KEMAL FEDAİ COŞKUNER VE TÜRK DÜNYASI
Prof.Dr.Alimcan İnayet 01 Ocak 1970
Semerkant, Buhara, Kırım, Kazanlar,
Yıkılmış camiler dinmiş ezanlar.
“İnsan hakkı” diye masal yazanlar,
Bilmeyen ne anlar seni Türkistan!
Öldürecek aşkın beni Türkistan !
Damadı olmaktan onur duyduğum merhum Kemal Fedai Coşkuner 50 sene evvel bunları mısralara dökmüştü. Bugün biz bundan daha farklı mı bir şey söylüyoruz ? Hayır. Bugün herkesin sahip çıktığı, herkesin sarıldığı “Adriyatikten Çin seddine kadar Türk Dünyası” fikri 1940 ve 1950’li yıllarda filizlenmişti. Bu fikrin tohumu da Büyük Önder Atatürk’ün Yurtdışındaki Türklerle ilgili işaretiydi. Bu işareti algılayan, kavrayanlar Nihal Atsız gibi fikir adamlarıydı.
Kemal Fedai Coşkuner de kendi deyimiyle hocam dediği Atsız’ın izinde yürüyen bir fedai idi. Onların haklılığı bugün bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış oldu. O büyük insanlar bugün yaşasaydı da ellerini öpebilseydik. Burada onlara sonsuz hürmet ve muhabbetimi ifade etmek istiyorum. Ruhları şad olsun!
Merhum Coşkuner yüreği Türk dünyası ve Türklük aşkıyla yanıp tutuşan büyük bir insandı. Onun Türk dünyası ve Türklük aşkı hemen hemen bütün şiirlerinde ifadesini bulmuştur. Özellikle onun İzmir Endüstri Basım ve Yayınevi tarafından 1970’te basılan “Vatanda Gurbet” adlı şiir kitabında yer alan “Türkistan Ağıtları” başlıklı şiiri bize onun ata yurt Türkistan’a olan sevgisini ve o yurtların başına gelen felaketlerden duyduğu derin üzüntüsünü en güzel şekilde anlatmaktadır.
Bilindiği gibi, Ulu Türkistan Ruslar ve Çinliler tarafından istila edildikten sonra oraların semasında hep kara bulut dolaşmış, bahçelerinde çiçekler siyah açar olmuş, bülbüller ötmez olmuştu. Türkler kendi vatanlarında esir olmuşlardı. Rus ve Çinliler işgal ettikleri Türk yurtlarında komünizm ideolojisini yerleştirebilmek için yüce dinimizi yok etmeye çalışmışlardı. O Müslüman Türk topraklarındaki camiler kapatılmış, ezanlar susturulmuştu.
Ozanlar, aşıklar yüzleri solmuş,
Yağılar saldırmış söylemez olmuş,
Ötüken’de kızlar saçını yolmuş,
Bu gidişin beni yakar Türkistan!
Gözyaşlarım durmaz akar Türkistan!
Baykuşlar üşüşmüş dertli vatanlar,
Vatanlar içinde esir yatanlar,
Uyanın ey eli silah tutanlar,
Düştü bir ot gönlüm yanar Türkistan!
Sızın sızın içim kanar Türkistan!
Mısralarında da onun Türklerin kendi vatanlarında esir düşmeleri, ozanların, aşıkların çalıp söyleyemedikleri, eski neşeli yüzlerin artık solmuş olmalarından duyduğu tarif edilemez acısı “Gözyaşlarım durmaz akar Türkistan”, “Sızın sızın içim kanar Türkistan” ifadeleriyle açığa vurmuştur. Ona göre ata yurdun özgürlüğü için tek bir çare vardı. O da direniş ve mücadeleydi. Merhum bunu “Uyanın ey eli silah tutanlar” mısrasıyla dile getirmiştir. Merhum Coşkuner Türkistan’ın kurtuluşuna hasretti. O bunu şöyle dile getiriyordu.
