Derin senaryoların ustası: ÖMER LÜTFİ METE
01 Ocak 1970
Şair, yazar, senarist, sinemacı, dava adamı, halk adamı, gönül adamı üstad Ömer Lütfi Mete bundan tam 8 yıl önce Hakka doğru yürüdü. İşte "Yiğidin borcudur ölüm" diyen büyük üstad Mete'nin iz bırakan örnek hayatı...
Ömer Lütfi Mete bu toprakların hikâyesini anlatan en güzel adamlardan biriydi. Gerçek anlamda boşluğu dolmayanlardan oldu, ne mutlu ona!
"Hakkında özellikle internet âleminde ‘’Allah Ömer Lütfi Mete’ye keşif ilmi vermiş’’ şeklinde bir şeyler dolaştırılıyor, ne diyorsunuz?" diye sorulduğunda üstadın tepkisi "Aman Allah’ım, eğer dalga geçmiyorlarsa ne büyük hüsnü zan. Bunu bir dua sayayım ve Allah’a sığınayım." oluyor.
"Bir şeyi bildiğimi sanıyorum: O da mutlak iktidarın Allah’ta olduğudur." diyen Mete sadece senaristliği ile değil Gülce şiirinde de kalbini önümüze sermiş ve hep uçurumun kenarında beklemişti.
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
1950 yılında Rize'de doğan Ömer Lütfi Mete, ilk ve orta öğrenimini de memleketinde tamamladı. Özel dini eğim alan Mete; bir süre Kuran kurslarında hocalık da yaptı. 1970 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne giren Mete; aynı dönemde Babıali'de Sabah gazetesinde basın hayatına atıldı. 1972'de İktisat Fakültesi'nden ayrıldı. 1973 yılında başladığı Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 1976'da mezun oldu.
Matbaa çıraklığından başlayarak gazeteciliğe kadar yükselmiş bir isim Mete. İzdiham dergisine verdiği röportajda namuslu gazeteciliğin dünyada olamadığını, basının her halükarda -en özgür olanın bile- belli bir güç tarafından en azından bir dereceye kadar kullandığına dikkat çekerken; gazetecilikten senaristliğe geçiş öyküsünü şöyle anlatıyor:
"Ben biraz emir vaki ile bu işe başladım. İlk önce bir durum var onu söyleyeyim. Film seyretmeyi seviyordum. O zamanlar sadece yabancı diziler vardı. Türkiye’de dizi yapılmıyordu. 1986 yılında Mehmet Akif Ersoy’un vefat yıldönümü nedeniyle bir belgesel -drama tarzı yapım gerçekleştirmek istiyordu TRT. Fakat geç kalmıştı. Hızlı bir şekilde bunu yapabilecek birisini aradılar. Denk geldi ve bana da öneride bulundular. Bu ilk deney olarak senaryoyu yazdım. Salih diye bir yönetmen vardı. Genç bir yönetmen. Onun tarafından çekildi ve gösterildi. Olumlu tepki alınca benim çevremdekilerin bu işi yapabileceğim konusunda telkinleri artınca, arkası geldi. Teklifler geldikçe senaryo yazmaya başladım. Ben hala ısmarlanmadığı sürece senaryo yazmıyorum."
Türk televizyonlarına damgasını vuran Deli Yürek, Kurtlar Vadisi dizilerinin senaristliğini yaptı Ömer Lütfi Mete..
Deli Yürek'teki "Kuşçu" karakterinde gizlendiği söylensede o bu iddialara "Kuşçu ben değilim, nihayetinde hayali bir kişi. Bir kere ben çok günahkâr bir adamım, Kuşçu hiç günahkâr değil. Kuşçu toplumun vicdanıdır. Tasavvufsuz vicdan olmaz. Kuşçu benim olmak istediğim kişidir." diyerek cevap vermişti.
