdir. Darbe, şu bu… FETÖ bunların hiçbirini yapmamış olsa bile sadece ülkenin genç beyinlerini esir aldığı için lanetlenmelidir.

FETÖ örneğini özellikle verdim. Hem çok bilinir ve görünür olduğu için, hem de çok sayıda genci aldatabildiği için. Aslında bu tür yapılanmalar üç beş küçük grupla sınırlı kalsa belki söz konusu bile etmeye değmez. Fakat ülkemizde FETÖ ve benzeri gruplara takılan yüz binlerce genç vardır ve bu, ülkenin yüz binlerce beyinden mahrum kalması demektir.



Pek çok insanın ve gencin, kendi mantığını ve düşünme mekanizmasını bir yana bırakarak akıl ve bilim dışı rivayet ve hurafelere bağlanması, bu sayede öbür dünyasını garantiye aldığına inanması elbette ülkede yaratılan bir ortamın sonucudur. Bu ortamın yaratılmasının temelinde yanlış bir Batı düşmanlığı, yanlış bir muhafazakârlık anlayışı, hatta yanlış bir milliyetçilik anlayışı vardır.

Batı ülkelerinin Türkiye’yi zayıflatmak, hatta kendilerine bağlamak emelleri olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Sadece Batı ülkeleri değil, başka pek çok ülke de Türkiye’ye düşmandır, fakat Batı ülkelerinin düşmanlığında tarihî öç duygularının olduğu da muhakkaktır.

Batı’nın bu tutumu dolayısıyla Türklerin de onlara karşı hasım olmaları, en azından dikkatli olmaları son derece normaldir. Ancak kendilerini muhafazakâr ve milliyetçi olarak niteleyen insanların önemli bir kısmı, Batı düşmanlığını, -bu ülkelerin politikalarına karşı dikkatli ve millî bir politika gütmek yerine- Batı’nın kültürüne, felsefesine, düşünüş tarzına, hayat tarzına düşmanlık şeklinde ortaya koymaktadırlar. Bu düşmanlık bazen entelektüel ve felsefi düzlemde bazen çok kaba bir şekilde yapılmaktadır

Ben kendimi bildim bileli, yani en az altmış yıldır -hiç şüphesiz daha öncesi de var- milliyetçi ve muhafazakâr aydınların bir kısmı, Batı’nın maddiyata dayandığını, maddiyata dayanan Batı medeniyetinin aslında iflas etmekte olduğunu, bazen pozitivizm eleştirisi, bazen determinizm eleştirisi olarak yazıp dururlar. Fakat altmış yıldır Batı medeniyeti iflas etmediği gibi bu medeniyetin sahibi olan ülkeler, Türkiye’yi ve bütün İslam ülkelerini gittikçe artan dozlarda sömürmeye devam etmektedirler.



Milliyetçi ve muhafazakâr aydınların entelektüel seviyedeki eleştirileri, ilk yazıldıkları zaman etkili olmamış gibi görünse de zaman içinde dalga dalga alt tabakalara doğru yayılmakta ve kendilerini genel bir ifadeyle “sağcı” olarak niteleyen veya o ifadeyle nitelenen insanları tesir altına almaktadır. Bunun sonucu siyasete de yansımakta ve bu düşünce tarzına sahip siyasi partiler ülke yönetimine gelmektedir. En aşırı ve kaba şekilde bu düşünceleri temsil eden siyasi partiler de tarikat ve cemaat olgusunu yaygınlaştıran vasatı hazırlamaktadırlar.

Batı’nın bilim ve felsefe anlayışından, Batı’nın akılcı düşüncesinden uzak gençlerin çoğalması ve bunların zamanla topluma ve yönetime hâkim olması aslında onların istedikleri sonucun tam tersini doğurmaktadır. Yani biz bilimden ve akılcı düşünceden uzaklaştıkça düşmanlık ettiğimiz Batı, bilimi ve aklı her şeyin önüne koyarak bizi daha rahat ve daha fazla sömürmektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 25067

ulkucudunya@ulkucudunya.com