Kurtul artık yurdum elem ağından,
Gelsin bildirgeler Bilge Kağandan,
Yükselsin nağmeler Kara Ozandan,
Kalplerde ebedi yaşar Türkistan!
Hasretin gözümden taşar Türkistan!
Tanrı Dağı inil inil iniler,
Turnalar geçişir derdim yeniler,
Yeter bitsin artık bunca seneler,
Nabzımda çarparak atan Türkistan!
Kalbimin tahtında yatan Türkistan!
Ancak merhum Coşkuner yabancı ayaklar altında çiğnenmiş Türkistan için fazla bir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşıyordu. Kendi başına ne yapacağını bilemiyordu.
O eski Türkeli dillere kalmış,
Güzeller yabancı ellere kalmış
Avunmamız esen yellere kalmış,
Varmıyor bir işe elim Türkistan!
Yalnız seni söyler dilim Türkistan!
Ama kalbinde bir umut, bir dilek de yok değildi. Bu umut, bu dilek “Kürşat”ların, “Yağmur”ların ortaya çıkıp “kurtbaşlı tuğları” açmasıydı, yani tutsaklığa karşı başkaldırmasıydı. Bunu şöyle ifade etmişti:
Kürşad’ım, Yağmur’um çıkar mı dersin?
Kurtbaşlı tuğları açar mı dersin ?
Vey nehri hep böyle taşar mı dersin ?
Sabrım yok cevap ver söyle Türkistan!
Durma yetim yetim öyle Türkistan!
Merhum Kemal Fedai Coşkuner’in “Aşkımın Kaderi” adıyla yazıp kızı Ferdane Coşkuner’e hediye ettiği şiirinde de onun Türk Dünyasına karşı duyduğu aşkın hüzünlü alevlerini görmek mümkündür. Aşkım diye ifade etmeye çalıştığı Türk Dünyasının başına çöken komünizm afeti onu ruhsal olarak büsbütün yıkmıştır.
Gülmeyen bir yurt var, yanar kalbimde,
Türklüğün orada esası kalmış.
Sarmış etrafını bir kızıl deniz,
Geçmeye Musa’nın asası kalmış.
Hasretinde o yurt her an ziyanın,
Düşmüş çıkmazına narı deryanın,
Onu kurtarmaya bu kör dünyanın
Sanma dostum sanma vefası kalmış.
Bilindiği gibi, o dönemde komünizm bütün Türkistan’ı “bir Kızıl deniz” gibi sarmış, batı Türkistanda Leninizm, Doğu Türkistanda Maozim cirit atıyordu. Bu “Kızıl Deniz”i yarmak için Musa’nın asasına, yani bir mucizeye ihtiyaç vardı. Bizim hayallerimizi süsleyen Bozkurtların ise sadece o dağlarda aksi sedası kalmıştı. O elleri kurtarmaya “dünyanın vefası” da kalmamıştı. Her şey bir mucizeye kalmıştı.
Merhumun kızı Şenay Coşkuner’e hediye ettiği “Bir Yolcu” adlı şiirinde de onun “Tanrı dağı”yla ifade etmeye çalıştığı Doğu Türkistan’a karşı duyduğu aşk ve hasret daha somut bir şekilde ifade edilmiştir.
Yolcum!
O topraklar, derler şimdi elem bağıdır,
Irmaklar içli içli çağlarmış.
Bir hisar yükselir göklere doğru
Bilirsin adı Tanrı Dağı’dır.
Asırlar var erenleri ağlarmış..
Sönmeyen aşk, dinmeyen acı,
Gurbetten gurbete giden yabancı!
Söyle kuzum,
O ellere vardın mı ?
Evet, onun kalbinde “sönmeyen aşk, dinmeyen acı” yan yana idi. Çünkü kendisi özgürdü ama, sevgilisi tutsaktı. Merhum bu acısını en mutlu gününde, yani sevgili kızı Şenay Coşkuner’in düğününde kızının gelinliğine kırmızı gül yerine siyah gül takarak ifade etmiştir.