Senaristliğini yaptığı diziler nedeniyle kendisinin derin devletle ilişkili olduğu savunuldu. 2005'te Aksiyon Dergisi'ne verdiği röportajda "Hiç ‘derin’ bir seminere katıldınız mı? " sorusuna şöyle cevap vermişti:
"Çağırmadılar. Çağırsalar da katılmazdım. Tabii ben de yoklandım. Herkes yoklanır. Her zaman birileri gelir size birtakım, çarpıcı bilgiler vermeye çalışır. Dolayısıyla bu tür deneylere biraz kulağım kesikti ama... Ayrıca başka bir şey var. Benden bu olamaz. Çünkü ben ülkücü camia içerisinde yetişmiş bir insanım. Onları da aklımın estiği gibi eleştirebiliyorum. Böyle biri bir projenin adamı olamaz. Bunu bilirler. Gevezeyimdir ayrıca. Bildiğimi saklamam. Buralarda biraz ketum olmak gerekiyor. İnandığım, düşündüğüm gibi konuşuyorum. Ben bununla çok şey kaybettim, birilerinin adamı olarak çok da iyi imkanlar içerisinde yaşayabilirdim. Ama hiçbir projenin, grubun adamı olmadım. Ve bu ömrümün yarısını işsiz geçirmeme yol açtı. Kimseye yar olmayan bir adam onların işine yaramaz. Bu bana Allah’ın lütfudur. Her insan düşebilir; bir şekilde satın alınabilir herkes için bu mümkündür. Büyük konuşulmaz bu konuda. Beni kimse satın alamaz diyen adam Allah’a isyan ediyordur. Öyle bir açmaz düşersin ki sağlık olur, can tehdidiyle seni satın alabilirler, alınan çok kıymetli insanlar olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bir şekilde insanlar kullanılabilir, bunun bir yolu bulunabilir. Deli Yürek’te kullandığım bilgiler içerisinde ben kullanmadan önce gazeteler ve televizyonlara haber olmamış bir tane veri yoktur. Bir kısmı da mafya ile düşüp kalktığımda öğrendiğim hikayelerdir. Ne kadar doğrudur bilmiyorum ama çok ilginç ve doğru geliyor bana. Mafyacılar karanlık derin devlet ilişkilerinde bir şekilde içli dışlı oldukları için bu alemi iyi bilirler. Ben gazeteciyim. Herkesle görüşürüm. O âlemdeki insanları tanırım. İçki içmem. Gece hayatım yok. Dolayısıyla bunlarla düşüp kalkacağım yer oralar değildir. Onlar benim bulunduğum yere gelir. Onlarla buluşabilirim. Onlarla bir şey konuşmak için istediğim zaman giderim. Çünkü korkum yok, herkesle görüşebilirim. Her türlü suçluyla da düşüp kalkabilirim. Ben gazetecilik yapan, senaryo ve roman yazarlığı yapan bir kişiyim. Bu toplumun her insanının A’dan Z’ye tanımak hakkımdır. "
Derin senaryoların ustası olarak bilinen Ömer Lütfi Mete, derin devleti yine aynı röportajda şöyle anlatıyor:
"Derin devlet nedir? En yakınından, komşularından başlayarak bütün dünyada gözü kulağı olmayan devlet, devlet değildir. Olayların yönlendirilmesine böyle bir devletin hiçbir dahli olamaz. Ben çok devletçi bir adam değilim, dolayısıyla derin devletçi bir adam değilim ama güneşlenecekseniz güneş yağı süreceksiniz. Devletiniz olacaksa bunun derin bir ayağı olacak. Uzak yerleri tarassut edebilen gizli bir gözü olacak. Derin devlet şu değil; birtakım fırtınalar çıktığında, Ali’yi Veli’ye vurdurarak ya da birtakım nifaklar sokarak, birtakım toplum mühendisliği deneyleri yaparak yükselen ya da yükseltilen akımları, değerleri dizayn etmek değildir derin devletin işi. Ayrıca bu derin devlet işini de meşru sivil siyaset yapmalı. Eğer bir mühendislik işi varsa onu siyaset yapmalıdır. Bu, mahrem meşru sistem içerisinde sağlıklı bir hiyerarşi ile müteselsil sorumluluğun oluştuğu, takip edilebilir bir sistem olmalıdır. Meşru irade devletin bir yerlerde ucunu kaybediyorsa, ya da meşru siyasi erk bir yere gelip de derin devletin işleri hakkında nihai kararları başka bir teknokrata sözgelimi genelkurmay başkanına bırakıyorsa o da devlet değildir. En büyüğünden en küçüğüne her türlü gelişmeden tarih önünde hesap vermek durumunda bulunan kişi her kim ise kesinlikle derin alanlarda faaliyet gösteren kadrolar ve birimler ona açık olmalıdır. Ondan mahrem olmamalıdır. Türkiye’yi devlet olmaktan çıkaran sorun budur. Atatürk’ün zamanını alın, bir gizli birim bir iş yapacak Atatürk murad edecek ve bunu öğrenemeyecek. O yüzden Atatürk’ten sonra Türkiye’de devlet yoktur diyorum ben."
