Prof. Hasan Ünal
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Prof. Hasan Ünal, Erdoğan’ın grup toplantısındaki açıklamalarının Suriye yönetimine verilen bir ültimatom olduğunu söyledi. Erdoğan'ı dinledikten sonra krizin tırmanacağı ihtimalinin ağır bastığı hatta 'uçak krizi' günlerinin akla düştüğü görüşünü dile getiren Ünal, Suriye’de birçok kesimin amacının Türkiye ile Rusya’yı bölgede birbirine düşürmek olduğuna dikkat çekti:
“Cumhurbaşkanı’nın bugünkü grup toplantısını dinledikten sonra sanki krizin tırmanacağı ihtimalinin ağrı bastığını görüyorum. Çünkü Suriye’ye verilen bir ültimatom bu. Ültimatom Suriye’ye ama Rusya’ya da şu denilmiş oluyor: ‘Bunu Suriye’ye yaptır, yaptırmazsan ben yaptırırım.' Nitekim Cumhurbaşkanı söyledikleriyle bunu teyit ediyor. ‘Biz Suriye’nin gerilim öncesi gözlem noktalarının gerisine çekilmesini istiyoruz. Şubat ayının sonuna kadar da süre veriyoruz’ diyor. Sanıyorum konuşmanın içinde milat tabiri de vardı. ‘Bizim Suriye politikamız açısından bugün açıklayacaklarım bir milattır. Bunları yan yana getirdiğimizde sanki Rusya uçağını düşürdüğümüzün hemen öncesindeki aşamadayız. Yeni bir Rus uçağı düşürmeye hazırlanıyormuşuz gibi, bu bir teşbihtir. Bu defa bir Rus uçağı düşürmeyeceğiz ama Suriye ihtimaller de o yönde çekilmez."
'Türkiye Soçi mutabakatında zamana oynadı ama tersi oldu Nusra belirgin hale geldi'
Türkiye'nin 2018 Eylül'ünde imzalanmış Soçi mutabakatındaki iki-üç konuyu yerine getirmediğini anımsatan Ünal, Ankara'nın kendi desteklediği silahlı muhaliflerin diğerlerini alt ederek İdlib'de kontrolü sağlayabileceğini düşünerek 'zamana oynamış olabileceğini' dile getirdi. Ancak bunun tam tersinin olduğunu ve Nusracı ve türevi güçlerin kontrolünün belirgin hale geldiğini belirten Ünal, askersizleştirilmiş bölgenin yaratılamadığı, ağır silahların çekilmediği ve M4 ve M5 otoyollarının da açılmadığını belirtti.
Cihatçı grupların sadece hakimiyet kurmakla kalmayıp ortamı tahrik de ettiklerini belirten Ünal, ortak çabanın Türkiye ile Rusya'yı kapıştırmak olduğunu vurguladı:
"Burada hakikaten Türkiye Soçi mutabakatındaki iki-üç konuyu yerine getirememiş durumda. Türkiye belki zamana oynuyordu bir süre ve o zaman içinde kendisinin desteklediği silahlı muhalifler dediği Suriye Milli Ordusu gibi grupların aslında diğerlerini alt ederek İdlib’deki kontrolü belki sağlayacağını düşündü. Bir kısım İdlib’deki Nusracı ve diğer türevleri olan grupların da belki silahlarını bırakıp bu tarafa döneceğini ümit etti. Ama daha sonraki aylarda böyle olmadı tersine oldu. Nusra ve diğerlerinin İdlib üzerindeki kontrolü çok daha belirgin hale geldi ve Türkiye’nin desteklediği unsurlar oradan atıldı. M4 ve M5 Karayolları açılamadı ve Lavrov’un bahsettiği ağır silahların çekilmesiyle oluşturulacak koridor yapılamadı. Bu gruplar burada hakimiyet kurmakla kalmıyorlar aynı zamanda tahrik de ediyorlar. Rusya’nın Hmeymim Hava Üssüne saldırmaya çalışıyor. Burada muhtemelen bir dünya istihbarat örgütü faaliyet halinde. Bunların ortak çabası şu; Türkiye ile Rusya’yı burada kapıştırmak. Aslında bizim bunu bilerek hareket etmemiz lazımdı. Belki de bunu biliyoruz ama buna rağmen bir türlü İdlib’e yönelik politikamızda bir revizyona gidemiyoruz."
'Milli mücadelede doğu cephesini tamamladınız, Büyük Taarruz yapıyorsunuz, yapmayın siyasi çözüme gidelim diyorlar...'
Suriye ordusunun belirsiz bir tarihe kadar İdlib'in bu şekilde kalmasıyla toprak bütünlüğü ve egemenliğini sağlayamayacağını belirten Ünal, Ankara'nın siyasi süreci teşvik ve anayasa yapısı eşliğinde İdlib'e 'otonom bölge' arayışında olduğu görüşünü aktardı.
