NATO’nun beyin ölümü ve AB’nin geleceği
Barış Doster 01 Ocak 1970
NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini, geçenlerde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron açıkladı. Yaptığı, malumun ilamı idi. Boşanma sürecinin sancıları devam etse de, Birleşik Krallık, 2016’daki halkoylamasıyla, Avrupa Birliği’nden (AB) çıkma kararı aldı. Avrupa’nın en büyük gücü olan Almanya ise AB’nin lideri olmanın mali yüküne katlanıp siyasi, iktisadi, diplomatik avantajlarından yararlanıyor. Lakin o da, NATO’ya, ABD’ye güvenmiyor. Fransa’yla birlikte, Avrupa ordusu için ön ayak oluyor. İran’dan Suriye’ye, Ukrayna’dan Irak’a, NATO bütçesinden Rusya’ya yönelik yaptırımlara dek, pek çok başlıkta ABD’yle yan oturuyor. ABD’nin istediği uyumu göstermiyor. Destek vermiyor. Ek asker yollamıyor. Elini cebine atmıyor. Kısacası, Soğuk Savaş’ın başlangıcıyla birlikte ete kemiğe bürünen emperyalist yapıların kendi içinde ciddi çatlaklar var, etkileri azalıyor.
Bizim açımızdan sorun, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ne yapacağı. Soğuk Savaş ezberlerini bozup bozamayacağı. Bağımsız hareket edip edemeyeceği. Emperyalizmin, ülkemizi içeride istikrarsızlaştırmaya, dışarıda itibarsızlaştırmaya yönelik adımlarına nasıl karşı koyacağı. Toplumsal demokrasiyi, hukuk devletini, planlı ve bütüncül kalkınma hamlesini, sanayi atılımını, kamucu - halkçı eğitim ve sağlık sistemini başarıp başaramayacağı…
Türkiye’de NATO’nun sorgulanması, AB üyeliğinin eski çekiciliğini yitirmesi olumlu. Fakat yetersiz. Fazlası lazım. ABD’nin Irak işgalini alkışlayan iliştirilmiş gazetecilerin; AB’nin Türkiye temsilcilerinin sofralarında oturmakla övünen ikinci cumhuriyetçi, solcu eskisi, FETÖ dostu köşe yazarı ve akademisyenlerin; Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi almasını, Ankara’da gündüz vakti havai fişek patlatarak kutlayan siyasetçilerin çokluğunu hiç akıldan çıkarmamalı.
İspanyol diplomatın benzetmesi
Yıllar önce, Türkiye - AB müzakerelerine ilişkin İspanyol bir diplomat, duayen diplomatlardan Yalım Eralp’e şöyle demiş: “Sakın onur meselesi yapmayın. İspanya’yı özellikle Fransızlar eşek yerine koydular. Şimdi biz yeni adayları eşek yerine koyuyoruz”. (Mülkiyeliler Mektubu, Ekim 2005).
Dış politikada kandırılmaya açık olduğumuzu dikkate alarak, Türkiye’nin NATO üyeliğini sadakatle savunanlara, AB üyesi olmasını hararetle destekleyenlere soralım. AB’nin geleceğine ilişkin “Avrupa Birleşik Devletleri mi, Birleşik Avrupa Devletleri mi? Sıkı federasyon mu, gevşek konfederasyon mu? Birkaç vitesli, çok halkalı Avrupa mı, değişken geometrili Avrupa mı” sorularının neresinde duruyor Türkiye? Uluslararası ve AB gibi ulusüstü örgütlerle yapılan müzakerelerde, “eşek yerine konmak” neyi kapsıyor? Mayın tarlasına sürülmeyi mi? Yüke koşulmayı mı? Kullanılıp kenara atılmayı mı? Sürekli aldatılmayı mı?
Sözün özü, Rusya lideri Vladimir Putin’in, “Avrupa’nın geleceğinden kaygılıyım. AB korunmalı. Doğu Avrupa’nın bazı ülkelerinin, gelecekte İngiltere’nin düşündüğü gibi düşünmeyeceklerinden emin değilim” dediği bir dönemde Türkiye, Gümrük Birliği’ni sorgulamalıdır. AB ve NATO konusunda daha cesur olmalıdır.