Kalbi Türk dünyası diye çarpan birinin ata yurdu yabancı ayaklar altında kalırken, kardeşleri inim inim inlerken sevinebilmesi mümkün değildi. Coşkuner esaret altındaki Türkistan’ın bir gün özgürlüğüne kavuşacağına inanmıştı. O bunu “Atsız’a Selam” adlı şiirinde şöyle dile getirmiştir:
Tanrılaşan dağlardan yakındır gün doğacak,
Asırlık intikamım seni elbet boğacak.
Kulak verin bu sese ümididir yarının,
Ruhlar sarmış başını yüce Tanrı Dağının,
Oraların da bir gün dinecek elbet yası,
Saracak Altayları hürriyet kasırgası.
Merhum Kemal Fedai Coşkuner sadece şiirlerinde değil, 1970’li yıllarda “SONSÖZ” adıyla İzmir’de çıkmakta olan günlük siyasi Akşam Gazetesi’nde yazdığı köşe yazılarında da özellikle Doğu Türkistan meselesine çok büyük ilgi göstermiştir. Gazete’nin 28 Eylül 1977 tarihli sayısındaki “Sağduyu” köşesinde merhumun “Doğu Türkistan İşgalinin Yıl Dönümü” başlıklı yazısı yer almıştır. Yazısında asırlık Türk yurdu olan Doğu Türkistan’ın Çinliler tarafından işgal edilisinin 28 yıllığını “mübarek Turan bahçesinin rengarenk çiçek ve güllerinin siyaha dönüşümü” olarak değerlendirmiştir.
Merhum söz konusu yazısında ayrıca ata yurdu korumak için savaşan Türkistan kahramanlarını, büyük savaşçı Enver Paşa’yı saygıyla anmış, esaret altında kalan Türklerin hür dünyadan yardım görememesine rağmen savaşlarını sürdüreceğini ifade etmiştir. Merhum yazısında Rus ve Çinlilerin aynı ideolojide anlaşmalarına rağmen, Türkistan’ı paylaşma hususunda anlaşamadıklarına dikkat çekerek Türkistan’ın önemini vurgulamıştır.
“Sonsöz Gazetesi"nin 9 Aralık 1977, 10 Aralık 1977 ve 12 Aralık 1977 tarihli sayılarındaki “Sağduyu” köşesinde merhum Kemal Fedai Coşkuner’in “Doğu Türkistan Milli Kahramanlarından Ali Bek Hakim” başlıklı yazısı bulunmaktadır. Bu yazı serisinde merhum Doğu Türkistan’ın siyasi, tarihi ve coğrafi durumunu değerlendirdikten sonra ata yurdun özgürlüğü için savaş veren Osman Batur, Hoca Niyaz Hacı, Ali Han Töre, Ali Bek Hakim gibi milli kahramanların faaliyetlerini anlatmaya çalışmıştır.
“Anadolu Gazetesi"nin 1897. sayısındaki “Divan” köşesinde de merhumun “Esir Milletler Haftası ve Rus Notası” başlıklı bir yazısı bulunmaktadır. O yazısında Rus ve Çin emperyalizminin işgal ettikleri Türkistan topraklarını nasıl çiğnediklerini ve sömürdüklerini anlatmış, Türkiye’nin o bölgelere yönelik bir milli dış politikasının olmayışından duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir.
Netice itibariyle, Kemal Fedai Coşkuner milletini, vatanını seven, güçlü bir Türkiye’nin ancak Türk dünyasının tam bağımsızlığıyla mümkün olabileceğini kavrayan, bundan dolayı da kalbi hep Türk dünyası için çarpan, bugün bizim haklı olarak sahip çıktığımız, savunduğumuz fikir ve idealler uğruna hayatını feda eden gerçek bir fedaidir. Onun savunduğu değerlere sahip çıkmak, onun izinden gitmek hepimizin görevi olmalıdır.