Türkiye'nin milli mücadelesinden örnek veren Prof. Ünal, "Doğu cephesindeki harekatı tamamladınız, Sakarya’da Yunan birliklerini durdurunuz ve Büyük Taarruz yapıyorsunuz, ve size ‘Bunu yapma, siyasi bir çözüme gidelim’ diyorlar, ne olur? Anadolu’nun minimum üçte biri belki yüzde 40’ı kontrolünüz dışında kalır. Suriye açısından da durum bu" diye konuştu:
"Bunu yapamadığımız gibi Suriye politikamızda da bir revizyona gidemiyoruz. Oysa bu ikisine de şiddetle ihtiyacımız var. Bizim kendimizin de terörist kabul ettiği grupların hakimiyetinde olan İdlib kenti ne kadar süreyle Suriye’nin etkili egemenliği dışında tutulacaktır. Biz diyoruz ki ‘buraya operasyon yapmayın’. Peki, bu ne kadar süre bekletilebilir. Soçi mutabakatından bu yana 1.5 sene geçmiş. İlanihaye bu böyle olursa Suriye toprak bütünlüğünü nasıl sağlayacak? Burada anladığım kadarıyla Türkiye, şunu teşvik ediyor. Siyasi süreci teşvik edelim, Suriye’nin anayasal yapısıyla ilgili yeni bir anayasal yapı ortaya çıksın. İdlib’dekiler de bir tür otonom bölgeler haline gelecektir diye bekliyor herhalde. Türkiye milli mücadelesini verirken, doğu cephesindeki harekatı tamamladınız, Sakarya’da Yunan birliklerini durdurunuz ve Büyük Taarruz yapıyorsunuz, ve size ‘Bunu yapma, siyasi bir çözüme gidelim’ diyorlar, ne olur? Anadolu’nun minimum üçte biri belki yüzde 40’ı kontrolünüz dışında kalır. Suriye açısından da durum bu. Suriye ve Rusya neden bir siyasi çözüm yoluna gitsin, gidilse bile İdlib’deki özel durum şu: Oradaki Nusra vs. bunların büyük bir bölümü yabancı savaşçı, bunlar kontrolünde İdlib ne kadar devam edebilir? Büyük bir bölümü Suriyeli de değil. Dolayısıyla bizim çıkmazımız burada yatıyor. Eğer göç ise mesele ona da bir çare bulunabilir."
Ünal, Erdoğan yönetiminin İdlib ekseninde Suriye politikasında revizyona gitmesi gerektiği düşüncesinde. Erdoğan'ın grup konuşmasında sözünü ettiği 'Adana mutabakatı'nın İdlib için geçerli olmadığını belirten Ünal, bu mutabakatın iki devletin iradesiyle ortaya konulduğunu, mutabakat kabulleniliyorsa da muhatabın Suriye devleti olduğunu anımsattı. Ünal, Adana mutabakatının Suriye’nin toprak bütünlüğü esas alınarak Rusya'nın da devreye girmesiyle güncellenebileceğini ve sığınmacı meselesinin de çözülebileceğini vurguladı:
"Cumhurbaşkanı eğer Adana Mutabakatına atıfta bulunuyorsa mantıklı olabilir, Barış Pınarı Operasyonu’nun ardından Ruslar ile yaptığımız en son Soçi mutabakatında Adana Mutabakatına atıflar var ve Suriye de var içinde. O da ancak Türkiye’nin Suriye’de asker bulundurması PYD/PKK’ya karşı mücadele amacıyla ise Adana Mutabakatı çerçevesinde değerlendirilebilir. Ama şimdi İdlib konusundaysa bu nasıl Adana Mutabakatı'nın içine alınır, zor bir durum. Bir de genel olarak Adana Mutabakatı iki devletin ortak iradesiyle uygulamaya koyulmuş bir şey. Şimdi bir yandan Şam’daki hükümete söylemedik laf bırakmayacağız, bir yandan Adana Mutabakatı yürürlükte, bu olmaz. Ama Adana Mutabakatına yapılan atıflar gerçekten mutabakatı işlemek amaçlıysa bence olumlu düşünülebilir. İdlib konusundaki Suriye politikamızı güncelleriz, revizyona tabii tutarız, Suriye’nin bütün topraklarında etkin egemenlik kurması esasına dayalı yeni politika geliştiririz, Suriye’yi bütün terör örgütlerinden temizleriz ya da Suriye Rusya ile bunu yapar, biz yardımcı oluruz sadece. Ondan sonra da biz Adana Mutabakatını güncelleyerek o esaslar üzerinden Suriye ile bir yeni ilişkiler dönemi başlatırız, bu anlamlı. Benim bir önerim de var; şu anda bile Rusya’nın yardımıyla Türkiye, Suriye ile iki mutabakat imzalayabilir, buna da üç devlet imza atabilir Türkiye, Rusya ve Suriye. Biri Adana Mutabakatının yeniden yürürlüğe konulduğu, bu çerçevede iki ülkenin terör örgütlerinin adları yazılarak yenilenmesi lazım, bunlara karşı ortak mücadele edileceğine dair, iki Türkiye’deki Suriyelilerin en kısa zamanda ve iki hükümetin işbirliği halinde geri gönderileceklerine dair mutabakat. Bunlar yapılabilirse hiçbir sorun yok. Bunların İdlib’deki fay hatları sert patladı, küçük bir sarsıntıyla atlatılabilirdi ama benim beklediğimden çok daha sert oldu.
