İ. FETHİ GEMUHLUOĞLU
01 Ocak 1970
İstanbul Göztepe’de, Arapkirli bir ailenin çocuğu olarak 1923 yılında doğdu. Babası Mustafa Neşet Efendi, annesi Fatma Saniye Hanım’dır. Çocukluğu son Osmanlı aydınlarının yaşadığı Erenköy ve Göztepe’de geçti. Kişiliğinde ailesinin ve yakın çevresinin büyük rolü olmuştur. Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ne devam etmiştir. Bilahere İstanbul’da muhtelif okullarda Türk Dili ve Edebiyatı hocalığı yaptıktan sonra Spor Sergi Sarayı Müdürlüğü görevini yürüttü. Bir müddet Almanya’da serbest gazetecilik yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nda özel kalem müdürlüğünde bulundu.
İstanbul ve Ankara’da Odalar ve Borsalar Birliği Basın Müşavirliği görevinde de bulunan Gemuhluoğlu, bir çok vakıf ve derneğin kurucu üyeliği ve danışmanlığını yapmıştır.
Daha sonra kuruluşunu yaptığı Türk Petrol Vakfı’nın sekiz yıl süreyle genel sekreterliğini yürütmüştür. 5 Ekim 1997 tarihinde İstanbul’da vefat eden Fethi Gemuhluoğlu, Sahrayı Cedid Mezarlığında medfundur.(1)
Mesleği insan yetiştirmek
Dünyaya “ekmek bıçaklarının, hürriyet yolunda bilenirse ne menem kestiğini” göstermek için gelen Fethi Gemuhluoğlu’nun mesleği, en başta insan yetiştirmekti. “Selamet derkenar est” diyerek kenara çekmiş ve aktif politikanın içinde bulunmamış, lakin yetişmesine ön ayak olduğu gençler bürokratik kademelerde etkili mevkilere getirilmiştir.(2)
Yaptığı hizmetlerle yaşadığı döneme bir gönül ve hizmet adamı olarak damgasını vuran Fethi Gemuhluoğlu, sağlam karakteri, toplumu bir bütün olarak ele alan hoşgörülü tutumu ve herkese sevgisiyle yaklaşımından dolayı etrafında aydın bir çevre oluşturdu. Zarif bir İstanbul Türkçe’siyle yaptığı konuşmalarında, mektup ve makalalerinde, iman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlak, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu oldu.
Konuşmalarında, makale ve mektuplarında(*) sevgi ve dostluk kavramları üzerinde titizlikle duran Fethi Gemuhluoğlu, bunların ölçüsünün insana ve İslam’a hizmet etmek olduğunu, sevginin hiçbir karşılığının bulunmadığını, insan hayatının aşk üzerine kurulduğunu ifade etmiştir. İnsanın iyi tarafını öne çıkarmanın ancak sevgi ve dostlukla mümkün olduğunu söyleyen Gemuhluoğlu’na göre aşk, insanın katı yanlarını yumuşatarak hayata bir esneklik kazandırır ve bu esneklik, güçlüklerin aşılmasına yardımcı olur. Bu da insanlar arasında dayanışmayı ve yardımlaşmayı mümkün kılar.
Halvetiye Tarikatı’nın Şabaniyye koluna mensup olan Fethi Gemuhloğlu’nun şahsiyetinin oluşmasında tasavvufun önemli bir yeri vardır. O, tarikatın riya ve şöhretten uzak durmayı telkin eden anlayışına bağlı kalmış, bundan dolayıdır ki, edindiği dostları çok muhtelif çevrelerden olmuştur.
İnsanla insan, insanla eşya ve insanla mücerret kavramlar arasındaki dostluğu çok ileri noktalara taşımış, şöhret, mal ve uyku dışında herşeyle ve herkesle dost olmanın gereği üzerinde ısrarla durmuştur.
Buradan hareketle, bir müslüman için dünya ve ahiret diye bir ayırım yapılmadan ahiretin dünyada başladığını bilerek ölüme de dost olunması gerektiğini vurgulamıştır.
