Milli Yükümlülük`
Ahmet Gursoy 01 Ocak 1970
İçinden geçtiğimiz zor günlerde iktidar kanadının iki kararı çok önemli ve örnekleyici oldu. Hayırlara sebep olacağından da şüphemiz yoktur.
Nedir o kararlar?
Birincisi millet ittifakıyla seçilen CHP'li belediyelere yönelik sınırlama. Bir başka ifadeyle bağış toplama yasağı getirme.
İkincisi de Kurtuluş Savaşının en kritik döneminde bizzat Atatürk tarafından çıkarılan "Tekalif-i Milliye" kararlarına yapılan nispet.
Nasıl hayırlara sebep olacak?
Çok açık değil mi?
Millet can derdinde, adamlar işini kayıp etmiş, esnaf kepenk kapatmış kirasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor, sen tutmuş "ancak ben yardım toplarım ve dağıtırım" diyerek bencillik yapıyorsun. Öyle ki milletin gözünün önünde, millete yapılacak yardımların önünü kesiyorsun.
CHP'li belediyelere bundan daha büyük iyilik olmazdı.
İkincisi çok daha mühim.
Nasıl mühim?
Şöyle: Atatürk'le sorunu olanlara ve meselenin özünü unutmuş olanlara bir tazelenme fırsatı sunuyor. Bu sayede Atatürk'le ilgili yeni bir gündem yenilemesi yapıyoruz.
Atatürk muhaliflerine tam doksandan çakacağınız müthiş bir pas.
"Tekâlif-i Milliye" (Milli Yükümlülükler).
Koronavirüs sebebiyle toplanacak yardımlarla, "Tekâlif-i Milliye"nin kıyaslanamaz olduğunu, dolayısı ile de Atatürk'le sonrakilerin kesinlikle kıyaslanamayacağını açık ve net bir biçimde bize anlatacak en iyi örnek olay işte budur.
Buyurun tarihe bakalım.
Hatırlayalım: "Tekâlif-i Milliye" ne zaman çıkarılmıştı?
Eskişehir-Kütahya Savaşlarından sonra Temmuz 1921'de Ordumuz yenilip, 30 bin askerimiz de firar ettiği zaman.
Neden çıkarılmıştı?
Çünkü elimizde kalan kuvvetleri ezdirip daha büyük bir yenilgiye sebep olmamak için Eskişehir'i Yunanlılara bırakmak zorunda kalmıştık. Bu sebeple hem orduyu dağılmaktan ve hem de toparlanıp işgalcileri vatan topraklarından atmak için halktan yardım almağa mecburduk..
Tarihin en zor zamanlarında "Milli Sorumluluk/yükümlülük" (Tekalif- i Milliye) yasasını çıkardı meclis. Ve kullanma yetkisini de Mustafa kemal Paşa'ya verdi.
Başımızdaki bela sadece Yunanlılar değildi.
İstanbul işgal altındaydı.
Trakya, Ege, Akdeniz aynı şekilde işgal altındaydı ve zor günler yaşıyordu.
Hatta işgal edilmemiş olan Karadeniz bile Pontus terörü ile eziyet çekiyordu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de açlık, yokluk ve yoksulluk çaresizlik üretmekteydi. İşte böyle günlerde, "Milli Sorumluluk/Yükümlülük" yasasına dayalı kararlar çıkarıldı ve halktan borçlanarak yardım toplandı.
Dikkatinizi çekerim: Alıp da vermemek üzerine değil, borçlanarak alındı ne alındıysa. Dönemin yöneticileri; aldıkları don, gömlek ve gıda malzemelerinin tutarı ne ise yüzde 60'ını ödüyor, kalan yüzde 40'ını borç yazdırarak, karşılığında makbuz veriyordu. Nitekim zafer kazanıldıktan, ülke kurtulduktan sonra hepsini taksitle geri ödedi.
İşte Mustafa Kemal bu.
Bu sebepledir ki, Tekalif-i Milliye ile hiçbir şey kıyaslanamaz. Çünkü hiçbir şey vatanın bizzat kendi kurtuluşuyla eşitlenemez.
Bu sebeple diyoruz ki, iktidarın yaptığı politikalar, zamanın ruhuna ışık tutacak örnek olayları önümüze koyuyor.
Bir şey daha: Atatürk'le de kimse kendini kıyaslayamaz. Kıyaslayabilmesi için bir imparatorluk sonrasında, dört bir yanı işgal edilmiş bir ülkeden, kurtuluş savaşı vererek galip gelmesi lazımdır ki, biz bakalım hangisi daha başarılı.