Mete'nin ‘Gülün Bittiği Yer’ filmi bir dönem yasaklılar arasındaydı. Mete bu filmi için; "Bir kültürü sorguladık aslında biz o filmde. Şiddet kültürünü sorguladık. O dönemde herkes çekindi filmi yayınlamaya, doğru dürüst gösterime bile giremedi. Gülün Bittiği Yer filmi bir milattır ülkemiz için. Diğer dönem filmlerine gelince; hiçbirini çok iyi bulmadım. Doğal olarak tarafım zaten. ‘Gülün Bittiği Yer’ bana göre en az sorunu olanıydı. Ancak her zaman için daha iyisi yapılabilir." ifadelerini kullanmıştı.
Ömer Lütfü Mete'nin görüşlerini çekinmeden söyleyen mert bir insandı. Avrupa Birliği konusunda en sert açıklamalara sahip olan Mete, AB- Türkiye ilişkisini için “Avrupa Birliği, artık Türkiye için karşılıksız aşk bile değildir. Bugün itibariyle Avrupa Birliği, kendi sonunun başlangıcındadır. Bu yapının anlamlı bir var oluş ve gelecek kazanması, Türkiye’yi benimseyebilmesi ve üye almasıyla mümkün olabilirdi. Fakat bu, da kendilerinden çok Türkiye’nin büyümesine yol açardı. Onun için de benimsemeleri zaten mümkün değildi. Artık AB, Avrupa için belki karşılıksız aşk sayılabilir.” derken; Aydın kimdir? sorusuna ise söyle cevap vermişti: Bu konu da çok söz kaldırır. Aydın bana göre samimiyetle özgür düşünmeye çalışan insandır. Her isteyen, özgür düşünmeyi başaramaz. Bunda samimi olmak aydın sayılmak için yeterlidir. Özgür düşünmek ise, kendi ilke ve değerleriniz konusunda bile şüpheci olmakla mümkün…
Kısa süre edebiyat öğretmenliği de yapan ve sonra tekrar gazeteciliğe dönen Ömer Lütfi Mete; Bizim Anadolu, Tercüman, Türkiye, Yeni Haber, Orta Doğu, Yeni Şafak, Ayyıldız, Yeni Binyıl, Sabah gazetelerinde yönetici ve yazar olarak çalıştı. Türk Edebiyatı, Boğaziçi ve Çağrışım dergilerinde makale, mizahi öykü ve şiirleri yayınlandı.
Sabah gazetesinde çalışırken zamanın Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı tarafından işine son verilen Mete, ”Fatih Altaylı gibi bir insanla polemiğe girmem. Ben bunu hakettim. Fatih Altaylı’yı genel yayın müdürü yapan bir gazeteye benim hemen istifamı vermem gerekirdi.” diyor ve istifaya giden süreci şöyle anlatıyor:
"Fatih Altaylı'nın ‘ne zaman adam oluruz’ diye köşesi var. Bizde ‘ne zaman insan oluruz’ diyerek ona gönderme yaptık aslında. Komploya inanma komplosuz kalma yazısı aslında alaylı bir yazı. O yazıyla alakası yok. Herhangi bir şey sezip de yazmadım. Ben o yazıyı gönderdikten sonra öğrendim Fatih Altaylı’nın benimle çalışmak istemediğini."
Şiirlerini "Gülce" adlı kitabında toplayan Mete, "Allahsız Müslümanlık", "Milliyetsiz Milliyetçilik", "28 Şubat'tan Şemdinli'ye Derin Çeteler", "Derin Devlet", "Dünyayı Kimler Yönetiyor", "Derin Millet Manifestosu", "Çığlığın Ardı Çığlık", "Yerden Göğe Kadar", "Asker ile Cemre", "Çizme", "Hacı yağı ile Parfüm Arasında", "Balonya Tünel", "İtfaiye Yanıyor" ve "Erdoğan operasyonu (Mahir Kaynak ile ortak eser)" adlı eserlerini kaleme aldı.
Mete'nin, yazdığı sinema ve dizi senaryoları arasında "Çizme", "Gülün Bittiği Yer", "Bizim Yunus", "Kurtlar Vadisi Irak", "The İmam", "Köstekli Saat", "Ayrı Dünyalar", "Veysel Karani", "Ahmet Bedevi", "Bizim Ev", "Evlere Şenlik", "Ortaklar", "Deli Yürek", "Avcı", "Hayat Bağları", "AGA", "Kurtlar Vadisi", "Kurtlar Vadisi Pusu", "Eşref Saati", "Ekmek Teknesi" ve "Çanakkale Destanı" yer alıyor.
Geçirdiği kalp krizinin ardından sağlığı bozulan ve bir süre tedavi gören gazeteci-yazar,şair, senarist ülkü adamı Ömer Lütfi Mete İstanbul'daki evinde 18 Kasım 2009 tarihinde vefat etti.
Haber: YASEMİN ALTUN