Ülke menfaatini şahsi menfatinin önüne geçiren, birbirinden kopuk çevrelerin ortak bir aşk ve hizmet zemininde buluşması yönünde yoğun çaba harcayan Fethi Gemuhluoğlu, toplumu ve insanlığı bir bütün olarak ele alan yaklaşımından kaynaklanan birleştirici kişiliği ile, sadece kendi nesli için değil, sonraki nesiller için de örnek şahsiyetlerden olmuştur.
Örnek alacak için işte model.
1) TDV İslam Ansiklopedisi, c. 14
2) Yeni Şafak Gazetesi 06.10.2003
(*) Bu konuda bir çok dostuna mektuplar yazmıştır. Dostluk üzerine yazılmış kitabına bakılabilir.
GEMUHLUOĞLU’NDAN SEÇMELER
Mü’min kişi yerinmenin ve sevinmenin ötesindedir. Mü’min kişi yerinmez ve sevinmez, çünkü gerçekçidir. Sarih, Kur’an-ı Kerim... Mü’min kişi zan üzere değildir. Zannın büyüğünden ve küçüğünden de sakınmıştır. Hırs-ı mal, hırs-ı cah üzere değildir. Tûl-i emel sahibi değildir. Hayalperest değildir. Mal ve mevki hırsından azadedir. Nefsini bu tür kötülüklerden uzak tutan insan için izzet-i insanî ve izzet-i islamî vardır.
Mü’minde stres yoktur, olmamalıdır. Stres ve bunalım batı adamınındır.
***
Ölüme dost olunuz. Ahiret dünyada başladığına göre, dünya ve ahiret tetriki bizim izafi değerlendirmemizdir... O zaman nasıl kendimize dost olmak mecburiyetinde isek, ölüme de dost olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü ölüm, insana Peygamberimizin ifadesiyle “... gözünün akının siyahına olan yakınlığından daha yakındır.” Asıl daha güzeli yine Peygamberimizin lisanıyla “Ölüm, mü’minin tuhfe-i canıdır.” Sahibine, Rabbine canını hediye etmesidir.
***
İnsan kendi kendisi ile dost olsa, insan kendi kendisine karşı saygılı olsa, sâcid ile mescûd secdede bir olur, hal-i tevhidde olur.
***
“Ben nefsimi katlettim, hem şehidim, hem gazi”yim diyebilmek...
İslam milletinin insanı, yeniden bir “ba’sü ba’de’l-mevt” sırrını yaşamak istiyorsa, onu ihya etmek istiyorsa.. uykuyu kaldırmalıdır. Uykuya düşman mı olalım? Hayır! Uykuya dost olmayalım.... Politikaya dost olmayalım... Hırs-ı mal ve hırs-ı caha dost olmayalım... Paraya dost olmayalım.
***
“Size bazı şeyler söyleyeyim, kısa kısa. Onları manalandırmak size ait olsun. Asıl niyyetim, zaten uykusu çok az olan sizlere uykularınızı kaçırmaktır, yatağı dar etmektir. Sizin içinize bir azap, sizin içinize bir çile, sizin içinize bir dram tohumu ekmek istiyorum. Son söz gibi, son söz kadar aziz, son söz kadar bakir, son söz kadar saffet ve iffet dolu, sanki bir emanet gibi; emaneten söylüyorum:
Vad-i ilahide hulf (cayma) olmadığına göre sonu, merhaba ile idare edilecek kadar güzel günler gelecektir. Şah-ı Velayet (Hz. Ali) buyuruyorlar ki, “Gözü olana sabah ışımıştır.” Şeb-ı yeldanın bittiği mutlak. Türkiye’de.... ve nifak kemalini bulmuş ve zevali olmuştur. Tekrar söyleyeyim, bu beldenin üstünde.. ve nifak hükümlerini icra etmişlerdir. Şimdi riya saltanatını sürüyor, onun da ömrü çok kısadır. Gelecek mübarek bir vakte hazır olunuz. Şah-ı Velayet’in kelamı mübarekelerini tekrar söylüyorum: “Gözü olana sabah ışımıştır.” Hal-i yakazadayız. O sabahın alacasındayız.