‘Amerikalılar kelimelerle oynama konusunda çok kurnaz ve kendilerini akıllı zannediyorlar'
ABD'nin İdlib meselesinde Ankara yanlısı açıklamasını yaparken, 'Esad'ın iktidardan gitmesi koşulunu dışlarken, el Kaide IŞİD ve türevleri olan terörist gruplarla mücadeleyi' içeren BMGK'nın 2254 sayılı 'mihenk taşı' niteliğindeki kararına yaptığı atfı da değerlendiren Ünal, 'ABD'nin kurnazcaca kelimelerle oynadığını' ve 'Amerikalıların kendilerini akıllı zannettiklerini' söyledi. İdlib'de yeni bir 'kimyasal saldırı mizanseni' beklediğini belirten Ünal, Suriye ordusunun saldırısında TSK mensuplarının hayatını yitirmesinde de 'provokasyona da açık' bir zemin bulunduğunu vurguladı. Suriye hükümetinin bugüne kadar saldırıyla ilgili izahat getirmemesini eleştiren Ünal, bu sessizliğin Ankara’nın Şam’ı sorumlu tutmasının başlıca nedeni olduğunu dile getirdi. Ünal, İdlib'de 'cihatçı' diye bilinenlerin CIA elemanı olup olmadığının bile bilinemeyeceğini de ekledi:
“Amerikalılar kelimelerle oynama konusunda çok kurnaz ve kendilerini akıllı zannediyorlar. Kendisini akıllı zanneden genelde yanılır. Amerika, PYD için ‘Bunlar PKK değil ki ayrı bir şey’ demişti. Hatta o zaman ‘Bizim S-400 almamıza karşı çıkıyorsunuz ki adını Şahin 700 gibi bir şeyle değiştirelim’ diyelim. Siz kendiniz akıllısınız diye geri kalan herkesi aptal mı sanıyorsunuz, bu da buna benzer bir durum. Ama İdlib’de bir kimyasal saldırı mizanseni bekliyordum. Olmadı ama başka bir şey geldi, onun da haberleri geliyor ayrıca. İdlib’deki saldırıyla ilişkili olarak da gerçeklerin tümüyle oturmadığını düşünüyorum. Bizim oraya gönderdiğimiz takviye birliklere havan toplarıyla saldırıda bulunuluyor anladığım kadarıyla. Suriye bugüne kadar bizim birliklerimiz yapmadı demediğine göre onun yaptığını düşünüyoruz. Ama bu provokasyona da açık bir bölge olduğunu da unutmamak lazım. Eğer böyleyse Suriye’nin açıklama yapması lazım. 2012’de Türk savaş uçağını düşürmesi ne kadar aptalca bir girişim ise böyle bir şey yapması daha ahmakça bir girişim. Şu legalite üzerinden gidilemez; burası bizim topraklarımız pek tabii ki yaparız’. Yaparsanız, çok daha karışık olan ortamı daha da karıştırmış olursunuz. Aslında normalde bu gibi durumlarda bizim bildiğimiz diplomaside bir izahat isteme yöntemi vardır. Karşı taraftan izahat istersiniz, alanda silahlı karşılığını verirsiniz ki vermiş Türk Silahlı Kuvvetleri sonra da izahat verin bakalım ne yaptınız siz, nedir bu, dalga mı geçiyorsunuz denir. Karşı taraf da özür dileyecekse özür diler, yanlışsa yanlış oldu der ya da biz yapmadık der. O zaman kimin yaptığı ortaya çıkar. Mesela 4 Rus askeri subayının öldürüldüğü söyleniyor El Bab tarafında. Bunu yapanların da Suriye Milli Ordusu’nun saldırısı sırasında olduğuna dair yazılanlar vardı bugün basında. Bunların hepsine ilişkin ayrıntılı açıklamalara ihtiyaç var. Diplomaside ‘teenniyle hareket etmek’ diye bir laf vardı. Şimdi teenni unutuldu, buna yeniden dönmek lazım. Bu gibi durumlarda da tamam alanda ilk anda silahlı kuvvetler meşru müdafaa çerçevesinde mutlaka karşılığını fazlasıyla yerine getirmeli ama diplomasiye geniş alanlar bırakmak lazım. Cihatçı diye bildiklerimizin hangisi CIA elemanı ya da başka bir ajan onları da bilmiyoruz. Hangi düz alanda ne iş yaptığını, hangi köşeden ne amaçla ateş ettiğini nereden bileceğiz? Eğer İdlib yüzünden Rusya ile Filistin Barış Planı taslağından dolayı Amerika ve İsrail ile bütün ipleri koparacaksak Allah hakkımızda hayırlısını versin derim.”
https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan